Paris’in göbeğinde kofisiyle dayika Têlî

Gördüğü onca zulme rağmen mücadele etmekten vazgeçmeyen Têlî Elegez, bugün mülteci hayatı yaşadığı Paris’te kofisi ve yöresel kıyafetleriyle dikkat çekiyor. İki çocuğu şehit düşen dayika Têlî, “Ben gücümü Serok Apo’nun felsefesinden alıyorum” diyor.

Têlî Elegez ile Paris’te, Ahmet Kaya Kültür Merkezi’nde tanıştım. Başında kofisi, çiçek bahçesini andıran elbisesi ve yüzündeki tebessümle, Kürt kültür ve inançlarını bir coğrafyada tekrar buluşturmuştu adeta. Kofisinin üst kısmında Êzîdî yaşamından simgeler, etrafı kesk û sor û zer ile örülüydü. Yanlardan ise pullar ve boncuklar dökülüyordu. Boynuna dizdiği boncuktan kolyenin ucunda ise Zülfikar sallanıyordu. Her inanca olan saygısını böyle ifade ediyordu Têlî.

Têlî Elegez, giyinişi ve takılarıyla Kürdistan’ın rengarenk inanışlarını ve Kürt Özgürlük Hareketi’nin Kürtlerin kadim kültüründen aldığı renkleri bir araya getirmiş ve bir cümlede buluşturmuştu. O inançların zenginlik olduğunu özümsemiş, yaşamını bu felsefeye göre örmüştü. Hikayesini dinlemek isteyince, ağzından dökülen her bir cümle bir tığ gibi hikayesini örmeye başladı. 

“Ararat ile Elegez dağları arasında kalan Erivan ovasındanım” diyor dayika Têlî. Zamanda kaç yıl yürüdüğünü tam hatırlamasa da ortalama 66 yaşında olduğunu, baba tarafının Îdir, anne tarafının ise Dîgor’lu olduğunu söylüyor. “Îdir’ın Çamûliyê Köyü’nde dünyaya geldim. İki kız, iki de erkek kardeşiz. Dört kardeş de davamızın içerisinde yer aldı. 1994 yılında penaber (mülteci) olduk” diyor sözlerinin devamında. 7 erkek 4 de kız annesi olduğunu, üç çocuğunun ise dağlarda filizlenen özgürlük yürüyüşüne katıldığını anlatıyor. 

ÖNDERLİK FELSEFESİNİ KARDEŞİMDEN ÖĞRENDİM

Têlî’ye takılarındaki inançsal simgeleri sorduğumda, ördüğü yaşam hikayesinin içerisinden işlediği desenlerle anlatmaya devam ediyor. O “Önder Apo’nun felsefesi. Aslında her inanç ve kimliğin birlikte, özgürce yaşayabileceğini anlatıyor” diyor. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile nasıl tanıştıklarını sorduğumda ise “Büyük erkek kardeşim ailesinin geçimini sağlayabilmek için Lübnan’a gitmişti. Oradan Beka Kampı’na geçti. Biz Önderlik felsefesini o kardeşimden öğrendik” diye anlatıyor gözlerinin içi parlayarak.

KOFÎDEN HİÇ VAZGEÇMEDİ

Sonra tekrar dönüyor başındaki rengarenk kofîyi anlatmaya. Kofîyi annelere çok yakıştırdığını söylüyor ve ekliyor: “Kofî takmayı asla bırakmadım. Özel günlerde hep takıyorum. Yalnızca onu değil, yöresel kıyafetlerimi de terk etmedim.”

SERHAT'TA KOÇER, BURADA MÜLTECİ

Têlî Elegez henüz 20 yaşında bile değilken babasının kendisine dikiş makinesi aldığını, böylelikle terziliği öğrendiğini ifade ediyor. Yöresel Kürt kıyafetleri diken Têlî, Paris’te de hala yöresel kıyafetleri dikmeye devam ettiğini söylüyor. “Herkes kofî dikemez. Bizden öncekiler kofîdeki süslemelere asî derlerdi. Eskiden bunlar altın takılarak da işlenirdi” diyor. Kofî yapmayı annesinden, onun da kendi annesinden öğrendiğini belirten Têlî, “Bütün bu süsleri çerçilerden toplardık. Bu asî de kaynanamındır. Ama ben başımdaki kofîyi evlenmeden önce süslemeye başlamıştım” diye konuşuyor. Têlî, “Ben de el emeğimle içimi rahatlatıyorum işte. Bu kofîleri yapıyorum, yöresel kıyafetler dikiyorum. Ülkemdeymişim gibi... Bunları yaptığımda köyümdeymişim gibi hissediyorum. Biz Serhat’ta koçerdik fakat burada mülteciyiz” diye belirtiyor.   

ÊZIDÎ OLDUĞUMU HAREKETİMİZ SAYESİNDE ÖĞRENDİM

Kofîsinin üzerine yerleştirdiği piercingi sorduğumda, Êzîdî kadınlarının genellikle burunlarına bunları taktığını söylüyor. “Êzîdî inanışını çok seviyorum” diyen Têlî, küçükken bazı şeyleri anlamadığını ama Özgürlük Hareketi sayesinde Êzîdî olduğunu öğrendiğini belirtiyor.

Têlî Elegez’in Êzîdîlikle bağı ise başka bir dramdan fotoğraf... Anlatıyor: “Babaannem Tırkoların esir aldığı Êzîdî Zîlan esirlerinden, büyükbabam ise Müslümanmış. Dedemler savaşa girmeyip, Mûş ve Xinûs taraflarına kaçmışlar. Dedem yetimmiş, amcası büyütmüş onları da. O zamanlar deveciymiş. Bugünkü gibi o zamanlar da ajanlar varmış. O ajanlar Zîlan ve Agirî esirlerini satıyorlarmış. Kürtçe bile bilmeyen bu ajanlardan dedem, bir miktar para karşılığında iki kız kardeşi alıyor. Birinin adı Eyşo diğerininki de Zero. Zero’yla kendisi, Eyşo’yla da kardeşi evlenmiş.”

ELMA GİBİ DİLİM DİLİM EDİLDİK

“Bu yüzden bugün Êzîdî toplumunun acılarını düşündüğümde, Kürt halkının acısını görüyorum” diyen Têlî, Kürt halkının bir elma gibi dilim dilim edildiğini sözlerine ekliyor. “Êzîdîler Atatürk ve Sağır İsmet döneminde çok büyük acılar çektiler. Hala da aynı acıları çekiyorlar” diyen Têlî Elegez, Êzîdîlerin Arî bir toplum olduğunun altını çiziyor. Têlî, “Zorla Müslümanlaştırılanlar da Êzîdî toplumuyla dayanışmadılar. Müslümanlaşan aşiretler Atatürk’ü destekledi. Êzîdîler de hep yalnız kaldı. Hiçbir zaman inançlarını terk etmediler. Melekê Tawis’i sevmeye devam ettiler” diyerek devam ediyor anlatmaya.

“Êzîdîler zekidir, tanrılarına ve inançlarına bağlılar” diyen Têlî, “Bu inancı korumak için güçlü olmak gerekiyor ve bu güce karşı bir hınç var. 74 ferman geçirmelerine rağmen inanç ve kültürlerinden vazgeçmiyorlar. Hala Melekê Tawis’in izindeler. Bu yüzden onlara karşı bir hınç var” diye ifade ediyor.

Nenem de kaynanam da yemin ettiklerinde “Bi vê zonga tavê” diyerek güneş üzerine yemin ederlerdi. Ben de gördüm, yaşlılarımız güneş üzerine yemin ederlerdi. Mesela eski bir geleneğimiz de vardı. Gündoğumundan önce çeşmeden su getirir ve o suyun teberik olduğunu söylerdik. Bunun gibi birçok şey var. Bunlar Kürtlerin kökeninden ve Ari inanışlarından gelen şeylerdir” diyor

İKİ ÇOCUĞU ŞEHİT DÜŞTÜ

Têlî Elegez, çocuklarının direnişin tarihine geçişini ise şu cümlelerle aktarıyor: “İkisi şehit düştü, biri yaşıyor. Şehit düşen kızımın adı Zelîxan’dı. 1991’de gerillaya katıldı, 1994’te şehit oldu. Erkek olanın adı ise Ehmed’di. O da 1994’te gitti, 1998’de Xinêre’de şehit oldu. Devrim içerisindeki isimleri de Feraşîn ve Delîl’di. Diğer oğlumun adı da Murad. Murad, kız kardeşi Feraşîn’le birlikte çıkış yaptı.”

İKİ YIL İŞKENCE; SONRA İNFAZ

Zelîxan (Feraşîn) Kaqizman yakınlarında vurulur, yaralı halde düşmanın eline düşer. Tedavisi yapılmadan iki yıl boyunca işkencelerden geçer. Müebbete çarptırılır. Sivas Cezaevi’ne götürülür. Dayika Têlî, “Sêwaz’taki cezaevinde işbirlikçi biri vardı. Düşmanla bir olup Feraşîn’i şehit ettiler” diye anlatıyor.

Gözlerinin buğusundan Zelîxan akıyor. Ses tellerinde hüzün mayalanıyor, başı hafiften sol omuzuna yatıyor ve anlatıyor aklında kalanları: “Feraşîn, çok çevikti. Gerillaya katılmadan evvel evin içinde sığınak yapmıştı. O kadar cesurdu ki, babasının bile evin içindeki sığınaktan haberi yoktu.”

ÇOCUKLARINI ARARAT'A SOR

Nenesinden annesine, ondan ablası ve kendisine geçen kronik bir hafıza kaybı yaşadığını dile getirse de, Zelîxan’ın  gerillaya katıldığı günü detaylarıyla hatırlıyor: “Kirvelerimiz bize misafirliğe gelmişti. Babası nerede olduğunu soracak diye, Zelîxan’ın yatağına bir yastık koyup üzerine yorgan örtmüştüm. Misafirlerin gitmesini bekledim. Misafirler gittikten sonra Zelîxan’ın babası sızlanarak, ‘çocuklarımı nereden soracağım şimdi?’ dedi. Ben de ailenden kardeşin gitti, amcanın oğlu gitti. Helîmê’nin iki kardeşi gitti. Senin çocukların onlardan üstün mü? Senin de çocukların gidecek elbet dedim. Eşimin ağlamaklı olduğunu görünce ‘git çocuklarını Ararat Dağı’na sor’ dedim.” 

BİRBİRİMİZDEN KORKMUŞUZ

Aslında aynı gün hem Zelîxan hem de oğlu Murad gerillaya katılmışlardır. Têlî Elegez, çocuklarının gerillaya katılımı sonrasında eşinin kendisini vuracağını düşünerek sürekli tedirginlik yaşamış. “Dolayısıyla sürekli tetikteydim. Seneler sonra buraya geldiğimizde bunu eşime söyledim. Eşim de ‘Allah cezanı vermesin. Sana silah eğitimi vermişler, beni vuracaksın diye ben de senden korkuyordum ‘ dedi. Ben ondan, o da benden korkuyormuş oysa” diye anlatıyor. 

ASKERLER EVİMİZİ ATEŞE VERDİ

Takvim sayfalarına 1994 yılının kaydedildiği zamandır. Evlerindeki sığınakta adı Menaf olan Qamişlo’dan bir gerilla komutanı kalır. Köyden birisinin ihbarı sonucu gecenin bir vakti evleri askerler tarafından kuşatılır. Têlî Elegez, o gün eşinin dağlarda çobanlık yaptığı için evde olmadığını, altı çocuğuyla evde olduklarını söylüyor. Düşman askeri içeriye seslenir. Komutan Menaf’ın teslim olmasını ister. Komutan Menaf evdekilerin hayatını riske atmamak için çatışmaya girmez. Teslimiyeti kabul etmeyerek, silahıyla kendisini vurur ve şehit düşer. Yine de askerler evi tararlar. Ev halkından 13 yaşındaki kızı açılan ateş sonucu yaralanır.

Têlî Elegez yaşananları şu cümlelerle aktarıyor:  “Çocuklarımı bir şekilde evden çıkarmayı başardım.  Evimiz 3-4 gün boyunca askerlece kuşatıldı. ‘Eşin gelip koruculuğu kabul ederse size bir şey yapmayız’ dediler. Eşime bir şekilde haber saldık. Eşim oradan çıkarak Fransa’ya geçti. Askerler dört gün sonunda evimizi ateşe verdi.”

AKDENİZ'DE ÖLÜMÜNE YOLCULUK

Yaşamları bir anda değişir. Têlî, çocuklarını alıp İstanbul’a geçer. Altı ay burada yaşadıktan sonra Avrupa’ya geçmeye karar verirler. O dönem oğulları Delîl, Fransa’daki amcasının oğlunun yanında çalışıyordur. Dört çocuğunu yanına alır, diğerlerini ise İstanbul’da bırakmak zorunda kalır dayika Têlî. Mülteciliğin ölüm kalım yoluna düşer. 15 kişilik bir tekneye sığınmış 30 kişi, Akdeniz’den yol almaya başlar. İtalya yakınlarına geldiklerinde bindikleri tekne su almaya başlar. En küçük çocuğu kundaktadır. Elleriyle sürekli suyu boşaltarak ilerlerler. Kundaktaki bebek su içerisinde kalmıştır. Evleri taranırken yaralanan çocuğunun ise boğulduğunu sanır. İnsan üstü bir çabayla kıyıya ulaşırlar. Têlî Elegez “Yaralı çocuğumun nefesini dinledim. Yaşıyordu. Zar zor kurtulduk. Mûşlu gençlerimiz kundağı aralarına alıp öyle geçirdiler denizden. Delîl bizi İtalya’dan aldı. Dört gün sonra Fransa’ya geldik.”

DEVRİME SEVDALIYDI

Babası Delîl’i amcasının kızıyla nişanlamıştır o dönem. Kardeşlerinin gerillaya çıkması sonrası, kendisi de gerillaya katılmak istemiştir. Baba da çözüm olarak evlendirmiştir. Birlikte yaşamaya başlamışlardır ama Delîl’in aklı hep gitmektedir. Delîl, o dönem yanında çalıştığı kuzeniyle tartışır. Kuzeni kendisine “Ülkeyi boşaltıp buraya geliyorsunuz” demiştir. Bunun üzerine Delîl’de 1994 yılında ailesini alarak, Hollanda’ya yerleşir. Têlî Elegez “Eşini ve kızını yanımıza bırakıp devrime katıldı. Xinêre’de şehit düştü” diyor. 

DEVRİM AŞKTIR

Önderlik felsefesine olan bağlılığının ve yaşadıklarına rağmen güçlü şekilde ayakta oluşunun nedenini ise şöyle betimliyor Têlî Elegez, “Bana göre evlilik nasılki gönülden gelen bir şey ise devrim de öyledir. Evlilik de aşktır, devrim de. Aşık olduğunu idrak ettiğinde, insana güç gerekir. Ben gücümü Kürt halkından alıyorum. Serok Apo’nun felsefesinden alıyorum.”

“Felsefe böyle bir şey işte” diyerek devam ediyor Têlî Elegez: “İnsan yürekten ve de samimi olunca, ne yapması gerektiğini, ne yapmak istediğini, gelecek için nasıl adım atması gerektiğini bilir. . Elbette benden daha fazla acı çekmiş Kürt anneleri de var.  Kendi acımızdan bahsetmek sanırım bizde yok. Annem de kendi acılarını anlatmaz, annesinin yaşadığı acılardan bahsederdi. Evlilik, dağılmışlık, göç... Ben bir anne olarak direnişi Önderlikten öğrendim, felsefesini bu yüzden sevdim.” 

ANNESİNİ YENİ YENİ TANIMAYA BAŞLADI

Ahmet Kaya Kültür Merkezi’ne annesi Têlî ile gelen Agirî, 27 yaşında. Ailenin en küçük çocuğu. Avrupa’da büyüyen Agirî Kürdistan’ı hiç görmemiş. Agirî, “Avrupa sistemi içerisinde büyüdüm. Annemin kofî taktığını gördüğümde güç alıyorum. Gururlanıyorum” diyor. “Annem bunları anlattığında bana masal gibi geliyor” diyen Agirî, annesinin anlattıklarından gerçeği gördüğünü söylüyor.  Annesinin iki farklı toplumsal gerçeklik arasında yaşamak zorunda kaldığını dile getiren Agirî, “Annem okumadı, okuma yazma bilmiyor. Ancak yaşadıkları, annemi bilgeye dönüştürmüş” diye belirtiyor.

Annesinin inançlara bakışını ise yaşadıkları üzerinden özetliyor Agirî, “Henüz 9 yaşındayken annem beni Hollanda’da kiliselere götürürdü. Kiliseleri gezmek istemediğimi, dışarıda oyun oynamak istediğimi söylüyordum. Sürekli ‘neden gidiyoruz’ dediğimde annem ‘Bütün insanlar aynı değildir. Hepsini tanıman gerek. Her kültürü bilmek gerek’ diyordu” diye ifade ediyor. Agirî konuşmasının devamında, “Annem Türkiye’nin zulmü ve Avrupa’nın zulmü olmak üzere iki zulüm çekti. 8 çocuğunu tanımadığı bir sistemde büyütmek zorunda kaldı. Bu çok zor bir şey. Annem dil bilmediği için çocuklarıyla bile anlaşamıyor. Neden? Çünkü çocukları bambaşka bir dünyanın içinde büyüyorlar” ifadeleriyle sürdürüyor.

Agirî; ”Başta annemle birbirimizi anlamıyorduk bile. Şimdi bunca zaman sonra Kürtçem biraz ilerledi. Annemi yeni yeni anlamaya başlıyorum” diyor. 

Kaynak: Yeni Özgür Politika