15 Şubat Uluslararası Komplosunun üzerinden 26 yıl geçti. Kürtler ve dostları, komplonun yıldönümünde, “Abdullah Öcalan’a Özgürlük, Kürt Sorununa Siyasi Çözüm” hamlesi kapsamında 15 Şubat’ta Strasbourg’da yapılacak miting ve yürüyüşe hazırlanıyor. Ancak uluslararası ve bölgesel gelişmeler, bu 15 Şubat’ı öncekilerden farklı kılıyor.
Avrupa Kürdistanlı Topluluklar Birliği Konfederasyonu (KCDK-E) Eşbaşkanı Engin Sever, 15 Şubat’ta düzenlenecek yürüyüş ve mitingin gelişen atmosferini, yaratacağı olası etkileri ve hazırlık çalışmalarını ajansımıza değerlendirdi.
15 Şubat'ta Avrupa'da yaşayan Kürt toplumu Strasbourg'a akacak. Bu yönlü çok ciddi veri var, sizin de çağrınız oldu KCDK-E olarak. Öncelikle hangi atmosferde Kürt toplumu, Avrupa'da yaşayan Kürt toplumu Strasbourg'a akacak, biraz buna dair bilgi verir misiniz?
Tabii şu an geçtiğimiz süreç sadece Kürt toplumu, Kürt halkı için değil; aslında Orta Doğu halkları için çok önemli bir süreç. Orta Doğu'da bir dizayn süreci var. Üçüncü Dünya Savaşı'nın merkezi Orta Doğu ve Orta Doğu'nun merkezinde Kürt halkı var. Kürt halkına yönelik 26 yıl önce gerçekleştirilen Uluslararası Komplo’nun amacı da 21’inci yüzyılda Kürtleri tekrar statüsüz bırakma, dilsiz bırakma, köle bir yaşamı Kürt halkına reva görme şeklinde bir saldırı gerçekleştirmekti.
Buna karşı da Kürt halkı, bulunduğu her yerde, komplonun geliştiği ilk günden itibaren kapsamlı bir mücadele verdi. Bu mücadele sadece eylem ve etkinliklerle sınırlı değil; büyük bedeller ödendi. İlk olarak 15 Şubat 1999'da Önder Apo’nun esaretinin ilk gününden itibaren Kürt halkı, Kürt gençleri ve Kürt kadınları, Önder Apo etrafında ateşten çember oluşturup fiziki imhasını önledi.
Fiziki imha diyoruz çünkü Kürdistan tarihine baktığımızda, ilk olarak 13 ile 15 Şubat arasında, Şeyh Said’in başlattığı uluslararası mücadelenin dönemine denk gelmişti. Yine aynı dönemde bir ihanet şeklinde yakalanıp fiziki imhası gerçekleştirilmişti. O günden sonra Kürt halkına yönelik bir katliam politikası başladı. İşte Dersim Katliamı’ndan tutalım Halepçe'ye kadar, Kürdistan'ın dört parçasında, yani sadece Bakurê Kurdistan'da değil, her yerde ağır bir saldırı vardı. Milyonlarca insan yerinden göç etmek zorunda kaldı. Yine yüz binlerce insan hayatını verdi, katledildi. Son olarak da işte Maraş Katliamı, Bakurê Kurdistan için Maraş Katliamı’nı örnek gösterebiliriz. Yani Kürtler, 20. yüzyılda bu uluslararası komplonun ilk aşamasında katledildi; aynı komplo kendisini 21. yüzyılın ilk başlarında da gösterdi.
21. yüzyılda da aslında hedeflenen, Önder Apo şahsında Kürt halkının özgürlük mücadelesiydi. Böyle bir komplo ile yeniden imha etmeyi hedeflediler. Tabii Kürt halkı buna izin vermedi. Önderliksiz bir yaşamı kabul etmeyeceklerini, komplonun ilk gününden itibaren dile getirdi. Önder Apo'nun büyük direnişi ile ortaya çıkardığı demokratik, ekolojik, kadın özgürlükçü toplumsal paradigması da sadece Kürt halkına değil; Orta Doğu başta olmak üzere, şu an özgürlük direnişinde olan tüm halklara bir nefes oldu, alternatif bir yaşam sundu.
Tabii, bu komplo sürecinde şunu da görebiliriz: Komployu Türk devleti tek başına yapmadı. O dönem, eğer hatırlanıyorsa, Ecevit'in bir sözü vardı: “Ya Öcalan'ı niye bize verdiler, hala da anlamış değiliz.” Ve geçen yıl yapılan röportajlarda İtalya eski Başbakanı Sayın D’Alema’nın açıklamaları oldu. İşte o dönemde ABD Başkanı Bill Clinton'ın bizzat kendisini aradığını, acil olarak Önderliğin İtalya'yı terk etmesi gerektiğini, hatta teslim edilmesi gerektiği şeklinde tehditler savurduğunu görüyoruz. Şu an Orta Doğu'da kendi çıkar ve menfaatleri uğruna halkları katleden bu sistem, kendilerini Orta Doğu'da var eden bir savaşın tam merkezinde yer alıyor. Önder Apo da bundan dolayı esir alındı.
Tabii, komplonun ilk gününden itibaren komplo boşa çıkarıldı. Kürt halkının büyük direnişi, yine Önder Apo'nun büyük direnişi, komployu sekteye uğrattı. Tabii, bu 26 yıl boyunca da Kürtler büyük direndi. Gençlik ve kadınların öncülüğünde, etrafındaki enternasyonalist güçlerle büyük bir direniş sergilendi. Ve hiçbir zaman umut kesilmedi. Önder Apo'nun fiziki özgürlüğünü kendi özgürlüğü olarak gören bir yaklaşımla, her alan bir direniş sahasına çevrildi. Hiçbir baskıya ve tehdide veya şantaja boyun eğilmeden, yıllarca Strasbourg yolunu tutarak, her yıl Strasbourg'da muhteşem bir direniş sergilendi.
Tabii, burada zorlanan sadece Kürt halkı değildi. Çünkü uluslararası hukuk çiğnendi. Önder Apo şahsında ve İmralı işkence sistemi etrafında var olan demokrasi sistemi yerle bir edildi. Avrupa'nın sözde demokrasi dediği anlayışı, kendi elleriyle bertaraf ettiler ve ayaklar altına aldılar. Sadece Türkiye ile olan ilişkilerinin zedelenmemesi ve bir de NATO üyesi olmasından dolayı, Türkiye'nin yaptığı bütün savaş suçlarına karşı sessiz kaldılar. İşte CPT (Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi), görüşme yapıyor ancak açıklama yapmıyordu veya herhangi bir bilgiyi halka sunmuyordu. Biliyorlar ki, on milyonlarca insan bu süreç içerisinde imza vererek irade beyanında bulundu. Bir sürü imza kampanyası başlatıldı ve yapılan her eylemde ilk çıkan slogan “Önder Apo irademizdir” şeklinde oldu. Önder Apo'nun özgürlüğünü kendi özgürlüğü olarak gören bir duruş sergiledi.
Avrupa Konseyi de birçok karar aldı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) karar almıştı. ‘Umut hakkı'nın devreye girmesi gerekiyordu, ama ne yazık ki şu ana kadar hiçbir açıklama yapılmadı. En son, geçen yıl eylül ayında bir açıklama yaptılar ve dediler ki: “Bir yıl içerisinde, yani 2025 Eylül ayına kadar, Türkiye'nin ‘umut hakkı' çerçevesinde bazı kararlar alması gerekiyor.” Bu ne anlama geliyor? 26 yıldır aralıksız olarak bir işkence sistemi var, bir tecrit sistemi var. Önder Apo şahsında Kürt halkının imhasını hedefleyen bir sistem var.
Başta Avrupa Konseyi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Avrupa Konseyi Bakanlar Kurulu'nun yaptığı beyanlarda, bir yıl daha müddet verdiler. Bu ne anlama geliyor? Bir yıl boyunca siz tecrit sistemini devam ettireceksiniz. Bir yıl boyunca siz Kürt halkını katledeceksiniz, sivilleri hedef alacaksınız, gözaltılar, işkenceler ve SİHA ile katliamlara devam edeceksiniz veya Başur Kurdistan’da kimyasal silahlar kullanarak Kürt halkının gençlerini katledeceksiniz; bu anlama geliyor. Biz böyle tanımladık ve bunun için de direnişimizi her alanda yükseltmeyi hedefledik. Biz bunun, Önder Apo şahsında geliştirilen uluslararası komplonun sadece bir bireyi veya bir toplumu değil, aslında Orta Doğu halklarını hedef alan bir müdahale olduğunu söylüyoruz.
Çünkü gelinen süreç, Üçüncü Dünya Savaşı'nın, Arap Baharı’yla başlayan ve başta Irak, Libya ve diğer ülkelere sıçrayan, son olarak da Suriye'de patlak veren bir süreç. İktidarların bile ayakta kalamadığı, devletlerin bile ayakta kalamayacağı bir süreç içerisine girildi. Binlerce insan katledildi. Bir tarafta İsrail'in Filistin halkına yönelik saldırıları, yine aynı şekilde var olan çeteleri örgütleyerek Suriye'de yaşayan tüm halkları hedef alan katliamlar, aynı şekilde İran içerisinde var olan direnişe karşı İran'ın verdiği idam kararları, bir nevi topyekûn bir saldırı içerisinde bir süreç yaşadık.
Tabii, bu 15 Şubat, 26 yıl boyunca yaptığımız eylemlere benzemeyecek. Çünkü tıkanan bir süreç var. Başta işgalci Türk devletinin askeri, politik, siyasi ve toplumsal çöküşü, artık bu süreci götüremeyeceğini çok net olarak ortaya çıkarttı. Yine kapitalist modernite ülkelerinin ulus-devlet zihniyetinin artık Orta Doğu’da yer alamayacağı çok net ortaya çıktı. Ulus-devletler birbiri ardına yıkılmaya başladı ve buna karşı halk ayaklanmaları, halkların direnişi daha çok ortaya çıktı. Bundan dolayı da bu sürecin değişmesi gerekiyor. Ve bu süreç, 2025'te ciddi bir değişim sürecine girecek. Bunun sonuçlanması gerekiyor. Burada da en büyük faktör, şu an savaşın merkezinde yer alan, aynı zamanda çözümün merkezinde de yer alan Kürt halkı ve bununla birlikte Kürt halkının temsilcisi Önder Öcalan'dır. Bundan dolayı, fiziki özgürlüğünün bir an önce sağlanması gerekiyor.
Bunun için başlattığımız “Önder Apo'ya Özgürlük, Kürt Sorununa Çözüm” hamlesinin hedefi Önder Apo'nun fiziki özgürlüğüydü. Bu temelde, artık 15 Şubat’ı bir kara gün olarak görülen, Kürtler için katliam günleri, komplo günleri olarak tanımlanan bir tarih olmaktan çıkarıp özgürlük günü haline getirmemiz gerekiyor. Bundan dolayı, 15 Şubat 2025 bizim için çok önemli. Kürt halkı için bir dönüm noktası olacak ve önümüzdeki süreçte de birçok mücadelemizin ana faktörlerinden biri olacak.
Peki Strasbourg yürüyüşü ya da mitingine ilişkin federasyonların, ülke federasyonları ya da konfederasyonların hazırlıkları ne düzeyde? Planlamalarınız, kara günü kızıl bir güne dönüştürme ya da aydınlık bir güne dönüştürme yolundaki hazırlıklarınız ne düzeyde?
15 Şubat, dünyanın her yerinde, yani Kürtlerin yaşadığı her yerde milyonların buluşacağı bir etkinlik olacak. Merkezi olarak Strasbourg'da olacağız. Önce onlara değinmek istiyorum. Aynı gün Fransa-Marsilya, Avusturya, İskandinavya ülkeleri, İngiltere İtalya, Yunanistan Kıbrıs, Kanada, Avustralya yani dünyanın her yerinde yüz binlerce insan, milyonları aşan kitle ayakta olacak ve Önder Öcalan’ın özgürlüğünü isteyecek. Tabii, bunun final eylemini de Strasbourg'da, 15 Şubat saat 10'da garın önünde başlatacağız. Kuzey Fransa, Belçika, Hollanda, Almanya ve İsviçre'nin katılımıyla yüz binlerce Kürdistanlı ve dostları bu eylemde olacak.
Aslında bu eylemin ilk startı, uzun yürüyüşlerle verildi. 22 Ocak'ta Paris'te başlayan “26 Yıl, 26 Gün, 26 Şehir” ekseninde başlayan uzun yürüyüş hala devam ediyor. Bu yürüyüş kapsamında birçok halk toplantıları yapıldı, sivil toplum örgütleri, siyasi partiler ve belediyelerle görüşmeler oldu, dosyalar sunuldu. Burada yapılan tüm kapsamlı çalışmaların sonucundan da herkesin artık bu komplo sürecinin süremeyeceği kanaati ortaya çıktı. Aynı şekilde, 10 Şubat'ta Almanya’nın Heilbronn kentinde Kürt Gençlik Hareketi ve Genç Kadın Hareketi öncülüğünde, enternasyonalistlerin de katıldığı uzun bir yürüyüş başlatıldı. O da Strasburg'a doğru yürüyor. Yine Kürtlerin yaşadığı tüm sahalarda ve eyaletlerde üç günlük uzun yürüyüşler planlandı ve şu an hala devam ediyor. Tabii, bunların finali de 15 Şubat'ta Strasburg'da olacak.
Strasburg için tüm teknik çalışmalarımız tamamlandı. Şu an kitle çalışmalarını gerçekleştiriyoruz. Bu temelde, bütün ülkelerde geniş kapsamlı halk toplantıları yapıldı. Sürece ilişkin değerlendirmeler yapıldı; yine var olan komplo sürecini anlatan hazırlamış olduğumuz kapsamlı dosyalar, sivil toplum örgütlerine ve siyasi partilere dağıtılıyor. Yürüyüş için de bütün alanlardan yüzlerce otobüs hazırlandı ve şu an o çalışmalar da devam ediyor. Tabii, ortaya çıkan sonuç çerçevesinde çok net görüyoruz ki, yüz binlerce insan Strasburg'da direnişi büyütecek ve tek bir sesle kendi irade beyanında bulunacak. Aynı çerçevede, Avrupa Konseyi'nin sessizliği tekrar yüzlerine haykırılacak. Bu durumun bir an önce düzeltilmesi gerektiği noktasında çalışmalarımız devam ediyor.
Aslında en büyük ve umut veren gelişme, 44 ay sonra yaptığımız mücadele çerçevesinde ortaya çıkan, çıkardığımız direniş sonucunda Ömer Öcalan'ın, Önder Apo'yla görüşmesi oldu. Burada, Önder Öcalan'ın direkt olarak selamları iletildi halka, mücadelemize, çalışanlarımıza, meclislerimize, konfederasyonlarımıza. Bundan dolayı da büyük bir heyecan var. Önder Apo'nun sesini duymak, Önder Apo'dan haber almak büyük bir sevinç. Tabii, kilitlendiğimiz nokta Önder Öcalan'ın fiziki özgürlüğü olacak. Bundan dolayı da final eylemini 15 Şubat Strasbourg'da yapacağız. Bu temelde de kapsamlı çalışmalarımız devam ediyor.
Nobel Ödüllü 69 isim, Önder Öcalan'ın özgürlüğü için Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Başkanı'na mektup yazdı. Yine Avrupa'nın farklı ülkelerinden tanınmış aydın akademisyen, yazar, ressam ve hukukçu yüzlerce isim Önder Apo’nun fiziki özgürlüğünün sağlanması ve umut hakkının uygulanması için Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi Başkanı'na mektuplar yazdı. O gün, oradaki temel talep ne olacak, siz buna dair neler söylersiniz? Kürt dostlarının bu girişimlerine ilişkin neler söylemek istersiniz?
10 Ekim 2023'te, "Önder Öcalan'a Özgürlük, Kürt Sorununa Çözüm" hamlesi, dostlar öncülüğünde başlatıldı. Bu temelde, dünyanın birçok merkezinde aynı gün yapılan açıklamalarla, bu kampanyaya katıldıklarını dile getirdiler. Şu anda bu kampanyaya, bu hamleye öncülük eden, yani özgürlük hamlesine öncülük eden, yine dost kurumlar, dostlarımız ve Kürtlerin dostlarıdır. Tabii, bu durum büyük bir heyecan yarattı. Aslında bütün dünya gördü ki, artık Kürtler tek başına değil. En büyük etki de bu şekilde ortaya çıktı.
Siz de dile getirdiniz; Nobel Ödülü sahiplerinden, siyasetçilerden, akademisyenlerden ve sanatçılardan gelen açıklamalar, yaptıkları açıklamalar çok değerliydi. Yine aynı şekilde, 1500 avukatın Önder Apo’yla görüşme başvurusunda bulunması, Önder Apo'yla görüşmek istediklerini belirtmeleri ve ilgili kurumlara mektuplar yazarak cevap istemeleri de çok değerli. Aynı şekilde, birçok sendikanın, milyonlarca üyesi olan sendikaların Önder Apo'ya özgürlük çağrıları, Kürt halkı içerisinde büyük bir coşku yarattı. Finale gitme noktasında büyük bir hırs yarattı. Çünkü Kürt halkı, 21. yüzyılda tek başına olmadığını çok net olarak gördü.
Tabii, Avrupa Konseyi'ne ve ilgili kurumlarına yazılan mektuplara şu ana kadar net bir cevap verilmemesi aslında kuşku uyandırıyor. Kürt halkında, Konseyi'n ve ilgili kurumların hangi ülkeye bağlı olduğu konusunda kuşku yaratıyor. CPT'nin bağımsız bir kuruluş olmadığı kuşkusu yaratıyor. Yine aynı şekilde, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin kendi başına karar veremeyeceği kuşkusunu ortaya çıkarıyor. Çünkü işlenen birçok suç var, gözle görülen suçlar var.
Bir tecrit sistemi, kişinin özgürlüğünü elinden alan ve bunu fiziksel imhaya kadar götürebilen bir süreçtir. Bir baskının olduğu bu süreçte, milyonlarca insanın "irademdir" demesi ve beyanda bulunması karşısında aslında cevap verilmesi gerekiyordu; ama şu ana kadar herhangi bir sesin çıkmaması, tabii ki bizim orada haykıracağımız en büyük slogan olacak. Bir an önce ilgili kurumların, Kürt halkının istemlerine ve direnişine cevap vermesi gerekiyor. Aynı temelde, Kürt halkının dostlarının başlattığı hamlenin ortaya çıkardığı direnişe de cevap vermeleri noktasında, burada mesajlarımız olacak.
Zaten aynı gün yapacağımız yürüyüşten sonra gerçekleştireceğimiz büyük mitingde, birçok siyasetçi ve dostumuz da katılacak. Burada, Önder Öcalan'ın özgürlüğü talep edilecek ve kendi çağrılarını hem Avrupa Konseyi'ne hem de CPT'ye yenileyecekler. Kürdistani partilerin ve siyasetçilerin katılacağı birçok açıklama yapılacak. Herkes çok net olarak şunu belirtecek: "İrademiz Önder Öcalan'dır. Önder Öcalan, bizim özgürlüğümüzü ve kimliğimizi temsil ediyor. Bu temelde, irademizi temsil ediyor." Eğer bir çözüm olacaksa, Kürt sorununa çözüm bulunacaksa ve bunu istiyorsanız, Önder Öcalan'ın bir an önce fiziki özgürlüğü olması gerekiyor. Çünkü var olan şartların ortaya çıkarılması ve buna karşı mücadelenin hangi evrede olduğunu iyi bilmemiz gerekiyor.
Önder Öcalan'ın fiziki koşullarının uygun olduğu andan itibaren bir müzakerenin başlayacağını, koşulların oluşacağını, Türkiye'ye Kürtler için şu an var olan savaşın durdurulması gerektiğini, Kürtlere karşı yürütülen bu savaşın sona erdirilmesi temelinde bir siyasi sürecin başlatılmasının Önder Öcalan'ın fiziki özgürlüğüyle mümkün olacağını herkes beyan edecek. Biz de KCDK-E (Kürdistan Topluluklar Birliği-Avrupa) olarak, aynı gün yapacağımız tüm açıklamaların temelinde, Önder Öcalan'ın fiziki özgürlüğünün sağlanacağını belirtebiliriz.
Peki buna final diyebiliyor muyuz? 26 yıldır Kürtler Strasburg’a akıyor, 15 Şubat’ta eğer final diyorsak Avrupa'da yaşayan Kürdistanlıların Strasburg’a akması için neler söylemek istersiniz? “Hastayım gelemiyorum, işim var gelemiyorum” veya işte farklı bahanelerle gelmeyecek gelemeyecek olanlara neler söylemek istersiniz?
Tabii, şunu belirtmek gerekir: Kürt halkı büyük fedakârlıklar yaptı. 26 yıl boyunca aralıksız olarak bulunduğu her alanda direnişi, mücadeleyi büyüterek cevap verdi. Biz 2024'te de demiştik; yaptığımız iki büyük eylem vardı. İkisini de Köln’de yapmıştık. Geçen yıl 17 Şubat'ta ve yine 16 Kasım'da büyük eylemler olmuştu. Her iki yürüyüş çerçevesinde de çok net olarak ortaya çıktı ki 2025, final süreci olacak! Kürt halkının özgürlüğü, Kürt halkının statüsü bu dönemde gerçekleşecek. Bunun için bir an önce Önder Apo'nun özgür olması gerekiyor. Bunun için bir an önce var olan savaş ve saldırıların durması gerekiyor. Bunun için de Kürt halkının, herkesin 7'den 70'e vicdanı, ahlakı, onuru olan; kendi kimliğine, kültürüne sahip çıkan herkesin Strasbourg'da olması gerekiyor. Final, Strasbourg'da olacak. 15 Şubat 2025, Kürt halkının özgürlük günü olacak.
Biz, tecrit ve imha sisteminden çıkıp 15 Şubat'ı özgürlük gününe çevireceğiz. Bunun için herkesin yer alması gerekiyor. Kesinlikle hiç kimse, "ben gelmiyorum, ben yapamıyorum, ben hastayım, gelemem" demesin. Çünkü eğer özgür olacaksak, birlikte olacağız. Herkesin bu özgürlük yürüyüşü içerisinde yer alması gerekiyor. Kimse demesin ki, "Ben olmazsam bu devrimde bir şey olmaz." Öyle bir şey yok, herkese ihtiyacımız var. 7'den 70'e herkes, hep birlikte Strasbourg'da, kadın ve gençlik öncülüğünde direnişi büyütelim. Strasbourg'da yerimizi alalım, 15 Şubat'ı Kürt özgürlük günü olarak ilan edelim.