Bu süreçte düzenlenen halk toplantılarında ortaya çıkan eleştirilerden biri olan "HDP’nin orta sınıflaşması"na değinen Çiçek, “Aslında bahsedilen eleştiriler ilk defa yapılmadığı gibi, sadece halkın eleştirileriyle sınırlı da değildi. Örgütlü yapılarımız içinde de uzunca bir süredir bu yönlü tartışmalar, eleştiriler vardı. Görece seçim başarıları, bu tartışmaları derinleştirmekten, eleştirileri görünür olmaktan alıkoydu. Seçim sonuçlarının neredeyse tek mücadele ölçütü olması eleştirisini de buradan hareketle yapıyoruz” dedi.
Türkiye’de gerçekleştirilen milletvekilliği ve cumhurbaşkanlığı seçimleri sonrası en çok tartışılan husus, HDP ve Yeşil Sol Parti’nin aldığı oy oranındaki kısmi düşüş ve partiye yönelik eleştiriler oldu. HDP ve Yeşil Sol Parti, seçim sonuçlarını ve partinin yeni dönem yol haritasını tartışmak için bir dizi halk toplantısı gerçekleştirdi ve içe yönelik değerlendirme çalışmaları yürüttü. Bu süreçte yapılan halk toplantılarını, parti içi eleştiri-özeleştiri sürecini ve sonrasını Yeşil Sol Parti İstanbul Milletvekili ve HDK Eş Sözcüsü Cengiz Çiçek ANF’ye değerlendirdi.
'HALKIMIZLA DOĞRU İLİŞKİLER KURMADA HANDİKAPLAR YAŞADIK'
Ciddi bedeller ödeyen ve politik özne olan halkın partiden taleplerinin çok açık olduğunu belirten Çiçek, eleştirilerinin özünün ‘toplumsuz toplumculuk’ ve ‘halka rağmen halk için’ anlayışına yönelik olduğunu dile getirerek şunları söyledi: “Halk hareketi formuyla kazanımlarını elde etmiş bir yapı olarak bu zorlu koşullarda eleştiri ve özeleştiri sürecini halkımızla birlikte yürütmek, elbette bize güç verecek, önümüzü açacaktır. Uzunca süredir halkımızla doğrudan ilişkiler kurabilmekte handikaplar yaşadığımız bir gerçek. Bu süreçteki halk buluşmaları, yeni mücadele döneminin hangi esaslar üzerinden yükseleceği bağlamında da çok değerli. Özü itibarıyla halkımızla mücadele sorunlarımızın tartışılması, bir dönemin özeleştirisi mahiyetindedir. Bu çizgiyi esas almamız ve bunda ısrar etmemiz, kısa vadede olmasa da orta ve uzun vadede mücadelemize tarihsel katkılar sunacaktır. “
Halk gerçekliğinin Gever’de trafik kazasında yaşamını yitiren Barış Annelerinin gerçekliği olduğunu belirten Çiçek, halkın eleştirilerinin özüne değinirken şunları dile getirdi: “Bizdeki halk gerçekliği, geçtiğimiz günlerde Gever’deki trafik kazasında hayatını kaybeden Barış Anneleri gerçeğinde olduğu gibi yakıcı ve bir o kadar da sorumluluk yükleyicidir. Kıyasıya mücadele yıllarında ciddi bedeller ödemiş ve politik özne hüviyetini kazanmış halkın partisinden istediği, öncelikle bu gerçeğe göre hareket etmesidir. Kendisini halkın dışında, ötesinde, üstünde ve uzağında tutan ya da bunu hissettiren yönetici ve yönetim gerçekliğine itirazlarını dile getirmiştir. Mücadelemizin haklılığına ve meşruluğuna dair inancını korurken tam da bu gerçeklikten uzaklaşma halini eleştirmektedir. Eleştirinin özü, ‘toplumsuz toplumculuk’ ya da ‘halka rağmen halk için’ anlayışına ve tarzına yöneliktir. Örneğin, seçim sürecini yönetme biçimimize ve tercihlerimize dair ciddi eleştirileri olsa da kendisini bununla sınırlı tutmamaktadır. Başta Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki mutlak tecrit olmak üzere Kürt halkının ahlaki ve politik değerlerine yaklaşımdaki yetmezliklere dönük eleştirileri ve bu durumdan çıkışın önerilerini de sunan bir kapsayıcılığın açığa çıktığını söyleyebiliriz.”
Artık konferanslar sürecine girildiğini ve bu sürecin tartışmalar ve toplantılar ile geçeceğini ancak belirli alanlarda sorunların devam ettiğini belirten Çiçek, Yeşil Sol Parti ve HDP’nin kongre süreçlerine dair sözlerini şöyle sürdürdü: “Seçimlerden hemen sonra eleştiri-özeleştiri ilkesi etrafında yürüttüğümüz yeniden yapılanma toplantı/tartışmalarından süzülen ortak doğrularımızla kongre sürecini işletmeye özen gösteriyoruz. Gelinen aşamada konferanslar sürecine girdik. Konferanslarımızda ele alacağımız başlıkları da bahsettiğimiz toplantılar ve tartışmaların ortak çıktıları belirleyecek. Özetle partiyi vücuda getiren, ona karakter kazandıran bütün kanallardan beslenerek, destek alarak kongre sürecini örgütlemeye özen gösteriyoruz. Seçim sonrası en sağlıklı ve tutarlı özeleştiri sürecinin de ancak böyle mümkün olacağını biliyoruz. Belirli sorun alanları halen mevcut olsa da -ki, bu gayet doğaldır- kolektif tartışma düzeyi, katılımcılıktaki ısrar ve tartışmalardaki derinlik itibarıyla en demokratik ve nitelikli kongre süreçlerinden birini yaşadığımızı rahatlıkla belirtebiliriz. Her yönüyle eksiksiz bir kongre süreci olmasa da bu konuda bir iradenin açığa çıktığını ve süreç içinde eksikliklerimizi tamamlayacağımızı söyleyebiliriz.”
'HALKIN VE TOPLUMSAL ÖZNELERİN HUKUKUNU OLUŞTURMAKTAN DAHA FAZLA KAÇAMAYIZ'
Halk toplantılarında ortaya çıkan eleştirilere değinen Çiçek, halkın ve parti emekçilerinin özellikle bileşen hukukunun geldiği noktayı eleştirdiğini, bileşen hukukunun tanımlanmasında bir zorunluluklarının olduğunu dile getirerek, gelinen süreçte ortaklaşılan daha fazla nokta olduğunu belirtti. Cengiz Çiçek şöyle devam etti: “Bahsettiğiniz başlıklarda geçmişe göre daha gerçekçi ve kendisiyle yüzleşen bir tartışma süreci yaşanıyor. İlgili eleştiriler, salt halktan değil kurullarımızdan, partinin emekçilerinden de geliyor. Bileşen hukuku bağlamında şunlar söylenebilir. Öncelikle bileşen ve bireyler olarak bu hukukun tanımlanmasında ve pratik doğrularını oluşturmakta ortaklaşma gibi bir zorunluluğumuz var. Az önce de bahsettiğimiz gibi oldukça verimli bir tartışma süreci yaşasak da, bu her konuda aynı düşündüğümüz, mutabık kaldığımız anlamına gelmiyor. Ancak ortak doğrularımız düne göre bir hayli artıyor. Ayrıca, bileşenlerin ya da bireylerin, parti içiyle kendisini sınırlayan hukuk anlayışını mahkûm etmekten, halkın ve toplumsal öznelerin hukukunu oluşturmaktan da daha fazla kaçamayız. Sıkça eleştirisi yapılan yabancılaşma, elitizm, bürokratizm ve temsili siyasete hapsolma gerçeğini doğuran da bu tarzın kendisi. Halihazırda bileşen hukuku demek, bir toplumsal mücadele ittifakı kurmak ve bunun iddiasını ortaya koymak demek. O nedenle eleştirileri, stratejik mücadele hattımız olan ittifak siyasetimizin eleştirisi olarak değil, bunun pratik yetmezliklerinin eleştirisi olarak okumak gerekiyor. Yoksa hiç kimsenin sisteme karşı ittifak kurmayalım, ortak mücadele yürütmeyelim gibi bir kanaati olmadığı gibi bileşen örgütlerin ve bireylerin bu mücadelede ödediği bedelleri de gözetmediği yok. Tam da bu gerçeğimize daha fazla layık olmanın tartışması ya da eleştirileri olarak görmek gerek. Layık olmanın asgari yolu da yılların emekleri sonucu kazanılan politik ve toplumsal mevzileri, değerleri, nasıl savunacağımıza ve büyüteceğimize dair aramızda müşterekler oluşturmaktır. Bu bağlamda bizler açısından günün sorunu, direnip direnmediğimiz değildir; direnişin nasıl geliştirileceğine dairdir.”
'KISA ZAMANDA BU OYU ALMAK, HALKIMIZIN POLİTİK BİLİNÇ DÜZEYİNİ GÖSTERİR'
Yeşil Sol Parti’ye yönelik kendini iyi tanıtmadığına dair eleştirilerin dikkate alındığını söyleyen HDP Eş Sözcüsü Çiçek, bunun nedenlerini şöyle sıraladı: “Yeşil Sol Parti'nin seçim sürecinde yeterince tanıtılmamasının iki nedeni var. Birincisi, çok kısa bir zaman diliminde seçim çalışması yürütülmesidir. Böylesi kısa bir zaman diliminde başka bir parti ilk defa seçime girseydi, bu oyu alır mıydı tartışılır. Bu, aynı zamanda halkımızın politik bilinç düzeyini göstermesi açısından bir mücadele artısıdır. Tabii ki bizler açısından yeni keşfedilmiş bir özellik değil bu. Ancak bu bulanık ortamda tekrar hatırlatmakta da fayda var. İkinci neden de şudur; eğer Yeşil Sol Parti yeterli düzeyde tanıtılmamışsa o vakit bu durum, örgütsel zafiyete, güçsüzlüğe işaret eder. Nesnel ve öznel koşulların etkisiyle uzunca süredir daralan, güçsüzleşen örgütsel gerçeğimizle yüzleşmemek, farkında olsak da bunun tedbirlerini zamanında alamamak, bizler açısından özeleştiri konusudur. Koşulların, baskı ortamının ağırlığı gerekçesiyle bu özeleştiriden kaçamayız. Çünkü olağanüstü halin, bizlerin olağan hali olduğu gerçeğini unutamayız. Dolayısıyla her koşulda ideolojik, politik ve toplumsal özellikleri itibarıyla güçlü bir örgüt olarak kalmaktan başka şansımız yok.
'HER DÖNEMİN FARKLI KOŞULLARI VE ÖRGÜTSEL KARAKTERİ VARDIR'
Halkın eleştirileri arasında olan HADEP geleneğine ya da HDP’nin ilk dönemine dönülmesine dair önerilere de değinen Çiçek, her dönemin kendi koşulları ve örgütsel karakteri olduğunu, HADEP döneminin farklı bir dönem olduğunu belirtti. Çiçek, dönemleri kıyaslamanın yanlış olduğunu sözlerine ekleyerek şöyle devam etti: “Bu bağlamda HDP’nin ilk dönemlerine ve HADEP’e yapılan referansları anlamlı bulmakla birlikte doğru bulmadığımı belirtmek isterim. Her dönemin kendine göre koşulları ve bu koşulların açığa çıkardığı örgütsel karakteri olur. Motamot düşünemeyiz. Örneğin, HADEP dönemini Kürt diriliş mücadelesi döneminden, bunun ulusal duygusunun ve politik bilincinin inşasında devrimci hareketinin halk içerisindeki somut örgütlenme kapasitesinden, Önderliğinin halkla buluşma, ona temas etme, seslenme düzeyinden ve diriliş sloganlarının kitleler üzerindeki büyüsünden bağımsız ele alabilir miyiz? Hakeza HDP’nin ilk dönemlerini de Abdullah Öcalan’ın öncülüğünde oluşturulan politik iklimden ve onun oluşturduğu kamusal avantajlardan bağımsız düşünebilir miyiz? Elbette hayır. O yüzden dönemleri düz mantıkla kıyaslayamayacağımız gibi HADEP, HDP gibi partileri de devrimci dinamiklerden, meşru mücadele zeminlerinden azade düşünemeyiz. Kendisini belirleyen tarihsel süreçlerden, dinamiklerden ve ideolojik zeminlerden yalıtık her değerlendirme, demokratik siyasete yönelik iki uç yaklaşımı, yanlış ele alışı beraberinde getirir. Ya göklere çıkarılır, her şeyin merkezi yapılır ya da ayakaltına alınır, ezilir, hiçleştirilir. “
'GÖRECE SEÇİM BAŞARILARI, ELEŞTİRİLERİ GÖRÜNÜR KILMAKTAN ALIKOYDU'
Seçim sonrası birçok kesim tarafından dillendirilen "HDP’nin orta sınıflaşması" eleştirilerine de açıklık getiren Çiçek, bu eleştirinin uzun süredir yapıldığını ancak önceki seçimlerde yaşanan görece başarılarının bu eleştirileri görünür kılmaktan alıkoyduğunu dile getirdi. Çiçek bu konuda şunları söyledi: “Aslında bahsedilen eleştiriler ilk defa yapılmadığı gibi bu eleştiriler, sadece halkın eleştirileriyle sınırlı da değildi. Örgütlü yapılarımız içinde de uzunca bir süredir bu yönlü tartışmalar, eleştiriler vardı. Görece seçim başarıları, bu tartışmaları derinleştirmekten, eleştirileri görünür olmaktan alıkoydu. Seçim sonuçlarının neredeyse tek mücadele ölçütü olması eleştirisini de buradan hareketle yapıyoruz. Yoksa seçim süreçlerini yok saymamızla, önemsiz görmemizle ilgili bir durum değil bu. Eğer seçimlerde elde edilen başarılı sonuçlar, örgütsel gerçekliğimizin ve mücadele sorunlarımızın üstünü örtüyorsa ortada ciddi bir yanılgı ve ideolojik sapma vardır. HDP’nin 7 Haziran seçim zaferiyle birlikte seçimler-toplumsal mücadele dengesi, seçimler lehine bozulmaya başladı. Oysa seçim süreçleri başlı başına bir mücadele süreci değil demokratik devrimci mücadelenin bir durağı, bir zaman aralığı olarak değerlendirilmelidir."
'ZAFER DEVRİMCİ POLİTİKANIN ZAFERİ OLACAKTIR'
Türkiye’de toplumsal mücadelenin seçim süreçlerine daraltılmasının faşizme karşı tedbir alınmasını engellediğini söyleyen Çiçek, bu yanılgılı halin devrimci demokrat çevreleri sistemin hapsettiği alanlarda bıraktığını belirtti. Çiçek, şunları ekledi: “Toplumsal mücadelenin seçim süreçlerine daraltılması, faşizmin yönelimlerine karşı yerinde, zamanında tedbirler almamızı da engelledi. Bu yanılgılı hal uzun süre devam ettikçe devrimci, demokratik, meşru mücadele anlayışı yerine sistemin bizi hapsettiği alanlara daralan bir sonuç çıktı ortaya. Nedir bu sonuç? Sistem her koldan bize saldırırken, ideolojik ve zor aygıtlarını türlü yöntemlerle üzerimize boca ederken, buradan çıkışın, parlamento grubumuzun ve parti üst yönetimimizin ‘üstün performansıyla’ mümkün görülmesi; örgütlü, direngen ve özneleşmiş bir halk gerçeğine gerek duyulmaması, bunun neredeyse gündemimizden çıkmasıydı. Bugün sıkça eleştirisi yapılan HDK’nin rolünün önemsenmemesi, varlığının fiilen askıya alınması da bu sistem içi zihniyet ve mücadele kültürü inşasıyla ilgilidir. O nedenle yakın tarihimizin kritiğini daha gerçekçi yapmak zorundayız. Dolayısıyla seçim başarılarının, mücadele görevlerinden uzaklaştıran bozuculuğunu ve bunun üzerinden inşa edilen örgütsel karakteri yıkmak zorundayız. Buradan hareketle Cemil Aksu’nun, “7 Haziran önemli bir seçim zaferi anıyken, bir yenilginin de başlangıç anıdır. AKP’si ve CHP’siyle Türk burjuva egemen sınıfının ortak iradesiyle bu zaferin boğulması hamlesinin bütün hazırlıklarının startının da verildiği andır” tespitine katılmamak mümkün değil. Yenilen toplam mücadelemiz değildir. Bu konuda yanılmayalım, yanıltmayalım. Yenilen, seçim zaferlerini toplumsal politikaya tercüme etmeyen, sokak mücadelesini güçlendirmeye tahvil etmeyen anlayışımızdır. Bu yönüyle olacaksa nihai zafer, devrimci politikanın zaferi olacaktır. Zafer ise, ‘seçimler bir şeydir, ama her şey değildir’ mottosunda saklıdır.”