Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi Yürütme Meclisi Eşbaşkan Yardımcısı Hesen Koçer, Türk devletinin işgal saldırıları ve tehditlerine dair ANF’nin sorularını yanıtladı.
Koçer, Türk devleti ile savaşlarının bu sefer farklı olacağını vurgulayarak, "Kimseye güvenemeyiz ve sırtımızı hiçbir güce veremeyiz. Kendi gücümüze güvenmeli ve direnişi büyütmeliyiz. Halkımız hazırlıklı olmalı" dedi.
Türk devleti bir kez daha Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik işgal teheditleri savurmaya başladı. Türk devletinin tekrardan böyle bir saldırıyı gerçekleştirme koşulları var mı?
Türk devleti zaten devrimin başından bu yana Kuzey ve Doğu Suriye alanlarımıza yönelik saldırılarını durdurmamış. Başta siyasi ve özel savaş şeklinde sürdürdüğü saldırılarını, sonrasında askeri olarak DAİŞ, radikal islam grupları, Özgür Suriye Ordusu adı altında devam ettirmiştir. O da yetmeyince bu sefer kendisi direkt saldırmaya başladı. Türk devletinin bu saldırıları katliam saldırılarıdır. Bir toplumu, bir kültürü soykırımdan geçirme saldırılarıdır. Terör ile savaşıyorum söylemleri hikâyedir. Asıl Türk devletinin amacı Kürt kültürünü, Kürt halkını katletmektir. Kuzey ve Doğu Suriye’de tüm halklara yönelik katliam yapıyor. Şunu belirtelim; Zaxo katliamı bunun ispatıdır. Zaxo katliamı Türk devletinin gerçek yüzünü ortaya koymuştur.
Türk devleti Kuzey ve Doğu Suriye'ye yönelik saldırılarını gerçekleştirmek için siyasi, askeri, diplomatik her türlü çabanın içine girmiştir. Amacı daha önce Birleşmiş Milletler'e göstermiş olduğu haritayı gerçekleştirmek. Türk devleti yaptığı bunca katliama gösterdiği tek gerekçe, 30 kilometre kendi güvenli alanını oluşturma hikâyesidir. Peki onun öncesinde, 6-7 yıl boyunca DAİŞ senin yanı başındaydı, onlar Türk devletinin güvenliği için tehlike oluşturmuyor muydu? Bu demek oluyor ki DAİŞ Türk devletinin güvenliği için bir tehlike oluşturmuyor. Türk devleti o zaman DAİŞ’i kendisi için bir tehlike olarak görmüyor. Yani Türk devleti kendine hikâyeler oluşturarak, buna gerekçe olarak da sınır güvenliği gibi gerçek olmayan bir hikâye uyduruyor. Ve bu hikâye ile Kuzey ve Doğu Suriye halklarına yönelik katliam gerçekleştirmek istiyor. Yaptığı diplomatik çalışmalarla da Amerika’dan taviz alarak Serêkaniyê ve Girê Sipî'de yaptıkları gibi, yine Rusya’dan onay alarak Efrîn’de yaptıkları gibi aynı şekilde yine taviz alarak Kuzey ve Doğu Suriye’nin diğer bölgelerine yönelik saldırılar yapmak istiyor. Tüm bunlar Suriye üzerinde büyük bir tehlike oluşturuyor, Kürtler üzerinde büyük bir tehlike oluşturuyor ve tüm dünya üzerinde bir tehlike oluşturuyor.
'TÜRK DEVLETİ TASFİYE EDİLMEDEN DAİŞ DE EDİLEMEZ'
Türk devletinin yeni bir işgal saldırısı gerçekleştirmesi Suriye’nin tümden parçalanması anlamına gelmiyor mu? Ayrıca Türk devleti bir taraftan Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik tehditler savururken, aynı süreçte Zaxo’da katliam gerçekleştirdi. Bunu nasıl yorumlamalıyız?
Suriye’ye yönelik saldırılar olursa ve Türk devletinin şimdi işgali altındaki alanlar özgürleştirilmezse Suriye parçalanmıştır. Kimse kendini kandırmasın, Suriye parçalanmıştır. Bırakalım yeni saldırıların olmasını, Türk devletinin işgalindeki bu alanlarda zaten demografik değişim yapılıyor. Bu alanlara şimdi herkesi yerleştirmek istiyor. Kürtleri tümden bu alanlardan çıkartmak istiyor. Zaten Kürtlere yönelik fiziki, kültürel ve siyasi katliamlar gerçekleştirmek istiyor. Arap halkına karşı da kendi iktidarını oluşturarak hakimiyetini kurmak istiyor. Nasıl ki şimdi Irak’ta 66 askeri üsleri var, aynısını şimdi Suriye’de de yapmak istiyor.
Zaxo katliamını doğru tahlil etmek gerekiyor. Bu öyle sıradan yapılmış bir katliam değildir. Bu katliamlar Kürtlere yönelik yapıldığında kimse ses etmiyor. Her gün Kuzey ve Doğu Suriye’ye yönelik bu tür katliamlar yapılıyor. Ama kimse buna ses çıkartmıyor. Neden sen bu kadar sivil insana yönelik katliam yapıyorsun, denilmiyor. Hatta Suriye sorunlarını tartışan ve Suriye’de bulunan devletler bile buna ses etmiyor. Bu devletler Kürt katliamlarına yönelik saldırılara katılıyorlar mı yoksa katılmıyor mu, buna karşı net tavırlarını ortaya koymaları gerekir. Artık durum bu noktaya gelmiştir. Ya bu katliamlara katılacaksınız, ya da tavrınızı ortaya koyacaksınız.
Teröre destek veren Türkiye, Suriye’yi karıştıran Türkiye, Libya’yı karıştıran Türkiye, Irak’ı karıştıran Türkiye, teröre destek veren ve onu besleyen Türkiye ama ona ses çıkartacak tek bir kişi yok. Bu durumda, ya Türk devleti kendi gücünü ve onayını bu devletlerden alıyor. Ya da başka bir şey aramak gerekir. Benim görüşüm, Türk devletinin bu katliamları gerçekleştirmesi için birçok uluslararası gücün desteği var. Güya bu devletler kendilerini demokratik olarak gösteriyorlar. İnsan haklarını savunduklarını iddia ediyorlar. Türk devleti çıldırmış, her yere saldırıyor. Çocuklara saldırıyor, kadınlara, yaşlılara, köylere saldırıyor, şehirleri ve köyleri yıkıyor ama kimse ona tepki göstermiyor. Bu neyi ifade ediyor peki? Neden kimse Türk devletine karşı tavır göstermiyor? O zaman Türk devletinin arkasında bir güç var ve bu gücün kendini açık etmesi gerekir. Öyle Türk devletinin arkasında kendinizi gizlemeyin ve Türk devleti öyle keyfine göre halkı katletmesin. Bu gerçektir. Şimdi İsveç ve Finlandiya’nın NATO’ya dahil olmasına karşı yürüttüğü diplomasiyle ilk şartı ‘Nasıl Kürtleri tasfiye edebilirim’dir. İsveç ve Finlandiya NATO’ya dahil olsa bu şartı öne sürüyor. Adeta herkesi kendisi gibi yapmak istiyor. İsveç, yıllardır insan hakları ve demokrasi çağrısı yapıyor. Avrupa’daki en demokratik devlet deniliyor. Peki Türk devletiyle beklenti içerisinde olması ne anlama geliyor? Demokrasiye saygısının kalmadığı anlamına geliyor. Erdoğan zihniyetiyle hareket ediyor. Erdoğan ırkçı, dinci DAİŞ zihniyetini ‘Kavmimizi koruyoruz’ adıyla herkese farz etmek istiyor. Böyle olmaz. O zaman destek veren güç Kürtlere ve halklara dönük katliamı onaylamıştır. Erdoğan hasta bir adam olmuştur. Bu köyü, bu kenti, bu sivili bombalıyor. SİHA’larla herkesi vuruyor. Her yere saldırıyor. Devletlikten çıkmıştır. Komşularına ve çevresine saygısı kalmamıştır. ‘Teröre karşı savaşıyoruz’ adıyla her yere saldırıyor. Terör devleti olmuştur. Dünyadaki en tehlikeli şey DAİŞ değil, Türk devletidir. DAİŞ artık tasfiye oldu. DAİŞ zihniyetini temsil eden Türk devlet terörüdür. Tehlikesi Avrupa’da da var, Ortadoğu’ya da, Irak’a da, Suriye’ye de var. Bu zihniyet tasfiye edilmezse DAİŞ’in tasfiye edilmesinden bahsedilemez. DAİŞ zaten nedir, ırkçı, dinci zihniyettir. İnsanların üzerine hükümler uygulayarak katliamlar gerçekleştiriyor.
Dünya bu gerçeği görmüyorsa o zaman destek veriyordur. Devletler de destekliyor. Sessizlik nedir? Katliamları yapmanı kabul ediyorum anlamına geliyor. Zaxo’da yapılan katliam, bazı devletler sanki bir yanlışlık olmuş algısıyla hareket ediyor. Öyle değildir. En ilginci de Mesrur Barzani’nin Kazimi’nin yanına giderek, Türk devletine karşı yapılan yürüyüşlerin durdurulmasını istemesi. Bu kadarı da olamaz. Sözde Kürttürler, Kürt adıyla konuşuyorlar. Her gün Kürtleri katlediyorlar. Ayrıca, Zaxo’da katledilenlerin hepsi Araptır. Pikniğe gelmiş sivil insanlardır. Ancak, Mesrur Barzani Kazimi’den bu yürüyüşleri durdurmasını istemesi, gelişen tepkileri indirgemektir. Fakat, bu halkın tepkisi dinmez. Türk devleti artık sınırını aşmıştır. Ahlaki, uluslararası kanun, her açıdan sınırını aşmıştır. Sivilleri hedef alıyor. Kuzey ve Doğu Suriye’de her gün sivilleri katlediyor. Serêkaniyê, Efrîn’de ve Zaxo’da yapılan katliamlar aynı zihniyetin katliamlarıdır. Siviller şehit ediliyor. Bunlar hepsi Türk devletinin talimatını güçlü bir yerde aldığı anlamına geliyor. Bu güçler kimlerdir? Kendilerini gizlememeli ve açığa çıkmalıdırlar. Bu güçler halkın katledilmesi üzerine diplomasi yürütüyorlar. Bu toplum halk artık kabul etmez. Bunun için de Türk devleti DAİŞ’in yapamadıklarını yapıyor.
'DİRENİŞİMİZİ BÜYÜTECEĞİZ'
Her gün SİHA’lar Şengal’i vuruyor. DAİŞ’in herkesi katledemediği Şengal’de, bu kez Türk devleti devreye girerek tamamlıyor. DAİŞ, Rojava ve Kuzey-Doğu Suriye’yi ele geçiremiyordu, şimdi Türk devleti yapıyor. DAİŞ Irak’ı ele geçiremiyordu, şimdi Türk devleti yapıyor. Adeta DAİŞ’in babasıdır. Oğlunun yapamadığını kendisi yapıyor. DAİŞ’le aynı siyaseti yürütüyor. Her gün katliamlarla evleri yıkıyor. Zirgan’a dönük yaptığı saldırıyla tüm köyü yıkmışlardır. Halk o evlerde yaşıyor, vuruyorlar. Dünyanın gözleri önünde yapıyor. İnsanların katledilmesini istemediklerini belirten Birleşmiş Milletler'in gözlerinin önünde yapıyor. Yapıyorlar, neredesiniz? Türk devletine göz yummak bunu yapmasını istemektir. Ne yaparsa biz gözümüzü kapatırız. Menfaatime karışmasan ses etmem, diyor. Bunlar doğru değildir. Bunlar bir halkın, kültürün, ulusun, toplumun katliamlarla karşı karşıya bırakılmasıdır. O zaman insanlıktan, demokrasiden uluslararası kanunlardan bahsetmeyin. Türkler menfaatimize karışmasın, korusun, ne yaparsa serbesttir! İnsanları katlediyorsun, toplumu katliamlarla yüz yüze bırakıyorsun, keyfinedir. Bunu kabul etmiyoruz. Direneceğiz, direnişimizi daha da büyüteceğiz. Kimse bize kanunları farz etmesin. Kimse savunma yapmayın demesin. Kendimizi savunmaya mecburuz.
JİYAN TOLHİLDAN'IN ŞEHİT EDİLMESİ
Türk devletinin son zamanlarda Kuzey ve Doğu Suriye alanlarında SİHA saldırıları giderek arttı. En son Anti terör (TAT) komutanlarından Jiyan Tolhildan hedef alındı. Jiyan Tolhildan'ın DAİŞ ile mücadelede uluslararası koalisyonla birlikte öncülük yapan bir savaşçı olması ve koalisyonun buna tavırsız kalmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Türk devleti her gün bölgeye saldırıyor. Sivilleri, askeri yetkilileri şehit ediyor. Peki Koalisyon hiç bunu sormuyor. Jiyan Tolhildan, Anti Terörün (YAT) sorumlusudur. Her zaman 24 saat koalisyonla DAİŞ’e karşı savaşıyor. Türk devletinin saldırısı bir diğer anlamıyla DAİŞ’in savunmasıdır. Koalisyonun Heval Jiyan Tolhildan’ın şehit edilmesinde Türk devletine tutumun nerede? Yoktur. DAİŞ’e karşı birlikte savaştın. Koalisyonun hepsi tanıyor. Yanında DAİŞ’e karşı savaşanları koruyamazsan, sivilleri nasıl savunacaksın. Jiyan Tolhildan’ın hedef alınmasının çok anlamı var. DAİŞ’e karşı savaşan herkesin hedef olduğu mesajını veriyorlar. Kim DAİŞ’e karşı savaşıyorsa, o Türk devletinin hedefindedir. Jiyan Tolhildan Anti Terör komutanıydı. 24 saat koalisyonla birlikte DAİŞ’e karşı savaşıyordu. Dêrazor gibi bölgelerde DAİŞ hücre yapılanmalarıyla mücadele ediyordu. Ancak kimse Türk devletinin karşısına çıkıp, sen DAİŞ’e karşı savaşanları hedef alıyorsun, demiyor.. Böyle olmaz. Eğer bu durum netleştirilmezse. DAİŞ ile verilen savaşın hepsi hikâyedir. Yine Jiyan Tolhildan’ın hedef alınması, Önder APO’nun özgürlük felsefesinin hedef alınmasıdır. Bu öyle sıradan bir hedef alma değildir. Türk devleti başı dik, onurlu ve özgür kadını kabul etmiyor. Kadının köle olmasını istiyor. Bu anlamda Jiyan Tolhildan bir komutandır. Kadın iradesidir. Hedef alınması tüm kadınların hedef alınması anlamına geliyor. Bu nedenle bu saldırı birçok mesaj veriyor ve bunları iyi okumak gerekiyor.
Türk devletine göre nerede bir Kürt varsa öldürülmelidir. Uluslararası devletler de ona yaptıklarının terör faaliyeti olduğunu söylemiyor. Birçoğu sürekli olarak, Türk devletinin güvenlik hassasiyetlerine anlam verdiklerini dile getiriyorlar. O zaman bir halka yönelik sürekli olarak yapılan bu saldırılar, katliamlar, bu halkın da güvenliğinin savunulması gerekli değil midir? O zaman bu toplumun hak ettiği katliam ve ölümdür! NATO, Rusya, ABD ve birçok devlet Türk devletinin bu hassasiyetine anlam verdiğini söylüyor. Peki bu topraklarda yaşayan Arap, Kürt ve diğer halkların güvenlik hakları, bunların hassasiyetleri? O zaman siz bu halkların öldürülmesine karar verdiniz. Eğer bu topraklarda yaşayan bu halkların hiçbirinin hassasiyetleri görülmüyorsa ve sadece Türk devletinin sınır hassasiyetlerinden söz ediliyorsa, o zaman mesele tümden çıkardır, menfeattır. Tüm bunların Türk devletinden çıkarları var. Hepsi türk devletinden fayda sağlamak istiyor. Peki, Türk devletinin katliamlar gerçekleştirdiği topluma karşı cevapları nedir? Yarın Türk devletini burada istemiyoruz, derlerse ne diyeceksiniz? Bu toplum yarın beni korumuyorsun, bizimle dalga geçiyorsun dese. Bu halk cahil değildir. Bu insanlığın korunması için binlerce şehit vermişler. Türk ulusal birliğini tanıyorsun ama bu toplumun hassasiyetini tanımıyorsun. Peki bu halka nasıl yaklaşacaksanız. Bu toplumu Türk devletinin katliamlarına mı açacaksınız. Türk devleti Minbic, Til Rifat ve Kobanê’ye saldırısı için Rusya’dan izin almak için diplomasi yürütüyor. Dirbesiyê, Amûdê ve Derik’e saldırı için ABD’den izin almak için diplomasi yürütüyor. O kadar sıkıştılar ki bu katliamı yaptılar. Bu devletlere karşı açık ve net çağrımız şudur; eğer bu toplumu savunamayacaksanız halka açık söyleyin. Bu devletle çıkarınız var. Neden üstünü örtüyorsunuz? Niye kendinize göre diplomasi yapıyorsunuz? Uçakları serbest yaptılar. Bunun onayı Rusya ve Amerika’daydı. Serbesttir, Kürtleri vursun. Türk devleti rahatsız olduklarını vursun. Böyle serbest yaparak insanları katlettiler. Efrîn, Serêkaniyê ve Zaxo’ya katliamı siz serbest ettiniz. Bu katliamdan siz de sorumlusunuz. Kimse kendini sorumlu değilmiş gibi göstermesin. Türk devletinin bu yaptıkları katliamlara cesareti sizin sessizliğiniz veriyor. Siyaset böyle olmuyor. Ölçüsü olmalıdır. Bu kadar ahlak dışı siyaset yürütmek olmaz.
'HERKESİN MASKESİ DÜŞTÜ, BU HALK DİRENECEK'
Türk devletinin tüm diplomasisi, siyaseti ve ekonomi politikaları, hepsi Kürt ve Arap toplumunu nasıl katledebilirim üzerinedir. Kürtler onlar için fobi olmuştur. Bir Kürdü öldürmekten zevk alıyorlar. İnsan bu kadar faşist ve diktatör olamaz. Gerillaya karşı saldırılarda kimyasal silah kullanıyorlar. Bu uluslararası kanunun ve BM yasalarının ihlalidir. Kürtlere karşı tüm dünyada yasaklı olan kimyasal silahlar kullanıyorlar. Demek ki bu devletlerin Kürt sorununa yaklaşımı böyledir. Kürt toplumu da eskisi gibi değildir. Her söyleneni kabul etmez. Bu toplum da direnecektir. Herkesin yüzünü kara çıkartacaktır. Herkes artık demokrasilerinin yalan olduğunun farkına varmıştır. İnsanlara yalan söylüyorsunuz. İnsan hakları, demokrasi vb. her şey yalan. Herkesin maskesi düşmüştür. Hatta kendi toplumunu kandırmaktır. Avrupa ve uluslararası devletler ‘Demokratiğiz, insan hakları savunuyoruz’ şeklinde toplumlarını kandırmaktadır. İnsanlar katliamlara maruz kalıyor, hiçbir şey demiyorsun, iktidara destek veriyorsun. Peki Erdoğan’a destek verenler DAİŞ’e destek veriyor olmaz mı? O zaman DAİŞ’le savaşın ne anlamı var. İdlib’de ne kadar DAİŞ lideri öldürüldü? Türkiye’ye 2 kilometre uzakta ve Türk devleti hakimiyetindeki bölgeler. Herkes bunu biliyor. Türk devleti ‘Terörle mücadele’ adı altında teröre hizmet ediyor. Böyle olmaz. Bu siyaset artık her devlet kendi tutumunu net ortaya koymalıdır. Kandırmayla iş olmaz. Menfaat siyasetiyle iş olmaz. Bu topluma ve özellikle Kuzey ve Doğu Suriye olmak üzere bu toplumda yaşayan halklara tutumunu göstermelidir.
'HİÇBİR DEVLETE SIRTIMIZI YASLAMAYIZ'
Türk devletinin tehditlerinden sonra Şam hükümeti sınır hattında bulunan güçlerinin sayılarını arttırdı ve Girê Sipî hattına ağır silahlar yerleştirdi. Sizce şam hükümeti ve Rusya Kuzey ve Doğu Suriye'ye yönelik yapılacak bir işgal saldırısında Türk devletine karşı savaşır mı?
Sınırları korumak için esasında devlet kendisi sınırlarını korumalıdır. Hedefimiz Suriye’nin toprak bütünlüğüdür. Eğer öyle olmasaydı askerlerin buraya gelip savunma yapmasını kabul etmezdik. Biz direnirdik. Yine direneceğiz. Fakat sınırların korunması devletten isteniyor. Böyle konuştuk. Birçok devlet askeri de sınırda bulunuyor. Fakat ne kadar savaşır savaşmaz belli değildir. Kuzey ve Doğu Suriye olarak hiçbir devlete sırtımızı yaslayamayız. Biz toplumumuzun gücüne ve kendi gücümüze inanıyoruz. Diğer güçlerden beklenti umamayız. Çünkü tecrübelerimiz ortadadır. Efrîn’de Serekaniye ve Gire Spi’den nasıl çekildiklerini gördük. Belki yarın da çekilirler. Bunların sonuna kadar kalacaklarını ve direnecekerine öyle sonuna kadar güvenemeyiz. Eğer bugün Kuzey ve Doğu Suriye'ye saldırı için aralarında bir ittifak oluşmamışsa bu bizim için değil kendi çıkarları içindir. Ama yarın aralarında bir ittifak olmayacağı anlamına gelmez. Bu nedenle bizim farklı hazırlıklarımız olmalı. Bu anlamda öyle kimseye güvenemeyiz ve sırtımızı hiçbir güce veremeyiz. Tehlike devam ediyor ve büyüktür. Öyle Tahran toplantısında bir şey çıkmadı, saldırı olmayacak gibi bir yanılgıya girmemek gerekir. Belki bu toplantıda siyasi bir sonuç alınmadı, denilebilir. Ancak bunların masa altında bazı noktalarda anlaşmadığını bilemeyiz. Bir de Astana toplantılarının her zaman Suriye için sonuçları yıkıcı olmuştur. Suriye sorunlarını daha da derinleştirmiş ve Suriye halklarına karşı katliamlar yapılmıştır. Astana toplantıları, Suriye topraklarını parçalama toplantılarıdır. Suriye topraklarını birbirleri arasında paylaşma toplantılarıdır. Hatta çok ilginçtir, dışarıdan üç devlet bir araya geliyor ve Suriye olmadan, Suriye üzerinde toplantı yapılıyor. Bu siyaset değildir. Her Astana toplantısı Suriye için sorun ve kriz üretme toplantısı olmuştur. Bu anlamda biz kendi gücümüze güvenmeliyiz.
Biz yönetim olarak OHAL ilan ettik. Çünkü biz biliyoruz, önümüzde büyük bir savaş var. Bu yapılacak savaş diğer savaşlara benzemeyecek. Bu savaşta biz de bir tavır sahibi olacağız. Öyle eskisi gibi olmayacak. Türk devleti de eskisi gibi olacağını düşünmesin. Bu nedenle toplumumuzun kendi savunma tedbirlerini alması gerekir. Kendi savunma mekanizmasını oluşturması gerekir. Senin tek bir hakkın var o da direnmektir. Tersi kaybetmektir, başka bir yolu yoktur. Tek bir şansımız var oda büyük direnmektir. Bizim buna inancımız sonsuzdur. Bizim bu seferki savaşımız hiçbir geçmiş savaşa benzemeyecek. Bu sefer sadece direniş değil, direniş ile zafer birlikte olacaktır. Bu direniş içinde büyük hamlelerimiz de olacaktır. Bunu herkes böyle bilinsin. Halkımız da öyle bilsin. Biz şimdi işgal edilen bölgelerimizden vazgeçmeyeceğiz. Savaş olsun yada olmasın, biz bu bölgelerimizi özgürleştireceğiz. Biz her zaman söyledik, bu alanlar Suriye topraklarıdır. Bu nedenle bu alanların özgürleştirilmesi gerekir. Zaten halihazırda Suriye parçalanmıştır. İşgal bölgelerinde Türk parası kullanılıyor, Türkçe konuşuluyor, Türk bayrağı asılıdır. Ne kalmış ki, sadece sınır kalmış. O bölgelerde kalanlar da Türk devletine bağlı çete gruplarıdır. Türk devleti bu çeteleri Yemen’den Libya’ya istediği her yere gönderiyor. Bunlar Türk devletinin paralı askerleridir. Bu nednele halkımızın kendi gücüne güvenmesi gerekir. Zaten Türk devletinin durumu da geçmiş yıllardaki gibi değil. Ekonomik anlamda çökmüş, siyasi büyük kriz yaşıyor, AKP-MHP ittifakı her geçen gün bozuluyor. Yine bizler Lozan'da başka bir yüzyıla giriyoruz. Elbette onlar da bunun hesabını yapıyor. Bu yüzyılda Türk devletinin tüm siyaseti, diplomasisi Kuzey ve Doğu Suriye’yi tümden ortadan kaldırmaktır. Bu nedenle bizim kendimizi savunmamız gerekiyor.
Bizim de büyük bir gücümüz var, felsefemiz var, fikrimiz var. Biz öyle zayıf bir toplum değiliz. Bizim sahip olduğumuz felsefe ve proje sadece Kuzey ve Doğu Suriye için değil tüm Ortadoğu için yararlı olacaktır. Bu nedenle toplumumuz da kendini ona göre hazırlamalıdır. Bizim devrimci halk savaşı dediğimiz de böyle bir şeydir. Halkımızın kendileri için sığınaklar yapması gerekir. Uzun yıllara yetebilecek hazırlıklarımız olmalı. savaş olur yada olmaz. Ama bizim büyük bir savaş için kendimizi hazırlamamız gerekir. Sen siyasi, askeri ve toplumsal olarak güçlü değilsen kimse seni ciddiye almaz. Bizim halk olarak kendimizi örgütsel, siyasi ve askeri olarak çok daha güçlü hazırlamamız gerekir. Ancak şunu halkımız iyi bilsin, Türk devleti eskisi gibi değil. Dağda gerillanın direnişi onları çok daraltmıştır. Gerillaya karşı her tür silahı kullandılar ama her geçen gün daralıyorlar. Eğer bugün bize saldırmamışsa, orada başaramadığı içindir. Halkımız bunu iyi bilmeli, eğer sen bir yerde direnirsen, netice alırsın. Ancak direnişin olmayacağı yerde başarı da olmaz. Elbette demiyorum kendimizi hedef haline getirelim. Kendini her yönden savaşa hazır hale getirmen gerekir. Biz özerk yönetim için öyle bir hamle başlattık. Halkımıza gereken ne destek varsa yapacağız. Bununla birlikte herkes kendi evinde kendi tedbirlerini alırsa, biz önemli sonuçlar elde edeceğiz. Biz yüz yıllık sonuç alırız. Kürt halkının bitirilme görevi Türk devletine verilmiştir. Suriye, Irak ve İran Türk devletini destekliyorlar. Bu nedenle eğer Türk devletini yenersen, onların da yapacak bir şeyleri olmaz. Bu anlamda bizim her şekilde buna hazır olmamız gerekiyor. Ben demiyorum hemen yarın savaş olacak. Ancak, Türk devleti Kuzey ve Doğu Suriye'de gelişen demokratik sistemi yıkmak için her tür çabayı gösterecektir. Şimdi toplum içinde özel savaş yöntemlerini kullanıyor. Bunu farklı farklı yöntemlerle yapıyor. Gençleri Avrupa'ya götürmek için çalışıyor. Uyuşturucuyu geliştirmeye çalışıyor. Türk devleti bazı şehirlerimizi tümden Kürtsüzleştirmeye çalışıyor. Toplum içinde her türlü ahlaksızlığı geliştirmeye çalışıyor. Yine özerk yönetimin statüsü uluslararası devletlerde tanınmıyor, tüm bunlar bizim üzerimizde her zaman tehdit olacağı gerçeğini ortaya koyuyor. Bu nedenle biz toplum olarak sürekli olarak hazır olmamız gerekiyor. Biz bu devrimi annelerin göz yaşlarıyla yaptık. Bu anlamda bizim tek hedefimiz bu devrimi büyütmek ve geliştirmek olacaktır. Her geçen gün devrimimiz büyüyor ve daha da büyüyeceğine dair inancımız sonsuzdur.