10 gündür Özgürlük Yürüyüşü'nde yer alan DEM Parti İstanbul Milletvekili ve HDK Eş Sözcüsü Cengiz Çiçek, 1 Şubat'ta başlayan Özgürlük Yürüyüşü'nün egemenleri korkuttuğunu ve tecrit-kuşatma politikalarını boşa çıkarma amaçlı olduğunu söyledi.
Cengiz Çiçek, tecrit politikaları, açlık grevleri, adalet nöbetleri ve Özgürlük Yürüyüşü'nü ANF’ye değerlendirdi.
1999’dan bu yana 25 yıldır tecrit uygulanıyor. Ancak 2015 yılına kadar aralıklarla olsa da bazen, zamana yayılsa da ayda bir 6 ayda bir Öcalan ailesi ve avukatlarıyla görüşebiliyordu. 2015’ten bu yana ağırlaştırılmış bir tecritten söz ediyoruz. Siz AKP-MHP’nin bu politikasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
1999’dan beri zaten bir tecrit var. Avukatı olarak bu tecride şahitlik ettim. Tecridin temel mantığı Uluslararası Komploya dayanıyor. Amaçları; Kürt halkını öndersiz bırakmak, halk hareketini, halkın özgürlük yürüyüşünü tasfiye etmek. İşte tam da bu yüzden Özgürlük Yürüyüşü düzenliyoruz.
3 yıldır Sayın Öcalan’dan haber alamıyoruz ve bu da komplonun sürekliliğini ve tasfiye konseptinin daha da büyütüldüğünü gösteriyor. AKP ve MHP rejiminin bu konudaki yaklaşımının şahidiyiz, farkındayız. Sayın Öcalan ile mutlak iletişimsizliğe ve ortaya çıkan tasfiye politikasına karşı mücadele ediyoruz. 100 yıldır maruz kaldığımız sistem, Kürt meselesinin çözümsüzlüğü üzerinden kendisini ayakta tutmaya çalışıyor. AKP- MHP rejimi de bu sistemin mirasını devraldı ve başka bir aşamaya getirdi.
Nedir bu başka aşama? Geçtiğimiz yüzyılın başında olduğu gibi ikinci yüzyılda da Kürt halkının mücadelesini tasfiye etme amaçlı cumhuriyetin beyaz Türkçü kodlarını, şimdi yeşil Türkçü kodlarla sürdürüyorlar. Sayın Öcalan unutturulmak isteniyor, Kürt halkının beyninden, duygusundan uzaklaştırılmak isteniyor. AKP-MHP rejimi Kürt halkının politik özne olmasını istemiyor, çünkü Kürt halkı demokrasinin, eşitliğin değerlerini temsil eden bir direniş öznesidir. IŞİD’e karşı mücadele ile bunu bütün dünyaya net olarak gösterdi. Halklar arası birlik, eşitlik olacaksa bu Kürt halkının mücadelesiyle olacak. Sayın Öcalan’ın demokratik ulus, demokratik ve modernite fikriyatına bir saldırı var. İmralı’da dayatılan, Ortadoğu’da yürütülen çözüm perspektifine saldırıdır. Kürt halkının mücadelesi sadece kendi mücadelesini değil, halkların nasıl yaşayacağını ortaya koyan bir önermedir aynı zamanda.
BM, AİHM, AB, CPT gibi kurumların yanı sıra uluslararası güçlerin bu tecride karşı neden sessiz olmalarını neye bağlıyorsunuz?
2. Dünya Savaşı sonrası kurulan Avrupa merkezli bir hukuk var. Bütün insanlık 2. Dünya Savaşından ders çıkardı. O gün itibarıyla BM, AB, AİHM gibi kurumlar, bu paylaşım savaşının sonrasında ortaya çıkan mecburi yoldu. Gönüllü olarak girilen bir yol değildi. Paylaşım mücadelesinde kendilerince bir düzenleme yaptılar. Halklar sömürgecilik karşısında kendini örgütlerken, hukuksal zemini de zorluyor. AB hukuku, konu Sayın Öcalan ve Kürtler olduğunda devre dışı kalıyor. Kürt mücadelesi bu kurulu hukuk düzenini de zorluyor. Ulusal hukuk mevzuatının kendisi bile Kürt halkının inkârı üzerine kurulu olduğu için onlar da bu mücadele karşısında zorlanıyor. Direnen halklar bu hukuk oyununu; kapitalizmin elinden sopaya dönmüş bu hukuk oyununu da bozuyor. Sözünü ettiğimiz hukuk sistemi verili tüm hukuk mevzuatlarının dışında kendi yasalarının dışına çıktı. Tecrit politikası bunun bir sonucudur. AKP ve MHP rejimi bir kumpas iktidarı olarak karşımıza çıkıyor. Bütün coğrafyayı teslim almaya çalışıyorlar. Biz de bu yürüyüşümüzle kayıt dışı hale bürünen bu iktidara karşı Özgürlük Yürüyüşü düzenliyoruz ve bu barışçıl bir yürüyüştür.
Ağırlaştırılmış tecride karşı cezaevlerinde başlayan açlık grevi ve dışarıda annelerin adalet nöbetini nasıl yorumluyorsunuz?
Bütün inkâr politikalarına rağmen, üstünü örtme girişimlerine rağmen bir hakikate yoldaş olmak istiyoruz. İstedikleri kadar Sayın Öcalan üzerinde psikolojik harp yürütsünler, tecrit uygulasınlar, on yıllar, yüzyıllar sonra bile kendisi artık Kürt halkının önderidir, lideridir. Bu kumpaslarla üstü örtülebilecek bir şey değil. Süren bu eylemler, halkın buna teveccüh göstermesi, katılamayan insanlarımız içinde gündeme gelen bu yürüyüş ve eylemler, tarihsel bir gerçektir. Tasfiye konseptine halkımız hayır diyor. 1999’da Sayın Öcalan Uluslararası Komplo ile esaret altına alındığında Güneşimizi Karartamazsınız diyen yüzlerce kişi bedenini ateşe verdi ve 25 yıl sonra tüm saldırılara rağmen kendi önderliği etrafında yeniden örgütlendi ve tecrit politikalarının işe yaramadığını, yaramayacağını bir kez daha gösterdi.
Uluslararası Komplonun başladığı 15 Şubat 1999’dan bu yana zindanlarda komploya ve tecride karşı mücadele hep süregeldi. Şimdi açlık grevleri var. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
Hapishanelerde siyasi tutsaklar yıllardır açlık grevleri yapıyor. Tecride karşı mücadeleyi sadece zindandaki arkadaşlara bırakmayalım. Fiziksel olarak kuşatılmış, yapabilecekleri sınırlı oldukları için dışarıda olan bizlerin mücadeleyi büyütmesi, sonuç alma odaklı yürütmesi gerekiyor. Halkımıza sesleniyoruz: Gün zindanlara yoldaş olma günüdür, İmralı işkence sistemine karşı ayağa kalkma günüdür. Yürüyüşümüzle bunu gündemleştirmeyi amaçlıyoruz.
Yürüyüşümüz tarihsel bir öneridir. Devletin partileri, iktidarı muhalefeti Kürt halkının bu devrimci dinamizmini pasifize etmeye çalışıyor. Çökertme planı ile Kürt halkının örgütlü güçlerini tasfiye etmek istiyorlar. Bu yürüyüşümüz bu çökertme planına bir cevaptır. Biz kendi gündemimizde buluşacağız, yürüyüşümüz daha fazla toplumsallaşacak. Tecrit halkımızın daha fazla gündeme getirdiği bir durum. Özgürlük mücadelesinin sistem dışı özelliği, sistem içine çekilerek tecrit etme konsepti uygulanıyor. Bugün sadece Sayın Öcalan üzerindeki tecritten söz etmiyoruz. Kürt halkının yaşadığı her köyde, mahallede, beldede kuşatma var. Yerkürede yürüttüğü örgütlü mücadeleler kuşatma altında. Bu yürüyüş aynı zamanda sadece Sayın Öcalan üzerinde tecridin lağvedilmesi için değil, halkımızın üzerindeki kuşatmayı da parçalama, yarma ve boşa çıkarma eylemi olarak değerlendirilmelidir.
1 Şubat’ta başlayan Özgürlük Yürüyüşü'nde edindiğiniz izlenimleri bize aktarabilir misiniz?
9 gündür karış karış Kurdistan’ın her yerini dolaşıyoruz. Sadece son 50 yıl değil, Cumhuriyetin kurulduğu günden bu yana Kürt halkının ödediği bedelleri görüyoruz. Kurdistan’ın her yerinde Kürt halkının acı dolu anıları var. Şêx Saîd’in hikâyesi var, Sûr’da yaşamını yitirmiş gençlerin hikâyesi var, Dersim’de katliam için gelen askerlere teslim olmamak için 38 kayalıklarından kendini atan Dersimli kadınların hikâyesi var.
Bu yolculuk bize tekrar şunu gösterdi; Kürt halkı çok ciddi bedeller ödedi. Sadece şu anda bizim dolaştığımız güzergâhlarda onlarca toplu mezar var. Dersim’de, Bingöl’de, Bitlis’te bu toplu mezarları görüyoruz. 100 yıllık rejimin katliamlarını görüyoruz ve hala kuşatma var. Bu bir yüz yıllık kuşatmadır. Ancak bu kuşatmaların işe yaramadığını görüyoruz. Bu tablo bile iktidarın, devletin girdiği yolun çıkmaz bir yol olduğunu gösteriyor. 100 yıldır tüm imkânlarını Kurdistan’da seferber etmelerine rağmen başaramadılar. Aslında bu aynı zamanda devletin ne kadar korktuğunu göstergesidir.
Bu korku bize başka bir cesareti örgütleme görevi veriyor. Kendi tarihimizle buluşuyoruz bu yürüyüşle. Bizler de, halkımız da ne kadar soylu, ne kadar erdemli bir tarihin çocukları olduğumuzu görüyoruz. Bu duyguyu yeniden açığa çıkarmanın yollarını aramalıyız. Halkımız bu yürüyüş etrafında kendi tarihsel hafızasını yeniden hatırlıyor ve örgütlüyor. Hafıza kırımını, kültürel kırımı, tarihsel kırımı, fiziki kırımı, siyasi kırımı; bizim gerçekten hatırlamak zorunda olduğumuz bir yürüyüş olacak.
Bu yürüyüş 15 Şubat ile başka bir merhaleye yaklaşacak, Kürt halkının statü mücadelesini daha da güçlendirecek. Bütün arkadaşlarımız, örgütlü yapılarımız ve yurttaşlarımız bu yürüyüşün daha fazla nasıl büyütüleceğine kafa yormalı. Tüm gündemimiz bu olmalı.
Son olarak halkımıza çağrınız nedir?
Egemen sistem, sandık sistemi üzerinden bizim siyasi netliğimizi bulanıklaştırmaya çalışıyor. Kendi öz değerlerimiz, hedeflerimiz etrafında kenetlenelim. Özgürlük Yürüyüşü'nü bir halkın ayağa kalktığı bir yürüyüş olarak tarihe nakşedelim. Bu yürüyüş bize şunu gösteriyor; kendi hukukunun dışına çıkmış bir devlet ve iktidar karşısında 90’larda olduğu gibi, meşru ve demokratik mücadeleyi halkın özne olmasıyla büyütebiliriz. Halkımız sömürgeleştirilmiş durumda. Kendi halkına zulmeden bir yapı var, müstemleke valisi gibi davranıyorlar.
Şunu söylemek zorundayız. Bu yürüyüş bizim devrimci politika ile buluştuğumuz, yurtsever politika ile buluşturduğumuz, bizi biz yapan değerlerle yeniden buluşturan bir yürüyüş oldu. Buradan ele aldığımızda bu yürüyüş, meşru mücadele hattımızı daha güçlendireceğimiz, asıl sonucu buradan alacağımız, içimize dönük derslerle dolu, kurtuluşun yolunun nasıl mümkün olacağına dolu bir yürüyüş olarak görülmeli. Bunu gördüğümüz anda 21 yüzyılda Kürt halkı özgürlüğüne kavuşacak. Bu mücadele yöntemi Türkiye’de, Ortadoğu’da demokratik yaşamın temeli olacak.
Dört parça Kurdistan’da, sadece dört parçaya hapsedilmiş sadece Kürt halkı zulüm altında değil, Türk, Acem, Fars halkları da zulüm altında. Hepsinin sınıfsal, politik, ekonomik değerleri çürütülüyor. AKP’nin 20 yılı bunun örnekleriyle dolu. Bir toplum teslim alınıyor.
Bu yürüyüş sadece Sayın Öcalan’ın fiziki özgürlüğüne yönelik bir yürüyüş değil, Sayın Öcalan rol alması halinde bütün sorunlara dönük çözüm aklı, çözüm iradesi gelişecek. Yakın tarih bunun örnekleriyle dolu. Fiziki özgürlüğünü sağlamak ve Kürt meselesinin demokratik çözümünü geliştirmektir. Sayın Öcalan’ın varlığının, fikirlerinin inkâr edildiği bir ortamda Kürt halkının her şeyi inkâr ediliyor. İmralı’da uygulanan iletişimsizlik politikaları özgürlük mücadelesini tasfiye etmeyi amaçlıyor. İmralı işkence sistemi, Kürt halkının kendi anavatanında katledilmesi, sürülmesi demek. Sayın Öcalan şahsında bir tasfiye konsepti olarak değerlendirilmelidir. Buna karşı başarılı olduğumuzda tüm Türkiye halkları ve Ortadoğu halkları kazanacaktır. Türkiyeli dostlarımızı, demokratları, sosyalistleri bu yürüyüşe katılmaya, desteklemeye, gündeme getirmeye davet ediyoruz. Bunu başarırsak komplo 26. yıl dönümünde kapitalist moderniteye sadece bütün halklardan etkili bir cevap gelecek. Şu anda 74 merkezde başlatılan Abdullah Öcalan’a özgürlük kampanyasına bizler de aynı çoklukla, aynı kapsayıcılıkla cevap olmak zorundayız. Bu yürüyüş Kürt halkının müttefiklerinin, kadınların, gençlerin, özgürlüğe susamış bütün farklılıkların, kolektiflerin mücadelesi olarak büyütelim.