Halk Savunma Merkezi Karargah Komutanı Murat Karayılan, başarı için herkesin Önder Apo’nun elini güçlendirmesinin şart olduğunu belirterek, şunun altını çizdi: “Açık ki orada Önder Apo ile kimi diyalog ve tartışmalar vardır fakat görüşmeden sonra bilindiği gibi önce aile için üç aylık görüşme yasağı getirildi; sonrasında ise avukatlarıyla 6 aylık görüşme yasağı geldi. Yine belediyelere dönük kayyum saldırıları geliştirildi. Tüm bunların baskı kurma amaçlı olduğu açıktır. Bu yöntemle sonuç alınamaz. Her şeyden önce devlet bu baskı ve şiddetle sonuç alma yönteminden vazgeçmelidir. Bu tarz bir yaklaşım ne ahlakidir ne de hukukidir; güveni tümden zedeleyen, gayri insani bir davranış biçimidir. Önderliğimize baskı yapma taktiğine son verilmelidir. Son verilmezse bunun sonuçları vahim olur.”
Halk Savunma Merkezi Karargah Komutanı Murat Karayılan PKK’nin 46. kuruluş yıl dönümü vesilesiyle Kürdistan Özgürlük Gerillası’na seslendi. Karayılan, PKK’nin Kürdistan halkı ve bölge halkları açısından anlam ve öneminin yanı sıra askeri ve ideolojik konular ile gündemdeki tartışmaları da değerlendirdi:
YOLDAŞLIK SÖZÜMÜZE BAĞLI KALACAĞIZ
Öncelikle Merkezi Karargahımız adına partimiz PKK’nin 46. kuruluş yıl dönümünün tüm yoldaşlara kutlu olmasını diliyoruz. Tüm Kürdistan Özgürlük Gerillaları adına Partimizin kurucusu, büyük emektarı Önder Apo’nun 46. Parti yıl dönümünü kutluyor, selam, saygı ve bağlılığımızı sunuyoruz. Partimiz PKK’nin 46. kuruluş yıl dönümünü, tüm Kürdistan ve Ortadoğu halklarına, halkımızın dostlarına, şehit analarımıza, tüm sempatizanlara, çalışanlara ve kadrolara kutluyoruz. 47. yıl mücadelesinde herkese başarılar diliyoruz. Bu kutsal yıl dönümünde tüm Kürdistan devrim şehitlerini, ilk büyük şehidimiz Haki Karer yoldaş ile son fedai şehitlerimiz Asya Ali ve Rojger Hêlîn yoldaşlarımız şahsında anıyor, şehitlerimizin anısı önünde saygıyla eğiliyor ve onlara verdiğimiz yoldaşlık sözünü bir kez daha yineliyoruz. Sonuna kadar onların çizgisinin takipçisi olacağız, onların anılarını Önder Apo’nun ve Kürdistan’ın özgürlüğü mücadelesinin yükseltilmesinde yaşatmak için bu yoldaşlık sözümüze her şart ve koşul altında bağlı kalacağız.
PARTİLEŞME, BİR ULUSAL DİRENİŞ KARARIDIR
Kürdistan’da 1970’li yıllarda karanlıklar hakimdi. Özellikle de Kuzey Kürdistan’da 1921’den 1940’a kadar fiziki soykırım ve katliamlar vardı. ‘40’tan sonra asimilasyon, beyaz soykırım başladı. Öyle ki, Kürt halkının varlığı bile tartışma konusu oldu. Umutsuzluk büyüdü. Sömürgeci-soykırımcı sistem, Kürdistan halkına köleliği ve yok olmayı dayattı. Önder Apo, böylesi zor koşullar altında, 1973’te yola çıktı. İlkin düşünceyi geliştirdi ve ideolojide derinleşmeyi sağladı. Bunun yanı sıra grubu yaratma ve örgütleme çalışmalarını yürüttü. Henüz ideolojik grup çalışmaları dönemindeyken düşman grubu fark etti ve bir kontra gücün eliyle saldırı geliştirdi. 18 Mayıs 1977’de Haki Karer yoldaşı şehit ettiler. Haki Karer arkadaşın şehadetinin birinci yıl dönümünde faşist kontraların ve feodal-ağaların eliyle Hilvan’da 19 Mayıs 1978’de Halil Çavgun arkadaşı şehit ettiler. Daha grubun adının dahi konulmadığı ama ciddi bir ideolojik ve Kürdistani çalışmanın yapıldığı bir dönemde, düşman tüm özel güçleri ve Kürt ihanetçileri eliyle gruba dönük saldırılar geliştirdi. Bu biçimde feodal ağalık sistemi karşısında yükselen Hilvan direnişi başladı. Hilvan direnişinin yükselişi ve başarıya doğru gittiği bir ortamda Lice’nin Fis Köyü’nde PKK’nin kuruluş kongresi gerçekleşti. Önder Apo, orada alınan partileşme kararı için, “Partinin kuruluş kararı olduğu kadar, ulusal var olma ve direniş kararı olma özelliğine sahiptir” demiştir. Yani düşman teslimiyeti dayatıyordu ve bu dayatmalar karşısında ya teslim olacaktın ya da direnecektin, Kürt ulusunun yok olmasının önüne geçecektin. Bu anlamda Apocu grubun aldığı partileşme kararı, aslında bir ulusal direniş kararıdır. PKK o zamandan bu yana geçen 46 yıldır bu direnişi, bu savaşı yürütmektedir.
DAVAYA VE ÖZGÜRLÜĞE BAĞLI FEDAİ KADROLAR
Bilindiği gibi PKK, sıradan bir parti değildir. Önderliksel bir harekettir. Önder tarafından fikri oluşturulmuş, ideolojisi, felsefesi ve tarzı yaratılmış; katılanlar bu ideolojik doğrultuya katılarak partileşme gerçekleşmiştir. Önder Apo, daha başlangıçta, “fedaice direnmekte kararlı olan, fedakarlık yapan öncü kadrolar olmadan sömürgeciliğe karşı başarılı bir mücadelenin de gelişmesinin mümkün olmayacağı” yönünde tespitlerde bulunmuştur. Onun için Önder Apo bir yandan ideolojide derinlik, netlik ve kararlılık sağlarken, diğer yandan aynı temelde kadronun yaratılması ve eğitimi üzerinde durmuştur. Şayet başta bu biçimde bir mücadele yürütülmeseydi Amed’deki zindanda o zulme karşı Mazlumların, Kemallerin, Hayrilerin gösterdiği çelikten iradeyi ortaya koymak da mümkün olamazdı. İnanç sahibi, davaya ve özgürlüğe bağlı, fedai kadrolar daha başlangıçta yaratılmıştı ve şanlı tarihimiz böylesi kadroların her türlü başarıyı sağlamada muktedir olduğunu defalarca göstermiştir. Daha ilk dönemde atılan o tohumun yeşermesiyle ortaya çıkan kadro gerçeği zindanlarda direnç gösterdi, savaşta direndi, 15 Ağustos Atılımı’nı yarattı ve mücadeleyi bugünlere getirdi.
26 YILDIR ULUSLARARASI KOMPLO’YA KARŞI MÜCADELE
Bilindiği gibi 20. Parti yılında, yani 1998’de uluslararası güçler tarafından bir müdahale yapıldı. Önder Apo’nun şahsında Hareketimize dönük bir saldırı olan Uluslararası Komplo gelişti. Komplo’nun amacı Önderliği ve Önderlik çizgisini tamamıyla yok etmek ve tarihin derinliklerine gömmekti. Bu temelde Komplo’yu gerçekleştirdiler ve mücadelemizi yok etme sürecini devreye koydular. Buna karşı Önder Apo’nun dahiyane bir biçimde gösterdiği duruş, yaptığı açılımlar, sağlanan derinlik ve yeni paradigmanın geliştirilmesi ile kararlı kadro yapısının duruşu Komplo’yu boşa çıkardı, sonuç almasının önüne geçti, mücadele çok daha fazla büyüdü ve yoluna daha da kararlı bir biçimde devam etti. Kadronun fedailiği ve halkımızın fedakarlığı temelinde Hareketimiz, 26 yıldır Komplo’ya karşı mücadeleyi yürütüyor.
PKK’NİN İRADESİ, ZAFER İRADESİDİR
Türk devleti en baştan bu yana hiçbir zaman bize karşı tek başına savaşmamıştır. Her daim arkasında NATO vardı, Kürt ihanetçiler onunlaydı ve çoğu sefer bölgedeki diğer devletler destek oluyordu. Bu biçimde Türk devleti bize karşı savaşı yürütebiliyordu. Bugün de bu böyledir. Esasen Önder Apo’nun öncülüğündeki PKK’nin göstermiş olduğu irade, bir zafer iradesidir. Önünü alamıyorlar. Onun için dışarıdan ve içeriden alınan desteklerle ve Uluslararası Komplo gibi yönelimlerle sürekli bir biçimde önünü almaya çalışıyorlar.
HER TÜRLÜ SAVAŞ YÖNTEMİNİ KULLANDILAR
Özellikle de bu son 9 yılda, bilindiği gibi Türk devleti yeni bir konseptle ve yine dış güçlerden aldığı destekle çeşitli tekniklere sahip oldu; teknik ve istihbaratın yanı sıra Kürt iş birlikçiler yoluyla da bize karşı topyekun bir savaş ilan etti. Özgürlük Hareketi’ni tamamıyla ortadan kaldırabilmek için bu 9 yıldır bize karşı yeni bir konseptle savaş yürütüyorlar. Bu savaşı kazanmak için her türlü yöntemi kullandılar. Dış güçlerden yardım aldılar; Kürt iş birlikçilerinden yardım aldılar; kimyasal gazlar ve hatta taktik nükleer silahlar kullandılar. Özcesi Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’ne karşı her türlü yöntemi denediler. Esas olarak bu yeni savaşlarını, İmralı’da yarattıkları sistem üzerinden hayata geçirmek istediler. İmralı’da psikolojik işkenceyi ve ağırlaştırılmış tecridi bir soykırım savaşına dönüştürdüler. İmralı’da yürüttükleri sistemle Önder Apo’yu etkisizleştirmek ve geri adım attırmak istediler. Bu biçimde o yöntemi tüm Kürdistan’a ve Türkiye’ye yaydılar. Aynı zamanda AKP-MHP rejimi gerillayı tasfiye etmek için elinden gelen her şeyi yaptı ve her yöntemi denedi. Yine yasal Kürt siyasetine ve onunla birlikte hareket eden Türkiyeli sosyalist güçlere tasfiyeyi dayattılar. Bu doğrultuda tutuklama vb. her türlü özel savaş yöntemini kullandılar.
DİRENİŞ, DÜŞMANIN SONUÇ ALMASININ ÖNÜNE GEÇTİ
Tüm bu saldırılar karşısında başta Önder Apo’nun İmralı’da gösterdiği emsalsiz büyük irade ısrar ve sabırla sergilediği duruş ve direniş; yine Kürdistan Özgürlük Gerillası’nın ve Kürt halkının tüm Kuzey Kürdistan’da, Medya Savunma Alanları’nda ve Kürdistan’ın tüm parçalarında geliştirdiği direniş, düşmanın istediği sonucu almasının önüne geçmiştir. Türk devleti, Rojava’ya saldırdı; Başûr’a saldırdı; hatta Rojhilat güçlerine saldırdı; tüm Bakur eyaletlerinde yüzlerce kere kapsamlı operasyonlar yürüttü; bu 9 yıldır Kürdistan Özgürlük Hareketi’ne karşı her türlü yöntemi kullandı ama tüm bunlara karşı gösterilen direniş istediği sonucu almasının önüne geçti. Doğru; belki bazı yerleri işgal ettiler ama Hareketimiz esas mevzilerini korudu.
TOPLUMSAL, EKONOMİK VE SİYASİ KRİZDE
İşte bu durum düşmanı zora soktu. Şayet Türk devleti başarsaydı eli güçlenecekti, zorlanma yaşamayacaktı ama başaramadığı ve sonuç alamadığı için -ki işte Hareketimiz dimdik ayaktadır- iç çelişkileri derinleşti. Mevcut rejim, Türkiye’nin tüm gelirlerini savaşa harcadı. Yüz binlerce kişiden oluşan paralı, yeni bir ordu kurdu ve bununla sonuç almak istedi. Ne var ki sonuç alamadıkları için ekonomileri de çöktü. Türkiye çok verimli topraklara sahip bir ülke olmasına rağmen yine Kürdistan’ın bereketli toprakları, yer altı ve yer üstü zenginlikleri olmasına rağmen bugün Türkiye’de insanlar açlık sınırında yaşamaktadır. İktidar, Türkiye ekonomisinin tamamını savaşa harcamaktadır. Bu durum, kendisiyle birlikte derin bir toplumsal, siyasi ve ekonomik krizi getirmiştir. Bunun için AKP-MHP rejimi bir zorlanmayı yaşıyor. Şayet amaçlarına ulaşsalardı bu türden bir zorlanma da yaşamazlardı, ancak sonuçsuz kaldılar, başaramadılar ve sistem içindeki krizler derinleşti.
AKP-MHP İKTİDARININ KORKTUĞU İKİ KONU
Diğer yandan merkezinde Ortadoğu bölgesinin olduğu 3. Dünya Savaşı gittikçe tırmanıyor. Savaş özellikle de Filistin ve Lübnan halklarına karşı merhametsizce ve katliamlarla devam ediyor. Zaten bölgede süren savaşta sürekli bir biçimde katliamcı yöntemler uygulandı. Başta HAMAS böyle bir yöntem uyguladı; sonrasında ise İsrail devleti bu yöntemi çok daha derinleştirdi. Bu savaş bir yıldan fazladır sürüyor ve küresel sermaye güçleri, bu savaşla Ortadoğu bölgesini yeniden dizayn etmek istiyor. Bu savaşın sonucunda bölgede yeni bir dizayn gündeme gelecek. Kürdistan Özgürlük Hareketi bu türden imkanları değerlendirebilecek ve büyük hamleleri hayata geçirebilecek koşullara sahiptir. AKP-MHP iktidarı, mevcut durumda iki konu karşısında çok korkmakta ve kaygılanmaktadır;
* Hareketi tasfiye edememeleri ve Hareketin mevzilerini koruması,
* Hareketin Ortadoğu’da ortaya çıkan imkanlardan faydalanabilme ve yeni atılımlar yapabilme ihtimali.
Bu konuda Özgürlük Hareketi’nin farklı seçenekleri ve yeni bir hamle yapma güç ve olanaklarına sahip olması önemli bir durumdur. İşte bu gerçek, iktidarı çok daha sıkıştırmış ve onların büyük bir korkuyla paniğe kapılmalarına neden olmuştur. Bunun için şimdi bu türden vuku bulabilecek gelişmelerin önünü almak için çaba içerisine girmiştir. Evet, şimdiye kadar zaten askeri çabalar içerisinde bulundular, ancak şimdi ise farklı yöntemlerle önünü almak istemektedirler.
TÜRK DEVLETİNİN SOMUT HİÇBİR ADIMI YOK
Devlet Bahçeli eliyle yapılan çağrılar da bu yöntemlerden birisidir. Bu çağrı ardından birçok çevre ve kişi şaşırdı. Bahçeli, bugüne kadar Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’ne karşı en sert karşıtlık yapandır. Bu savaşta keskin bir biçimde taraf olan en milliyetçi kesimin temsilcisi durumundadır. Bu kesimler, Kürt kelimesinin kullanılmasına bile tahammül gösteremeyen kesimlerdir. Ancak Önderliğimize çağrıda bulunmuştur. İşte bu durum, Türkiye sisteminin yaşadığı sıkışmadan kaynağını almaktadır. Bu doğru görülmeli ve doğru okunmalı. O kadar daralma yaşamasaydı Türk devleti, Bahçeli eliyle böyle bir çağrıyı gündeme koymazdı.
Bahçeli’nin yaptığı çıkış karşısında Hareketimizin yönetimi ve Kürdistan Özgürlük Mücadelesinin bütün bileşenleri ve değişik zeminlerde mücadele yürüten kurumlar açıklama yaptı; çözümün birinci muhatabının Önder Apo olduğunu vurguladı. “Önder Apo’nun geliştireceği sürecin arkasındayız” dediler. Hareketimiz bunu açıkça belirtti fakat Türk devleti aradan geçen zamanda hiçbir adım atmadı. Yalnızca 2-3 sefer Bahçeli’nin yaptığı çağrının arkasında durduğunu beyan etmesi oldu. Başka da bir şey yapmadılar.
ÖNDERLİKTEN HİÇBİR MESAJ ULAŞMADI
İktidar yanlısı kimi basın çevreleri ve bilinen bazı kalemşorları ise yalan haberleri gündeme koydu. ‘Görüşmeler var’ dediler; Önder Apo’nun PKK’ye mesaj gönderdiğini ama PKK’nin kabul etmediğini belirttiler. Bu biçimde toplumun kafasını karıştırmak için özel savaş kapsamında propaganda yaptılar. Açıkça belirtelim; Şimdiye kadar Önder Apo’nun, Ömer Öcalan ile yaptığı görüşme ardından kamuoyuyla paylaşılan o iki cümlelik mesajı dışında Hareketimize hiçbir Önderlik mesajı ulaşmadığı gibi, Türk devletinden de ulaşan herhangi bir mesaj yoktur. Kısacası ortada somut hiçbir şey yoktur ama bu türden haberlerle sanki bir süreç varmış gibi gösteriyorlar.
Doğru; biz Hareket olarak Bahçeli’nin çağrısına anlam biçtik; onun için de Önder Apo’nun yürüteceği bir sürecin arkasında olduğumuzun açıklamasını yaptık fakat belirtilen Devlet Bahçeli’nin söylemleri ardından olumluya yorumlanabilecek hiçbir adım atılmadığı gibi bir de bu konuda yalan haberler yayılmaya çalışılmaktadır. Aynı zamanda muhalif basın da bu konuda doğru yaklaşmamaktadır. Onlar da Önderliğimizin ve Hareketimizin durumunu farklı açıdan çarpıtıyorlar. Artık herkes bilmeli ki; Kürt halkı da kendi içinden bir önder çıkarmıştır. Tarihi bir önderlik ortaya çıkmıştır. Artık Kürdistan Özgürlük Mücadelesinin askeri kurumları da, yurt dışındaki kurumları da, yurt içindeki kurumları da, yasal kurumları da, kısacası Kürdistan’ın özgürlüğü temelinde hareket eden herkes bugün Önder Apo’yu kendisi açısından iradi bir temsilci olarak görüyor. Kuşkusuz bu yeni bir şeydir ve Kürt halkı açısından çok ileri bir hususu ifade etmektedir. Kimse öyle bir çelişki çıkaramaz. Şimdi rejimin bütün çabaları Kürdistan Özgürlük Mücadelesi içerisinde çelişki yaratma, tereddüt yaratma, parçalanma geliştirme üzerinedir. Bu türden çabalar boşunadır. Böylesi çabalar hiçbir sonuca götürmez. Bunu herkesin bilmesi gerekiyor. Kürdistan Özgürlük Mücadelesi, Önder Apo’nun öncülüğünde bir düzey yakalamıştır; kimse özel savaş yöntemleriyle bu düzeyi geriye çektiremez.
SÖYLEM KARDEŞLİK AMA SALDIRI VE SAVAŞ VAR
Açık ki Türk devleti, Bahçeli’nin kullandığı tarzdaki sözleri özel savaş taktikleri olarak değerlendiriyor. Mesela bir yandan öyle çağrıda bulundular ve sanki Kürtlerle bir çözüm geliştirmek istiyorlarmış gibi yansıttılar. İşte ‘Kürt Türk kardeştir; Kürt’ü sevmeyen Türk, Türk değildir; Türk’ü sevmeyen Kürt, Kürt değildir’ dediler. Tarihsel kardeşlikten bahsettiler. Bu minvalde birçok cümle kurdular. Diğer yandan hiçbir pratik adım atmadıkları gibi bir de saldırdılar. Mesela kayyum siyasetini geliştirdiler. Belediyelere kayyum atamak, Kürt halkının iradesine karşı bir saldırıdır. Yine gerilla gücüne karşı saldırılar devam etmektedir. İşte her gün Tayyip Erdoğan, Rojava’yı tehdit ediyor; kendilerini Rojava’ya dönük bir saldırı için hazırlıyorlar. Peki bunların gerçekten çözüm geliştirmek istediklerine nasıl inanacağız! Açık ki ortada böyle bir şey yoktur.
KÜRT SORUNU ÖNEMLİ VE CİDDİ BİR SORUNDUR
Kürt sorunu, Türkiye’nin en temel ve ciddi sorunudur. Öyle bazı çağrılarla çözülecek bir sorun değildir. Yasal ve anayasal açıdan köklü değişim ve düzeltmeler yapılmadan çözülecek bir sorun değildir. Bu açıdan ciddi, inandırıcı adımlar atılmadan inanmak ve ona göre adımlar atmak mümkün değildir. Ortada böyle bir şey olmadığını göre çözüm diye bir şey de yoktur. Tersine hedefi gevşetme ve imha ile yok etme saldırıları vardır.
ÖNDER APO’NUN ÖZGÜRLÜĞÜNDEN GERİ DÖNÜŞ YOK
Ne var ki amaçları ne olursa olsun Önder Apo’nun özgürlüğünü, Devlet Bahçeli’nin gündeme getirmesi önemli bir konudur. Bu, aynı zamanda bir kabuldür. Bugün Türkiye basınında Önder Apo’nun özgürlüğü tartışılmaktadır. Önceden sadece Kürt basını tartışıyordu; bugün tüm Türkiye ve dünya tartışıyor. Artık bundan geri adım atılamaz. Buradan dönüş yok. Artık Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünün zamanı gelmiştir. Kuşkusuz Önder Apo’nun özgürlüğünün gündeme girmesi önemli bir kazanımdır. Bu sadece Bahçeli’nin çağrısıyla olan bir şey değildir. Uzun bir zamana ve mücadeleye dayalı bir gelişmedir. Özellikle son yılda gerçekleşen Küresel kampanyanın ve son yıllarda gelişen direnişlerin rolü vardır. Eğer biz Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü ile Kürdistan’ın ve bölge halklarının özgürlüğü mücadelesini daha da güçlendirirsek büyük sonuçlar alınacağı açığa çıkmıştır. Tabii ki karşı taraf da bu türden söylemlerle nefes almak ve rahatlamak istiyor ama devrim güçlerinin bu süreci mutlaka doğru yöntemlerle ele alması gerekiyor.
GÖRÜŞME SEVİNDİRİCİ AMA TECRİT DEVAM EDİYOR
Bu dönemde halkımız ve hepimiz açısından sevindirici olan şey ise milletvekili Ömer Öcalan’ın Önder Apo ile görüşmesiydi. Önder Apo ağırlaştırılmış tecrit işkencesi altındadır. Hatta sağlığına dönük söylentiler vardı ve çeşitli kuşkular oluşmuştu. Onun için Ömer Öcalan’ın Önder Apo’nun yanına gitmesi iyi bir şey oldu. Tabii ki bu görüşmenin olması tecridin bittiği anlamına gelmiyor. Tecrit devam etmektedir ve zaten Önder Apo da basına yansıyan mesajında tecridin devam ettiğini belirtiyor. Önderlik, ilgili mesajda aynı zamanda, imkan yaratılması halinde çözümün gelişmesi için gerekli olan pratik ve ideolojik gücünün olduğunu belirtiyor. Bir kez daha görüyoruz ki; Önder Apo, çok tarihi ve anlamlı bir duruşla halklarımız adına çok önemli bir mücadele yürütüyor, ağır bir yükü göğüslemiş bulunuyor, bu büyük bir sorumluluktur. Başarı için herkesin Önder Apo’nun elini güçlendirmesi şarttır.
ÖNDERLİĞİMİZE BASKI YAPMA TAKTİĞİNE SON VERİLMELİ
Açık ki; orada Önder Apo ile kimi diyalog ve tartışmalar vardır fakat görüşmeden sonra bilindiği gibi önce aile için üç aylık görüşme yasağı getirildi; sonrasında ise avukatlarıyla 6 aylık görüşme yasağı geldi. Yine belediyelere dönük kayyum saldırıları geliştirildi. Tüm bunların baskı kurma amaçlı olduğu açıktır. Bu yöntemle sonuç alınamaz. Her şeyden önce devlet, bu baskı ve şiddetle sonuç alma yönteminden vazgeçmelidir. Bu tarz bir yaklaşım ne ahlakidir ne de hukukidir; güveni tümden zedeleyen, gayri insani bir davranış biçimidir. Önderliğimize baskı yapma taktiğine son verilmelidir. Bilinmeli ki, son verilmezse bunun sonuçları vahim olur.
Çok açık ki, Önder Apo tarihi bir sorumlulukla Türkiye ve bölge halklarına hizmet etmek, özgürlük ve demokrasi yolunda gelişmelerin önünü açmak istiyor, ağır bir yük kaldırıyor. Bunu doğru anlamamız ve buna karşı bizlerin de sorumluluklarımızın gereklerini yerine getirmemiz gerekiyor. Bu da daha yetkin ve daha etkili, sonuç alıcı bir mücadele ile ancak olabilir. Bu süreçten anlamamız gereken sonuç budur.
SOYKIRIM SİYASETİ OLDUKÇA GERİLLA DA OLACAKTIR
Türk devletinin derdi gerilladır. Onlar silah bırakılmasını, yani gerillanın sivilleşmesini istiyor. Gerilla, soykırım siyasetine karşı yola çıkmıştır. Kürdistan’da katliam ve soykırım siyaseti vardır ve gerilla buna karşı tarih sahnesine çıkmış, silah kaldırmıştır. Kürdistan’da soykırım ve katliam siyaseti olduğu müddetçe gerilla da olacaktır, silah da olacaktır. Kürt halkının kimlik hakları tanınmadığı sürece, Kürt halkının halk olmaktan kaynaklı doğal hakları verilmediği sürece, gerillanın da devreden çıkması mümkün değildir. Gerilla, böyle bir güçtür. Kürt halkının iradeleşme gücüdür. Özgürlük mücadelesinin stratejik gücüdür. Gerilla, Kürdistan’ın tüm parçalarında halkımıza dönük gelişen tüm saldırılar karşısında halkımızın yegane garantisidir. Kuşkusuz Önderliğimiz ve yine Hareket olarak bizler çözümü geliştirmek istiyoruz ama öncelikle bu soykırım siyasetinin ortadan kalkması gerekir. Soykırımın ve katliamların durması gerekir. Kürt halkının hakları, gerçekten de kendilerinin de belirttiği gibi halkların kardeşliği temelinde teslim edilmelidir. Eşitlik olmalıdır. Böyle olursa çözüm de gelişir.
ESAS KONU, GERİLLANIN VARLIĞI VE SİLAHI OLMAMALI
Özcesi, tüm bu mesajlardaki esas püf noktası, gerilla ve silah konusudur. Çünkü 15 Ağustos 1984’ten bu yana geçen 41 yıl boyunca gerillayı tasfiye edebilmek için her türlü yöntemi denediler ama bunu başaramadılar. Halen de gerillanın varlığını kendileri açısından tehlike olarak görüyorlar ve yeni atılımlar yapacağını düşünüyorlar. Onun için gerillanın silah bırakmasını her zaman bir şart olarak öne sürüyorlar. Oysa ki esas konu gerillanın varlığı ve elinde silah bulunması olmamalıdır. Onurlu bir barış ve adil bir çözümün gelişmesi halinde gerillanın elindeki silah, dostları açısından hiçbir tehlike arz etmeyeceği gibi, son tahlilde önemli olan elde silahın bulunması değil, o silahların namlusunun nereye dönük olduğudur. Bu nedenle, eğer gerçekten çözümde samimi yaklaşılırsa, o zaman öncelik eşitlik, adalet ve özgürlük eksenine verilmelidir.
GERİLLA OLMAZSA GÜNEY KÜRDİSTAN’I DA KABUL ETMEZDİ
Şimdi bakıyoruz; kimi Kürtler de tıpkı halkımızın düşmanları gibi konuşuyor. Kuşkusuz bu yanlış bir şey, çünkü gerilla ve silahlı mücadele olmazsa Türk devleti hiçbir Kürt’e merhaba bile vermez. Gerilla olmasaydı Türk devleti hiçbir zaman şimdi Güney Kürdistan’da olan federe sistemi kabul etmezdi. Türk ordusu ve gerilla arasında oluşan denge nedeniyle Türk devleti bu sistemi kabul etmeye mecbur kalmıştır. Hatta 2000’de Hareketimiz savaşı durdurduğunda, Türk devleti gerillayı bitirdiğini düşünerek Güney Kürdistan yönetimiyle ilişki kurmayı bir kırmızı çizgi olarak gördü. 1 Haziran 2004’te gelişen gerilla atılımı sonrası sıkışan aynı devlet, 2008 Zap yenilgisinden sonra o kırmızı çizgiyi kaldırmak zorunda kaldı. Kısacası şayet gerilla olmazsa Türk devleti Güney Kürdistan’ı asla kabul etmez; KDP’ye merhaba bile vermez. Onun için herkes aklını başına toplamalı.
GERİLLA YALNIZCA SİLAHLI BİR GÜÇ DEĞİLDİR
Kürdistan Özgürlük Gerillası, her dört parçada tüm Kürdistan ulusunun garantör gücüdür. Yenilmez bir güç olarak önemli bir siyasi rol oynamaktadır. Gerilla yalnızca silahlı bir güç değildir. Ortadoğu’da gericiliğin faşizmin ve ırkçı zihniyet yapılarının kazanmaması için Kürt halkının, Arap halkının ve bölgenin diğer halklarının adına büyük bir özgürlük ve demokrasi direnişini yürütüyor. Gerillanın ideolojik, siyasi ve tarihi bir misyonu vardır. Onun için halklarımız üzerindeki bu tehlikeler devam ettiği müddetçe, gerilla da sürekli bir biçimde var olacaktır. Bu konuda yanlış düşünenler gerçekleri görmelidir. Kürdistan Özgürlük Gerillası hakikat savaşçısıdır; soykırıma ve faşizme karşı özgürlükçü demokratik güçleri temsil etmektedir. Gerillanın böyle bir rolü ve misyonu vardır.
ASYA VE ROJGER’İN MEKTUPLARI, BİRER MANİFESTODUR
En son Ankara’da TUSAŞ’a dönük bir eylem gerçekleştirildi. Asya ve Rojger arkadaşların 23 Ekim günü TUSAŞ’a dönük gerçekleştirdiği eylem, mücadelemizin en başarılı eylemlerinden birisidir. Zindanlarda gelişen fedai eylemlerden Zîlanlara ve günümüze kadar uzanan, Sara ve Rûken, yine Rojhat ve Erdalların eylemleri gibi gelişen tarihi eylemler içerisinde, Asya ve Rojger arkadaşların yaptığı bu eylem bir zirve olmuştur. Zira TUSAŞ, Türkiye’de en çok korunan yerdir ve Türk savunma sanayinin kalbi olarak adlandırılmaktadır. Orada üretilen her araç, Kürdistan’da ve dünyanın çeşitli bölgelerinde katliamlar geliştirmektedir. Bu açıdan çok uygun bir hedeftir. Biz bu yoldaşlarımızı sadece anmıyoruz; aynı zamanda onları kutluyoruz. Asya ve Rojgerleri sadece anmak olmaz; çünkü onlar bu eylemleriyle bizlerin öncü komutanları olmuş ve ölümsüzleşmişlerdir. O soğukkanlılıklarıyla, o yaratıcılıklarıyla, o yetenekleriyle, o cesaretleri ve zafer ruhlarıyla düşmanın merkezine ulaşmayı başardılar. Kuşkusuz ideolojik bir eylemdir ve askeri açıdan çok yüksek bir performansla gerçekleşmiştir. Tam başarılı bir eylemdir ve Asya Ali ile Rojger Hêlîn yoldaşların duruşu, bizler için her açıdan bir ölçüdür. Sergiledikleri pratik, mücadeleye aşkla yaklaştıklarını gösteriyor. Yine askeri açıdan düşmana çok önemli kayıplar verdirmişlerdir. Düşmanın kendi açıklamalarına göre 74 dakika boyunca çatışmışlar ve öyle ölümsüzlüğe ulaşmışlardır. Bu, ideolojik ve ruhsal duruş ile askeri bakımdan bir ölçüdür. Asya ve Rojger arkadaşların birer manifesto olan mektupları üzerine çok daha fazla yoğunlaşmalıyız. Onların duruşunu kendimiz açısından bir mücadele ve yaşam tarzı haline getirmeliyiz. Belki hepimizin fedai eylem yapmasına gerek olmayabilir ama tüm çalışmalara hepimiz aynı ruhla yaklaşmalıyız. Öncü komutanlarımız Asya ve Rojger yoldaşların, gerçekleştirdikleri bu büyük eylemle bizlere verdiği emir budur.