GÖRÜNTÜLÜ

Can TV ile dayanışma etkinliğinde "mücadelemizi sürdüreceğiz" mesajı

Etkinliğe katılan DBP Eş Genel Başkanı Çiğdem Kılıçgün Uçar, devletin Alevilere ve Kürtlere yine yalnızlığı dayattığına işaret ederek, “Kürt halkı ve Alevi toplumu bu yalnızlığı yüz yıllık bir direnişe dönüştürdü. O direniştir bizi yan yana getiren” dedi.

Alevi toplumuna hitap eden Can TV için Almanya’nın Köln şehrinde dayanışma etkinliği düzenlendi. Bir salonda düzenlenen etkinliğe Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) Eş Genel Başkanı Çiğdem Kılıçgün Uçar, DEM Parti İstanbul Milletvekili Pir Celal Fırat, Alevi kurumlarından temsilciler, siyasetçiler ile çok sayıda kişi katıldı.

Açılış Pir Celal Fırat’ın gulbang duası ile başladı. Ardından bir konuşma yapan Fırat, güncel gelişmelere dair bir konuşma yaparak şunları belirtti: “Son dönemde özelikle Suriye’deki Alevilere yönelik ciddi bir soykırım tehdidi yaşanıyor. Cihatçı gruplar, Alevi ibadethanelerine ve kutsal mekanlarına saldırırken, insan haklarını hiçe sayarak vahşi yöntemlere başvuruyorlar. İnsanlar katlediliyor, yerlerinden ediliyor. Bu saldırılar sadece cihatçı çetelerden kaynaklanmıyor. Ne yazık ki Türkiye’nin bu grupları teşvik ettiği ve desteklediği de açıkça görülüyor. Türkiye’de de Alevilere karşı düşmanlık körükleniyor. Muhalif siyasetçiler, gazeteciler ve aktivistler her gün gözaltına alınıyor, susturulmaya çalışılıyor. Alevilere yönelik ayrımcılık artıyor, ibadethanelerimiz zarar görüyor, değerlerimiz hedef alınıyor. Rojava’da Kürt halkımıza yönelik de ciddi baskı, saldırı ve tehditler devam ediyor. Orada, halk kendi kimliğini, kültürünü ve özgürlüğünü savunmaya çalışıyor. Oradaki halkımız ile dayanışma içine olalım, bu baskılar karşısında daha güçlü durabiliriz” dedi.

‘KENDİ SESİMİZİ, MEDYAMIZI GÜÇLENDİRMELİYİZ’

Türkiye’de son dönemde Önder Apo ile yapılan görüşmelere dair AKP’nin yaklaşımını da eleştiren Fırat, özellikle medyanın dilinin barış ve huzura hizmet etmediğini ve nefret tohumlarını ektiğini dile getirdi. Fırat, Can TV ile dayanışmanın bu atmosferde daha önemli hale geldiğini belirterek, şunları dile getirdi: “Ne yazık ki Türkiye’de medya ya susturulmuş durumda ya da bu baskıların bir parçası haline gelmiştir. Bu yüzden bizim kendi sesimizi, kendi medyamızı güçlendirmemiz gerekiyor. Alevi kurumlarımız ve topluluğumuz kendi değerlerine sahip çıkmalı ve bu zor süreçte bir arada olmalıdır. Unutmayalım, birbirimizin derdine merhem olmazsak kimse bize yardımcı olmaz. Bu yüzden birlik içinde olalım ve hem Türkiye’de hem de Suriye’de bize dayatılan bu baskılara karşı sesimizi yükseltelim.”   

Ardından sahneye çıkan Zaza Women müzik grubu, dayanışma etkinliğini Kirmanckî lehçesinde  çaldıkları şarkılarla şenlendirdi. Demokratik Alevi Kadın Birliği Sözcüsü Songül Morsümbül de bir konuşma yaptı. Songül Morsümbül, “Hakikatin peşinde koşarken hayatlarını feda ettiler” dediği Özgür Basın Şehitlerini andı.

Avrupa’nın dört bir yanına dağılmış olsalar da hakikatlerini ve Alevi inancımızı korumak için bir arada durmaya çalıştıklarını belirten Songül Morsümbül, “Demokratik Alevi Kadınlar Birliği olarak bu hizmete katkımız varsa bununla gurur duyarız” dedi.

MİLİTARİZME, AYRIMCILIĞA KARŞI BARİKAT KURMALIYIZ

Songül Morsümbül güncel gelişmelere dair de şunları söyledi: “Türkiye’de Alevileri ve farklı inanç gruplarına yönelik tecrit ve baskılar kesintisiz sürüyor. Erdoğan ve Bahçeli’nin sistemi, mezarlıklarımızdan inancımıza kadar her alanda müdahalelerde bulunuyor. Aleviler olarak bu baskılara ne kör kalabiliriz, ne sağır ne de sessiz. Özellikle Suriye’deki Araplara yönelik soykırım girişimlerine karşı Avrupa’da Alevi kurumlarımız, kadınlarımız ve gençlerimizle bir barikat oluşturmamız gerekiyor. Eğer bugün sessiz kalırsak, militarizm ve ayrımcılık bizi ve inancımızı yok etmeye devam edecek. Rojava’da Kürt halkının demokratik, eşitlikçi ve kadın özgürlükçü paradigmasını sahiplenmek, hepimizin ortak mücadelesine güç katacaktır. Ortadoğu’da böyle bir paradigmaya kavuşursak,  Alevilerin anayasal eşitlik ve özgürlük talebi hak ettiği yere ulaşacak ve büyüyecektir. Birlik içinde olmazsak, inancımızın geleceği tehlikeye girebilir. Alevi toplumun hakikatine sahip çıkması ve dayanışmayı büyütmesi ve bu mücadelede hayati önem taşımaktadır.”

‘DEVLET HEM ALEVİLERE HEM KÜRTLERE YALNIZLIĞI DAYATIYOR’

Sanatçı Evrim Ali’nin müzik dinletisinden sonra DBP Eş Genel Başkanı Çiğdem Kılıçgün Uçar bir konuşma yaptı: Kürdistan’dan selam getirdiğini belirten Çiğdem Kılıçgün Uçar, “Sınırlar, devletlerin araya koyduğu çizgiler ne bizim atan kalplerimizi durdurabilir ne de mücadelemizin ortaklaşmasını engelleyebilir. Bugün Kobanê’nin DAİŞ çetelerinden temizlenmesinin ve özgürleşmesinin onuncu yılı. Bu mücadeleye öncülük eden kadınlara binlerce selam olsun.  “Jin Jiyan Azadî” sloganını yaşam felsefesi haline getiren Kürt kadınlarına ve onlarla ortaklaşan milyonlarca kadına da buradan selamlar olsun” dedi.

Türkiye gündemini değerlendiren Çiğdem Kılıçgün Uçar, şunları aktardı: “Türkiye’yi yakından takip ettiğinizi biliyorum. Hepimizin yüreği Kurdistan coğrafyasında, biliyorum. Zorunlu sebeplerle burada bulunduğumuzun farkındayım ama sizler de görüyorsunuz ki Türkiye’de ulus devlet aklı, aynı yol haritasıyla devam ediyor. Bugün Aleviler üzerine senaryolar yapılan bir zaman diliminde yaşıyoruz. Niye böyle söylüyorum? Çünkü Kültür ve Turizm Bakanlı’ğına bağlı olarak bir Cemevi Başkanlığı kurdular. Bu, Alevilere hizmet etmek için değil, Alevi hakikatine ve inancına kayyum atamak için kuruldu. Bu gerçeğin farkındalığıyla mücadelemizi sürdüreceğiz.

Bu devlet yine bir yalnızlığı dayatıyor; hem Kürtlere hem de Alevilere. Bu yüz yılda Kürt halkı ve Alevi toplumu bu yalnızlığı, 100 yıllık bir direnişe dönüştürdü. O direniştir bizi bu gün ayakta tutan ve yan yana getiren. Aynı şekilde, 22 yıldır AKP iktidarıyla muhatap olan bir gençlik var. Milli Eğitim Bakanlığı, Ülkü Ocakları ile bir protokol imzalamış. Bu protokol, Alevi ve Kürt halkının evlatlarını kendi değerlerinden uzaklaştırmayı amaçlıyor. Bu protokol, onların dayattığı değerlerle bir gençlik yetiştirmeyi amaçlıyor. Tıpkı belediyelere atanan kayyumlar gibi, inancımıza da kayyum atanıyor.

Her belediye seçimi sonrası kayyum rejimine karşı cevabımızı verdik. Bu yerel seçimlerde de sadece belediyeleri kazanmadık; Kürt halkı üzerindeki tecrit politikasında kayyum rejimine karşı savaş politikalarına karşı da cevap verdi.  En büyük gücümüz, tüm zulme rağmen kendi kimliğinden ve değerlerinden vazgeçmeyen Kürt halkının ve Alevi halkının mücadelesidir. Sınırlara, mesafelere ve zorluklara rağmen bir aradayız ve en büyük gücümüz budur.

‘BU DÖNEME ‘SÜREÇ’ DİYEMİYORUZ’

Türkiye’de yeni bir dönemden bahsediliyor. Ancak bu döneme ‘süreç’ diyemiyoruz. Süreç, başlayan bir durumun adıdır. Devlet Bahçeli’nin el uzatmasıyla başlayan bir dönem var.  Ancak Kürt meselesi tarihi bir meseledir ve bu ciddiyetle ele alınmalıdır. Bu tarihi sorunu çözeceksek, eşit koşullarda tartışmanın şart olduğunu söylemek istiyorum. Bakın, tarihi bir aktör olan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ı cezaevinde tutarak, bu döneme bir müzakere süreci diyemezsiniz. Sayın Öcalan’ın, özgür ve eşit koşullarda düşüncelerini ifade etmesi gerekir. Kendisi, 26 yıldır tecrit koşullarında Kürt sorunun demokratik çözümü için elinden geleni yapıyor. “Ortadoğu’da bir boşluk vardı  ve biz bu boşluğu özgürlük lehine doldurmak istedik” diyor. İşte, o özgürlük lehine dönüşümün gerçekleştiği yer Rojava’dır. Rojava, Ortadoğu’da demokratik, ekolojik ve kadın özgürlükçü bir sistemin inşa edildiği yerdir. Bu gün Türkiye’de Kürt sorununu çözmek üzere konuşulurken, Rojava’ya yönelik saldırıları kabul etmek mümkün değildir. Rojava’daki demokratik özerk yönetimin statüsü tanınmalı ve bu, Türkiye’deki demokratik çözümün önemli bir aşaması olmalı. Rojava Devrimi, Ortadoğu için bir demokrasi ve özgürlük ölçütüdür. 

‘MÜCADELEMİZİ SÜRDÜRECEĞİZ’

Bizler özgürlük ve adalet mücadelesinde yüzyılları aşan halklarız. Bu mücadeleye olan bağlılığımız, bu gün de yarın da devam edecek. Rojava’da gerçekleşen mücadele, hem kapitalist hem de faşist sistemlere karşı bir direnişin adıdır. Bu gerçeklikten ödün vermeden mücadelemizi sürdüreceğiz.”

Etkinlik, sanatçı Tolga Sağ’ın müzik dinletisi ve ardından misafir kurum temsilcilerin konuşması ile sona erdi.