14 Mayıs AKP-MHP iktidarıyla hesaplaşmak için bir fırsattır

Seçimlerin önemine vurgu yapan KCK Halklar ve İnançlar Komitesi, “Önümüzde soykırımcı AKP-MHP iktidarıyla hesaplaşmak için bir fırsat var. Yaptıkları zulümlerin, topluma yaşattıkları acıların, adaletsizliklerin hesabını sorma şansımız var" dedi.

KCK Halklar ve İnançlar Komitesi, 14 Mayıs günü Bakûrê Kurdistan ve Türkiye’de gerçekleşecek seçimlere ilişkin ANF’nin sorularını yanıtladı.

Bu seçimlerin çok önemli olduğunun altını çizen KCK Halklar ve İnançlar Komitesi, Erdoğan’ın 20 yıllık iktidarında Kürtlere, Alevilere, kadınlara, emekçilere yaşatılan zulme dikkat çekti. Alevi ve Kürt sorununu yaratanın, büyütenin, çözümsüzlüğü geliştirenin devlet ve iktidar olduğuna değinen KCK Halklar ve İnançlar Komitesi, bu anlamıyla kadın düşmanı, şiddeti besleyen, tekçi, erkek egemen sisteme karşı kadınların Yeşil Sol Parti’de mücadele etmeleri gerektiğini belirtti.

Devletin dayattığı tekçiliğe karşı Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın geliştirdiği demokratik ulus paradigmasının Ortadoğu halklarının yaralarına derman olduğunu ifade eden KCK Halklar ve İnançlar Komitesi, Türkiye ve Kuzey Kurdistan’da yaşayan bütün halkların, inanç kesimlerinin, emekçilerin, kadınların ve gençlerin AKP-MHP faşist iktidarın sonunu getirmek için hazır olduklarına dikkat çekti.

KCK Halklar ve İnançlar Komitesi’nin ANF’ye verdiği röportaj şöyle:

14 Mayıs Türkiye’de Cumhurbaşkanlığı ve Parlamento seçimleri yapılacak. Seçimlerde faşist Erdoğan’ın öncülük ettiği AKP-MHP ile Hüda-Par (Hizbul-kontra) faşist ve çete ittifakı, altılı masa denilen millet ittifakı ile Emek ve Özgürlük İttifakı yarışıyor. 14 Mayıs seçimlerinde Emek ve Özgürlük ittifakının halkların bir arada demokratik bir temelde yaşaması için neler yapması gerekiyor?

Öncelikle 14 Mayıs’ta Kurdistan ve Türkiye’de yapılacak seçimlerin çok önemli olduğunu hatırlatarak başlamak istiyoruz. Bunu söylerken seçimlerin her şeye çözüm olacağı yaklaşımı içinde değiliz. Eğer böyle bir yaklaşım içerisinde olunursa büyük yanılgılar yaşanır düşüncesindeyiz. Ancak içinde olduğumuz seçim süreci Türkiye ve Kurdistan’da yaşayan; Kürtler, Araplar, Lazlar, Türkler ve diğer bütün halkların dil ve kültür özgürlüğü mücadelesini yürütmesi açısından önem taşımaktadır. Yine bu seçim süreci başta Aleviler, Êzidîler, Asuri, Süryaniler olmak üzere farklı inanç kesimlerinin özgürlük ve demokrasi mücadelesi için çok önemlidir. Bu seçim Türkiye ve Kurdistan’da devlet şiddetine maruz kalan, katledilen, kaybettirilen kadınların yaşam ve özgürlük mücadelesi için çok önemlidir.

Yine özellikle gençler için, emekçiler için bütün toplumsal kesimler için bu seçimler demokrasi ve özgürlük mücadelesi açısından büyük önem taşımaktadır. Bu anlamıyla halkların, kadınların ve gençlerin faşist, soykırımcı, doğaya, kültürlere, hak ve özgülüklere düşman rejimin çöküşünü getirecek bir hamlede rol oynayacaklarının bilincinde olarak bu sürece katılmaları gerektiğini ifade etmek istiyoruz. Cumhuriyet tarihinin 100. yılı tamamlandı. Bu yüzyıl Kürtler şahsında halkların kıyım yüzyılı olarak tarihte yerini alacaktır. Yine Alevi toplumunun bu yüzyılda yaşadıkları katliamlar soykırım düzeyindedir. Erzincan, Dersim, Koçgiri, Mereş, Gazi, Çorum gibi birçok Alevi katliamı tam bir soykırım zihniyetiyle yürütüldü. Fiziki saldırıların yanı sıra ideolojik, psikolojik saldırıların da bu yüzyılda sürekli gündemde tutularak yürütüldüğünü hatırlatmak isteriz.

Yani yüzyıllık pratikleriyle Türk ulus devleti veya Türkiye Cumhuriyeti devleti, Kürtleri ve Alevileri her zaman bir güvenlik sorunu olarak gördüğünü ispatlamıştır. 1923’ten yani Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana başta Kürtler ve Aleviler olmak üzere halklara göz açtırılmadı adeta. Ama son 20 yılda yaşananlara baktığımızda ise 20 yılda Kürtlere, Alevilere, kadınlara, emekçilere yaşatılanlar, dayatılanlar yüz yıla taş çıkartır derecededir. Hemen her gün tutuklanmaların olduğu, zindanlarda işkence ve tecridin en üst düzeyde yaşandığı, kadın sorunlarının derinleştiği bir 20 yıl. Ekonomik sorunların toplumu bir çıkmaza soktuğu, insanların ekonomik sıkıntılardan dolayı yaşamı bir angarya olarak gördüğü süreçler en fazla bu 20 yılda yaşandı. Savaşın en çok tırmandırıldığı, hiçbir ahlaki kural tanımadan yürütüldüğü bir 20 yıl yaşatıldı.

ÖZGÜRLÜK HAREKETİNİN YÜRÜTTÜĞÜ MÜCADELE FAŞİST REJİMİ ÇÖKÜŞ NOKTASINA GETİRDİ

Üstelik AKP-MHP faşist hükümeti bunların hiçbiriyle yetinmeyip 90’lı yıllarda kontra faaliyetleriyle on binlerce faili meçhul cinayetlerin gerçekleştirilmesinde rol üstlenen Hüda-Par diğer bir adıyla Hizbullah örgütüyle ittifak kurdu. Bu halklara bir gözdağı vermektir. Hüda-Par biliniyor, özellikle Kürtler bu terör örgütüne yabancı değiller. Bu örgüt Hizbi kontranın siyasi partisidir ve özellikle 1990’ların başında Türk Gladiosu'nun Kurdistan ayağı olarak devreye konuldu. Aynı zamanda bu örgüt Türkiye ve Kurdistan’da gizli ve karanlık işlerin pratik yürütücü yani kontra gücüdür. Ve bu güçlerin seçime girmesi demek Gladio'nun; yani karanlık, gizli güçlerin siyasi partiler adı altında seçimlere girmesi demektir. Zaten Türkiye’yi uçurumun kenarına getiren güçler de bu güçlerdir.

Bu anlamıyla Türkiye içinde olduğu seçim süreciyle önemli bir yol ayrımına dayanmış bulunuyor. Özgürlük hareketinin yürüttüğü mücadele, kadınların ve gençlerin mücadelesi, emekçilerin, demokrasi çevrelerinin yürüttüğü mücadele soykırımcı, faşist rejimi çöküş aşamasına getirdi. Seçimle birlikte de halkımız, aslında Türkiye halkları deyim yerindeyse son darbeyi indirerek süreci tamamlayacaktır. Bu seçim sürecinde Emek ve Özgürlük İttifakı'nın belirleyici rolü ve önemi daha çok ortaya çıkmaktadır. Türkiye’de demokrasi, hak ve özgürlük mücadelesi dinamiği Emek ve Özgürlük İttifakının dayandığı toplumsal kesimlerden oluşmaktadır. Bu anlamda da Emek ve Özgürlük İttifakı ne kadar güçlenir ve büyürse, Türkiye’de yaşayan bütün halkları, inanç kesimlerini, kadın örgütlerini, gençleri, emekçileri, işçileri, işsizleri ne kadar etkilerse demokrasi mücadelesini o kadar büyütür, güçlendirir, demokratik siyaset alanına zemin açar.

20 yıldan fazladır faşist, soykırımcı, iktidar Türkiye’de bütün toplumun ortak düşmanı oldu. Bu anlamıyla halkların, kadınların ve gençlerin, inanç kimliklerinin temsilini yapan, demokrasi ve özgürlük mücadelesi yanlısı olarak kendisini örgütleyen, siyasal program ve taslağını buna göre oluşturan Yeşil Sol Parti etrafında birlik oluşturmak ve bu temelde çalışmalara yüklenmek gerekmektedir. Türkiye’de köklü zihniyet değişimi yaşanması, inkar ve imha zihniyetinin, soykırım anlayışının ve politikalarının değişmesi gerekiyor. Değişim ve dönüşüm de demokratik siyasetin gelişmesiyle, demokratik mücadele ile, toplumsal mücadele ve direnişle gerçekleşir.

Erdoğan ve Bahçeli, Maraş merkezli yaşanan büyük deprem felaketini kendi çıkarları doğrultusunda istismar ediyor. Seçimlere giderken bu istismarın etkisi nasıl olacak? Bölge halkı kendilerine yapılan muameleye karşı nasıl bir tutum sergilemelidir?

AKP-MHP faşizmi toplumsal felaketleri dahi kendilerine nasıl çıkar sağlayacakları konusunda hesaplar yaptı. AKP-MHP’nin deprem gibi bir felaketi bile Kürt ve Alevi soykırımı temelinde değerlendirerek müdahale etmeme, müdahale edenleri de engelleme pratikleri herkesin gözü önünde yaşandı. Devletin bütün tehditlerine, baskı ve işkencelerine rağmen yüz binlerce insan deprem alanlarına yardım ulaştırmak için seferber oldu. Toplumdaki dayanışma ruhu, birlik ruhu devlete rağmen gelişti ve toplum kendi gücünü de açığa çıkarmış oldu. Esas yapıcı, toparlayıcı, motive edici, moral verici gücün toplumsallıkla yaşatıldığı bu vesileyle açığa çıktı.

Bu dünya halkları ve toplumumuz için de büyük bir ders oldu. Kendisine daha fazla güvenen, iradesi ve bilinciyle hareket eden halklar, kadınlar ve gençler aslında devletin toplumun elinden aldıklarıyla kendisine güç ve imkan yaratmaya çalıştığını görmüş oldu. Bu anlamıyla AKP-MHP faşist iktidarı halkta yaşanan bu hareketi, dayanışmayı, ortaklaşma ruhunu kendisi için bir tehlike yarattığını da görmüş oldu. Ortaklaşmanın, birlikte hareket etmenin bilinçlenerek örgütlenmeyi de getireceği kaçınılmaz olduğundan devlet bunun önüne geçmek istedi. Yardım toplanan depolara el koyarak kayyum atamaktan tutalım, yardım tırlarına el koymaya kadar bin bir oyun ve hileyle sürece müdahale etmeye çalıştı.

Özellikle el koyduğu yardımları devlet adına, AKP-MHP iktidarı adına kullanarak seçimlere yatırım yapmak için halka dağıtma girişimleri oldu. Yine deprem bölgelerinde halen beton yığınlarının hafriyatı arasında cenazeler varken yardım gönderip sağ kalan insanları, yaralıları, cenazeleri çıkartmak yerine inşaat projeleri planlayarak yaptıkları açıklamalar da özünde seçimlere hazırlık amaçlıydı. Ama hiçbir hesabı tutmadı. Çünkü halk 20 yıldır yaşadıklarıyla bu iktidara, yalanlarına, hilelerine, oyunlarına tanık olduğundan kesinlikle baş eğemeyecek. Yıkıntılar arasında yaralı olan akraba, eş, dost, komşuları kurtarılmayı beklerken gözleri önünde can vermelerine tanıklık etti bu halk. Günlerce ve gecelerce cenazeleri hayvanlar tarafından parçalanmasın diye nöbetler tuttu bu halk.

Bu anlamıyla deprem bölgesinde yaşayan halka büyük rol düşüyor. Buraları tekrardan Kürt ve Alevi kimlikleriyle yine Arap ve Alevi kimlikleriyle, Müslüman halkların yaşadığı yerlerde Müslüman halk kimlikleriyle yeniden inşa etmek istiyorlarsa bunun için mücadele etmeleri ve üzerlerine düşen tarihi sorumlulukları yerine getirmeleri gerekir. Bu kadim toprakları yeniden kendine yaraşır bir yurtseverlik bilinciyle yaşanılır hale getirilmesi için tam seferberlik tarzında çalışılması gerekir. Acılarımızı ancak böyle dindirebiliriz. Bizleri bölge halkı olarak ölüme terk eden soykırımcı zihniyetten de böyle intikam almış oluruz. Bu anlamıyla kesinlikle AKP-MHP faşist, soykırımcı devlet zihniyetinin bölge halkı üzerinde hesaplar yapmasına, dengeler oluşturmasına, hile ve yalanlarıyla halkı kandırmasına fırsat tanımamalıyız.

Seçim süreci Ramazan ayına denk geldi. Özellikle Erdoğan, AKP-MHP faşizmi ırkçı ve dine dayalı olarak halkın İslam’a olan duygularını istismar ediyor. Bunu nasıl görmek gerekiyor? Halkın inançlarının sömürülmesi ve istismar edilmesinin önüne nasıl geçilebilinir? Demokratik İslam özünde nedir ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın İslam’a demokratik temelde yaklaşımı nasıldır?

Bu seçimlerle AKP-MHP faşizminin yenilmesini sağlamak İslam’ın bir kez daha halklarımız için ahlak ve vicdana dayanak olması önündeki engellerin ortadan kalkması demektir. Aynı zamanda Ortadoğu coğrafyasında artık dincilik üzerinden halkları aldatarak, hileyle, yalanla, hırsızlık ve haksızlıklarla yönetmemek demektir. AKP-MHP’nin yenilgisi demek biraz da Ortadoğu’nun demokratikleştirilmesi önündeki engellerin de ortadan kaldırılması demek oluyor. Demokratik İslam da aslında toplumun inandığı biçimde, hiçbir baskıya ve dayatmaya maruz kalmadan kendi inancını yaşaması ve yaşatması demektir. Demokratik İslam demek Kürt Müslüman ile Türk Müslüman veya Müslümanlar arasında ulus ve dil farkı koymadan toplumlar arasında hiçbir fark gözetmeden eşit koşullarda yer alması demektir.

Önderlik, Demokratik İslam Kongresi üzerine yoğunlaştığı ve kavramlaştırdığı dönemde Hz. Muhammed’in Medine Sözleşmesini örnek vererek değerlendirmelerde bulunmuş ve Demokratik İslam kavramını kullanmıştır. Medine Sözleşmesine başka bir deyişle Medine Mukavelesine göre “her toplumsal grup dini, kabile kimliği ve kültürel değerleri temelinde ortak yaşam sürdürme özgürlüğüne ve hakkına sahiptir”. Her gurup kendi yaşamını inancına, geleneklerine, kültürüne göre kurma özgürlüğüne sahiptir. Ayrıca bu sözleşmeye dayalı olarak ortak yaşama, ekonomiye, hak ve özgürlüklere herhangi bir saldırı karşısında ortak savunma anlayışı vardır. Haksız kazancı zararlı gören ve gayri meşru ilan eden, iktidar ve tekel karşıtı olarak ortak yönetimi demokrasi olarak geliştiren anlayışa sahiptir. Bu özellikleriyle bakıldığında Medine Sözleşmesi, Peygamber döneminde siyasal toplumsal sistemin hedefinin devlet olmadığı, eşitlik, kardeşlik, sevgi ve barışı esas alan demokrasinin hedeflendiği görülecektir.

Demokratik İslam özünde sosyal farklılıkları tanıyan sömürü ve tekelcilik üzerinden gelişen sınıflara karşı olan bir dindir. Ayrıca devlet ve kapitalist sistemde zulmün, sömürünün bu kadar hadsiz ve hesapsız gelişmesini ahlaki değerlerden yoksunluğuyla alakalı olarak görür. Bundan dolayı Demokratik İslam faiz, tefecilik, gereksiz sermaye birikimini en büyük günahlardan sayar. İslam dini eşitlikçi olması özelliğiyle de bütün insanları eşit sayar. Aralarında ırk, renk, kültür ve cinsiyet bakımlarından bir eşitsizlik görmez. İslam’ın eşitlik anlayışı ilkesel ve ahlaki olup, farklılıkları reddetmemektedir. Bütün dinlere, kültürlere, toplumsal farklılıklara hoşgörü ve adalet temelinde yaklaşmak Demokratik İslam için vazgeçilmezdir. Kadın ve çocuk haklarını tanıma yine yaşlıların tecrübe ve yaşam birikimlerine saygı temelinde yaklaşım Demokratik İslam alanının en temel özelliklerindendir.

DİNİN İKTİDARA ALET EDİLMESİ EN KÖTÜ OLANDIR

Kadınların sosyal, ekonomik, siyasal, kısaca yaşamın her yerinde yer almalarına karşı değildir.  Kadınların toplumun siyasal, sosyal ve ekonomik yaşamından uzaklaştırılarak dört duvar arasına mahkum edilmeleri, İslam diniyle değil, iktidar İslam ve sınıflaşmayla ilgili bir durum ve uygulamadır. Sınıfsallaşmanın bir sonucu olan bu durumu zamanla dinin bir gereği olarak sunup meşrulaştırmaya çalışmışlardır. İslam dininin ahlak anlayışı, insanların siyasal, sosyal ve ekonomik yaşamın içerisinde olmamaları değil, bu yaşamda nasıl davrandıkları üzerinde kurulmuştur. Demokratik İslam bu anlamda bütün toplumsal sorunları adalet temelinde çözme yaklaşımını temel ilke olarak görür.

Bütün bu ifade ettiklerimiz ve daha burada ifade etmediğimiz birçok konu İslam dininin iktidara, çıkara, yalana, talana, hırsızlığa alet edilmesinin Demokratik İslam anlayışıyla alakasının olmadığıdır. Maalesef inanç alanıyla özellikle de İslam inancı adına büyük haksızlıkların, adaletsizliklerin, hukuksuzlukların yaşandığı bilinmektedir. Dinin iktidara alet edilmesi en kötü olandır. Din iktidar ve devlet karşıtıdır. İslam dini ve tüm dinler özünde barış ve sevgi barındırırlar. Haksızlığa, hırsızlığa, inkara, zulme ve zorbalığa karşıdırlar. Bu anlamda İslam dini aynı zamanda bir direniş dinidir. Nerede haksızlık, zulüm, inkar ve adaletsizlik varsa orada adalet, eşitlik, hakkaniyet, sevgi ve barış için sesini yükseltme, bir karşı koyuş ve mücadele vardır. İman ve inancın gereği budur. Ki Hz. Muhammed’in Medine’de gerçekleştirdiği de bu husustur. Medine sözleşmesinin çözümleyiciliği kadar tarihsel değeri de bu özelliğinden kaynaklanmaktadır.

Bu anlamıyla dinin demokratik siyasetle bir bağı vardır. Bu bağ iktidardan uzak kültürel İslam’ın özüne uygun olmak durumundadır. Maneviyatını her şeyin üstünde tutarak toplumda politik ahlak geliştirme temelinde siyaset üzerinde etkili olmak yanlış değildir. Farklılıkları bir zenginlik olarak görüp tüm inanç ve etnik toplulukların bir arada özgür ve kardeşçe yaşamasını benimsemek ve savunmak politik ahlakın gelişmesi ve toplumun özgürleşmesi için çok önemlidir. Bu noktada siyasetin yapamadığını İslam dininin kültürel özellikleriyle başarması hem mümkündür, hem de gereklidir.

Din istismarcılığı yapanlara karşı Ortadoğu dinler tarihini, özellikle de İslam tarihini doğru bilmek ve cevapları bu doğrular üzerinden geliştirmek en temel mücadele alanı olarak görülmelidir. Bu anlamıyla Kürtlerin dinsel zihniyet açısından demokratik değişim ve dönüşüm yaşadığı kesindir. Bunda parti Önderliğimizin yoğun değerlendirme ve çözümlemelerinin etkisi vardır. Önderliğimizin doksanlardan itibaren geliştirdiği ve yeni paradigmayla da netleştirdiği görüşlerinin Kürt halkında karşılık bulduğu ve gözle görülür, inkar edilemeyecek gelişmeleri de başta Kürt toplumu olmak üzere Ortadoğu ve dünya toplumlarında gerçekleştirdiği biliniyor. Önderliğin diğer dünya önderlerinden en temel farkı iki önemli konuda ideolojik yaklaşımı ve bakış açısı olarak açığa çıkmaktadır. Biz bu iki temel konuyu insanlık için çok büyük hizmet olarak görmekteyiz. Birincisi kadın özgürlük ideolojisinin derinleştirilerek geliştirilmesi, kadın devrimine Önderlik olarak öncülük etme konusudur. İkinci önemli konu ise devrimci temelde dine yaklaşım konusudur.

Erdoğan ve partisi AKP, 20 yılı aşan iktidarında faşist ve soykırımcı bir rejim inşa etti. Bu soykırımcı rejim Kurdistan toplumunda neye mal oldu? Soykırımcı rejim halkları, inançları, kültürleri, toplumları, kadınları, gençleri ezerek, tekçi zihniyeti yaratma amacında. Bu tekçi zihniyete karşı, soykırımcı-faşist rejime karşı çözüm nedir? Bu rejim nasıl kırılacaktır?

Evet, bu 20 yılı aşan bir süre faşizmin ve soykırım politikalarının zirve yaptığı bir süredir. Türkiye toplumu ve Türkiye halk gerçekliği, yönetim sistemi artık AKP-MHP rejimini kaldıracak, besleyecek, ayakta tutacak durumda değildir. Ekonomik, siyasi, askeri olarak yaşananlar Türkiye yönetim sistemini büyük bir çıkmaza sürüklemiştir. Türkiye devletinde toplumsal sorunların yaşanmasında en büyük etken halkların yaşadığı ekonomik sorunlar olmaktadır. Ekonomik sorunların izahı ise devlet yönetimi tarafından mermi, top, her türlü kimyasal silahların alımı, üretimi ile izah edilmektedir. Düşünün bir ülke demokrasiyle ve cumhuriyetle yönetildiğini iddia ediyor ama o ülkede yaşayan insanlar çöpten yiyecek toplayacak duruma geliyor. Gençler işsiz, seçimle belirlenen şehir yönetimlerine el konuluyor, belediyeler kayyumla gasp ediliyor, halkın iradesi tanınmadan yönetime birileri atanıyor.

Halkların özgürlüklerini kazanmaları, iradelerini beyan etmeleri engelleniyor, haklarını arayarak eylemler yaptıkları için, ana dilleriyle konuşmak, eğitim görmek istedikleri için yıllarca esir tutuluyor.   Başta Erdoğan ve Bahçeli faşizmi Kürt halkının ve PKK mücadelesinin karşısında gerilemek durumunda kalmıştır. Devletin dayattığı tekçiliğe karşı Önderliğimizin geliştirdiği demokratik ulus paradigması Ortadoğu halklarının yaralarına derman oldu. PKK hareketi ve Önderliği öncülüğünde toplumların, halkların, farklı inanç grupların sorunlarının çözümü konularında Ortadoğu’da çığır açıcı gelişmeler yaşandı. Büyük bedeller vererek büyük kazanımlar da yaratıldı. Kesinlikle Türkiye’de yaşayan halklar, inanç kesimleri, emekçiler, kadınlar ve gençler AKP-MHP faşist iktidarın sonunu getirmek için hazır olduklarını gösteriyorlar. Alevilerin çoğunun Yeşil Sol Parti etrafında adeta kenetlenircesine hareket etmeleri demokrasi mücadelesi için çok önemlidir ve gereklidir. Alevilerin Türkiye ve Kurdistan’daki gelişmeleri izlemesi, yaşanacak gelişmeleri doğrudan etkileyecek güç olması, Demokrasi ve İnanç Özgürlüğü mücadelesinde özne olmaları bunu gerektirmektedir.

Aleviler yoğun saldırılar karşısında söylemlerini, ilişkilerini, ittifaklarını ve mücadele çizgilerini buna göre belirlemelidirler. Yeşil Sol Parti halkların ve farklı inanç kimliklerinin, kadınların, gençlerin kendilerini ifade edebilecekleri bir partidir. Aleviler için ise Yeşil Sol Parti daha başka anlamlar ifade etmektedir. Cumhuriyet tarihi boyunca Alevi toplumu büyük zorluklar yaşamakla karşı karşıya kaldı. Sadece Alevilere değil, başta Kürtler olmak üzere daha farklı halklar, inançlar, kültürler varlık mücadelesi vermek zorunda bırakıldı. Alevi köylerinde camilerin yapılması, zorunlu din derslerinin uygulanmaya konulması, cem evlerinin, vakıf ve derneklerin diyanet kurumu çatısı altında bakanlığa bağlanması bu sorunların hepsi ve daha fazlası Alevilerin sorunlarıdır. Ve bu sorunlar Aleviler dışında devlet tarafından geliştirilen sorunlardır. Alevi ve Kürt sorununu yaratan, büyüten, çözümsüzlüğü geliştiren devletin, iktidarın kendisidir, devletin ve iktidarın inkarcı politikalarıdır.

AKP-MHP soykırımcı, faşist rejiminin son 20 yılda en açıktan görülen yüzü de kadın düşmanlığıdır. Özellikle bu 20 yıl içerisinde devlet politikalarından beslenerek artan şiddet olayları, kadın katliamları, cinayetler, çok kirli ve psikolojik özel savaş yönelimleri, kadını eve kapatarak toplumsal yaşamdan kopartma ve köleleştirme politikaları artarak, katlanarak yaşandı. Aile içinde, iş yerinde kısaca toplumsal yaşamın her yerinde tırmandırılarak dayatılan, yaşatılan cinsiyetçilik kadınların yaşam ve çalışma alanlarını daraltmak, kadını sadece ev içi hizmetler için bir varlık olarak görmeye kadar vardırıldı. Bu anlamıyla kadın düşmanı, şiddeti besleyen, tekçi, erkek egemen sisteme karşı kadınların Yeşil Sol Parti’de özgürlük mücadelesi vermesi gerekir.

AKP-MHP faşizminden kurtulmak için Türkiye halklarına, farklı inanç topluluklarına, kadınlara, gençlere çağrınız nedir? Türkiye’de herkes 15 Mayıs sabahı eşit, özgür, demokratik bir güne uyanması için neler yapmalıdır?

Kürtler ve Türkiye halkları olarak çok önemli gelişmelerin yaşanacağı bir sürece girmiş bulunuyoruz. Bu süreçlerin nasıl gelişeceği de biraz bizlerin elindedir. İnsanı yaşatan, büyüten, geliştiren, ortaklaştıran ilişkilerin ağıdır toplum. Bu anlamıyla baktığımızda toplumsallığımızı dağıtmak, ortadan kaldırmak için çalışan sisteme karşı yoğun bir mücadele içinde olmamız gerekir. Toplumun büyümesinin, gelişmesinin, eğitimli olmasının, beslenmesinin, korunmasının önünü alan, eylemleriyle toplumu geriye çeken devlete ve iktidara seçimlerde cevap vermek insanlığımız için de çok gereklidir.

Değerli Türkiye halkı, değerli Kurdistan halkı, kadınlar, gençler, emekçiler bir kez daha söylemek istiyoruz ki Türkiye’nin, Türkiye’de yaşayan halkların, bir bütün toplumun kaderinin belirleneceği eşikteyiz. Önümüzde soykırımcı, faşist, kadın, gençlik, demokrasi, hak, hukuk, adalet düşmanı, din, dil, kültür düşmanı AKP-MHP faşist iktidarıyla hesaplaşmak için bir fırsat var. Yaptıkları zulümlerin, topluma yaşattıkları acıların, haksızlıklarının, hukuksuzluklarının, hırsızlıklarının, adaletsizliklerinin hesabını sorma şansımız var. Türkiye’de yaşayan bütün toplumsal kesimleri AKP-MHP iktidarını tarihin en dip çöplüğünde sonsuza dek gömmek için bu şansı değerlendirmeye çağırıyoruz.

Başta Kürtler olmak üzere bütün Türkiye halklarına, farklı inanç gruplarına, kadınlara, emekçilere, gençlere, işçilere kısaca tüm toplumsal kesimlere demokratik Türkiye, demokratik toplum, demokratik yaşam, demokratik ana yasa, demokratik cumhuriyet için, demokratik ulus paradigmasının hayat bulması için sürekli bir mücadele duruşu içinde olmaları gerektiğini hatırlatmak istiyoruz. Önder Apo’nun Demokratik Ulus, Demokratik Konfederalizm paradigmasını Ortadoğu halklarının hizmetine koymak, tüm boyutlarıyla pratiğe geçirmek ve yaşamsal işlevlerine kavuşturmak için canla başla, korkmadan, kararlıca mücadele yürütmeye çağırıyoruz.

Kurtuluş yolunun, halkların, inançların özgürlüklerinin ve farklılıklarının korunarak adil bir yaşamın sağlanmasının buradan geçtiğini ifade etmek istiyoruz. Bu anlamda halkları ve tüm toplumsal kesimleri Önder Apo’yu daha fazla sahiplenmeye çağırıyoruz. 15 Mayıs sabahı eşit ve özgür yaşam heyecanının duyulduğu, demokratik hakların ve taleplerin ciddiye alındığı, kadınların güvenliğinin sağlandığı, çocukların ve gençlerin kendi dillerini konuşabilecekleri ve eğitim alabilecekleri, kendi kültürlerini özgürce yaşayabilecekleri yeni ve demokratik bir Türkiye’ye uyanmak için herkesi Yeşil Sol Parti etrafında kenetlenmeye çağırıyoruz.