Az bilinen bir halk kahramanı: Neboyê Keleş

Hınıs’ta doğan Neboyê Keleş, cesareti ve özgürlük arzusu ile köklerinden aldığı gücü birleştirerek, halkının mücadelesine katkıda bulundu, bu toprakların kahramanlarından biri oldu.

NEBOYÊ KELEŞ

Erzurum’un Hınıs ilçesi, 1800’lerin sonları… Yüksek dağlarla çevrili bu topraklarda, adını tarihe altın harflerle yazdırmasa da halkın gönlünde yaşayan bir efsanenin doğduğu yıllardır. Nebi Ağa, diğer namıyla Neboyê Keleş, cesareti ve direnişiyle tanınacak, yıllar içinde pek çok efsanenin doğmasına yol açacak bir yolculuğa adım atmıştır.

Hesenan aşiretinin bir parçası olarak büyüyen Nebo, çocukluk yıllarında, baskıcı bir ortamda gözlerini açarken, dağların sunduğu özgürlüğün özlemiyle büyüdü. Ağa, bey ve kan davasının hüküm sürdüğü bir coğrafyada büyüyen Nebo, haksızlığa karşı durma kararlılığıyla bu toprakları terk etme yerine, onunla barışık ama bir o kadar da direnişçi bir yaşam sürmeye başladı. Hınıs’tan Tekman’a, Ağrıya, İran ve Kürdistan’ın dört parçasına uzanan yolculukları, sadece bir mesafe kat etmek değildi; aynı zamanda içindeki direnişin de ilk tohumlarının atıldığı bir maceraydı.

İlerleyen yıllarda Nebo’nun isyanlar, kavgalarda adı anılmaya başlar. Kaçakçılık, dağlarda saklanma, devlet baskılarından kaçma… Her biri, ona yeni bir yüz verir. Köylerdeki kavgalarda adı sıkça geçer, dostları olduğu kadar düşmanları da fazladır. Nebo’nun gönlünde dağlar vardır. Dağlar, ona nehir gibi özgürlük, gökyüzü gibi sonsuzluk sunar.

ŞÊX SEÎD’İN ARDINDAKİ GÖLGE

Neboyê Keleş’in adı, Şêx Seîd direnişiyle anılan pek çok kaynakta geçse de hakkında doğru bilgiye sahip olan pek aza kişi vardır. Tarih, onu kimi zaman bir isyanın fitilini ateşleyen adam olarak, kimi zamansa gerçeğin gölgesinde unutturulmaya çalışılan bir kahraman olarak anlatır. Bazı araştırmacılara göre; Şêx Seîd öncülüğündeki direniş patlak verdiği gün, Piran’da askerlerle tartışan ve ardından teğmene ateş açarak olayları başlatan kişi oydu. Ancak araştırmalar gösteriyor ki, Neboyê Keleş, Şêx Seîd’in tutuklanma ihtimaline karşı önceden Hınıs’a, Kolhisar’a gitmişti. Olaylar başlamadan önce yanında bulunuyor, Tekman’da birlikte dolaşıyor ama Piran’a gittiği ve çatışmayı başlattığına dair anlatılanlar ise gerçeğin gölgesinde kalmış bir efsaneden ibarettir.

Onun adı en çok İstiklal Mahkemesi’nde yankılandı, ancak mahkeme kayıtları bile onun gerçek hikayesini anlatmakta yetersiz kaldı. Tarihin tozlu sayfalarında silik bir gölge gibi kalan bu kahraman, aslında Kürt halkının en büyük trajedilerinden birini yaşadı. Hakkında anlatılan efsaneler dilden dile dolaşsa da kimse 1925  direnişinde üç kardeşini ve iki çocuğunu kaybettiğini bilmez. Kayıp olan bir oğlunun hikayesi ise tarihin belirsiz satırları arasında hala yanıt bekler.

KANUN KAÇAĞINDAN DİRENİŞE

1925’te başlayan hikayesinin, aslında daha eskiye dayanan bir geçmişi vardı. Osmanlı döneminden itibaren ismi firarilikle, yani kaçak bir hayat sürmekle anılırdı. Yıllarca çeşitli nedenlerden dolayı aranmış, Doğu Kürdistan ile Kuzey Kürdistan arasında mekik dokumuştu. Neboyê Keleş, Hınıs’ta Keleş’in oğlu olarak dünyaya geldi. Babası Keleş’in Mihe, Ali, Musa ve Nebo adında dört oğlu vardı. Hınıs’ta yaşanan bazı olaylar nedeniyle kardeşler farklı yerlere dağıldı. Nebo, Tekman’ın Aşağı Tepecik köyüne yerleşti. Hakkında çıkarılmış arama ve hapis kararları nedeniyle özgür bir yaşam süremedi. İran sınırına sık sık gidip geliyor, yıllarca firari bir hayat yaşıyordu. O, yalnızca kaçak bir adam değil, aynı zamanda köyde ve çevresinde sözü geçen, cesaretiyle nam salmış biriydi.

Ağalarla girdiği kavgalar, köyler arası husumetler, askeri birliklerle yaşanan çatışmalar derken, kısa sürede adı korkusuz ve yiğit biri olarak anılmaya başlandı. Kaç kez asker baskınlarından kurtuldu, kaç kez pusuya düşmesine rağmen yakalanmadı. Firari olduğu dönemde Besra ile evlendi ve bu evlilikten Qulilko, Qotê ve M. Sıddık ile Zozan adında dört çocuğu oldu, ancak yaşamı, dağlarda, firarilik ve sürekli bir çatışma içinde geçti.

SADECE SAVAŞÇI DEĞİL REHBERDİ

Asıl hikayesi, 1925’te Piran’da patlak veren Şêx Seîd direnişiyle bilinir. Yıllarca firari olarak yaşadığı Aşağı Tepecik köyünde, hiçbir tereddüt duymadan isyana katılır. Artık sadece bir savaşçı değil, aynı zamanda mücadeleye yön verecek kadar tecrübeli bir rehberdir. Şêx Ali Rıza ile birlikte Muş-Mazagirt-Tekman-Hınıs cephelerinde yer alır. Direniş boyunca birçok cephede savaşır, isyanın seyrini etkileyen kararların içinde bulunur. Direnişin bastırılmasından sonra Neboyê Keleş, yıllardır firari yaşamının ona kazandırdığı bilgiyle önemli bir rol üstlenir. Osmanlı döneminden bu yana kaçak olarak yaşamış, dağları, zirveleri, dereleri, mağaraları ve vadileri adeta avucunun için gibi bilmektedir. Bu bilgiyle İran’a geçen Kürt silahlı güçlerine rehberlik eder. O, aynı zamanda bu topraklarda kaybolmuş bir yolcu gibi, zorlu geçitlerden ve kayalık vadilerden ilerlerken, yılların getirdiği deneyimle yönlendirir.

Neboyê Keleş’in adı, sadece savaşçı olarak değil, aynı zamanda uçan kuşu vuran keskin nişancılığıyla da duyulmuştur. Güçlü savaşçı kimliğiyle tanınır ama asıl ünü, tecrübeli bir rehber olarak, her türlü araziyi, gizli yolları ve geçitleri bilmesindendir. Ayaklanmanın hayatta kalanlarını, karla kaplı dağlardan, kayalık vadilerden ve dar patikalardan geçirerek İran’a ulaştırır. Her adımda, savaşın ortasında da olsa, geçmişte kazandığı bilgileri hayatta kalanlara aktarır.

TRAJEDİSİNİN EN DERİN NOKTASINDA

Neboyê Keleş’in hikâyesi, tam da burada, trajedisinin en derin noktasında başlar. Kürt beyleri, şeyhleri, ileri gelenleri, aileleri ve silahlı güçleriyle birlikte İran’a sığınmışlardır. Tarih, boyunca sözlü edebiyatla meşhur olan Emirtuman hikâyesi, sadece Kürtlerin trajedisi değil, aynı zamanda Neboyê Keleş ve ailesinin de trajedisidir. Şêx Ali Rıza, Suleymanê Ehmed ve diğer Kürt ileri gelenleri, İranlı general ile siyasi iltica görüşmeleri yaparken, bir anlaşmazlık çıkması sonucu, karakol avlusunda bulunan Kürt güçlerine pusu kurulur. Ağır makineli tüfeklerle taranırlar. Silahlarını teslim etmeleri dayatılır, ancak Kürt savaşçılar, güvence olmadan silahlarını teslim etmeyeceklerini belirttiklerinde, çatışma başlar. Bu noktada, silahlı Kürt savaşçılar, siyasi iltica ettikleri bir devlet tarafından, karakol avlusunda taranır; birçok şehit verirler. Neboyê Keleş de çatışmanın tam ortasında yer alır, tıpkı hayatının her döneminde olduğu gibi, savaştan kaçmaz, sonuna kadar direnmeye devam eder. Emirtuman’da 38 Kürt savaşçı yaşamını yitirir. Birçok kişi yaralanır. Neboyê Keleş, sonuna kadar çatışmaya devam etse de büyük bir kayıpla alandan çıkar. Bu kayıp, sadece onun değil, tüm direnişin kaybıdır. Kardeşleri Musa, Mihe, Ali ve oğlu Qulilko ölür. Neboyê Keleş, onlarca kayıpla ve kalbi parçalanmış bir şekilde çatışmanın içinden çıkar.

Eşi Besra ve çocuk yaşta olan oğlu Qotê ile kızı Zozan, İran’da kalır. Oğlu M. Sıddık ise esir düşer. Neboyê Keleş için bu, hayatının en büyük trajedisidir. Ağrı dağlarına ve İran sınırına geri döner. Aylarca eşinin ve çocuklarının akıbetinden habersiz kalır. Neboyê Keleş, her şeyini kaybetmiş olmasına rağmen direnişine devam eder.

FİRARİLİK VE YENİ MÜCADELE

Osmanlı’dan beri süregelen firarilik hayatı, onu yeni bir mücadeleye zorlar. Yaşadığı yerlerden sık sık geçer, bazen eşini ve çocuklarını görmek için İran’a gider. Her gittiği yerde arandığını ve peşinden gelen güçlerin olduğunu bilir. Hakkında idam kararı verilmiştir. Ağrı dağları ve Malazgirt civarında, birkaç kez pusuya düşer. Hem devlet güçleri hem de aşiretler tarafından aranır. Neboyê Keleş, her zaman bir adım önde olur. Osmanlı’dan başlayan firari hayatı, cumhuriyet ile de devam eder. Çıkan af yasalarından yararlanmaz. Firari olarak yaşamaya devam eder ve hiçbir zaman esir düşmez, tutuklanmaz. Osmanlı ve cumhuriyet yönetimin idam mahkumu olsa da kaybettiği çocuklarının ve kardeşlerinin mücadele anısına bağlı yaşar.

Oğlu M. Sıddık’ın İran’daki esaretinden sonra Başûr’a geçip orada yaşadığı söylense de akıbeti hiçbir zaman bilinmedi. Nebo, dağlarda yaşamına devam eder, ta ki Ağrı direnişine kadar. Tekrar direnişin içinde yer alır; çatışmalarda ve rehberlikte önemli rol oynar. Gözü kara ve her yolu bilen, çatışmaların ortasında direnen bir savaşçı olarak ün kazanır. Ağrı Dağı’ndaki çatışmalarda yaşamını yitirir fakat kesin bir ölüm tarihi yoktur.

EFSANESİ DEVAM ETTİ

Efsanesi yıllarca Serhat’ta yaşar. Kimine göre Tekman kırsalında kaçak yaşamaya devam eder, kimilerine göre ise İran’a geçip orada yaşamaya başlar. 1960’lara kadar hayata olduğu ve hakkında birçok rivayet dolaştığı söylenir. Nebo’nun adı halk arasında bir kahraman ve efsane olarak anılmaya devam eder, ancak gerçeğin tam olarak ne olduğu zamanla kaybolan bir sır haline gelir.

BESRA’NIN YENİ YAŞAMI

Hakkında her ne kadar birçok efsane anlatılsa da Nebo’nun hakikatini bilen ve memleketinden uzak sürgünde yaşamaya mecbur kalan eşi Besra’dır. Besra, İran’da kayıp oğlu M. Sıddık’ın hasreti ve oğlu Qulilko’nun yasını tutarken, Nebo’nun ölümüyle de yüzleşir. Küçük kızı Zozan ve oğlu Qotê’yi yaşatıp büyütmeye çalışarak, yaşamaya tutunur. Nebo’nun ölümünü en önce duyan kişi eşi Besra’dır. Besra, bir kaçakçı ile evlenip İran’dan döner ve Van’ın Çaldıran ilçesinin Aşağı Tikmen köyüne yerleşir. Burada çocuklarını büyütmeye başlar. Çocukları, üvey babalarının soyadını alarak yeni bir hayata adım atar. Qotê ve Zozan evlenip kendi ailelerini kurar, Besra ise memleketiyle tüm bağlarını koparmış. Yeni yaşamında yalnızca çocukları ve yeni evliliğiyle ilgilenir. Nebo’nun ölümünden sonra efsanesi, Bersa’nın hayatında da etkili olmaya devam eder. Qotê, babasının efsanesini keşfettikçe yaşayan dostları ve mücadele arkadaşlarıyla tanışmak için çabalarını artırır. Neboyê Keleş, herkesin bahsettiği ama aslında hiç kimsenin tam olarak tanımadığı bir figürdür.

Not: Yazı, Neboyê Keleş’in hayatta kalan tek oğlu Qotê’nin oğlu Ali Rıza Saklak’ın anlatımları ve sağladığı bilgilerle hazırlanmıştır.