'DAİŞ'lilerin cezaevinden kaçması diğer ülkeler için de tehdit oluşturacak'

Özerk Yönetim sözcüsü Loqman Ehme, "DAİŞ çetelerinin cezaevinden kaçıp kurtulmaları sadece Kuzey-Doğu Suriye yönetimi ve toplumu için değil, diğer ülkeler için de tehdit oluşturacaktır" dedi.

DAİŞ, Perşembe akşamı çetelerinin tutulduğu Sanaa cezaevine saldırdı. Saldırı sonrası 3 gündür bölgede yoğun çatışmalar yaşanıyor. Çatışmalarla eş zamanlı olarak Türk devleti de Rojava ve Şengal'e yönelik saldırılarını yoğunlaştırdı. 

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetim Sözcüsü Loqman Ehme, Türk devletinin saldırılarını ve Sanaa cezaevinde yaşanan olaylara ilişkin ANF’ye konuştu.  

Özerk yönetim kurulduğundan bu yana sürekli saldırılara uğradıklarını hatırlatan Ehme, özellikle de Türk devletinin askeri saldırılarına maruz kalındığını belirtti. 

2016 yılında Özerk yönetim Minbic’i özgürleştirme hamlesi başlattığında da Türk devletinin saldırısına uğradığını vurgulayan Ehme, "Daha önce Azez, Cerablus bölgesi DAİŞ’in elindeydi ama Türk devleti o çetelerle hiçbir sorun yaşamıyordu, Türk devleti onlara sorun yaratmıyordu; ta ki biz hamle başlatana kadar. Nasıl ki biz hamle başlattık, Türk devletinin de saldırısı başladı. 

Türk devletinin DAİŞ ile ilişkisi eskiye dayanır. Yine Musul sürecini herkes hatırlar. DAİŞ Musul’a saldırdığında tüm ülkelerin elçilikleri, temsilcilikleri alanı terk ederken, Türk temsilciliği orada açık  kaldı ve onlarla çalışmaya devam etti. DAİŞ her darbe yediğinde, zorlandığında Türk devletinin devreye girdiğini biliyoruz. DAİŞ ile ilişkileri köklüdür. Yine hatırlanacağı gibi Efrîn saldırısı da, DAİŞ'in Kobanê'de yenilgiye uğratıldığı tarihe denk getirilerek yapıldı" dedi.

SALDIRILARIN ARKASINDA RUSYA DA VAR

2019 yılında Girê Spî ve Serêkaniyê saldırılarının Rusya, ABD ve uluslararası güçlerin Türkiye ile anlaşmasıyla belirlenmiş bir sınır çerçevesinde gerçekleştirildiğini kaydeden Ehme, "Fakat bundan sonraki saldırılar farklı bir formatta, değişik biçimlerde günümüze kadar devam ediyor. Ekonomik abluka, Fırat ve ırmakların suyunun bir şantaj olarak kullanılması, yine teknik olarak Dron ve SİHA’ların kullanılmasıyla yapılan saldırılardır. Türk devletine bağlı ajan, çete yapıların ülke içerisinde zaman zaman geliştirdiği provokatif saldırganlıklardır. En son da binlerce DAİŞ’li çetenin kaldığı cezaevine dönük saldırılar da bunun bir parçasıdır. Yani Türk devletinin saldırıları, DAİŞ ile ortaklaşması tek başına yaptıkları bir durum değil. Bunların bölgedeki ittifak ve dostları da bu işin içindedir. 

Bunların başında da Şam yönetimi gelir. Gerek QSD’ye karşı, gerekse Özerk Yönetime karşı sürekli geliştirdikleri saldırganca bir üslup söz konusu ve zaman zaman QSD güçlerine saldıran DAİŞ çetelerini "direnişçi güç" olarak tanımlama durumları bile söz konusu. En son iki gün önce  gerçekleştirilen saldırıda Til Koçer sınır kapısının açılmasını Rusların veto etmesi, rejime açılan kapının kapalı olması, Sêmalka’nın kapalı olmasının da Özerk Yönetime karşı yürütülen çok yönlü savaşın parçalarıdır. Özerk Yönetim sistemi bölgede barışın, özgürlüğün ve kardeşliğin zemini olan bir model olmasından dolayı Suriye rejimi ve Türkiye tarafından ısrarla bir saldırıya maruz kalmakta ve bunların arkasında Rusya’nın olduğu herkes tarafından bilinmektedir."

ULUSLARARASI GÜÇLER GÖREVİNİ YERİNE GETİRMİYOR

DAİŞ çetelerinin tutulduğu cezaevinin terör suçlularının tutulabileceği bir cezaevi olmadığını ama imkansızlıklardan dolayı orada tutulduklarını da ifade eden Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetim sözcüsü Loqman Ehme, çetelerin yargılanması için daha önce uluslararası güçlere birçok kez çağrı yaptıklarını vurguladı.

Taleplerine şimdiye kadar olumlu bir yanıt alamadıklarını belirten Ehme, "DAİŞ tutuklularının kalabilecekleri uygun cezaevlerinin yapılması noktasında da kimse ciddi bir sorumluluk üstlenmedi. Bunun da ötesinde bölgeye dönük sürdürülen ambargo ve imkansızlıklar konusunda da kimse bunu aşmak için bir çabada bulunmadı. Tabii bütün bu faktörler üst üste düşünüldüğünde, yaşanan son DAİŞ saldırısı kaçınılmaz oldu.

Yine Hol Kampı'nda binlerce DAİŞ'li aile kalıyor. Özerk Yönetim bunların vatandaşı oldukları ülkeler tarafından alınması yönünde talepte bulunmasına rağmen kimse oralı olmadı. Bu da beraberinde ciddi bir ekonomik külfetin yanı sıra, aynı zamanda da ciddi bir güvenlik zaafının da ortaya çıkmasına yol açıyor. Yine Türk devleti ve bağlı çetelerin yoğunca saldırılarının olması ayrı bir güvenlik zaafına yol açtı. DAİŞ çeteleri bunlardan faydalandı. Defalarca DAİŞ tehlikesinin sürdüğünü, bunun ciddi bir tehdit olduğunu anlatmamıza rağmen hep görmezden gelindi. Son yaşanan olay bir kez daha gösterdi ki DAİŞ gizli hücreleri ile birlikte çok aktif bir şekilde örgütlenebilmekte, ciddi bir tehdit haline gelebilmektedir. 

Umarız bundan sonraki süreçte bu durum daha iyi görülür ve ona göre Özerk Yönetim sistemine, güvenlik güçlerine, lojistik, ekonomik, teknik ve istihbarat alanında daha fazla destek sunulur, dayanışma ile uluslararası koalisyon ve kamuoyunun yardımı gerçekleşir. DAİŞ çetelerinin cezaevinden kaçıp kurtulmaları sadece Kuzey-Doğu Suriye yönetimi ve toplumu için değil, diğer ülkeler için de tehdit oluşturacaktır" şeklinde konuştu. 

HERKESE SORUMLULUK DÜŞÜYOR

Loqman Ehme, uluslararası güçlere DAİŞ ile mücadelede ortak hareket etme çağrısında bulunarak, şunları ekledi: "DAİŞ, uzun zaman bu bölgeyi yönetti. Bölge üzerinde bir faaliyet yürüttü, dolayısıyla oluşturmuş olduğu bir zihniyet altyapısı alanda örgütlenmiş durumda. Yine toplumsal yoksulluk, ambargonun getirmiş olduğu olumsuz ekonomik durum DAİŞ zihniyetinin örgütlenmesi için altyapı zemini oluşturmaktadır. Bundan dolayı bölgede DAİŞ anlayışının kırılabilmesi, eğitim ve toplumu dönüştürme siyasetinin başarıyla yürütülebilmesi, yine yoksulluğun, ekonomik sıkıntıların giderilmesi için uluslararası güçlerin sorumluluklarını üstlenmesi ve DAİŞ’in ortadan kaldırılması için de bizimle çalışması zorunlu. Bu olmadığı sürece DAİŞ tehdit olmaya devam edecektir. Bu nedenle bu tehdidi ortadan kaldırmanın yolu tüm tarafların sorumluluklarını ciddiyetle yerine getirmesi ile mümkündür."