Mansuroğlu: Gözü son ana kadar Önderliğin fotoğrafındaydı

Aysel Doğan'ın yeğeni Pınar Mansuroğlu, "Gözü son ana kadar Önderliğin fotoğrafındaydı. Gençlerin ve kadınların mücadelesini çok önemserdi. Onu ülkeye uğurlayacağız; sahip çıkmaya çağırıyoruz" dedi.

Şehit düşen Barış Grubu üyelerinden Aysel Doğan'ın yeğeni Pınar Mansuroğlu, "Aysel teyzem 2015’ten beri kanser tedavisi görüyordu. Tanı konulduğunda da cezaevindeydi. Hastalık sonrası tahliye edildi. Ömrünün en az 20 yılını zindanlarda geçirmiş, işkencelerden geçmiş geri kalan 40 yıllık bir mücadele. Kürt Özgürlük Mücadelesi’nin öncü kadrolarından, Dersim’in önderlerindendir. Aysel teyzem, Saralar'ın, Mazlumlar'ın, Hayriler'in, Kemaller'in, Ferhatlar'ın, Viyanlar'ın ve diğer binlerce isim var. Hangisini saysak diğeri eksik kalır belki. Yoldaşlık duygusu ve yoldaşlık kültürü öyle bir şeydir ki birinin ismini verdin mi hepsini vermiş sayılıyorsundur. Tüm bu yoldaşların yoldaşıdır teyzem. Atakan Mahir'lerin yoldaşıdır. Zin’lerin yoldaşıdır. Aysel Teyzem'in en büyük arzusu sonsuzluğa, yatacağı yere ulaştırılmaktı. Işıklar içinde uyusun. Tekrardan Kürt halkının, Kürdistan halkının, dünya devrim hareketinin, Kürt Özgürlük Mücadelesinin ve Önderliğin başı sağ olsun" dedi.

'KADIN VE GENÇLERİN MÜCADELESİNİ ÇOK ÖNEMSERDİ'

"Her insanın bir içine doğduğu ailesi, bir de tercih ettiği ailesi vardır. Bu mücadele, bu halk teyzemin kendi seçtiği ailesidir. Bizler de onun bir parçasıyız" vurgusunda bulunan Mansuroğlu, şöyle devam etti:

"Çok büyük bir değerdi. Böyle insanlar zor gelir dünyaya. Hem felsefi hem ideolojik anlamda bağlılığı herkes tarafından bilinen bir insandı. Özellikle insanların acılarına dokunmaktan bahsederdi. Kadınlar ve gençlerin mücadelesi onun için oldukça önemliydi. Onun en büyük arzusu elbette ki onun da temelini attığı bu hareketin, mücadelenin haksızlıklara karşı verilen bu mücadelenin, bu adalet arayışının en layıkıyla yerine getirilmesi, hesapların sorulması ve hesapların verilmesidir. Bunun üzerinden, adaletin tesis edilmesi üzerinden onurlu bir barışın sağlanmasıdır.

'99 yılında Barış Grubu’nda teyzem ülkesine döndü, Önderliğinin isteği üzerine. Orada nelerle karşılaşacağını bildiği halde diğer yoldaşlarıyla beraber hiçbir tereddütte bulunmadan hatta değil tereddüt herkesten önce 'ben olmalıyım’ diyenlerden biriydi. Son olarak DAKAD’ı da kurdu. Alevi mücadelesi, Dersim Aleviliği, Aleviliğin özü üzerine de çalışmalar yürüttü. Kürt siyasetinde büyük emeği ve çalışmaları vardı. Tüm endişesi bu çabaların yerine varması, Kürt halkının özgürlüğünün bir an önce tesis edilmesiydi.

Son günlerde özellikle şunu da ifade edeyim. Ukrayna’da bir savaş yürütülüyor. Bu savaşta Ukrayna halkının acılarını da sürekli takip ederek ortak oldu. Yoldan geçen tanıdığı-tanımadığı herkesin derdine, acısına ortak olma gibi bir duruş ve tavır sahibiydi. İnsanlara dokunmaktan sürekli bahsetti.

Seyit Rıza’nın torunudur, Şêx Said’in torunudur, Lile’nin kızıdır, Menevş’in torunudur. Teyzem Özgürlük Mücadelesinde gerillaların yoldaşıdır, zindanlarda işkencelerde olan tüm yoldaşlarının yoldaşıdır.

Sezgileri çok güçlü olan biriydi. Zordur böyle insanların gerçekten özüyle, sözüyle, pratiğiyle bir olan insanların dünyaya gelmesi. Kendini bu dünyanın tüm çirkinlerinden koruduğu kadar bu çirkinlerin aşılması, yeni insanın yaratılması yolunda güçlü bir duruşun sahibidir.

'SON ANINA KADAR GÖZÜ ÖNDERLİĞİN FOTOĞRAFINDAYDI'

Yine şu anda Kürdistan’da yürütülen bir soykırım operasyonu var. Kürt halkının kazanımlarına karşı başlatılan bu operasyonlara karşı büyük endişe taşıyordu. Hastalık ona amansız saldırdı. Belki de devletin başaramadığını bu hastalık yaptı. Çünkü teyzem 'Ben ayakta öleceğim, bunun sözünü verdim' diyen bir insandı. Ona rağmen son gücüyle, bilinci açık olarak ayakta kaldı, mücadele etti. Hep yaşamdan yana koydu tavrını. Ama nasıl bir yaşam? Onurlu bir yaşam. 'Ölüm de haktır' diyordu en son. Ama önemli olan insanın yaşadığı, insanın ne şekilde bu yaşama veda ettiği. Bu bir döngüdür sonuç itibarıyla. Biz tabii ki sıradan bir ölüm olarak yaklaşmıyoruz, ailesi olarak da arkadaşları olarak da.
Dediğim gibi bilinci hep açıktı, gözü son anına kadar Önderliğinin fotoğrafındaydı. Bu da ona olan bağlılığının bir ifadesidir."

Teyzesinin yaşama hiçbir  zaman sıradan yaklaşmadığını vurgulayan Mansuroğlu, "Hasta haliyle bile çalışmaların, özgürlük mücadelesinin görevlerinin içerisinde aktif olarak yer almak istediğini dile getirdi ve bunun fırsatı kendisine düştükçe de yaptı. Teyzemin gözü, kulağı, ruhu, inancı, yüreği ülkedeydi, Şengal’deydi Êzidî halkındaydı. Önderliğin bir sözünü bize sürekli tekrar etti, 'Dersim’e sahip çıkmak, Kürdistan’a sahip çıkmaktır' dedi. Halkımıza, Dersim’e karşı özellikle Dersim Aleviliğine karşı yürütülen özel politikalara hep dikkat çekti. Bizlere de ailesi ve yoldaşlarına da herkese bu anlamda sürekli görevlerini hatırlattı. 'Unutmayın, unutmayın, unutmayın' dedi" şeklinde konuştu.

'HER YURTSEVER, HER DERSİMLİ SAHİP ÇIKMALI'

Mansuroğlu, şunları da söyledi:

"Teyzemi ülkeye yolculayacağız. Orada ülkesinin, Dersim’in, Munzur’un bağrına gönderiyoruz onu. Endişeleri vardı tabii. Kürdistan’da kitlesel karşılanması teyzemin arzusuydu, bizim de arzumuzdur. Bu anlamıyla Dersim’in kızına, Dersim’in Aysel Doğanı’na sahip çıkılması her devrimcinin, her yurtseverin, kendine insanım, Dersimliyim diyen herkesin görevidir, boynunun borcudur. Yine bu hastalık sebebiyle yarım bırakmak zorunda kaldığı tüm çabalarına sahip çıkmak, hakkıyla karşılığını verebilmek de boyun borcumuzdur, farkındayız.
Seyit Rıza'lara, Dersim’de 38’de yaşatılanlara bir karşılık vermek, aradan yıllar da geçse hatta yüzyıllar da geçse bir sonuca ulaştırmak, Kürdistan’da yaşatılan tüm acıların hesabını sormak, onurlu bir barışın tesisini sağlamak yine Şengal’e, Rojava’ya sahip çıkmak bu kazanımlara sadece sahip çıkmak da değil. Geliştirmek, ilerletmek bu mücadeleye gönül vermiş herkesin boyun borcudur.
Bizler unutmayacağız, asla unutmayacağız. Ne teyzeme yaşatılanları ne de tüm yapılan haksızlıklara karşı tavrımız elbette her yerde her şekilde net olacak. Bu insani de bir görevdir. Yaşama sahip çıkmaktır. Yaşamı yeniden yaratmaktır.

Teyzem herkesin acısını kendi acısı bildi. Kime olursa olsun yapılan bir haksızlığı kendisine yapılmış farzetti. Bunun hesabını sormak için yollara düştü, ömrünü buna adadı. Ömrü bu şekilde mücadeleyle geçti, o bir mücadele insanıdır. Bizim belki teyzemiz olabilir ama bizden önce halkının evladıdır.

Evde yaşamını yitirdi. Arzusu da böyleydi. Evde, bizim yanımızda bizim kucağımızda. Hastane odasındayken o hasta haliyle bile hemşireler girerken bir kalkmak, kendini toparlamak, bu kadar ince düşünen, oranın çalışanlarıyla sürekli diyalog kurmak, anlamak-anlaşmak kimseyi yadsımayan, kimseyi es geçmeyen, herkesin acısına, yüreğine dokunmayı görev bilen bir insandı.

Komutanların hocasıydı. Özellikle de Dersim başta olmak üzere bütün Kürdistan’da ayağının değdiği her yerde, ayağı değmese de yüreğinin değdiği her yerde herkese dokunmuştur mutlaka. İnsanlara dokunmak gerektiğini hep söyledi.

Son olarak burada Avrupa’dan Kürt özgürlük mücadelesine katılmış ve şehitler kervanına katılmış olan yoldaşları vardı. Konstantin, Şoreş ve Andok. Bu hevallerinin aileleleriyle de Ekim ayında toplanmıştı. Onlarla da gurur duyuyordu. Onların aileleri için çok uğraş verdi. Ailelerine dokunabilmek için kefiyelerini getirtti, onlara gönderdi. Bu mücadelede yer almak için, bu özgürlük arayışına gönül vermek için, haksızlıklara dur demek için Kürt olmak gerekmiyor. İnsan olmak yeterdi. Yine Aleviliğe karşı yürütülen soykırıma dur demek için, kendi özüne sahip çıkmak için. İnsanların her şeyi bilmesi, donanımlı olmasına gerek yok. Yüreğinin olması, yüreğinde hissetmesi yeterli.

Teyzem kocaman bir yürekti, kocaman bir beyindi. İçine deryaları, dünyaları sığdırdı. Ve insanlara da deryaları, dünyaları sundu. Ne mutlu bize ki belki pek çok insandan daha fazlasıyla yaşama imkanımız oldu. Ondan bir şeyler öğrenme imkanımız oldu. Keşke bu hastalık, bu illet onu bulmasaydı. Daha yapacağı çok şey, söyleyeceği çok söz vardı. Bunlar belki yarım kaldı ama bunların hepsi bizim boynumuzun borcudur.
'Barî vilê min a, unutmayın' dedi. Bizler de elbette ki unutmayacağız. Teyzem ve yoldaşları zaten böyle insanlar. Unutulmaz. Çok uzun uzun insanlarla yaşamak, birarada kalmak gerekmez. 'Bazen bir dakikada bile insan sevebilir' derdi. Sevginin gücüne her zaman inandı. Sevginin ve bağlılıkların acıları sağaltacağını bildi ve yaşamını ona göre kurguladı. Hiçbir zaman hastalığını da öne koymadı asla. Her zaman onurlu bir duruşun sahibiydi. Elinden geldiğince insanlara ulaşmaya çalıştı, elinden gelenin fazlasını yaptı bu anlamda. Bizler de ona sözümüzü vermiş olalım bu şekilde: rahat uyusun.

Bilen, vicdan-yürek sahibi hiçbir insan zaten onların bıraktığı bu mirası yerde bırakmaz, ileriye taşır her zaman. Bu konuda inancımız da tamdır. Her kelime, her cümle az kalır ama tekrardan söyleyelim; ışıklar içinde uyusun, rahat uyusun. Yapması gerekenden fazla fazla görevler üstlendi ve hepsini de yerine getirdi. Yapmak isteyip de yapamadıkları da artık bize kaldı.
Tekrardan tüm Dersim’in, tüm Kürdistan’ın, Özgürlük Mücadelesi’nin ve Önderliğinin başı sağ olsun."