Türkiye, Kurdistan ve Suriye kentlerinde 6 Şubat'ta gerçekleşen deprem sonrası Türk devletinin ölüme terk eden politikaları, demokratik kitle örgütleri tarafından İsviçre'nin Zürih kentinde protesto edildi.
İsveç Demokratik Kürt Konseyi-CDK-S, Avrupa Türkiyeli İşçiler Konfederasyonu-ATİK, İsviçre Demokratik Haklar Federasyonu-İDHF, İsviçre Göçmen İşçiler Federasyonu-İGİF, İsviçre Alevi Birlikleri Konfederasyonu-İABF, Toplumsal Özgürlük Partisi-TÖP, Avrupa Süryaniler Birliği-ESU, Demokratik Birlik Partisi-PYD, Sosyalist Yeniden Kuruluş Partisi-SYKP, Maraş Demokratik Dernekler Federasyonu-MARDEF, Demokratik İslam Kongresi -DİK, XETA SOR, Demokratik Alevi Federasyonu-FEDA, Avrupa Devrimci Komün Meclisleri-ADKM, Devrimci Cephe, ve Türkiye İşçi Partisi-TİP'in çağrısıyla Zürih ulusal müzesinin bulunduğu Museumstrasse alanında bir araya gelen kitle, 'Helalleşmeyeceğiz, hesap soracağız' sloganıyla Türk Konsolosluğu’na doğru bir yürüyüş düzenledi.
Depremlerde yaşamını yitiren on binler şahsında bir dakikalık saygı duruşunda bulunulurken, TİP İstanbul İl Binası önünde Kızılay'ın çadır satmasını protesto için toplanan göstericilerin işkenceyle gözaltına alınmasına karşı basın açıklaması okundu.
TİP-İsviçre örgütü adına Deniz Ay’ın yaptığı açıklamada, “6 Şubat'tan yaşanan depremden 3 gün sonra depremzedeler sıfırın altında soğuk havada mücadele ederek yardım beklerken Kızılay, çadırları satışa çıkarmıştır. Yaşanan bu olayı protesto etmek isteyen üyelerimiz saldırıya uğramış ve afet koordinasyon merkezi görevi gören Parti binamız ablukaya alınmıştır. Helalleşmeyeceğiz, hesaplaşacağız” dedi.
DOĞAL AFET OLMAKTAN ÇIKTI, DEVLET KATLİAMINA DÖNÜŞTÜ
Demokratik kitle örgütleri adına ortak açıklamayı ise Gamze Özkök okudu. Özkök, şunları kaydetti: “6 Şubat’ta Maraş’ta art arda meydana gelen ve 11 ili etkileyen iki büyük depremin üzerinden neredeyse 1 aya yakın bir zaman geçti. Hayati önemde olan ilk 48 saatte depremzedeleri kurtarmak için en ufak bir çalışmaya girişmeyen AKP/MHP hükümetinin beceriksizliği ve halk düşmanı karakteri, ilerleyen günlerde de on binlerce insanın soğuktan ve kurtarma ekiplerinin yetersizliğinden hayatını kaybetmesinin doğrudan sebebi oldu. İktidar tarafından bir kalkınma modeli olarak pazarlanan ama aslında inşaat baronlarının servetini daha büyütmesi için fay hattı üzerinde ve her türlü yapı denetiminden uzak çürük yapılar inşa edilmesi, depremi bir doğal afet olmaktan çıkarıp devlet katliamına dönüştürdü. Yaşanan bu yıkım sonrasından iktidarın ilk icraatı depremzedelere yardım etmek yerine üniversiteleri kapatmak, interneti yavaşlatmak ve halkı tehdit etmek oldu. Tek bir kamu görevlisi dahi istifa etmezken halka dönük tehditler mafya artıkları üzerinden bugün dahi devam ettiriliyor. Ailelerini kaybeden binlerce çocuk, tarikatlara adeta hediye edildi. Biricik görevi afetlerde insanlara yardım etmek olan Kızılay’ın deprem çadırlarını para ile sattığı ortaya çıktı. Aradan geçen bunca zamana rağmen depremzedeler hala içecek su bile bulamıyor. Bu iktidar ve sistem tüm kurumları ile çürümüştür ve bizler çok iyi biliyoruz ki bozuk düzende sağlam çark olmaz.
BU SİSTEME MAHKUM DEĞİLİZ
İtibardan tasarruf olmaz diyerek soygun düzenine kılıf uyduran bu iktidar, büyük şehirlerdeki deprem toplanma alanlarını parsel parsel satmış ve deprem için 20 yıldır toplanan vergilerle hiçbir önlem almadığı gibi buhar olan paraların akıbetini bile açıklama gereği duymamaktadır. Resmî rakamlara göre 45 bin 089 olan can kaybı sayısı gerçekte yüzbinleri buluyor. İktidar, böylesi büyük bir yıkımda dahi utanmaz bir şekilde bölgenin demografik yapısını değiştirmek için, cihatçı çetelerini bölge halkının içine serpiştirme ve depremi zorunlu göç siyasetini yaşama geçirmenin fırsatçılığıyla hareket edebilmektedir.
Bu sistem, işçileri, emekçileri, Alevileri, Kürtleri, Süryanileri, Ermenileri, Rumları ve devrimcileri katletmek üzere tekçi ve Türk-İslam sentezci bir anlayışta örgütlenmiştir. Bundan dolayı halk düşmanıdır ve hiçbir koşulda bizlere bir faydası olmamış/olmayacaktır. Tek görevi zenginlerin servetini korumak, halk içinde cehaleti derinleştirmek ve örgütlemek olan bu sisteme mahkûm değiliz.
Acımızı ve yasımızı öfkeye dönüştürelim, üzerimize kâbus gibi çöken bu karanlığa karşı tüm ezilenler olarak demokratik ve özgür bir ülke inşa etmek için birleşelim. Zor zamanda varlığını hissetmediğimiz ama hak aramak için her ağzımızı açtığımızda tüm gücüyle üzerimize çöken kibir abidesi, ceberut ve katliamcı bu sistemin yıkılması, halklar için kayıp değil kazanımdır. Ne bu zorbalarla ne de yaşananları unutalım diyenlerle helalleşmeyecek ve bizden çaldıkları her şey için onlardan hesap soracağız!”
Kitle açıklamalar ardından ise Türk devleti aleyhine sloganlar atarak Türk Konsolosluğuna yürüdü. Burada Almanca basın metninin okunmasıyla eylem sonlandırıldı.