AKP-MHP iktidarı, Kürt meselesini sadece silahları bırakmak üzerinden formüle ederek kendi empoze ettiği şekilde süreci işletmek için yargı sopasını eksik etmeyip, toplumun farklı kesimleri üzerinde adı konmamış bir darbe mekaniğini işletiyor. Süreci ANF’ye değerlendiren DEM Parti Milletvekili Cengiz Çiçek, “Biz kendi gücümüze, potansiyelimize bakmadığımız ve en önemlisi de sorumluluklarımızı yerine getirmediğimiz için iktidarın saldırıları, baskısı her geçen gün bizi daraltıyor” dedi ve ekledi: “Barışı soldan örmek gerek!”
‘KÜRT SORUNUNUN DEMOKRATİK TEMELDE ÇÖZÜLMESİNİN HAYATİYETİ!’
Cengiz Çiçek, yürüyen süreçteki paradoksa ilişkin toplumsal muhalefette, Kürt hareketinde ve sosyalist muhalefette Oslo ve İmralı çözüm sürecini andıran bir tartışma olduğunu belirtti. Önder Apo'nun Kürt meselesinin demokratik çözümü konusunda söz kurmasının kıymetli olduğunu sadece Kürtlerin değil, sosyalistlerin, toplumsal muhalefetin önemli bir çoğunluğunun da düşündüğünü dile getiren Çiçek, ama tam da bu görüşmeler sürerken hem içerde hem dışarda ortaya çıkan bu baskı, çatışma ve savaş ortamının ister istemez kaygıları ve tartışmaları da beraberinde getirdiğini söyledi. Bir taraftan kardeşlikten bahsedilirken, diğer yandan sopanın hiç eksilmemesinin kendi tabanlarında da bir güvensizliğe neden olduğuna işaret eden Çiçek, kayyum siyasetinden, sosyalist mücadeleye, basın emekçilerine, baroya ve son olarak da ana muhalefete yakın olan basına uzanan saldırı ve baskı furyasının aslında tam da Türkiye'de Kürt sorununun demokratik temelde çözülmesinin ve barışın toplumsallaşmasının ne kadar hayatiyet gösterdiğini vurguladı.
‘BİZİM İŞİMİZ ŞU AN BARIŞIN SOL DUYUSUNU OLUŞTURMAKTIR!’
Tam da bu nedenle Önder Apo'nun çözüm süreçlerine dair kendi fikirlerini beyan ederken çözümün toplumsal boyutundan hep söz ettiğini dile getiren Çiçek, şunları kaydetti: “Sayın Öcalan geçmiş süreçlerde de söz kurarken her zaman toplumsal barıştan söz etmiştir. Yeri gelmişken ifade etmek isterim, sadece toplumsal boyut da değil, 2013 sürecinde de sekiz boyutlu bir plan ve yol haritasını ifade etmişti. Bu sekiz boyut, bugün hala günceldir ve pusula görevindedir. Bu anlamda, toplumsal muhalefet açısından devletle örgüt arasındaki anlaşmayı bekleme, kendi payına ne düşerse onu yapma tarzında bir atalet halini hiçbir zaman doğru bulmamıştır. Belki bugün tartışmamız gereken en temel mesele budur.
‘DÜNYADA HİÇBİR BARIŞ DEVLETLERİN İSTEDİĞİ TEMELDE GELİŞMEDİ’
Biz kendi gücümüze, potansiyelimize bakmadığımız ve en önemlisi de sorumluluklarımızı yerine getirmediğimiz için iktidarın saldırıları, baskısı her geçen gün bizi daraltıyor. Biz derken bütün muhalefeti kastediyorum. Unutmamak gerekir ki dünyada hiçbir barış deneyimi, barış girişimi, barış tecrübesi devletlerin istediği temelde, iktidarların istediği temelde gelişmedi. Onun karşısında denge oluşturan bir mücadele örgütü, demokratik ve toplumsal muhalefet vardı. Bu Güney Afrika'da da İrlanda'da da böyle oldu. Burada bütün mesele zaten barış meselesini sağdan mı soldan mı kuracaksınız meselesi. Bizim şu anda işimiz barışın sol vicdanını, sol duyusunu oluşturmaktır. Bu da ancak barışın toplumsallaşmasıyla olur. Toplumun kendi sorunları etrafında bir araya gelip örgütlenip, iktidara ve devlete baskı unsuru oluşturmasıyla olur. Ben buna barışın sol duyusu diyorum. Bu açıdan barışı soldan örmek gerekiyor. Yani siz örgütlendiğiniz ve toplumsallaştırdığınız oranda bir sonuç alınacak. Çünkü siz toplumsal barış fikrini, demokrasi mücadelesi, özgürlük mücadelesini toplumsallaştırdığınız oranda devlet ya da iktidarlar buna daha da mecbur kalacaklar.”
‘BAHÇELİ’NİN ÇAĞRISI ZOR DURUMDA KALIŞININ İTİRAFI’
Tüm devletlerin kapitalizmi kendi iç krizlerinde yaşadığı ve hegemonya savaşı yürüttüğü bir dönemden geçildiğini hatırlatan Çiçek, özellikle Ortadoğu'daki gelişmelerin diğer devletler gibi Türkiye Cumhuriyeti devletini de çok zora soktuğunu belirtti. Bahçeli'nin çağrısının da bu zor durumda kalışın itirafı olduğunu belirten Çiçek, şöyle konuştu: “100 yıl önce Paris Barış Konferansı'ndan Lozan'a giden süreçte Kemalist kadrolar ne diyordu? Kürtler aslında Lozan'da bizimle birlikte masadadır, bizim kardeşlerimizdir. Oradan bir ulus devlet bünyesinde Kürt'ün inkarına giden bir süreç yaşandı. Şimdi 100 yıl sonra, bu kaos ortamında, kapitalist sistemin kendi kriz ortamında, 3.Dünya Savaşı koşullarında alt üst olduğu süreçte Kürt meselesi aslında uluslararası bir mesele olarak, bölgesel bir mesele olarak tekrar Türkiye ulus devletinin gündemindedir. Sayın Öcalan da ‘Kürt meselesini kardeşlik temelinde, eşitlik temelinde çözmezseniz, başkaları çözecek’ diyerek tarihi bir uyarıda bulunuyor. Bu anlamda Sayın Öcalan devrimci aklının izini son derece istikrarlı ve tutarlı bir şekilde sürdürerek karşısındaki devlet ve iktidara şu mesajı veriyor; gerçekten bu meselenin çözümsüzlüğü, bir şekilde sizin demokrasi standardınızı düşürmüş. Eğer siz bu işten gerçekten kendi lehinize, kendi çıkarınız temelinde çıkmak istiyorsanız Kürt meselesini kardeşlik ve eşitlik temelinde çözersiniz’ diyor.
‘BİRLEŞİK MÜCADELENİN TOPLUMSALLAŞMA SÜRECİNİ İYİ OKUMAK GEREKİR’
Şimdi 100 yıl sonra bizim de burada kendi oyununu kuran, kendi aklını ve toplumsallığını örgütleyen bir yerde durmamız şart. Sonuçta devlet süreci kendi ideolojisi temelinde tekrardan dizayn etmeye çalışıyor, bunu da baskıları artırarak yapıyor. Çünkü Türkiye'deki Kürt muhalefetinin, toplumsal muhalefetin direngen hali devlete bir hesap yaptırıyor ve bu potansiyelin koşullar olgunlaştığında, ortam elverişli hale geldiğinde büyüdüğünü 2013-2015 yıllarındaki deneyimlerinden biliyor. Mesela Gezi direnişi hangi toplumsal ve politik ortamda çıktı? Kürt meselesinde toplumun her kesiminin bu tartışmalara katıldığı normalleşme döneminde çıktı değil mi? O yüzden Kürt meselesinin çözümsüzlüğü üzerinden inşa edilen siyasal sistem aslında bizim açımızdan anormaldir. Şimdi çözüm demek bu anormalliği normalliğe evriltme sürecidir. Şimdi bu normalleşme sürecini gerçekleştirdiğimiz andan itibaren toplumsal muhalefete, Kürt hareketine politika alanı açılmaktadır. Politika alanı açıldığı için Gezi oldu, politika alanı açıldığı için 2013-15 yılları arasındaki demokratik siyaset başarısı, 7 Haziran başarısı oldu. Şimdi devlet bu tecrübeye, bu akla, bu deneyime sahiptir ve Kürt meselesinde olası uzlaşmaların, diyalog zemininin olgunlaşması durumunda toplumsal muhalefete geçmişte olduğu gibi bu alanın açılmasını baskılarla engellemeye çalışıyor. Şimdi biz de bu tecrübeye sahibiz ve artık bu tecrübelerimizi somut bir biçimde sonuca evriltmemiz gerekiyor! Bunun için de sürekli dillendirdiğimiz birleşik ve ortak mücadeleyi, onun toplumsallaşma sürecini iyi dokumamız gerekiyor.”
‘BARIŞ KELİMESİNİN İÇİ BOŞALTILDI, OYSA BARIŞ DEVRİMCİDİR!’
Devrimciliğin ve yurtseverliğin artık toplumun barış hakkını savunmayı gerektirdiğini belirten Çiçek, toplumun barış hakkının içinde emek hakkı, kadınların özgürlük hakkı, doğanın talan ve ranta heba edilmeme hakkı ve gençlerin geleceğini inşa etme hakkı olduğunu vurguladı. Ama bugün gelinen noktada barış kelimesinin geçmişteki birçok deneyim nedeniyle maalesef içinin boşaltıldığını dile getiren Çiçek, barış denince Kürtler ve devlet arasında pazarlıklar var gibi algılayanlar olduğunu, bu anlamda barışın kendi içinde kirletilmiş bir kavram olduğunu söyledi.
Devletin politik hegemonyasının barış kelimesinin içini güvenilir olmayan değerlerle yüklediğini ifade eden Çiçek, sözlerini şöyle sürdürdü: “Şimdi tartışmalara baktığınız zaman, ‘Yine mi barış olacak? Yine mi anlaşmalar olacak? Anlaşıp bize mi saldıracaklar?’ gibi söylemleri hemen her gün görüyoruz. Şimdi bu bir hegemonya işi. Örneğin Bahçeli çıkışı mesela. Hiç kimsenin tahayyül edemediği bir şekilde kullandığı kavramları bir tarafa bırakarak söylüyorum, diyor ki Öcalan gelsin mecliste konuşsun. Şimdi bu çıkış kimsenin tahayyül etmediği bir çıkıştı değil mi? Herkesin ezberini bozuyor. Şimdi toplumsal muhalefetin, devrimci politikanın, yurtsever hareketin kendisinin böyle bir beklentisi var mıydı? Ya imkânsız derdi. İktidar perspektifinizi böyle yitiriyorsunuz. Devletin hegemonyası sizin zihninizi o kadar fethetmiş ki, Öcalan gelip parlamentoda konuşsun demesini imkânsız görüyorsunuz. Hayır, imkânsız değil! Bunu imkânsız görmek eksik ve hatalı bir yaklaşımdır. Öcalan'ın gücü olmasa, halkın Öcalan'a bağlı örgütlü gücü olmasa, Öcalan'ı bugün devlet gidip dinler mi? Bu çözüm fikrinin, barış fikrinin gerçekten emekçisi olmakla ilgilidir. Kendinizi gerçekten iktidar ve devlet karşısında güç yapmanızla ilgilidir. Devlet hegemonyasına karşı bizim hegemonyamızı kurmamız lazım. Karşı hegemonyanın hedefinde de barış kelimesinin içine kendi değerlerimizi yükleyeceğiz, güvenilir, emin bir kavram haline getireceğiz. Mesela barış, bu coğrafyada hâlâ nasıl görülüyor? Edilgen, sanki mücadelesizlik gibi görülüyor. Oysa barış bence militandır, barış devrimcidir ve barış toplumsallığı gerektirir.
‘KOLLARI SIVAMANIN, KENDİ EZBERİMİZİN BOZMANIN TAM ZAMANIDIR!’
Toplumsal demokratik dönüşüm için devrimci mücadeleyi gerçekten büyütmektir. Budur yani barış. Mesela Karadeniz'deki, İç Anadolu'daki toplumu, yurttaşları barışa ikna etmek bir devrimci faaliyettir. Bunu devletin ikna alanına bırakabilir miyiz? O zaman kendi varlığımızı inkâr etmiş oluruz. O zaman sosyalistliğimizden istifa edelim. Emekçiliğimizden istifa edelim biz. Mesela diyebilir miyiz ki, şu bölgedeki yurttaşlar şunlarındır, onların parseli diyebilir miyiz? Hayır diyemeyiz. Barış zaten bu ülkede yaşayan bütün yurttaşlara lazım gelen şeydir. Toplumun barış hakkı dediğim tam da budur. Toplumu barışa örgütlememiz gerekiyor. Şu anda da bize politika alanı açılmıştır. Bakın ülkenin her yerinde itirazlar var. Bunların hepsini bir barış fikriyle, gerçekten kardeşlik fikriyle, çözüm fikriyle, Kürt meselesinin toplumsal çözüm fikriyle doldurmanın tam zamandır, kolları sıvamanın, kendi ezberlerimizi bozmanın tam zamandır. Ama şimdi bunu yapmadığımızda ne olacak? İşte geceden sonra gelen dalga gibi, Oslo sürecinden sonra gelen dalga gibi, son İmralı çözüm sürecinden sonra gelen çökertme operasyonu gibi operasyonların daha ağırıyla karşı karşıya kalacağız.”
‘KÜRT MESELESİNİN SADECE SİLAH BIRAKMA BOYUTUYLA TARTIŞILMASI MUHALEFETİN EKSİKLİĞİNİN İSPATIDIR!’
Çiçek, Kürt meselesinin bugün devletin de empoze ettiği şekliyle sadece silah bırakma boyutuyla tartışılmasının Türkiye'deki demokratik toplumsal muhalefetin eksikliğinin ve zayıflığının ispatı olduğunu vurguladı. Kürt meselesinin kültürel, siyasal, ekonomik bir sorun olduğunu dile getiren Çiçek, Kürt meselesinin bu anlamda sadece Kürtlerin değil, Kürtlerin içinde yaşadığı halkların da sorunlarını derinleştiren bir sorun olduğunu belirtti. Bu konuda Öcalan’ın “Kürt meselesini savaş ve çatışma ortamından uzaklaştırıp, hukuki ve siyasi zemine çekmek” çağrısını örnek gösteren Çiçek, “Sayın Öcalan’ın bu çağrısını sadece biz siyasetçiler değil, bu savaştan çatışmadan kaynaklı katledilmiş kadınlar, bundan kaynaklı aç kalmış, yoksullaşmış, mülksüzleşmiş milyonlar, güvenlik bütçesinden, savaş bütçesinden dolayı dezavantajlı kılınmış milyonlar, hukuki ve siyasi zemine çekmek için Sayın Öcalan'ın omuzdaşı, bu fikrin savunucusu olmak zorundadır” dedi.
‘ÖNEMLİ OLAN VİZYONU DAHA GENİŞ TUTMAKTIR’
Burada sadece eleştirmek değil, eleştirinin gerektirdiği şeyi pratikte gerçekleştirmek gerektiğini vurgulayan Çiçek, bunun için herkesin kendi işini yapması gerektiğini belirtti. Önemli olanın perspektifi, vizyonu daha geniş tutmak olduğunu kaydeden Çiçek, bu açıdan en karşıt görünen yurttaşların bile aslında doğru politika, söylem ve örgütlenmeyle, en azından barışa, kardeşliğe taraf olacağına inandığını ifade etti. Sosyalistlerin ve devrimci olma iddiası olanların birleşik mücadeleyi bu aciliyet içinde tartışması ve ete kemiğe büründürmesi, somutlaması gerektiğine işaret eden Çiçek, daha geniş toplumsal kesimlere ulaşabilmek ve barışın toplumsallaşması için ilk adım olarak Barış İçin 1 Milyon imza kampanyasını örgütlediklerini belirtti.
‘DEMOKRATİK KİTLE ÖRGÜTLERİ ACİL EYLEM PLANI ETRAFINDA BİRLEŞMELİ’
Kürt meselesinin demokratik çözümü için bütün demokratik kitle örgütlerinin acil bir eylem planı etrafında birleşmesi gerektiğini belirten Çiçek, “Nasıl ki iktidar ve sistem partilerinin kendi planları varsa bizim de bu süreçte inisiyatif almamız lazım. Eğer kurucu bir akılla bir araya gelip pratik yol haritası, mücadele haritası çizip inisiyatif alamazsak zaten bu işin içini dolduramayız. Hep dışarıda kalırız. Parçalı halimiz zaten bizi daha fazla baskı altına alıyor. O zaman yapmamız gereken; Kürtlerin demokratik çözümünü savunan, ulusların kendi kaderini tayin etme hakkına saygılı yaklaşan bütün ilerici, devrimci, demokrat bireylerin, yurttaşların ve örgütlerin bir araya gelip, yurdun dört bir tarafında tabiri caizse gerçekten kendi sınıf sağlığıyla, kendi ideolojisiyle, kendi yaklaşımıyla, kendi sözlüğüyle, kendi rengiyle, kendi kimliğiyle mücadele etmesidir. Ben hep iddia ediyorum, bunun toplumda karşılığı fazlasıyla var” vurgusunda bulundu.
‘KÜRT MESELESİ DAR SİYASİ HESAPLARLA ELE ALINACAK BİR SORUN DEĞİLDİR!’
Çiçek, ana muhalefetin de perspektif değiştirmesi ve meseleyi iktidar gibi dar, gündelik siyasi çıkarlara göre görmemesi gerektiğini kaydetti. Ana muhalefetin geçmişte de Kürt meselesini iktidarı köşeye sıkıştırmanın, iktidarı mümkünse devirmenin aracı yapmaya çalıştığını hatırlatan Çiçek, “Kürt meselesi bir tarihsel sorundur, öyle dar siyasi hesaplarla ele alınacak bir sorun değildir, siyaset üstü bir perspektiften çözülmesi gereken bir sorundur” diye konuştu. Şu anda kendisine muhalefet diyen birçok kesimin iktidardan çok Kürt hareketine saldırdığını belirten Çiçek, “Ülkenin demokratik mücadelesine soluk kazandırmış, nefes aldırmak isteyen, su taşıyan, onu sürekli sulak tutmaya çalışan bir parti gerçekliğidir, DEM Parti. Bunu zaten herkes biliyor, herkes fazlasını biliyor. Mesele şu, siyaseti hangi değerler etrafında kuruyoruz? Siyaseti eğer siz oturup toplumun, halkın özgürlük, demokrasi alanlarının açılmasından ziyade bir siyasi partinin kazanması üzerine kuruyorsanız zaten bizim itirazımız buna. Politika kurumunun varoluş zemini toplumsal sorunların çözümüne dayanır. Yoksa sen zaten sömüresindir. Gerçekten Kürt meselesi başta olmak üzere belli toplumsal sorunların, siyasal sorunların, iktidarların oyun alanına girmesini istemiyorsanız, Kürt meselesinin demokratik ve barışçıl çözümünden yana tavır almak zorundasınız. Oyun kurmak zorundasınız. Bunu iktidar bloğunun oyun alanı olmaktan çıkaracaksınız” dedi.