Avrupa Halklar Platformu’nun “İnisiyatifi Geri Alalım” sloganıyla Avrupa genelinde 160’tan fazla örgüt, grup, hareket, ağ ve dernekten yaklaşık 700 delegenin katılımıyla Avusturya’nın başkenti Viyana’da gerçekleştirdiği konferansın birinci günü, düzenlenen panel ve atölyelerle tamamlandı.
Viyana Üniversitesi kampüsünde yapılan ve üç gün sürecek etkinliğin ilk günü “İnisiyatifi geri alalım” konulu panel düzenlendi. Panelde Amerikalı profesör William I. Robinson, “Küresel Kapitalizmin Çağ Krizi - Aşağıdan Halk Direnişi için Zorluklar”, Franz Fanon Vakfı Başkanı Mireille Fanon, “Franz Fanon'un 100. yıl dönümü: Irk ve Sınıf Arasında”, İtalyan-Amerikalı filozof Silvia Federici “Kapitalist ataerkilliğe ve onun toplumun yeniden üretimine yönelik süregelen savaşına karşı uluslararası bir feminist hareket için” ve İrlandalı- Meksikalı profesör John Holloway “Fırtınadaki Perspektifler” başlıklı sunumlar gerçekleştirdi.
ROBINSON: KAPİTALİZM TARİHİ BİR KRİZLE KARŞI KARŞIYA
Ekonomi ve Siyaset Bilimci Profesör Robinson, küresel kapitalist sistemin tarihinin en büyük krizlerinden birine girdiğini belirtti. Önceki ekonomik krizlerin aksine, bu kez dünya çapında yapısal bir dönüşümün yaşandığını vurgulayan Robinson, “Kapitalist genişlemenin sınırlarına ulaştık” dedi.
Robinson’a göre, 1980’lerden bu yana büyük şirketler ellerindeki nakit rezervlerini artırmaya odaklandı. Ancak artık bu stratejinin de sürdürülebilirliği kalmadı.
"Yeni bir finansal kriz kaçınılmaz" diyen Profesör, küresel ekonominin büyük bir sarsıntının eşiğinde olduğunu ifade etti. Özellikle dünya çapındaki işçi sınıfının büyümesine dikkat çeken Robinson, küresel proletaryanın sayısının 5 milyara ulaştığını, bunun 2 milyarının ise güvencesiz işçi konumunda olduğunu belirtti. Ekonomik durgunluğun giderek derinleştiğini söyleyen Robinson, bu durumun yalnızca ekonomik değil, politik ve toplumsal sonuçlar da doğuracağını dile getirdi.
MIREILLE FANON: AYRIMCILIK VE SÖMÜRÜ DERİNLEŞİYOR
Franz Fanon Vakfı Başkanı Mireille Fanon, küresel kapitalist sistemin tarihinin en büyük krizlerinden biriyle karşı karşıya olduğunu belirtti. Fanon’a göre, servet küçük bir azınlık tarafından tekelleştirilirken, göç politikaları ise otoriter bir şekilde belirli kesimlerin çıkarlarına göre şekillendiriliyor.
Mevcut düzenin ayrımcılık, baskı ve sömürü üzerine kurulu olduğunu vurgulayan Fanon, "Kapitalist sistem, varlığını sürdürebilmek için doğal kaynakları yağmalıyor, ekonomik eşitsizlikleri derinleştiriyor ve küresel ölçekte yeni krizler yaratıyor" dedi.
Fanon, dünyanın halihazırda büyük bir yapısal kriz içinde olduğunu ve bunun yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda politik ve toplumsal bir dönüşüm sürecini de beraberinde getirdiğini belirtti.
“Bugün küresel düzen, ırkların ayrıştırılması ve sınıflandırılması üzerine inşa edilmiş bir sistemdir” diyen Fanon, bu sistemin yalnızca sömürüye ve baskıya dayalı politikalarla ayakta kaldığını ifade etti.
TRUMP’IN SEÇİLMESİ KRİZİ DERİNLEŞTİREBİLİR
Peki, Donald Trump’ın yeniden seçilmesi küresel düzeni nasıl etkileyecek? Fanon’a göre, Trump’ın söylemleri ve politikaları, beyaz Hristiyan ulusların küresel sistemdeki üstünlüğünü koruma çabasının bir parçası. "Beyaz Hristiyan ulusların, beyaz ve Hristiyan olmayan toplumlara karşı yürüttüğü savaş doktrini yüzyıllardır devam ediyor" diyen Fanon, bu sürecin emperyalist ve milliyetçi propagandalarla desteklendiğini belirtti.
Oval Ofis’in yeni sahibinin yaptığı açıklamalara dikkat çeken Fanon, Trump’ın özellikle muhafazakâr Hristiyan kitleleri mobilize ettiğini ve bu durumun ABD’de ve küresel çapta yeni gerilimlere yol açabileceğini ifade etti.
KAPİTALİST SİSTEMİN TEMELİ SÖMÜRÜ VE ŞİDDET
Fanon’a göre, mevcut sistem varlığını koruyabilmek için sürekli krizler yaratıyor ve küresel ölçekli politikalarla bu krizleri kendi lehine yönetmeye çalışıyor. "Hırsızlık, soykırım ve insanlığa karşı işlenen suçlar, bu düzenin temel taşlarıdır" diyen Fanon, sistemin, doğal kaynakları ele geçirerek ve kendisine uygun yasal düzenlemeler yaparak hayatta kalmaya çalıştığını söyledi.
Son olarak, dünya genelinde artan eşitsizlikler ve küresel politikaların baskıcı yapısına dikkat çeken Fanon, "Bugün gözlerimizi bu sistemin dayandığı paradigmalar üzerine çevirmeli ve baskı mekanizmalarını sorgulamalıyız" dedi.
SILVIA FEDERICI: SOYKIRIM VE KÖLELİĞİN YENİ BİR AŞAMASINA GİRİYORUZ
İtalyan-Amerikalı filozof Silvia Federici, kapitalizmin soykırım ve kölelikle doğduğunu, II. Dünya Savaşı'na yol açan temel dinamiklerden biri olduğunu belirtti. Silvia Federici, günümüzde kapitalist patriyarkanın yeni bir aşamasına girildiğini vurguladı. "Filistin'de ve dünyanın birçok yerinde görülen soykırımcı şiddet, kapitalizmin 1970'lerden bu yana devam eden bir projesinin parçasıdır" diyen Silvia Federici, kapitalizmin şiddetini ve sömürüsünü yeni bir biçimde ortaya koyduğunu ifade etti. Özellikle ABD'de Donald Trump'ın seçilmesinin ardından bu şiddetin daha görünür hale geldiğini belirten Silvia Federici, kapitalizme karşı mücadele etmenin zamanının geldiğini vurguladı.
‘GLOBAL BİR AĞ KURMALIYIZ’
Feminist hareketin kapitalizme karşı mücadelenin önemli bir parçası olduğunu belirten Silvia Federici, "Feminist hareket, dünyadaki tüm gruplar için ortak bir zemin ve ağ kurabilir" dedi. Feministlerin, kapitalizme karşı etkili bir direniş örgütleyebilmesi için küresel bir dayanışma ağı oluşturmasının önemini vurguladı.
Silvia Federici, II. Dünya Savaşı'nın ardından birçok sendikal hareketin kolonizasyonu kabul ettiğini ve hükümetlerle müzakere etmeye başladığını hatırlatarak, "Yeni bir sendikal harekete ihtiyacımız var. Ekonomi bir savaş meselesidir. Savaş ve şiddet, ekonomik ulus devletle doğrudan bağlantılıdır" dedi.
Silvia Federici, kapitalizme karşı etkili bir direniş için uluslararası bir dayanışma ağı kurarak, sistemi içinden çözmeye yönelik yeni stratejiler geliştirilmesi gerektiğini belirtti. "Bu sisteme karşı koymak için global bir ağ kurmalı ve toplumda yeniden düşünmeliyiz" diye ekledi.
HOLLOWAY: BİR ŞEYLERİ DEĞİŞTİRMEK İÇİN BURADAYIZ
“Fırtınadaki Perspektifler- Çaresizliğimizi Organize Etmek” başlıklı sunum yapan İrlandalı-Meksikalı profesör John Holloway, neden burada olduğunu anlattı. Toplumun karşı karşıya kaldığı tehlikelere karşı mücadele etmenin önemli olduğuna dikkati çeken Holloway “Birçok farklı yerden ve hareketten geliyoruz, ancak bizi birleştiren ve bu toplantıyı ateşleyecek bir şey var. Bu nedir? Öfke!
Öfkemizi ifade etmek için buraya geliyoruz. Dünyanın militarizasyonuna karşı öfkemiz, bizi acı ve yok oluşla tehdit eden gezegenin ısınmasına karşı öfkemiz, göçmenlere yönelik insanlık dışı muameleye karşı öfkemiz, kadın cinayetlerine ve ataerkil düzenin tüm şiddetine karşı öfkemiz. Ama sadece öfke değil, aynı zamanda umutluyuz. Sadece öfkeli olduğumuz için değil, bir şeyleri değiştirmek istediğimiz için geliyoruz. Umut bizim büyük itici gücümüzdür. Öyle boş bir hayalperestlik değil, öfkeli bir umut. Dünyayı değiştirebileceğimize, değiştirmemiz gerektiğine ve değiştireceğimize dair kararlı, mantıklı bir umut.
Kapitalizmin her türlü çaresizlik yarattığına vurgu yapan Prof. Holloway sözlerini şöyle sürdürdü: “Kişisel düzeyde, hayatın derin ve büyüyen belirsizliği, üniversiteye nasıl girebilirim veya nasıl iş bulabilirim, sonrasında ne yapacağım, çocuklarım nasıl bir dünyada yaşayacak, yaşamak için nasıl düzgün bir yer bulabilirim? Hepsi büyüyen bir toplumsal çaresizliğin parçası... Göçmenlere ne olduğuna bakın, insan hayatının bağlı olduğu biyolojik çeşitliliğin yok edilmesine bakın, gezegenin giderek kontrolden çıkan ısınmasına bakın, Gazze'deki soykırıma bakın, daha fazla savaşın büyüyen tehlikelerine bakın. Umutsuzluğa kapılmamak, öfkemizi ve umudumuzu, başka bir dünyanın mümkün olduğunu düşünmeye devam ettiğimiz için deli olduğumuzu söyleyen bir dünyada bile terk etmemektir” dedi.
Sözlüklerde yer alan “umutsuzluğa” yeni bir tanım getiren Holloway, şöyle dedi: “Umutsuz; kötü veya tehlikeli bir durumu değiştirmek için her türlü riski almaya istekli olmak. Belki "herhangi bir risk" değil, kötü veya tehlikeli bir durumu değiştirmeye yönelik bir öfke, kötü bir durumu değiştirmeye yönelik bir kararlılık. Zenginlik çok önemlidir. Zenginliğimizden başlayalım, yoksulluğumuzdan değil. ‘Zavallı biz’den değil, zenginliğimizin duygusundan. Karşımda gördüğüm şey yoksulluk değil zenginlik. Pek çok farklı ülke ve hareketin zenginliklerinin muhteşem bir araya gelmesi. Bu konferansı çok özel kılacak olan şey bu. Yoksulluklarımız üzerine değil, zenginliklerimiz üzerine inşa etmeliyiz. Arkada görünen slogan: Çaresizliğimizi örgütle, Marcos'un konuşmasından aldığım çağrı. Ve çaresizliğimizi örgütle, aynı zamanda öfkemizi örgütle, umudumuzu örgütle, hayal kırıklığımızı örgütle, zenginliğimizi örgütle anlamına geliyor.”
‘ÇARESİZLİK FIRTINADA UMUTTUR’
Çaresizliğin kötü veya tehlikeli bir durumu değiştirme kararlılığı olduğunu dile getiren Holloway, “İşte tam da buradayız, çok kötü ve tehlikeli bir durumdayız. Zapatistalar buna la Tormenta (Fırtına) diyorlar. Bunu etrafımızda hissedebiliyoruz, her geçen gün rüzgarların giderek daha yüksek sesle estiğini duyabiliyoruz. Ve bunun çok daha kötüye gitme ihtimalinin olduğunu, çok daha büyük bir felakete, hatta insanlığın yok olmasına yol açabileceğini biliyoruz. Çaresizlik, fırtınada umuttur, fırtınanın içinde ve karşısında umuttur, fırtınanın içinde ve ötesinde umuttur. Sadece fırtınadan sağ çıkmak istemiyoruz, onu durdurmak ve başka bir şey yaratmak istiyoruz. Bizi bugün buraya getiren olgu çaresizliği örgütleme yeteneğimize bağlı. Torunlarımızın nasıl bir hayat yaşayacağı ve var olup olmayacakları bize bağlı” dedi.
Çaresizliğin bir çığlık olduğunu belirten Holloway, “Bir noktada bu salondaki herkes çığlık atmış olacaktır: "HAYIR! Dünya böyle olamaz! Bu doğru olamaz! Bunu kabul edemeyiz! Sadece Gazze'yi düşünmek bile çığlık atmaktır. Trump ve yeni sağın dünya çapında ne söylediğini ve yaptığını görmek, içimizde yükselen çığlığı hissetmektir. Çaresizliğinizi örgütleyin, çığlığınızı örgütleyin. Çaresizliği örgütlemek vahşi bir atı dizginlemektir, ama vahşilik kaybolursa onu dizginlemenin bir anlamı yoktur” dedi.
‘PAYLAŞIMI ESAS ALAN BİR YOL BULMALIYIZ’
Toplumun, paranın egemen olduğu bir yaşamı benimsediğini ve buna karşı mücadele edilmesi gerektiğini belirten Holloway, “Atölyeler zorunlu olarak belirli temalara odaklanır: militarizmin yükselişi, faşizmin yükselişi, doğal çevrenin tahribatı vb. Belirli olana odaklanmak gereklidir. Canavarın kalbine, kalpsiz kalbine vurmalıyız. Paranın egemen olduğu bir toplumda yaşadığımız sürece, yani insanlar arasındaki bağın meta alışverişi yoluyla kurulduğu bir toplumda yaşadığımız sürece, tüm bu dehşetler bir şekilde tekrarlanmaya devam edecektir. Bir tür paylaşım yoluyla yaşayan bir toplum kuramazsak, kendimizi içinde bulduğumuz yıkım sarmalından muhtemelen kaçış olmayacaktır” dedi.
Toplum olarak artık kazanmak gerektiğine vurgu yapan Holloway, toplumu kurtaracak olanın delilik olduğuna dikkati çekti. Holloway, “Kazanmak istiyoruz. Bunu söylemek neredeyse şok edici görünüyor, kaybetmeye o kadar alışmışız ki. Ama şimdi kazanmak istiyoruz ve kazanmalıyız. Dünyayı mahveden dinamiği durdurmalıyız. Bu, paranın gücünü, sermayenin dinamiğini kırmamız gerektiği anlamına geliyor. İmkansız, çılgınca görünüyor. Deliyiz, çünkü insan olmanın tek yolu deli olmak, insan olmanın tek yolu insanlık dışı dünyaya HAYIR demek ve başka bir şey yaratmaktır” dedi.
KAZANACAĞIMIZI BİLEREK ÇALIŞMALIYIZ
Toplumun, Yunan mitolojisinde olduğu gibi lanetlendiğine dikkati çeken Holloway, “Sisifos gibi, kayaları bir tepeye doğru itiyoruz ve çoğu zaman bunu sonsuza dek yapmaya mahkûm olduğumuzu hissediyoruz. Bir fırtınanın içindeyiz, ancak fırtına yalnızca felaket değil, aynı zamanda oynaklık, kırılganlık ve öngörülemezliktir. Ve bu fırtınada kayalarımızı tepeye doğru itiyoruz ve bir dönüm noktasına ulaşmaya çalışıyoruz, kayaların aşağı yuvarlanacağı ve hız kazanacağı ve giderek daha fazla insanın söylediklerimizin sağduyu olduğunu, elbette kapitalizmden kurtulmamız ve başka bir şey yaratmamız gerektiğini göreceği tepenin zirvesi. Ve işte buradayız, kayalarımızı tepeye doğru itiyoruz, gücümüzü inşa ediyoruz ve taşıyoruz. Çünkü farklı bir dünya yaratmamız gerektiğini biliyoruz. Atölyelerde yapacağımız şey, bu dönüm noktasına doğru itmek. Bu sefer kazanmamız gerektiğini ve kazanacağımızı bilerek” dedi.
9 FARKLI ATÖLYE ÇALIŞMASI
Yemek molasının ardından katılımcılar, 9 farklı atölyeye yönlendirildi. Platformun ana gündemini oluşturan bu atölyelerin konu başlıkları şu şekilde belirlendi: "Savaş ve Barış", "Anti-faşizm", "Ekolojik Direniş", "Demokratik Kadın Konfederalizmi", "Gençlik Kimliği ve Direnişi", "Özerklik İnşası", "Aktivizm ve Örgütlenme", "Soykırım Politikalarına Karşı Mücadele" ve "Demokratik Medya".
Atölyelerde yapılan tartışmalardan elde edilen bulgular, platform bileşenlerine sunumlar aracılığıyla aktarılacak.
Konferans, günün sonunda sanatçılar Assalti Frontali, Er Temposta, Ellie Cottino ve Maviş Güneşer’in müzikleriyle sona erdi.
Konferansın ikinci günü atölye çalışmaları ve atölye tartışmalarının sunumu şeklinde devam edecek.