Medya Haber televizyonunda yayınlanan özel bir programda konuşan PKK Yürütme Komitesi üyesi Duran Kalkan, PKK hareketinin 47’nci yıla daha hazırlıklı, planlı ve kararlı girdiğini belirterek 1Temel merkezinde Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü olan 47. yıl mücadelesini her alanda çok daha güçlü geliştireceğiz ve büyük kazanacağız. İddiamız bu, yıla girişimiz böyledir. Bu temelde partimizin 47. yılını selamlıyor, tüm yoldaşları ve halkımızı, dostlarımızı 47. yıl mücadelesinde daha büyük mücadele edip daha çok kazanmaya çağırıyoruz” dedi.
Önder Apo’nun “tecrit devam ediyor” mesajının tecride karşı daha etkin mücadele edilmesi gerektiğini gösterdiğini ifade eden Duran Kalkan, daha fazla mücadele çağrısında bulundu.
PKK YK üyesi Duran Kalkan’ın değerlendirmeleri şu şekilde:
Önder Apo'nun selamını da aldık. Ben de derin özlem ve saygıyla selamlıyorum. PKK'nin kuruluşunun 47. yılına giriyoruz. Önder Apo'nun parti bayramını kutluyorum. 47’nci yılda önderlik ve parti çizgisinde daha güçlü savaşıp daha büyük başarılar elde edeceğimizi belirtiyorum.
23 Ekim'de Önder Apo’nun yeğeni Ömer Öcalan bir görüşme yaptı. Önderlik orada durumu net ifade etti. Bir, tecrit devam ediyor. İki, uygun koşullar yaratılırsa benim rol oynama, Kürt sorunun çözümü ve demokratikleşme konularında rol oynama gücüm var dedi. Bunlar üzerinde devrimci, demokrat, yurtsever çevreler tartışma yaptılar, yapıyorlar, anlamaya çalışıyorlar. Fakat diğer çevreler daha çok spekülasyon yapıyorlar olumsuz bir biçimde.
AKP-MHP FAŞİZMİ TAM BİR ÇIKMAZ İÇİNDE
Gelişen mücadele ve küresel çapta devam eden 3. Dünya Savaşı'nın geldiği düzey, TC devletini, AKP, MHP faşizmini gerçekten de tam bir çıkmaz ve çöküş içerisine sokmuş durumda. Bu felaketi, devletin baştan beri Kürt karşıtı sömürgeci, soykırımcı, zihniyet ve siyaseti hazırladı ama esas olarak da AKP, MHP faşist diktatörlüğü hazırladı. “Türkiye'yi bir felaketin içine sürüklüyorsunuz” diye biz defalarca uyardık. Bizden önce savunmalarda Önder Apo tahliller yaparak uyarlarda bulundu. Fakat dinlemediler, dinlemek istemediler, anlamak istemediler. Ama gerçekler gelip dayatınca bu sefer panik içinde Ekim başından itibaren “vay Kürt-Türk kardeşliği, birlik olalım, milli birlik lazım. İsrail bize saldıracak, olmadı Öcalan gelsin mecliste konuşsun, konuşsun da değil, örgütü tasfiye ettiğini ilan etsin” demeye başladılar. Sanki Önder Apo istediği yere gidip gelecek bir yerde bulunuyor.
Türk basının tam bir özel savaş propaganda merkezi, psikolojik savaş örgütlenmesi durumunda. Aldılar her türlü şeyi söylüyorlar, ağızlarına geldiği gibi konuşuyorlar. Derler ya dilin kemiği yok. O temelde her türlü şey söyleniyor. Önder Apo'yu böyle tartıştırmaya çalışıyorlar. Açığa çıktı ki hazırlıkları yok. Sadece tehlikeyi fark edince panik içinde bazı şeyler ileri sürdüler, gündemi saptırmaya çalışıyorlar. Kamuoyunu yönlendirmek istiyorlar.
Önder Apo'nun fiziki özgürlüğünü hedefleyen küresel özgürlük hamlemiz gerçekten çok zorladı. İmralı tecrit işkence ve soykırım sistemini haddinden fazla teşhir etti. Dünyanın dört bir yanında bu teşhir gelişti. Artık herkes bu durumu biliyor. Siyasetçiler, hukukçular, sanatçılar, kadınlar, gençler, akademisyenler, entelektüel çevreler, toplumlar, sokaktaki insan... Ve hiç kimse hukuka ve ahlaka sığdıramıyor bunu. Herkes derhal özgürlüğü sağlanmalı diyor. Bunun oluşturduğu çok ciddi baskı var. Belli ki bunu hafifletmek, zayıflatmak yani eylem düzeyimizi gevşetmek istemişler aslında. Böyle “rastgele tartışırız biraz. Oradan bir laf atarız, buradan bir laf atarız. Beklentiler yaratırız, gündemi saptırırız, kendimize göre gündem oluştururuz. Yani hiç olmazsa ne olursa olsun biraz kulak kabartırlar, eylem zayıflar, gevşer, dağınıklık oluşur” şeklinde... Hesap buymuş yani.
TUSAŞ EYLEMİ MASKELERİNİ DÜŞÜRDÜ
Ama maske erken düştü. Gerçekten de Asya ve Rojger yoldaşların eylemi her şeyi açık ortaya çıkardı. Hileyi, oyunu yerle bir etti. Maskeleri düşürdü. Gerçekleri yalın bir biçimde açığa çıkardı. Bu bakımdan, şunu bu konuda hemen söyleyelim. Kulak kabartmasın halkımız bunlara, dostlarımız. Dinlemesinler. Onların hiçbir anlamı yok, değeri yok. Gerçekle hiçbir alakası yok. Bize dair, PKK'ya dair de bir sürü şey söylüyorlar. Hiçbiri doğru değildir. Hepsi yalan ve yanlış. Net söyleyebilirim. Doğru söyledikleri hiçbir şey yok. İnsanlar bilmediği için nasıl olsa PKK'ye dair yetersiz bilgileri var. Biz bunu söylersek kırk defada tekrarlarsak inandırırız hesabı yapıyorlar.
O nedenle kulak kabartmaya gerek yok, dinlemeye gerek yok. Önder Apo şunu söyledi. Tecrit devam ediyor dedi. Bu ne demektir? Bu halde tecride karşı mücadele edilmesi lazım. Koşullar yaratılırsa ben rol oynarım dedi. O halde koşullar neyle yaratılacak? Mücadeleyle. O zaman görev bize düşüyor. Herkese düşüyor, bize de düşüyor. Biz de daha fazla mücadele etmeliyiz.
Gerilla da daha fazla mücadele etmeli, kadın da gençlik de, halk da, dört parça ve yurtdışında da, her yerde Önder Apo'nun fiziki özgürlüğü temelindeki mücadelemizi daha çok geliştirmeliyiz. Bu konuda kesinlikle bir yanılgı, gerileme, gevşeme olmamalı.
Zaten sanmıyorum da yani böyle değerlendirenler olsun. Belki ama acaba diye kafalarında soru işareti olanlar varsa onlar da gerçeği bu biçimde bilsinler istiyoruz. Halkımız 16 Kasım'da Köln'de tutumunu bir kere daha ortaya koydu. 17 Şubat'ta ortaya koymuştu ve küresel özgürlük hamlesinin bir aşamasını belirlemişti. Kitleselleşme düzeyini başlatmıştı. Kürt halkı, dostları yurt dışında hamleyi örgütleyip yürütenler Önder Apo'ya bağlılıklarını ve Önder Apo'nun fiziki özgürlüğünü ne kadar istediklerini, bu özgürlükte kendilerini ne kadar gördüklerini açıkça ifade etmişlerdi. Şimdi de aynısı oldu.
Dört parça Kürdistan'da da halkımızın, kadınların, gençlerin eylemleri sürüyor. Rojava'da halk ayakta. Bakur'da bu kayyum saldırılarına karşı direniş sürüyor.
Türk devleti saldırıyor. Katliamlar sürüyor. Rojava'da taş taş üstünde neredeyse bırakmadılar. Dahası 6 Kasım'da Önder Apo'ya disiplin cezası verdiler. Daha önce 4 Mayıs'ta vermişler. 6 ay geçmiş. Bir 6 ay daha geçecek, Mayıs gelecek bir daha. Sürekli bu uyduruk disiplin cezaları var.
Bir yandan Önder Apo'yla aile görüşünü, avukat görüşünü bile yasaklayan, engelleyen bir durum var. Tam bir beyin yıkama makinesi olarak gece sabahlara kadar vır vır tartışan o medya denilemeyecek organlar var. Onların hepsi özel savaş uzmanları. Orada gündemleştiren şeylerin hepsi özel savaş uzmanları. Dolayısıyla onlara itibar etmemek lazım. Gerçekler ortada.
KÜRTLER KENDİLERİNE UZATILAN ELİ HAVADA BIRAKMADI
Bir de bu konu o kadar net ki bir şey yapmak isteyen varsa rahatlıkla yapabilir. Gerçekten düşünce değiştiriyorsa, bu faşist, sömürgeci, soykırımcı zihniyetten, siyasetten vazgeçiyorsa, Kürt sorunun çözümünden yana oluyorsa, Önder Apo'nun misyonunu görüyorsa buna uygun davranır. Bunu herkes dikkate alır, fark eder, karşılığını bulur. Kürtler kendilerine uzatılan eli hiçbir zaman havada bırakmadılar zaten. Şimdi durumları anlayamayacak düzeyde de değiller. O nedenle kendi çalıp kendi oynama misali hep ortamı karıştırma amaçlı.
Daha fazla da bu faşist saldırılar için zemin yaratmak üzere seçimle alamadıklarını faşist gaspla gerçekleştirmek üzere zemin yaratmak için geliştirilen uyduruk gündemler bunları böyle tanımlayabiliriz. Bunlara aldanmadan biz mücadeleyi geliştireceğiz, derinleştireceğiz Önder Apo'ya. Avukatlarla aileyle görüşme yasağı koydular. Kıyamet koparmamız lazım. Bütün dünyada hukuk çevrelerinde teşhir etmek gerekiyor. Böyle bir şey olabilir mi yani? Hiçbir gerekçe yok. Avukatlara herhangi bir şey de belirtilmiyor. Görüşme yasağı var, öbür taraftan şu hak bu hak kendi kendilerine birçok çevrenin tartışması var. Bunların gerçeklikle bir alakası yok. Hepsi oyun, aldanmayalım. Biz tüm halk olarak dört parça Kürdistan'da yurt dışında dostlarımız olarak küresel özgürlük hamlemizi geliştirip, mücadeleye yüklenelim. Küresel özgürlük hamlesini büyütelim. Her yerde eylemleri daha zengin, daha kalıcı, daha sonuç alıcı kılalım. Yeni eylem tarzları geliştirelim. O zaman gerçekler ortaya çıkar. Her şey netleşir. Bu hileler, oyunlar da kolaylıkla bozulur.
ÖNDER APO’DAN HABER MORAL VERDİ
PKK 26-27 Kasım'da 1978'de yapılan birinci kongreyle resmi kuruluşunu gerçekleştirdi. Şimdi 46. yıl dönümü yaşanıyor. Her yerde kutlamalar var. Özellikle Önder Apo'nun sağlık haberleri ve selamının ulaşması, kadınları, gençleri, dört parça Kürdistan ve yurt dışındaki halkımızı, dostlarımızı son derece moralli kıldı. Heyecanlandırdı, coşkulu hale getirdi. Dolayısıyla bütün bunların hepsi bu 27 Kasım kutlamalarına yansıyor.
Bir yandan zaten 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele Günü etkinlikleri var ki, kadın özgürlüğü mücadelesi demek PKK bir kadın partisi. PKK'nin mücadelesinin özü kadın özgürlük mücadelesi. Kadın özgürlüğü temelinde toplumsal özgürlüğü geliştirme mücadelesi. Önder Apo, Jineolojiyi geliştirerek bütün bunların önderi haline geldi. 50 yılı aşan bir süredir öncülüğünü yapıyor. Bunların birleşik mücadelesi her gün sokakları dolduruyor.
Dört parça Kürdistan'da dünyanın dört bir yanında Kürtler bu etkinlikleri geliştiriyorlar.
Ben öncelikle bütün bu partimizin kuruluş yıl dönümünü kutlama etkinliklerini selamlamak istiyorum. Başta Önder Apo olmak üzere tüm yoldaşların, kahraman gerilla güçlerimizin, kadın ve gençlik hareketimizin, halkımızın, dostlarımızın parti bayramlarını kutluyorum. 47. PKK yılında yürütecekleri özgürlük ve demokrasi mücadelesinde üstün başarılar diliyorum. Yine partimizin ilk büyük şehidi Haki Karer yoldaş şahsında Haki Karer yoldaşla başlayan ve günümüzün büyük fedai öncüleri Asya Ali ve Rojger Helin yoldaşlara kadar uzanan tüm kahraman parti şehitlerimizi, özgürlük mücadelesi şehitlerimizi saygı, sevgi ve minnetle anıyorum. Anılarını yaşatma ve amaçlarını başarma sözümüzü bu parti yıl dönümü vesilesiyle bir kere daha yineliyorum.
PKK AYIRT EDİCİ ÖZELLİKLERE SAHİP
PKK gerçeğinin doğru tanınmasına ve anlaşılmasına ihtiyaç var. Bu Önder Apo gerçeğinin aslında doğru anlaşılması demek. Bu yönüne belli bir çaba var. Aslında 40-50 yıldır Türkiye'de dünyanın birçok alanında en çok tartışılan konu Önder Apo ve PKK gerçeği. Bu yıl dönümünde de aynı durum devam ediyor. Herhangi bir gerileme yok. Demek ki 46. yılda da PKK önceki yıllara denk bir mücadele yürütmüş. Bütün zorlukları ve engelleri aşan, gündemi belirleyen, Kürt özgürlüğü temelinde Türkiye'nin Ortadoğu'nun demokratikleşmesini bütün siyasi ortama dayatan bir mücadeleyi büyük bir cesaret ve fedakarlıkla geliştirmiş. Tartışmalar bunu gösteriyor. Eğer böyle olmasaydı bugün PKK bu kadar tartışılmazdı.
Dahası PKK'ye dair bu kadar yani yalan yanlış şey ortaya atılmazdı. Toplumun kafası karıştırılmak, özellikle Türkiye toplumunun bilinci, PKK hakkındaki bilgileri saptırılmak için bu kadar çalışılmazdı. Bunlar PKK'nın 46. yıl mücadelesinin sonuçlarıdır. Bu mücadelenin Türkiye toplumu üzerinde giderek daha fazla etkide bulunduğunun göstergesidir. Öyle anlamamız gerekiyor. Onun için işte bu tür şeyler yapıyorlar. Peki bu ne anlama geliyor? PKK Türkiye ilişkilerinin doğru anlaşılması anlamına geliyor. Evet PKK gerçekten de kendi özgünlükleri olan, ayırt edici özelliklere sahip bir harekettir.
Önder Apo gibi bir önderliksel çıkış o dönemde hiç olmadı. Çok farklılığı vardı. Bir yandan Kürt gençleriyle Çubuk Barajı'nda PKK'nın örgütsel temellerini atarken bir yandan da Haki Karer ve Kemal Pir ile bir evde kalıyor, ortak devrimci çalışma yürütüyorlardı Karadeniz'in iki devrimci genciyle. Kürdistan'ın bir örgütlenmenin temelini atarken Karadenizli devrimci gençlerle birlikte çalışma ve tartışmada hiçbir farklılık sakınca olmuyor. İlişki düzeyi böyle yani. Bu anlayış düzeyini ifade ediyor.
Dikkat edelim, ADYÖD’den başladı 1974 baharında kurulan, daha sonra FKBDC olarak devam etti 80 başında. Günümüzde HBDH'ye kadar geldi. Türkiye'nin demokratikleşmesini isteyen bütün ittifakların içerisinde PKK var. Türkiye gerçeğinden kopuk değil. Başka bir Kürt örgütü bulamazsınız. Kürdistan adına hareket ediyorum diyen bir başka kişiliği ya da örgütü bulamazsınız onların içerisinde. Ama PKK var. Kürt özgürlüğüyle Türkiye demokratikleşmesinin bir arada nasıl yürütüldüğünü, birbiriyle çelişen değil de birbirini besleyen, birbiriyle olmazsa olmaz düzeyinde bağlı olan iki temel gelişme olduğunu PKK gerçeği ortaya koyuyor. Bunu böyle net bir biçimde görüp anlamak lazım.
Kimse şöyle diyemez PKK dar bir güç işte Türkiye'nin sorunlarıyla ilgili değil. Bunu söylemeye çalışanlar gerçeği çarpıtırlar. Gerçekle bir alakası yok. Nasıl dar Kürt milliyetçiliğinden koptu, ilkel milliyetçilikle, reformist teslimiyetçi küçük burjuva milliyetçiliğiyle mücadele ederek kendisini şekillendirdi, onlardan koptu kendisini gerçekten de Türkiye'nin Ortadoğu'nun demokratikleşmesini öngören bir Kürt özgürlük hareketi haline getirdiyse, Türkiye sorununda etkili olan sosyal şovenizmle de bu düzeyde mücadele etti. Neydi sosyal şovenizm? Türk varlığını, Kürt varlığını ve özgürlüğünü kabul etmeyen, Kürt karşıtı TC resmi ideolojisine şu veya bu biçimde hizmet eden yaklaşımlardı. Dolayısıyla Türkiye'yi de doğru tahlil etmiyorlardı bunlar. Mücadelede devrimci çizgiyi doğru geliştiremiyorlardı. Şimdi nasıl ki Kürt milliyetçiliğinden kopuş onunla mücadele, Kürtlükten, Kürt varlığından, Kürt özgürlüğünden kopuş değil, tam tersine onlarla daha iyi bütünleşmeydi ise Türk sosyal şovenizminden kopma, ona karşı mücadele de Türkiye toplumundan, Türkiye demokratikleşmesinden kopma değil, tam tersine onunla daha güçlü birleşmeydi, daha güçlü bütünleşmeydi.
KÜRTLER ÖZGÜRLEŞMELERİNİ DEMOKRATİKLEŞMEDE GÖRDÜ
Önder Apo, İmralı yargılaması ortamında da “biz demokrasi mücadelesi yürüttük Türkiye'de, başka bir şey kabul edemeyiz” dedi. Zaten gerçekten de Türkiye devrimci demokratik hareketinin içinden çıktı. PKK'yi, Önder Apo gerçeğini tarihsel gelişmelere bakarak bu yönleriyle daha iyi anlamalıyız. Kürt toplumuyla, Kürt halkıyla, Kürt tarihiyle bağını, Kürt gerçekliğiyle bütünlüğünü anlamak kadar, bunun Türkiye toplumuyla, Türkiye demokratikleşmesiyle, Ortadoğu demokratikleşmesiyle, dahası özgür ve demokratik insanlıkla bağını da iyi görmek, iyi anlamak lazım. Baştan itibaren PKK bunları stratejik olarak ele aldı her zaman. Kürt özgürlüğünü her zaman Türkiye demokratikleşmesinde, Ortadoğu demokratikleşmesinde, insanlığın özgür ve demokratik yürüyüşünde gördü. Onları stratejik müttefik olarak tanımladı, gördü ve böyle yürüttü.
Şimdi söyleyeceğimiz şu: 47. yıla girerken 46. yıl mücadelesi bu gerçekleri o kadar çok açığa çıkarmış Türkiye ortamını etkiliyor ki birçok çevre tartışıyor, anlamaya çalışıyor, gerçekten dürüstçe anlamaya çalışanlar da var. Biz onları selamlıyoruz, saygı duyuyoruz fakat saptırmaya çalışanlar da çok, daha fazla. Onlar da hileyle, oyunla bunları geliştirmek zorunda kalıyorlar. PKK mücadelesi o kadar etkiliyor.
HEDEF ÖNDER APO’NUN FİZİKİ ÖZGÜRLÜĞÜ
47. yıl mücadelesi nasıl olacak? Biz bu yıla Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünü hedefleyen küresel özgürlük hamlesi temelinde giriyoruz. Hem de hamlenin pratik sonuçlar vermeye başladığı temelde. Şunu ilan ettik: artık Önder Apo'nun fiziki özgürlüğü bir propaganda isteme olmaktan çıkacak, adım adım pratikte yaşanan, gerçekleşen bir olgu haline gelecek. 47. yıl mücadelesi böyle olacak. Bu temelde Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü etrafında mücadeleyi her alanda planlı, örgütlü bir biçimde geliştireceğiz. Buna hazırlıklıyız hareket olarak. Yönetimimiz, bütün kadrolarımız, her alandaki komitelerimiz, geçmişi değerlendirme, geleceği öngörme, 47. yıl mücadelesini planlamada herhangi bir zayıflık ya da sorun yaşamıyorlar. Son derece açıklar, netler, kararlılar, görevleri ortaya çıkarma ve planlama gücüne sahipler ve bunlar yapılıyor. Birçoğu yapılmıştır da.
Bu temelde şöyle diyelim, 46. yıl ve önceki yılların mücadelesinin birikimi temelinde giriyoruz 47. yıla. Daha hazırlıklı, planlıyız, kararlıyız. 47. yıl mücadelesini daha kararlı ve planlı karşılıyoruz. Temel merkezinde Önder Apo’nun fiziki özgürlüğü olan 47. yıl mücadelesini her alanda çok daha güçlü geliştireceğiz ve büyük kazanacağız. İddiamız bu, yıla girişimiz böyledir. Bu temelde partimizin 47. yılını selamlıyor, tüm yoldaşları ve halkımızı, dostlarımızı 47. yıl mücadelesinde daha büyük mücadele edip daha çok kazanmaya çağırıyoruz.
SAVAŞ TÜM ŞİDDETİYLE SÜRÜYOR
Savaş konusunda HPG ve YJA Star komutanlıkları, merkez karargahlarımız gerekli açıklamaları yapıyor. Bunu tekrarlıyoruz. Yeni şeyler olduğunda bilgiler veriyor. Her ay sonunda bilançolar veriliyor. Günlük olarak yapılan eylemlerin bilançoları görülüyor. Her gün Batı Zap'ta ve Metina’da eylemler var. Haftanin’den Xakurke'ye kadar eylemler oluyor. Bir defa Medya Savunma Alanları 3 Temmuz'da Irak yönetiminin de desteğiyle başlatılan yeni işgal saldırısına karşı kahramanca direniyor. Bu saldırılar kırıldı, başarısız kılındı bile diyebiliriz.
Biz anlayamadık, dediler yazın bu iş bitecek, olmadı güzün bitecek, olmadı Kasım sonuna bitecek. Kasım'ın sonuna da geldik. Müjde vereceğiz deniliyordu. Bu tür söylenenlerin hiçbirisinin sonu gelmedi. Genelkurmay açıklama yapacaktı ya da Savunma Bakanı, nasıl Zap’ta başarılı olduklarını herhalde anlatacaklardı ama artık Kasım sonunda bekliyoruz herhalde. 15 Ağustos'ta da Irak'la görüşme yaptılar. Bakarsınız 27 Kasım'da açıklama olabilir. Açıklasınlar, kamuoyu onlardan bir açıklama bekliyor. Kiliti kapatacağız diyorlardı. Kapattılar mı, kendilerini kilitlediler mi? Batağa mı saplanmış durumdalar? Çok tuhaf. Bir de sanki herkesi buna inandırmışlar. Propaganda ediyorlar Ortadoğu'da ve dünyanın dört bir yanında. Bize de bilgiler geliyor. Diyorlar hala orada mısınız? Zap’ta gerilla var mı? Metina’da gerilla var mı? Şurada var mı? Şaşırıyorlar. Şu olay eylem olmuş, bilmem şu asker vurulmuş deyince “Gerçekten mi orada var mıdırlar?” diyorlar. İnandırmışlar birçok çevreyi “biz öyle geldik ki artık gerilla falan kalmadı” diye. Yalan dolanla birçok çevreyi kandırmışlar PKK'yı nasıl yok ettiklerine dair. Onu öyle söyleyerek güç, destek almışlar herkesten. Pazarlık yapmışlar. İmkan elde etmişler. Ama şimdi gerçekler öyle olmayınca bunu bilenler destekten vazgeçecekler. Gülünç duruma düşecekler. Onun kaygısıyla hep erteliyorlar. Allah'ın ayı yılı tükenmiyor. Böyle sürüp gidiyor.
Gerçek durum; savaş sürüyor. Bakur'da da savaş sürüyor. Bakur üzerinde daha çok durulduğunu merkez karargah komutanlığımız açıklamalarında ifade etti. Elbette yeni gelişmeler olacaktır önümüzdeki süreçlerde. Kentlerde de savaş sürüyor. Eylemler her gün yapılıyor. Askeri eylemler oluyor artık. Giderek savaşın Medya Savunma Alanları ve Bakure Kürdistan’dan şehirlere doğru yayıldığını görüyoruz.
Fakat Medya Savunma Alanlarındaki savaş önemli tabii. Nasıl önemli? KDP her türlü destek verdi. En son Irak desteği verdi. Bu planlı saldırılar, işgal saldırıları 10. yılındadır. 10 yıl önce, 2014 Ekim'inde planlamış, kararlaştırmışlardı çöktürme eylem planı temelinde. Dolayısıyla şunu ifade etmek istiyorum. 10 yıl gibi bir süre geçti. Hedeflediklerini, tümünü gerçekleştirmek bir yana en dar hedeflerinde bile tam sonuca ulaşamadılar. Planlarını başaramadılar. Çok daha az bir sürede başarmak isterken tersine 10 yıla yayıldı başaramadılar. O bakımdan zor durumdalar. Bütün imkanlarını burada başarılı olmak için seferber ettiler. Türkiye'nin bütün maliyesini, bütün ekonomisini, her şeyi durdurdular, buraya harcadılar. Şimdi her şey çöküyor.
Buradan sonuç alsalardı belki onları tahmin edeceklerdi. Buradan da sonuç alamadılar. Dolayısıyla savaştaki başarısızlıkları sistem olarak, faşist yönetim olarak, sömürgeci, soykırımcı zihniyet ve siyaset olarak çöküşlerini getiriyor. Dolayısıyla gerçekten de gerilla karşısında bir çöküşü, kilitlenmeyi yaşıyorlar. Tam bir batağa saplanmadır. Önümüzdeki süreçte daha fazla bunun etkileri görülecek.
Hem olaylar bu yönlü gelişecek hem de AKP, MHP, faşist yönetimi üzerinde bunun etkileri olacak. Gerilla başlangıçta ilk zamanlarda tabii taktik geliştirme uğraşı içerisinde oldu, acemilikleri oldu, değişimlerde zorlanmaları ama şimdi artık tünel, hareketli tim savaşları konusunda büyük bir tecrübe birikimi oldu. Artık hem kendine gelen saldırıları anlayabilecek durumda, ona karşı tedbirler geliştiriyor hem de kendisi saldırı eylemleri yapıyor, sürekli darbeliyor.
Bu daha fazla da böyle olacak, daha çok darbeleyecek çünkü gerillanın vuruş gücü ortada. Yani gerçekten de Önder Apo dedi “kendisini iyi bilinçlendirmiş ve donatmış bir küçük bir PKK biriminin reddedemeyeceği yer, başaramayacağı eylem, vuramayacağı düşman yoktur. Bunu biz Asya ve Rojger yoldaşların eyleminde gördük, tutumunda gördük.
TUSAŞ eylemi, gerillanın vuruş gücünü gösterdi. Vuramayacağı, giremeyeceği, darbeleyemeyeceği hiçbir düşman hedefinin olamayacağını net bir biçimde herkese gösterdi. Bu gerillanın mücadelelerde ulaştığı zirveyi gösteriyor. Bunlar temelinde ben bir kere daha başta Zap ve Metina olmak üzere Kürdistan'ın dört bir yanında kahramanca savaşan gerillayı selamlıyor, başarılarını kutluyor, kahraman şehitlerini saygı, sevgi ve minnetle anıyorum. Önümüzdeki kış sürecinde hepsine üstün başarılar diliyorum.
BELEDİYELERE ALTERNATİF ÖRGÜTLENMELER OLUŞTURULMALI
Şimdi bu konuda demokratik siyaset çevreleri durumunu değerlendiriyorlar, tutumlarını ortaya koyuyor, kararlar alıyorlar, mücadele planlıyor, geliştiriyorlar. Kadınlar, gençler, yurtsever halkımız her alanda katılıyor buna büyük bir direniş gösteriliyor. Mardin'de işte Halfeti’de, Batman'da başladı bu direniş, Esenyurt’ta yine Kürt halkı kayyum saldırısına karşı büyük direniş gösterdi. Şimdi Dersim halkı ayakta.
Dersim diz çökmez, Seyit Rıza diz çökmedi. Dolayısıyla Dersimliler başı eğmezler, direniyorlar. Kürt halkı direnir, Kürdistan direniyor yani bu tür saldırılara karşı. Direnecek elbette, başka yolu yok bu işin. Fakat bazı yönleriyle durumu değerlendirirsek, bir işte bu durum yani o geceleri insanların kafasını şişirircesine yürütülen, şu süreç bu süreç tartışmalarının ne kadar sahte olduğunu ortaya koyuyor. İnsan bu kadar yalancı olamaz ki. Dünyanın hiçbir yerinde yoktur böylesi bir şey. İnsan biraz sıkılır, arlanır. Yüzü kızarır, terler. Yalan söylüyor çünkü bile bile. Görüyor ki katliamcı saldırı geliyor, gaspçı saldırı geliyor, kendisi onun için kullanılıyor ama kendisini öyle kullanılmaya alet etmişler işte. Dolayısıyla hala buna kulak kabartan, içimize kadar sokmaya çalışanlar var. Kovmalı ortamız bunları. Demokratik siyaset zemini de bu tür durumları iyi değerlendirmeli. Bu tür şeylere karşı zamanında tavır alamayarak kazandıklarını kaybetmek iyi olmaz. İnsan kazandığını koruyabilmeli, savunabilmeli. İşin bir bu yönü önemli.
Halkın yönetim yeri, halkın hizmet yeri, halkın elinde olmalı. Devlet karışamamalı buralara. Devlet niye karışıyor, nasıl karışıyor? İşte bunun üzerine gitmek lazım. Sorun burada var yani. Yüzde 65 oyla kazanılmış belediye. Bu yüzde 65 oy veren kitle nerede? Kendisini örgütlesin, işletsin belediyesini. Bana ters geliyor. Faşist yasalar bunu böyle yapmış. Merkeziyetçi devlet, topluma hiçbir şey bırakmayan devlet böyle yapıyor. Demokratik toplum da bunu reddetmeli. Buna karşı mücadele etmeli. Kendi alternatifini geliştirmeli. Demokratik halk yönetimini, yerel yönetimi ortaya çıkarmalı. Her şey parayla olmaz ki. Kendi aralarında yardımlaşma toplayabilir, kendilerini belediye olarak örgütleyebilirler. Kendi işlerini kendileri yapabilirler mesela. Bu kayyum denen gaspçılığı çeşitli yöntemlerle boşa çıkarmak lazım. Bunların hep hedefinde kalmamak gerek. Bu aslında devletçiliği fazla aşamamak, demokratik yönetimi, demokratik alternatifi yeterince örgütleyip geliştirememekten kaynaklanıyor gibi geliyor bana. Bunlar üzerinde daha çok durulmalı.
Tabii ben ne diyebilirim, benim gibi olanlar ne derler? Biz mücadele gücüyüz. Direnmek deriz. “Direnmek yaşamaktır” dedi Mazlum Doğan yoldaş. Direniş zafere, teslimiyet ihanete götürür. Direniş kazandırdığı kadar yine kazandırır. Direnmek, daha çok direnmek, daha daha çok direnmek. Bundan başka bir yol yok. Faşist saldırganlığa, gaspçılığa karşı direnişi büyütmekten, geliştirmekten başka yol, yöntem yoktur. Kesinlikle daha çok örgütlenmek, daha fazla mücadele etmek, daha çok direnmek gerek.
SEÇİMLERİN BİR ANLAMI KALMADI
Şimdi üçüncü defadır Mardin'e kayyum atanıyor. Her beş yılda bir seçim oluyor. Bu etti on beş yıl. On beş yıl seçiliyor, onu atıyor. Kaybeden kendi istediğini getiriyor, belediye başkanı yapıyor. Peki o seçimin ne anlamı kaldı? O zaman Türkiye'de seçim denen şeyin bir anlamı var mıydı? Gerçekten halk iradesi mi ortaya çıkarıyor? Demokratik seçim oluyor mu? Yoktur bütün bunlar. Seçimin bir oyun olduğu ortada. Artık buna halk itibar etmemeli, kimse de etmemeli, edemeyiz yani. Biz aslında bir deneme sınama yapıyorduk.
Şimdi Türkiye'de artık kimsenin ne belediye seçimine ne de diğer seçimlere itibarı kalmayacak. Çünkü halkın iradesi geçerli olmuyor. Ona yöneten irade, faşist şef iradesi, saray iradesi istediği gibi darbe yapıyor. İstediği an değiştiriyor. O halde bu işler seçimde olmuyor. Neyle olur? Savaşla olur, mücadeleyle olur, direnişle olur. O halde ne diyecek şimdi Kürdistan insanı, Kürt insanı, gençleri ve genç kadınları? Biz bu kadar çalışıyoruz, seçim yapıyoruz, kazanıyoruz, geliyor elimizden alıyorlar, bir şey diyemiyoruz. O halde ne yapmalıyız? Bize uzanan elleri kırmalıyız. Elleri kıracak mücadele etmeliyiz. Bu da ne demektir? Savaş demektir, öz savunma demektir. Kendi öz savunmasını örgütleyecek, öz savunmaya katılacak. Silah zoruyla alıyorlar, polis zoruyla alıyorlar. Karşılarında o zoru ortadan dengeleyecek, darbeleyecek, devrimci zoru olursa adım atamazlar.
Ne hadlerine? Ellerini bile kaldıramazlar. Onun için Kürtler alternatifsiz değil ki. PKK var. Buyursunlar, biz çağrı yapıyoruz gençlere ve genç kadınlara. PKK’yeye katılın, PAJK’a katılın, gerillaya katılın, öz savunma örgütlenmesi üzerinde yoğunlaşın, tartışın. Buna çağırıyoruz, inanıyoruz daha çok katılacaklar.
Çünkü doğrulanan PKK çizgisi oluyor. Faşizm, sömürgecilik, soykırımcılık seçimle bilmem şunlar yıkılmaz, yıkılmıyor işte. Onların anladığı dilden mücadele etmezsen geriletemezsin. Nedir anladığı dilden mücadele? Gerilla mücadelesi. Bu şehirde olur, dağda olur, her yerde olur. Her yerde geliştirilebilir.
Bu bakımdan böyle olsun istemezdik. Seçimle de olsaydı biz reddetmedik. Ama karşı taraf reddediyor. Dedim ya Kürtler alternatifli, PKK alternatifli çalışıyor. O halde seçimle olmaz deniliyorsa biz de savaşla, mücadeleyle, direnişle karşılık vereceğiz. Serhildanla karşılık vereceğiz. Halk savaşını, öz savunma savaşını ve halk serhildanlarını geliştireceğiz. Onlar işi zorla yürütüyorlarsa biz de devrimci zoru, onların faşist zoruna karşı dayatmayı bileceğiz. Bu cesaret, bilinç vardır Kürtlerde.
PKK bu bilincin adı, bu örgütlenmenin adı, bu eylemin adı. PKK bu iradeyi ifade ediyor Kürdistan'da. Kürt halkının ruh, duygu, düşünce olarak bilinç ve eylemde iradesidir, öz savunmasıdır. Nasıl kendi iradesini ortaya çıkaracak ve koruyacak?
HESAP SORMAK GEREKLİ
PKK daha çok güçlenecek. PKK mücadelesi daha çok gelişecek, gelişmeli de. Bunu önlemek için özel savaş saldırıları geliştiriyorlar. Her yerde çeteler var. Gençliği, genç kadınları özgürlük mücadelesine, gerillaya katılımdan engellemek için her türlü yozluğu geliştirmeye çalışıyorlar. Uyuşturucudur, fuhuştur, bilmem hırsızlıktır, çeteciliktir, her şeyi geliştiriyorlar. Biri diyordu ya “Dağa çıkacaklarına bilmem ne yapsınlar.” Alçak bir adamdı. Çizgileri o işte yani.
Bunlara karşı daha fazla dağa çıkmak lazım. Hesap sormak gerekiyor. Gün hesap sorma günü yani. Özel savaş sadece tartışılarak önlenemez. Tartışalım bilince çıkartalım ama ona karşı örgütlenip eylemli olmak gerekiyor. Nefes alamamalılar, o çeteleri yerle bir etmek lazım. Onlar kimmiş, ne güçleri var? Karşılarında devrimci örgütlülük eylemi olmadığı zaman onlar güçlüymüş gibi görünürler. Hele biraz karşılarına çıkılsın, biraz hesap sorulmaya girişilsin, yerlerinde sinerler. Öyle yapabilecekleri bir şey yoktur. Kürt gençliğinin kazanacağı büyük bir yeni gelecek var. Özgür yaşam var, yeni yaşam var. Bu bilinci aldı bu gençlik. Kırk yıldır savaşıyor, elli yıldır Önder Apo öncülüğünde özgürlük mücadelesi yürütüyor.
O halde Apocu gençlik olmanın gerekleri neyse eksiksiz yerine getireceğiz. Daha fazla kendine gelme, daha çok Apoculaşma zamanı. Zaman böyle bir zamandır. Öyle başka yerlere kulak kabartma, bakma olmamalı.
Olaylar, gelişmeler gösteriyor ki yani biz işi doğru, ciddi, disiplinli yaklaşmalıyız. Gerçekler gün gibi açık bu bakımdan. Mücadele her bakımdan sürecek. Faşist zihniyettir, sistemdir, sömürgeci, soykırımcı güçtür... AKP, MHP faşizminden başka ne beklenebilir ki? Elbette onlar saldıracaklar ama biz de o saldırıları yerle bir edecek bir direnişi, mücadeleyi her cephede, her yerde çok daha büyük bir güçle geliştireceğiz. Gidişat devrimci mücadelenin, özgürlük mücadelesinin, demokrasi mücadelesinin gelişmesinden yanadır. Faşizm daralıyor, sıkışıyor, zorlanıyor. Çıkmazdadır, çözümsüzlüğü yaşıyor. O halde bu gerçekleri görür, kendimizi daha çok örgütler daha etkili mücadeleye sevk edersek kazanırız. Herkesi böyle bir tutuma bir kere daha davet ediyorum ben.
SAVAŞ ORTADOĞU’DA DAHA FAZLA GELİŞEBİLİR
3. Dünya Savaşı 1990'dan bu yana da çeşitli aşamalardan geçerek gelişiyor, yayılıyor. Dünyanın hepsi de bu işin içinde. Şimdi geleninen noktada artık ideolojik siyasi boyutunun ötesinde askeri boyut da yöne çıkıyor, şiddetleniyor, yayılıyor. Tehlike o boyutta da artıyor. ABD seçimine bakıyordu birçok çevre. Trump, “ben savaşları durduracağım” diye propaganda ederek başkan oldu. Ama daha yönetim olmadan neredeyse Ukrayna üzerinde nükleer savaş tartışması yürütülür hale geldi. ABD, İngiltere, şimdi Fransa, bilmem diğer bütün güçler Ukrayna yönetimini daha fazla silah kullanmaya, daha yeni silahlar kullanmaya teşvik ediyorlar. En son Fransa da buna katıldı. Hatta asker bile göndereceğiz açıklamasında bulundu. Hayret edecek bir durum.
ABD'nin gayretlerini insan anlıyor da Avrupa'nın, özellikle Almanya ile Fransa'nın bu gayreti niye? İnsan onu anlamıyor. Haydi ABD, İngiltere'yi anladık. Onlar bu savaşı çıkardılar zaten. Avrupa'yı ve Rusya'yı bu savaş durumuyla gerilettiler. ABD yetkinliği gelişti. Peki Avrupa bu kadar mı iradesiz? Bu kadar mı ABD'ye uydu? İnsan tam anlayamıyor.
Halbuki geçmişte NATO beyin ölümü gerçekleştiriyor diyorlardı. Avrupa'yı koruyamaz. Avrupa ordusu gerekli. Avrupa'nın yeni bir savunma sistemi olmalı. Şimdi bunlar hiç sanki söylenmemiş, kayıtlara geçmemiş gibi yaşanıyor. Bilemiyoruz.
Trump'ın Ukrayna savaşını giderek soğutma ihtimali vardı. Başkan seçilir, yönetim olursa büyük ihtimalle gelişme böyle olur. Eğer ulusüstü tekelci sermaye böyle isterse Trump'ı başkan seçer diye düşünmüştük. Gerçekten de Trump seçildi. Ama şimdi daha iş başına gelmeden Biden yönetimi Ukrayna'da savaşı tırmandırıyorlar. Belki de son şeyler oynanıyor. Geri çekilme olacak, olabilir. Ama tehlikeli bir oyun. Eğer öyleyse bir oyun olarak oynanıyorsa nükleer silah oyunu oynamak gibi olur bu. Bu tehlikeli.
Savaş daha fazla Ortadoğu'da bu yaygınlaşabilir, derinleşebilir. Trump'ın da bu konuda çok farklı politika izleyeceğini sanmıyoruz. Lübnan saldırıları, Hizbullah'la savaştan sonra İsrail giderek saldırılarını Suriye üzerinde artırıyor. Birçok çevrede gelişmenin böyle olacağını değerlendiriyor. Bu büyük ihtimaldir. Suriye'deki İran hedeflerini daha fazla vurabilirler. Suriye yönetiminin ne olacağı, Suriye sisteminin nasıl şekilleneceği konusu daha fazla öne çıkabilir. Önümüzdeki haftaların, ayların, günlerin daha etkili gündemi olabilir. Buna bir açık durum var. Bunu önlemek için İran'ın çabaları gözüküyor.
KÜRT ÖZGÜRLÜĞÜ GERÇEKLEŞMEZSE TÜRKİYE PARÇALANACAK
İran'ın tutumu hep savaşı geri çekme yönünde oldu. Bu saldırılara rağmen farklı bir tutum gözükmüyor. Fakat ne kadar etkili olur, engelleyici olur belli değil. İsrail saldırılarıyla ABD, NATO bir etkinlik, üstünlük sağladı askeri bakımdan Ortadoğu'da. Bunları daha da tırmandıracaklar herhalde. Yani İran'ın sınır dışı güçlerini daha fazla hedefleyecekler. İran'ı kendi eliyle uzlaşmaya zorluyorlar. Ya da alternatif demokratikleşme gelişebilir.
Ama aynı durum Türkiye için de geçerli. Türkiye ilk çatışmalar olduğunda biraz panikledi. İsrail'in Hizbullah saldırısı, Lübnan savaşı önce tahrik ediyordu bunu. Güya İsrail ile İran savaşır. Ortadoğu'da ikisi de kendisine muhtaç kalır, Türkiye savaş dışında ara bulucu gibi etkili güç olur hesabı yapıyordu. İsrail saldırılarının öyle olmadığını, statükoya karşı statükoyu darbelemeyi hedeflediğini gördü. En statükocu gücün de kendileri olduğunu fark edince. Savaşın giderek merkezinin Türkiye'ye kayacağını, dananın kuyruğunun Kıbrıs'ta kopacağını fark edince paniğe kapıldılar. Şimdi herhalde derin hesaplar yapıyorlar. Bazı tartışmalarla, psikolojik savaş türü şeylerle oyalama yapmaya çalışıyorlar.
Bahçeli çıkış yaptı. Ciddi olur mu dedik ama tutarlı olmadı. O ciddi duruşuna denk bir siyasi duruşu açıklamalarında tutumunda gösteremedi. Önümüzdeki süreç nasıl olur bilemeyiz. Fakat Türkiye için gidişat iyi değildir. AKP, MHP faşizmi mevcut yönetimini sürdürdükçe Türkiye'de bu iktidar bu biçimde oldukça Kürt düşmanı, faşist, antidemokratik, diktatörlük sürdürdükçe Türkiye büyük tehlikelerle karşılaşacak. Felaketin içine girecek. Öyle ki benzer dayatma Türkiye'ye de gelecek. Ya tümüyle İsrail'in Araplarla birlikte geliştirmek istediği yeni Ortadoğu kapitalist modernite yapılanmasına teslim olacak ya da eğer demokratik alternatif gelişmezse, Kürt özgürlüğü ve demokratik Türkiye gelişmezse Türkiye parçalanacak. Sistem içinde Türkiye'nin başka yolu yoktur. Seçenekleri ya parçalanmak ya da İsrail düzenine teslim olmak tümüyle.
Bunun dışında Türkiye'nin olabilecek tek kurtuluşu Kürt özgürlüğü temelinde demokratikleşmedir. Alternatif bir demokratik Türkiye'nin ortaya çıkması, gücünü birleştirmesi ve bütün bu saldırılardan kendisini koruyacak güce ulaşmasıdır. Özellikle Türkiye'yi sevenler, aydınları siyasetçileri, demokratik güçleri, gerçek Türkiye yurtseverleri bu durumu görmeli. AKP ve MHP faşizmine bu temelde karşı çıkmalı. Kürt özgürlüğüyle bu temelde birleşmeli. Özellikle Önder Apo'nun fiziki özgürlüğü temelinde bunun ancak gerçekleşebileceğini bilerek Türkiye'yi bu felaketten kurtarmaya çalışmalı.
Bizim çabamız hep bu temelde oldu ama sadece bizimle olmaz. Türkiye'de artık bu gidişe dur diyen bir ayağa kalkış olmalı. Beklentimiz ve çabamız bu temeldedir. Umarız yakında bunları da görürüz.