Hizbulkontra yeniden sahnede

Türkiye, 2023'te organize suç endeksinde Avrupa’da birinci, dünyada ise dördüncü sırada. En son 30 Ağustos'ta Ahlat’ta AKP-MHP, Hizbulkontra ve ordudan bazı yetkililerin bir araya gelmesi, önümüzdeki dönemlerde suçların artacağına dair bir mesaj verdi.

HİZBULKONTRA

Biz kadınlar, Hizbulkontrayı yeniden canlandıran zihniyetin bedelini ödeyeceğiz. 8 yaşındaki Narin’in tabutuna gelinlik duvağının asılması, biz kadınlara oldukça açık ve keskin bir mesajdı. Narin cinayeti, bu mesajın net bir göstergesidir. AKP, Hizbulkontra’yı meşrulaştırmak için büyük çaba gösterdi ve kısmen başarılı da oldu. Neden böyle düşündüğümü açıklayayım.

1990’larda Kürdistan’da Hizbulkontra satırlarla saldırarak, insanları kaçırarak, işkence ederek birçok cinayet işledi. Hizbulkontra’nın cinayetleri arasında, Demokrasi Partisi (DEP) Milletvekili Mehmet Sincar’ın Êlih'te sokak ortasında öldürülmesi ve ağır işkencelere maruz kalmasına rağmen onurlu duruşundan vazgeçmeyen ve yakın dönemde yaşamını yitiren MEDYA-DER yöneticisi Cizîra Botanlı Agit Malgaz da var. Hizbulkontra’nın kuruluş amacı da buydu.

Önder Apo, 1999’da kapitalist modernitenin uluslararası güçleri tarafından esaret altına alındığında devlet, Hizbulkontra’ya artık ihtiyaç duymadığını belirtti ve birçok Hizbulkontra üyesini tutuklayarak cezaevlerine gönderdi. Ancak AKP rejimi sıkıştığında, onları örtülü aflarla serbest bıraktı ve şimdi meşrulaşan bir rol ile tekrar sahneye çıktılar.

En başa değil ama şimdiye döneyim. Zihniyet olarak gerileyen ancak kendileri açısından tekniki olarak ilerleyen bir Türk devleti gerçeği var ortada. Malum; SİHA ve İHA’ların Türkiye’deki ekonomik krizi, kadın katliamlarını ve çocuk cinayetlerini bitireceğini sanıyorlar. AKP’nin Türkiye ve Türk toplumunu nasıl bir hale getirdiğine bakmak, bu durumu anlamaya yeter. Bürokrasi eliyle suç cumhuriyetine dönüşen Türk devleti, ilk defa kız çocuklarını hedef almıyor.

Ne yazık ki AKP iktidarı döneminde kadın ve çocuklara yönelik cinayet, ölüm ve şiddet olaylarına dair hemen hiçbir istatistiksel sonuç bulunmuyor. Kötülük rakamlarla ifade edilemese de elimizde bir istatistik olsa durum farklı olabilirdi.

Kürdistan’da, Kuran kursları adı altında açılan ve cinsel istismarın en yaygın olduğu yerlerde, Türk devleti tarafından atanan yetkisi belirsiz kişiler tarafından sistematik bir şekilde tecavüz edilen kız ve oğlan çocuklarının sayısı o kadar çok ki. Kürt gençlerini asimile etmek amacıyla açılan yatılı okullarda, AKP tarafından atanan faşist ve cinsel sapkın öğretmenler ile imamlar tarafından taciz edilen, uyuşturucuya alıştırılan ve ajanlaştırılan öğrencilerin sayısı ise bilinmiyor. İstenilenleri yerine getirmeyenlere yönelik şiddetin ise sınırı yok. Türkiye ve Kürdistan’ın bazı şehirlerinde, devlet eliyle küçük kız çocukları para karşılığında yaşlı erkeklere pazarlanıyor. Bir kız çocuğu, para karşılığında 26 erkeğe satılıyor.

Mêrdîn’de aralarında subay, astsubay, öğretmen, muhtar, korucu, kaymakam, zabıta, bankacı ve esnafın da olduğu, kız çocuğuna yönelik sistematik bir tecavüz vakası yaşandı. Tecavüzcü failler yargılandı fakat devletin namus bekçiliğini yapan Türk yargısı, kız çocuğunu suçlu buldu. “Kızın rızası vardı, karşı koyabilirdi” dedi. Devlet görevlileri tarafından tecavüze uğrayan ve suçlu bulunan bu kız çocuğu daha 13 yaşındaydı. Türkiye’nin Karaman ilinde ise, bir tarikatta erkek çocukları sistematik bir şekilde tecavüze uğradı. 11 Eylül’de Tekirdağ’da tecavüz edilen ve entübe edilen bebek 2 yaşındaydı. Türk toplumu bunlara maruz kalan çocukların, kadınların ve genç kızların akıbetini merak etmedi. Mağdur Kürt ise tamamen unutuldu.

Türkiye, 2023 yılında küresel organize suç endeksinde Avrupa’da birinci, dünya genelinde ise dördüncü sırada yer alıyor. En son 30 Ağustos'ta Bêdlîs-Xelat'ta AKP-MHP, Hizbulkontra ve ordudan bazı yetkililerin bir araya gelmesi, önümüzdeki dönemlerde bu suçların artacağına dair bir mesaj verdi. Bu, Türkiye'nin yeni bir fotoğrafı değildi. Sistematik olarak suç işleyen Türk devletinin güncellenmiş bir fotoğrafıydı. 2020’de çekilen ve Türkiye’deki birçok organize suç örgütünün lideri olan Alaattin Çakıcı, eski İçişleri Bakanı ve derin devletin başlarından Mehmet Ağar, Önder Apo’nun Uluslararası Komplo'yla rehin alındığı dönemin özel kuvvet komutanlarından Engin Alan ve özel harp dairesinden olup 1984 yılında Dihê'de (Eruh) birçok köylünün ve sivilin katledilmesinde, köylerin yakılmasında adı geçen Korkut Eken’in birlikte yer aldığı fotoğrafın yenilenen bir versiyonuydu.

Sahneye sadece Hizbulkontra eklenmişti. Hasıl-ı kelam hükümet, siyaset ve mafya arasındaki mesafe iyice kapanıyor. Mafya ve Hizbulkontra hem yargı hem de güvenlik bürokrasisindeki paydaşları tarafından korunduğu için herhangi bir bedel ödemiyor. Bu nedenle bu kadar rahat suç işlemelerine şaşırmamak gerek. Bunun bir önceki sahnesine Türkiye ve Kürdistan halklarını hazırladılar.

Mevsimlik işçileri tehdit edip saldırmaktan tutalım Kürtçe konuştuğu için öldürülen Güney Kürdistanlı’ya, halay çektikleri için tutuklanan gençlerden dağların bombalanması ve kimyasal-nükleer denemeler gibi uygulamalara, Hulusi Akar’ın “eğitim bilgi için değil, Allah korkusu yaratılmak içindir” şeklindeki cehaletine kadar birçok olay var. Son olarak ise Narin’in öldürülmesi… Bunların hepsi Türkiye’nin geldiği noktayı gösteriyor. Gittikçe çürüyen ve toplumsal anlamda tabanı eriyen, Türk toplumunu yaşayan cesetlere dönüştürme peşindeki AKP-MHP rejiminin sonucudur. Fakat asıl kötü olan, bunların olması değil, kimsenin ses çıkarmaması, herkesin her şeyi bilmesine rağmen susması.

Bu nedenle, Kürdistan’da Narin ne ilk ne de son olacaktır maalesef. Bunları anlatıyorum çünkü Türk devleti, Türkiye ve Kürdistan halklarını daha kötü durumlara hazırlamanın provasını yapıyor. Peki, niye? Gittikçe toplumu daha da aydınlatan PKK hareketini imha etmek için mi?

Her gün biraz daha evrenselleşen Önder Apo’nun “ulusların demokratikleşmesi” projesinin yaşamsallaştırılma çabalarını bitirmek için mi? Ya da dünya genelinde özgür kadın modeli olarak benimsenen, giderek bilinçlenen ve özgürlük mücadelesi veren kadınlardan korktukları için mi? İslam'ı kullanarak Ortadoğu'yu daha da cehenneme mi çevirmek için mi? Belki de Türkiye'yi kadın ve çocuk cehennemine dönüştürmek içindir? Aklını başına almayan ve kızları öldürülen Güran ailesinin “devlete bağlılık yemini” eden duruşunu ve tutumunu Kürdistan toplumunda meşru hale getirmek ve toplumsal değerlere dinamit koymak için mi? Bunu ileride göreceğiz.