‘İktidarlar, İslam dinini kullanıyor’

Demokratik İslam Konferansı’na katılan akademisyen ve din âlimleri, İslam dininin iktidarlar elinde bir güç olarak kullanılarak gerçek amacından uzaklaştırıldığını söyledi.

Akademisyen Fadıl Bedirhanoğlu, devletin din üzerinden güç devşirerek, kendi emellerini yerine getirmeye çalıştığını belirterek, Müslüman Kürtleri uyardı.

Amed Âlimleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği öncülüğünde Amed’de “Demokratik İslam Konferansı” düzenlendi. Amed Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliği’nin hizmet binasındaki konferansa, Kurdistan ve Türkiye’den çok sayıda din âlimi, sivil toplum örgütü, siyasi parti temsilcisi ve akademisyen katıldı. Demokratik İslam Konferansı’na katılan din âlimleri ve akademisyenler ANF'ye konuştu.

DEVLET, DİN ÜZERİNDEN GÜÇ DEVŞİRİYOR

Devletin, İslam dinini kullanarak iktidara alet ettiğini ifade eden akademisyen Fadıl Bedirhanoğlu, şunları söyledi: “Devlet, din üzerinden güç devşiriyor ve kendi emellerini bu şekilde yerine getirmeye çalıyor. Dini kullanarak iyi şeyler yapmak gibi bir niyetleri yok. Tek amaçları güçlerine güç katmak, İslam dininin gücünü kendi yanlarına almaktır. Bununla birlikte daha fazla haksızlık, daha fazla zorbalık, daha fazla hak ihlalleri yapmak istiyorlar. İslam, gerçeğe teslim olmaktır. İslam dini, insanların onurunu ve kişiliğini ön planda tutan bir dindir. İnsanlığın onurunu çiğnemek hiçbir dine göre hak ve helal değildir. Kürt halkının, hiç kimsenin tekeline girmemesi, doğru ve gerçekler neredeyse orada olması ve onları bir birinden ayrıştıran her ne varsa onlardan uzaklaşması lazım. Kürt halkının birliğini sağlayan ne varsa onlara uymak gerekiyor. Kim Kürt halkının birliğini sağlıyorsa, haklarını istiyorsa ve onun için mücadele ediyorsa onlarla birlikte tek güç haline gelmek gerekiyor ki bu yaşanan zulmü bertaraf edebilsinler. Aksi takdirde böyle dağınık bir şekilde kaldıkça daha fazla haksızlık ve zulüm çekerler.”

KADINLARA NE KADAR DEĞER VERİLDİĞİ AÇIKTIR

Demokratik İslam anlayışında kadınların yerine dikkat çeken DEM Parti Haklar ve İnançlar Komisyonu Üyesi Hatice Şeker, şunları ifade etti: "Demokratik İslam anlayışı, çoğulcu bir anlayıştır, öncelikle bunun altını çizmek gerekir. Çok sesli, çok renkli, farklılığı gözeten hoşgörü zemini üzerinde insanların kendi düşüncelerini ifade edebileceği bir yaşamı bize söylüyor. Nitekim İslam tarihine baktığımızda birçok örneği var. İslam tarihi ve öncesine baktığımızda bir Hz. Ayşe, Hz. Zeynep, Hz. Hatice ve Hz. Meryem figürü var karşımızda. O dönemin koşullarına baktığımız zaman bu kadınlar gerçekten topluma öncülük eden bir misyonla toplumda mücadele yürütmüş. Tekçi zihniyete, saltanata ve insanlık karşıtı olan bütün yaklaşımlara karşı devrimci bir duruş sergilemişler. Cahiliye dönemine baktığımızda Hz. Hatice gibi bir kadının o coğrafyada ticarete öncü bir misyonla çaba yürütmesi, aynı zamanda Hz. Muhammed'in peygamberlik döneminde ona en büyük desteği veren bir kadındı. İslam dinin kadına bakış açısı bu yönüyle nettir. Bugün İslam ve diğer dinler, sistemin elinde toplumu dizayn eden bir maşa haline getirilmiş. Bu özelde de kadının şahsına yapılmıştır. Kadını öteki gören, metalaştıran tüm yaklaşımları, inançlara yükleyen ve inançları sebep gösteren bir anlayış var. Biz kesinlikle bunu kabul etmiyoruz. İslam tarihi gerçek anlamıyla incelendiğinde kadınlara ne kadar değer verildiği, anlam atfedildiği açığa çıkacaktır.”

HAK VE ADALET TEMELİNDE BİR YAŞAM

Özgür bir din anlayışının topluma anlatılması ve aktarılması gerektiğini söyleyen   , şöyle konuştu: "Dinin temel amacı ve hedefi, insanların özgürlüğüdür, insanı özgürleştirmektir. İnsan iradesiyle insan olur. Allah dini insanlara gönderdi, çünkü insanlığın iradesi var. Din, zorluk ve zorbalık değildir, özgürlüktür. Ortadoğu ve bütün İslam âleminde din bir zorbalık aracı olarak kullanılıyor. Kürt halkının öncelikle dinin amacını ve fikrini anlaması gerekiyor. Dinin amacı sadece oruç ve namaz değildir, İslam dininin amacı bütün insanlığın birlikte onurlu bir yaşamıdır. İslam dini, kim neye inanıyorsa inansın hak ve adalet temelinde bir yaşamı savunuyor. Maalesef ki iktidarlar kendi ideolojisine göre şekil veriyor. Bugün her mezhep, ideoloji ve tarikat dini, kendine göre yorumluyor. Bu kesinlikle doğru değildir. Bunu çok iyi anlamamız gerekiyor.”

İKTİDAR İSLAMINA KARŞI DEMOKRATİK İSLAM

Ortadoğu coğrafyasının çok dinli ve çok kültürlü bir yapıya sahip olduğuna işaret eden Demokratik Alevi Derneği Eşbaşkanı Pir Zeynel Kete ise şunları söyledi: “Ortadoğu, dinler tarihinin çok yoğun bir biçimde yaşandığı bir coğrafyadır. Bu coğrafya insanlık adına, toplumsallık adına, ahlak adına, ana kadının bilgeliği adına ilklerin yaşandığı bir coğrafyadır. Bu ilklerin içerisinde doğal olarak dinler de vardır. İnançların çıkış temelinde ahlak vardır. Toplumu bir arada tutma, toplumun varlığını, birliğini, dirliğini ahlak ekseninde devem ettirme anlayışı vardır. Bu yönüyle inançların ve dinlerin çıkış aşaması ile temeli demokratiktir. İslamiyet'in ilk çıktığı döneme baktığımızda Arap aşiretlerin çok yoğun bir şekilde tekçi bir yapısı vardı. Doğal olarak Ortadoğu’daki peygamberliksel çıkışın tekrar burada karşılık bulması gerekiyordu. Bu kadar kaos, zulüm ve kanın olduğu bir yerde kendi içince bir çözümün oluşması lazımdı. O dönemde çözüm peygamberliksel çıkışlardaydı. İslamiyet ilk çıktığı dönemlerde bir kavmin inancı olarak ortaya çıkmadı. İslamiyet’i ilk kabul edenlere baktığımızda farklı sınıfsal kategorilerde ki insanlardır. Devletler İslamiyet anlayışını gerçek anlamından uzaklaştırdı. Türkiye'de Türklerin 2924 Anayasası’yla beraber makbul vatandaş Türk’tür, Türkçe konuşur, Hanefidir. Bu tanımlamanın içerisinde Kürtler ve Alevi-Bektaşilerden kimse yoktur. İki hegomonik güç söz konusudur. Birincisi İttihat ve Terakki ile beraber başlayan Milliyetçi-Türkçü çizgi, ikincisi ise Türk-İslamcı çizgidir. Adı Türk İslamiyet olsa dahi bile bugün Kürtlerin hem ulusal hem etnik ve kültürel hakikatlerini kabul etmeyen ama Kürtleri sadece çerçeveleri kendilerinin çizdiği Müslüman kardeşliği paydası içerisinde tanımlayan bir anlayış var. Alevileri ise Türk-İslam Aleviliği içerisinde bir tanımlama var. Demokrasi, çoğunluğun tahakkümü değildir. Bütün farklılıklar bir arada yaşayabiliyorsa bu demokrasidir ve özgürlüktür. Gününüzde İslamiyet adına hareket edenlerin çok rahatlıkla Êzîdî kadınları götürüp pazarda sattıklarını ve bunu da yaparken tekbir getirdikleri bir süreç var karşımızda. Türkiye’de, Ortadoğu’da, Mısır'da, İran'da, Irak’ta ve Suriye’de bu çerçevenin dışında kalan kadınlar tacize ve tecavüze uğruyor. Farklı etnik kimlikler katliam ve soykırıma uğruyor, farklı kimlikler kabul edilmiyor. Bunlar yok edilirken de yok edilme gerekçeleri ise götürülüp Kuran'ın bir yerine dayandırılıyor. İşte bu iktidar İslamıdır. Bundan dolayıdır ki Demokratik İslam tanımlaması günümde yeniden inşa edilip daha geniş bir çerçevede tartışılmasına ciddi bir boyutta ihtiyaç vardır.”