Gelecekten kopmamak gerek

Türk devleti, saldırarak ve yaşam kaynaklarını vurarak, halkı politikadan ve yurtseverlikten uzaklaştırmaya, yaşam kaygıları içinde boğmaya çalışmaktadır. Hem Özerk Yönetim’in hem de halkın bu tehlikeyi görerek geleceğini, kaderini eline alması gerekir.

ANALİZ

Şarkul Avsat gazetesinde yayımlanan bir makalede, Suriye halkının içine sürüklendiği duruma ilişkin bir değerlendirme vardı. Bilindiği gibi eskiden, ‘’Suriye’siz savaş, Mısır’sız barış olmaz’’ denirdi. Şimdi Ortadoğu’da süren savaşlarda Suriye’nin adı geçmiyor. Üstelik toprakları İsrail tarafından sürekli bombalanıyor. Diğer taraftan da Türkiye’nin işgali sürüyor ve saldırıları durmuyor. Suriye hükümetinin yapabildiği şey sessizliğini korumak! İşte sözünü ettiğimiz makale, bu gelişmelerin halka nasıl yansıdığını değerlendiriyor.

İsrail, Lübnan sınır kapılarını da bombalayarak halkın çatışma bölgelerinden kaçmasını ve içine girdiği çıkmazı daha derin yaşamasını hissettirmeye çalışıyor. Makale, Suriye halkının artık günlük yaşam kaygılarına boğularak ülkenin geleceğiyle ilgili düşünemez ve harekete geçemez hale getirildiğini vurguluyor. Halk, yurtseverlik görevlerini bir tarafa bırakmış ve geleceğiyle ilgili düşünce üretemez bir noktada. Günlük yaşamı, ekmek, yakacak ve barınacak bir yer bulma ufkunu belirler hale gelmiş. Bu duruma getirilen bir halk ne direnişe geçer ne de örgütlenmeye gelir.

Suriye halkının bu hale gelmesinde, tabii ki, tek parti sisteminin ve Baas’ın payı büyüktür. Bu konunun da araştırılması ve irdelenmesi gerekir. Baas, halkın düşünmesini ve örgütlenmesini istemiyor. Onlar için biat esastır. Düşünen ve örgütlenen bir halkı, kendi sistemleri için tehlike olarak görüyorlar. Propaganda aygıtlarının tümü devletin elinde, devlet de Baas’ın elinde. Bu durumda, halkın eğitilmesi, konuşması ve düşüncelerini yayması, iktidarın çıkarına geldiği oranda kabul görür. Halk yerine iktidar konuşur ve karar verir. Halka düşünme ve konuşma pratikte yasaklanmış. Gidişata dönük rahatsızlıklarını belirtme ve eleştirel bir düşüncenin basında yer alma olanağı yoktur. Demokratik bir talep veya muhalif bir duruş, hükümet tarafından kabul görmez. Bunu yapanlar ya hapiste çürür, ezilir ya da yurtdışına kaçmak zorunda bırakılır.

Baas sisteminde halk, politikanın dışına atılmıştır. Sistem, ‘Politikayı, düşünmeyi ve örgütlenmeyi bize bırakın, siz gidin geçim sorunlarınızla ilgilenin’ demiş. Ayrıca, rüşvet, kayırma vb. durumlar olağanlaşmış. Görevliler, vatandaşa hizmet sunma yerine onu da ayrıca paralı hale getirmiş. Halk buna alıştırılmış. Örgütlenme, hak arama yasak ve tehlikeli hale getirilince, halk da işlerini yürütmek için bu rüşvet ve yolsuzluk sisteminin bir parçası haline getirilmiş. Yani, rüşvet ve kayırma artık bir kültüre dönüşmüş.

Baas, kaba milliyetçilik propagandası yaparak, bütün hak arayışlarını ve muhalif girişimleri dış güçlerin oyunu olarak lanse ederek vatandaşlarını sindirmiş ve bilincini çarpıtmıştır. Suriye şimdi yakılmış ve yıkılmış durumda. Yüz binlerce insan yaşamını yitirdi, milyonlarca insan mülteci oldu. Ama Suriye hükümeti, bu ülkeyi yönetenler kesinlikle bu olanlardan kendilerini sorumlu görmüyorlar. Herhangi bir özeleştiri verdikleri görülmedi. Bütün yıkımlar ve olumsuzluklar, dış güçlerin ve Suriye düşmanlarının planları olarak propaganda ediliyor. Ama bu olaylara neden milyonlarca Suriyeli katıldı veya alet oldu, bunda bizim payımız ne bile demiyorlar. Neden başka ülkelerde böyle yıkımlar olmuyor, diye sormuyorlar ve sorulmasını da istemiyorlar. Ama bu hükümete karşı eline silah alan ve meydanlara çıkan milyonlarca Suriyeli vardı. Bunlar dışarıdan gelmemişti; bunlar Suriye okullarında okumuş ve orada yaşıyorlardı. Olaylar patlak verdikten sonra birçok güç katıldı, karıştırmak istedi ve Türkiye gibi ülkeler sınırlarını DAİŞ ve El Nusra gibi güçlere açtı. Suriye’ye isteyen ve gücü olan girdi. Bu da hükümetin zayıflamasının bir sonucuydu. Hükümet, ülkenin bu hale gelmesinde yönetim biçimini ve politikalarını sorgulamadı; payını ortaya koymadı. Bir şey olmamış gibi hâlâ iktidarda ve değişmeyi de hiç düşünmüyor. İran ve Rusya olmasa ayakta kalacak gücü de yok. Koltuk değnekleriyle ayaktadır. Ama zihniyetinde ve politikalarında herhangi bir değişim yok ve değişmeyi de düşünmüyor.

Özerk Yönetim, tabii ki, çok farklı bir sistem kurdu. Bütün halkları, inançları ve kültürleri kapsadı. Bu vahşi beldede bir demokrasi ve özgürlük vahası gibi ortaya çıktı. Baas ve Türk işgalcileri, bu yapılanmayı ortadan kaldırmak için uğraşıyorlar. Özerk yönetim için de riskler ve tehlikeler fazla. Buna karşı güvencesi, her şeyden önce, halkın doğru bilinçlenmesi ve örgütlenmesidir. Rojava’da, Kuzey-Doğu Suriye’de yukarıda belirttiğimiz gibi günlük yaşam sorunları içinde boğulma tehlikesi vardır. Türk devleti, saldırarak ve yaşam kaynaklarını vurarak, halkı politikadan ve yurtseverlikten uzaklaştırmaya, günlük yaşam kaygıları içinde boğmaya çalışmaktadır. Bu açıdan, hem Özerk Yönetim’in hem de halkın bu tehlikeyi görerek geleceğini, kaderini eline alması gerekiyor. Gerekirse aç ve açıkta kalınır ama topraklarından ve özgürlüklerinden vazgeçmeyen bir duruş ve bilince sahip olmak gerekiyor.