Kalkan: PKK’yi yenilmez kılan onun sosyalist karakteridir

Duran Kalkan: “Önder Apo kişiliğinde somutlaşan sosyalizmin özü, komünal yaşam ve kolektif çalışma sistemidir. PKK’nin temel güç kaynağıdır. PKK’yi fedaileştiren, sağlam kılan, bu kadar saldırıya rağmen ayakta tutan, yenilmez kılan temel özellik budur."

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’da somutlaşan sosyalist kişiliğin özelliklerini, kopuş teorisinin Abdullah Öcalan'ın kişiliğindeki pratik gelişimini ve toplumsallaştırmasını ANF’ye değerlendirdi.

Duran Kalkan’ın değerlendirmelerinin tamamı şöyle:

Konumuz Önder Apo’da somutlaşan sosyalist kişiliğin özellikleri konusu. Ya da şöyle soruluyor: Sosyalizmle Önder Apo arasındaki bağ nasıldır?

Bu soruya genel teorik bir cevap verilebilir; sosyalist kişilik diye belirlenen kişiliğin özellikleri bir peş peşe sayılabilir. Demokratiktir, paylaşımcıdır, özgürlükçüdür, eşitlikçidir, yoldaşlık ilişkilerine değer verir, sözünün eridir, pratikçidir, militandır, teoriyle pratiği bütünleştirir... Bunları Önder Apo için de sayabiliriz. Hepsinin de bir yönüyle gerçeklik bağı var. Fakat düz bir biçimde Önder Apo kişiliği ile bu sıfatlar böyle birbiriyle tam uyuşmaz. Zaten bu sıfatları sayanlar, çok fazla onun gereğini yerine de getirmiyorlar.

Sosyalist kişiliklerin böyle bir zafiyetleri var. Sosyalizmi bir kişilik olarak algılamak, bir yaşam tarzı, bir yaşam ideolojisi olarak görmek yerine teori olarak görüyor. Sadece teorik boyutuna bakılıyor bazılarınca. Çeşitli ifadeler, değerlendirmeler sosyalizm olarak tanımlanıyor. Bazıları da sadece eylem yönüyle bakıyor. Militanlık, pratikçilik, sosyalist kişilik olarak görülüyor. Diğer yönüne bakmıyorlar.

Dolayısıyla aslında önemli sosyalist kişilik, öz nedir, ne değildir? Özellikleri nelerdir, nasıl olmalıdır? Daha doğrusu bir sosyalist kişilik, sosyalist yaşam nasıl olmalıdır? Önder Apo bu sorulara nasıl cevap veriyor?

ÖNDERLİK GERÇEĞİ CANLI YAŞAMLA BAĞLI

Önder Apo kişiliği, 50 yıllık önderlik mücadelesi yürüyüşü bu sorulara nasıl cevap veriyor, nasıl vermiştir, dolayısıyla nasıl bir somutlaştırma oldu; bunları irdelemek çok çok önemli. Çünkü farklılıklar var. Sadece bu sıfatlarla böyle kalmıyor. Önderlik gerçeği soyut sıfatlarla bağlı değil canlı yaşamla bağlı. Yine parçalı değil bütünlüklüdür. Tek yönlü değil hepsini içeriyor. Hem teori hem pratik. Önder Apo’da söz, eylem, teori, pratik bütünlüğü tamdır yani.

Söylediklerini yapan, yaptıklarını söyleyendir. Yapamadıklarını hiçbir zaman ne teori yapmıştır ne de söz. Kendi yapmadıklarını başkasına yap demez. Sosyalizmin ilkesi olarak ortaya koymaz. Kendi yaptıklarını, yapabildiklerini başkalarının da yapmasını ister. Sözlerinin gereğini yerine getirir. Yani bir şeyi farklı söyleyip farklı yaşamaz, davranmaz. Bu Önder Apo’da çok temel bir yan. Esas olarak burada görmek gerekiyor. Böyle bir bütünlük var, canlılık var.

SOSYALİST GERÇEKLİĞE ULAŞIRKEN SİSTEMİN YAŞAMINDAN KOPTU

Diğer yandan Önder Apo, sosyalist bir kişiliğe ulaşırken sistemden koptu. Yani kopuş teorisi önemliydi, esastı. Her ne kadar iktidarcı-devletçi paradigmadan 2003-2004 dört yılına kadar tümden kopamadıysa da bunu her düzeyde anlayan, tanımlayan, teori, program, strateji, örgüt, eylem haline getiren bir düzeye ulaşmadıysa da, baştan itibaren iktidarcı ve devletçi sistemden, dolayısıyla erkek egemen zihniyet ve siyasetten kopuş vardır. Sistem yaşamından koptu. Sistem yaşamından kopuş, alternatif bir yaşam sistemi olmayan, tanımsız, rasgele, ölçüsüz hareket eden bir temelde olmadı tabii ki. Düzen yaşamından kopulabilir; okulu bırakırsın, işi bırakırsın, aile ortamını bırakırsın. Ortalıkta başıboş dolaşanlar çoktur. Lümpenizm bunun ideolojik ya da teorik tanımlaması oluyor. Böyleleri çok. Onlara da sistemsiz kişiler diyorlar. Önder Apo’da kopuş böyle değil tabii. Sistemden kopuş kesinlikle böyle değil. Neyi içeriyor? Alternatif bir yaşam sistemini içeriyor. Kürt halkını yok sayan ve yok etmek isteyen zihniyet ve siyaset yapısından koparken, Kürt varlığı ve özgürlüğüne dayalı yeni bir yaşam sistemi kurmayı esas alıyor, onun özelliklerini geliştiriyor. Kişiliğinde öyle bir yaşamı düşünce ve eylem olarak ortaya çıkartıyor, davranış olarak ortaya çıkartıyor. Bir kişi olarak sistemden koptuğunda sistem karşıtı alternatif bir sistemdir, yaşam sistemidir. Böyle bir kişilik özelliği var burada.

SİSTEMDEN KOPARKEN TOPLUMA ULAŞIYOR

Bunu neye dayanarak geliştirdi dersek, şunu bir kez daha ifade etmemizde yarar var. Önder Apo hep şunu söyledi; Kürt toplumunun varlığı ve temel değerleriyle kendi kişiliğimi, kendi kişilik özelliklerimle Kürt toplumunun özelliklerini en üst düzeyde birleştiremeseydim bu kadar şeyi düşünemez, bu kadar eylem yapamazdım, böyle bir düşünce ve pratik geliştiremezdim. Düşünce ve pratiği bu düzeyde geliştirme gücü gösteremezdim. Bir defa sistemden koparken alternatif bir sistem olması, toplumla bu düzeyde bağlı olmasından geçiyor. Bu kadar toplumsal bir kişilik ama bir kişilikte yeni bir toplum, özgür toplum, demokratik toplum, özgür yaşam, kadın özgürlüğüne dayalı yaşam böyle somutlaşıyor, şekilleniyor. Bir kişilikte bir toplum dile geliyor. Bunu Egîd arkadaş için ifade etti. Yüreğinde bütün halkı, toplumu temsil eden kişilik, dedi. Bu, en bütünlüklü ve sistemli olarak Önderlik gerçeğinde, Apocu kişilikte, Önder Apo kişiliğinde somutlaşmıştır. Bu yön başlangıç açısından önemlidir. Yani toplumsallığı, toplumculuğunu, toplumla bağını iyi görmek gerekiyor. Sistemden koparken topluma ulaşıyor. İktidar ve devlet sisteminden koptuğunda toplumsallaşıyor. Özgür yaşama ve demokratik sisteme dayalı yeni bir toplum öngörüyor. Kendi kişiliğinde öyle bir toplumu temsil ediyor, onun özelliklerini yaratıyor.

Bu özellikleri pratiğe nasıl geçirdi? Önder Apo? Pratik gelişimini nasıl sağladı?

Öncelikle kendini bu temelde eğitti. Sistemden kopardı, toplumsallaştırdı. Yani alternatif bir sistem haline getirdi. Böyle bir kişilik devrimi gerçekleştirdi.

APOCU GRUP BÖYLE BİR KOPUŞLA OLUŞTU

Bundan sonra da, yaptığı, anladığı kadarıyla paylaştı. Bunu kendi kişiliğinde geliştirdikçe çevresine yaymayı da esas aldı, paylaşımcı oldu. Yani ben yaptım, benimle sınırlı kalsın, tek kişilik bir güç olayım, demedi. O toplumun özelliklerini taşıdığı için yeni, kendi toplumuna yaratmayı da öngördü. Dolayısıyla kendi özelliklerini yaymayı öngördü. Bu da çevreyi eğitme, propaganda etme, düşüncelerini yayma, kendi doğrularını götürme biçiminde oldu. Bu, kendisi gibi herkesin sistemden kopuş devrimini yapmasını, iktidar ve devlet sisteminden kopmasını, dolayısıyla kişilik devrimini başlatmasını getirdi. Yani Apocu grup, PKK, böyle bir kopuş ile oluştu. Her ne kadar paradigması hala iktidar ve devleti öngörse de aslında mevcut Kürt’ü yok sayan ve yok etmek isteyen küresel iktidar ve devlet sisteminden kopuşu getiriyordu. Oradan kopmayan Önderlik ile bir olamadı. Böyle bir önderliğin temsil ettiği toplumsal sisteme, yaşam sistemine giremedi. Şu bu düzeyde çelişti. Ya çelişkilerini çözdü, devrimini yaptı, Önderlik ile yürüdü ya da tekrar geriye döndü, düzen içi oldu. Böyle düzen içi olanlar oldu mu? Çok oldu. Ta 1975'ten itibaren böyleleri çıktı. Her zaman da oldu. Ama Önderliği anlayan, özümseyen Önderlikte birleşen, Önderliğin toplumsallığına en ileri düzeyde katılanlar oldu mu? Evet. Önderliğin, “gizli ruhum” diyebileceği kadar oldu. Haki Karerler, Kemal Pirler, Mazlum Doğanlar, Saralar böyle ortaya çıktı. Kemal Pir, Önder Apo'nun ruhu hepimizin ruhudur, dedi. Devrimci ölçüyü öyle aldı. Önder Apo, Haki Karer için, “Benim gizli ruhum gibiydi” dedi. Bu kadar Önderlik kişiliğini, Apocu kişiliği anlayan, onu özümseyen, onunla bütünleşen kişilikler ortaya çıktı. Şu bu ilkede anlaşan, şu bu davranışta ortaklaşan değil. Ruhsal birlik diyoruz. Ortak ruh taşıma. Bu çok önemli. Yani o düzeyde önderlik gerçeğini anlama ve katılma oldu.

YAŞAMDA BİRLİK, DÜŞÜNCE VE PRATİKTE BİRLİĞİ GETİRDİ

Peki Önder Apo, bu insanları bu bu hale nasıl getirdi? Nasıl kendi düşüncelerini kabul ettirdi insanlara? Bu kadar nasıl etkiledi? Beş kuruş parası yoktu. Kendisi başkalarının yardımıyla yaşar durumdaydı. Herhangi bir silahı, gücü yoktu. Yani ne maddi, mali gücü vardı, ne silah gücü vardı, ne ünü vardı, ne şanı vardı. Hiç kimse tanımıyordu, bilmiyordu ama ilişki kurduğu insanları ölümüne kendine bağlayacak kadar etkiledi. Ne ile? Birlikte yaşayarak... Tek kelimeyle ya da tek cümleyle böyle cevap verebiliriz. Yaşamda bir olarak… Yaşamda birlik, düşüncede ve pratikte birliği getirdi. Daha da öteye götürdü. Duygu ve ruh birliği ortaya çıkardı. Önder Apo her zaman böyle bir birliği esas aldı.

Bu grup nerede kuruldu? Haki ve Kemal arkadaşlarla birlikte. Kaldığı evde. Birlikte yaşadılar, birlikte kaldılar, her şeyi birlikte paylaştılar. Herkes gördü Önder Apo’nun nasıl yaşadığını. Kendisine ait özel bir yeri olmadı. Özel bir yaşamı olmadı. Başkalarına, şöyle şöyle yapın deyip kendisi başka yere gitmedi.

Haki arkadaş bir ev tuttu. Kendisi bir ev tuttu. Kemal Pir hiç ev tutmadı. O daha seyyar, daha hareketli bir devrimci çalışmaya girdi mesela. Bir ev, iki ev oldu. O evde kalıyordu, sonra gidiyordu. İnsanlarla birlikte yaşıyordu. Birlikte yiyor, birlikte içiyordu. Olduğu yerde yaşam tarzını belirliyordu. Nasıl oturulur, nasıl kalkılır, nasıl giyinilir? Ne doğrudur, beğenilir, ne reddedilir? Nasıl ilişki kurulur, birbirine saygı, sevgi, bağlılık nasıl oluşur, birbirine nasıl hizmet edilir; her şeyi bizzat kendisi gösterdi, kendisi belirledi. Yaşam içerisinde söyleyerek değil günlük, anlık yaşayarak, birlikte yaşayarak gösterdi. Eksiklik, yanlış gördüğü yerde yanlış budur, doğrusu budur, doğru yapmak lazım dedi. Hep eleştirel oldu. Bu eleştiri, karşıdakini mahkum eden tarzda değil eğiten tarzda, doğruya çeken tarzda oldu.

SOSYALİZMİ BİR YAŞAM TARZI OLARAK ÖNGÖRDÜ

Önder Apo, sosyalizmi bir bakış açısı, bir zihniyet durumu, bir felsefe, bir teorik çerçeve olarak aldığı, ideolojik-politik çizgi olarak öngördüğü, eylem yanını, örgütü, stratejisi ve taktikleriyle öngördüğü sosyalist örgüt eylemi geliştirmeye çalıştı ama esas olarak sosyalizmi bir yaşam tarzı olarak öngördü. Özgür yaşam ilkeleri olarak öngördüğü, kişide somutlaşan özgür yaşam ilkeleri ile toplulukta ortaya çıkan özgür yaşam ilkeleri ve ilişkileri, insanlar arası ilişkiler… Dolayısıyla özgür yaşama dayalı yeni bir toplum ilişkisini, insan duruşunu ortaya çıkardı. Bunu kendi kişiliğinde oluşturdu. Çevresini de bu temelde eğitti. Yoldaşlarını bu temelde eğitti. Kendi toplumunu bu ölçüler, ilkeler üzerine kurdu. Bu hep böyle oldu. Bunun dışında bir yaşamı olmadı.

Diğer birçok çevreler sosyalizmi söylüyorlar, pratiğini ayrı yapıyorlar. Önderlik söz sosyalisti değildir. Sosyalizmi bir düşünce ya da söz olarak hissedip söyleyen, pratikte onun dışında kalan değildir. Tam tersine; evet, sözünü de söyleyen ama esas bunu yaşanır kılandır. Anı anına yaşanır kılandır.

SOSYALİST ANLAYIŞTA İKTİDAR-DEVLET YANILGISI

Birçok sosyalist söz-pratik farklılığı yapıyor. Sözde birçok şeyi söylüyor; özgürlük ilkeleri, paylaşım ilkeleri, demokratik komünalizm ve benzeri şeyler… Ama pratiğe gelince, bakıyorsun bir küçük burjuva bireycisi olarak yaşıyorlar. Ayrı yaşamları var, ayrı dünyaları var, ayrı mülkiyetleri var, özel mülkiyeti yaşıyorlar. Sosyalizmi teori olarak öngörüyorlar, söz olarak, konuşma olarak öngörüyorlar. Sonra gerçekleşir diyorlar.

Bir devrim tutturulmuş; devrimden sonra sosyalizm olur. Devrim dedikleri iktidar olmaktır. İktidarı ele geçirirse sosyalistçe yaşayabilirsin, iktidar olamazsan sosyalist yaşayamazsın diyorlar. Oysa iktidarla sosyalizm birbirine zaten karşıt. İktidar; çıkar, sömürü düzenidir. Sosyalizm ise tam tersine paylaşım, dayanışma düzenidir. İktidar oldun mu zaten sosyalist olmaktan çıkmışsın demektir. Neyin sosyalisti olacaksın? Sosyalist iktidar olmaz, devlet olmaz.

Böyle bir sosyalist anlayışta yanılgılar var. İktidar ve devlet paradigmasını, sosyalizmin özgürlük, farklılıklara dayalı eşitlik, paylaşım, komünalizm ilkelerinin uygulanacağı araç olarak görmek zaten sosyalist hareketin en büyük yanılgısıydı. Sosyalizmden önceki bütün özgürlük hareketlerinin de en büyük yanılgısıydı. Yani aslında iktidar ve devlet sistemi 5 bin yıllık egemenliği içerisindeki en büyük kazancı, bütün muhaliflerine kendisini temel araç olarak kabul ettirmesiydi. Bunu böyle tanımlayabiliriz. En büyük başarısı buradadır. Öncelikle kendini en çok muhalif olanlara bile kendisini kabul ettirmiş oluyor. Siz benimle varsınız diyor, dedirtiyor. Ondan sonra o aracı esas aldın mı zaten amaçtan kopuyorsun. Araç seni kendi çıkarına doğru yönlendiriyor. Amacı, ilkeleri unutuyorsun. Reel sosyalizm de öyle oldu. Özgürlük ilkesi, eşitlik ilkesi, demokrasi ilkesi bir yana kaldı. Devlet her şeyin yerine geçti. Hegemonya her şeyin yerine geçti. Sovyetler Birliği'nin savunulması, korunması adı altında bütün ilkeler bir yana bırakıldı. Bütün ilkelerden vazgeçildi. Her şeyin belirleyeni Sovyetler Birliği devletinin korunması oldu.

ÖNDER APO SOSYALİZMİ DEVRİMDEN SONRA YAŞANIR GÖRMEDİ

Bunu örgüte, kişiye indirgedin mi çıkarcılık oluyor. Maddi iktidar sahibi olma, bireycilik sahibi olma oluyor. Önder Apo öyle değildir. Amaçla aracın, teori ile pratik bütünlüğü her zaman en ileri düzeyde sağladı. Öyle sözü farklı, eylemi farklı olmadı. İkili bir kişilik olmadı. Hep içi dışı bir derler ya, sözü özü bir oldu. Söylediği ile yaptığı bir ve bütün oldu. Birbirinden hiç kopmadı ve sosyalizmi devrimden sonra yaşanır, iktidardan sonra gerçekleşir olarak görmedi.

Sosyalizmi devlet yapmaz, iktidar kurmaz. Sosyalizm kişide somutlaşır, toplumda somutlaşır. Bir düşünce gücü olduğu kadar esas olarak bir yaşam tarzıdır. Yaşam ilke ve ölçüleridir. Dolayısıyla ne kadar sosyalistçe; yani özgür, farklı kanallara dayalı, eşit, paylaşımcı komünal yaşıyorsan o kadar sosyalistsin; bu yaşamdan ne kadar uzaksan sosyalizmden o kadar kopuksun. Bu ilkeyi esas aldı.

Böyle herkes gibi sosyalizmin lafını çok etmedi. Mesela sosyalist kavramını çok kullanmadı. Hep sosyalizmi çok övmedi. Övgüyle o kavramı kullanarak sosyalist olmadı. Bunu bizzat hayata geçirerek, yaşayarak, sosyalizmin ilkelerini olduğu yerde hayata geçirerek, kişiliğinde yaşanır kılarak, grubunda, yoldaşlarında, örgütünde yaşanır kılarak; propaganda yaparak, propaganda çalışmasında örgüt kurarak, örgüt çalışmasında gerilla savaşı yürüterek; gerilla savaşında yaşanır kılarak yaptı. Yani burada hayata geçirdi, uyguladı. Bütün yaşamını sosyalizmin ilke ve ölçülerine göre yaptı. Sosyalizmin sözünü eden değil de gerçeğini yaşayan oldu.

İLK GRUPTAN BUGÜNE KOMÜNAL YAŞAM İLKELERİ UYGULANDI

Kişiliği böyledir ve PKK’ye de böyle bir kişiliği öğretti, eğitti. Böyle böyle olacaksınız demedi. Oturup yazarak, herkes böyle olsun demedi. Aylarca, yıllarca birlikte yaşayarak böyle bir yaşam kurdu. PKK böyle küçücük bir grup olmaktan çıktı, büyüdü, her yere yayıldı.

PKK, tıpkı o eski dönemdeki dergahlarda oluşan eğitim sistemleri var ya, işte bir temsilci bir yere gidip yayıyor, bir temsilci bir yere gidip yayıyor; PKK’yi oluşturan kadrolar, ideolojik grubun çalışma alanlarına dağılımı, Kurdistan'a dönüş, Kurdistan şehirlerine dağılıp her şehirde, Ankara'da Önderliğin başlangıçta oluşturduğu gibi, sosyalistçe yaşayan gruplar, örgüt grupları oluşturması gibi gruplar gelişti. PKK’nin örgütlenmesi, PKK’de gerçekleşen sosyalizm böyle oluştu. Buna böyle görmek lazım. Önder Apo Ankara’da kesinlikle kendine ait, örgütünden, grubundan kopuk hiçbir yaşamı olmadı, hiçbir imkanı olmadı. Kendi elindekini paylaştı. Yoldaşları da kendi yeni sosyalist yaşam sistemine göre her şeylerini paylaşarak katıldılar. İlk grup oluşumundan, Ankara'daki ilk ideolojik grup oluşumundan bugünkü PKK gelişimine kadar komünal yaşamın temel ilkesi uygulandı. Herkes gücüne göre katılım sağladı, iş yaptı, pratikleşti. Azami derecede kendi gücünü ortak çalışmaya kattı, ihtiyacı kadar da kullandı. Neye ihtiyacı varsa öyle kullandı. Önder Apo, böyle bir komünal yaşamı, ilk gruplaşmadan itibaren kendi etrafında oluşturdu. Buna en çok da kendisi uydu.

EN ZOR İŞLERİ KENDİSİ YAPTI, HİÇBİR MÜLKİYETİ OLMADI

Örneğin ben şu kadar katılırım, şu kadar çalışma yaparım, demedi. Bütün imkanlarını, bütün gücünü kattı. Yoldaşlarının zorlandığı işler mi var? Kendisi üzerine aldı, yaptı. En zor işleri kendisine aldı. Dedi ki, hiç kimsenin yapmadığı işleri ben üzerime aldım, yaptım. Çok hayal edip de en güzel işleri hep yoldaşlara bıraktım. En kolay yapılacak, en coşkulu, heyecan verici işleri; örneğin dağda gerillacılık yapmayı yoldaşlara bıraktım, dedi. Ama en can sıkıcı, en zor işleri de üzerime aldım. Hiç bir zaman yakınmadım, bana zor iş bırakılıyor diye, dedi. Yapamıyorsa yoldaşlar, ben yaparım, dedi. Bir kadro gibi hep çalıştı, görev sorumluluk üstlendi. Bir kadro ne yapıyorsa en başarılı düzeyde onu yaptı. Ondan sonra da başkalarının çalışmalarına yardımcı oldu, katkıda bulundu. Önder Apo'nun liderliği, başkanlığı, önderliği böyle seçimle, yetkiyle, rütbe ile oluşmadı. Dedi, eşitler arasında hizmette birinciyim. PKK içinde eşitlik var mı? Bütün kadrolar için hiçbir ayrıcalık yoktur. İşte birinci kişi deniliyorsa bu, herkesten çok hizmet etmemden kaynaklıdır, dedi. Yoksa başka bir özelliğinden dolayı değil, herkes gibi bir kadro olarak çalışıyorum. Bir de herkesin çalışmasına güç katıyorum, destek veriyorum. Onun için herkes benden destek almaya çalışıyor. Beni birinci görüyor. Bana onun için Başkan diyorsunuz, Önder diyorsunuz. Yoksa başka herhangi bir şeyden değil.

Neyin birincisi, neyin önderi, neyin başkanı? Hizmetin birincisi. En çok hizmet ediyor, en çok üretiyor. Ama mesela ürettiğinin bireysel karşılığını almıyor hiçbir zaman. Ben şunu çalıştım, şunu yazdım, şu kadar şey ürettim; o halde buradan ortaya çıkan sonuçlar, kazanç benim kişiliğimin olacak, demedi. Benim varlığım olacak demedi. Hiçbir özel mülkiyeti, varlığı olmadı. Elinde olan her şeyi baştan itibaren örgüte verdi. Ondan sonra herşey örgütle olur. Partide komünalizmi, kolektivizmi ileri düzeyde geliştirdi. Önder Apo geliştirdi bunu. Herkesi de öyle kattı. Bunu komün evlerinde, komün yaşamıyla geliştirdi. Gerillada gerilla eğitimleriyle geliştirdi. Parti örgütlenmesinde, diğer halk örgütlenmelerini de komiteler ile, daha sonra meclisler, komünlerle oluşturmayı öngördü. Hepsini birbirine bağlı olarak geliştirdi. Ben en çok çalışıyorum, niye başkası çalışmıyor, demedi. Bunu ben yaptım, sen de şunu yap diye kimseye demedi mesela. Yani varsa devrim için yapılması gereken işler, kendisi üzerine aldı. Herkesi de bir işin bir ucundan tutup ona katılmaya ve katkı sunmaya da davet etti, çağırdı. Öyle bir anlayış ve ruh kazandırdı.

Kurdistan'da öyle oldu. Beyrut'a gitti, Şam'a gitti; kendine ait özel bir şey kuran, özel bir yaşam örgütleyen olmadı. Partiyi örgütledi. Parti komünalizmini ve kolektivizmini örgütledi. Gittiği yerde parti yarattı, partiye çekti, kolektif yaşadı. Kamplar kuruldu. Mahsum Korkmaz Akademisi oldu; kamplarda yaşadı gerillalarla birlikte. Mahsum Korkmaz Akademisi'ni kendisinin yaşam ve çalışma karargahı yaptı. Teorik çalışma karargahı, Parti’nin yönetim karargahı, gerillanın eğitim karargahı, mücadeleyi yürütme karargahına; bir eğitim ortamını, aynı zamanda böyle bir çalışma ortamına, bütün bu çalışmaların hepsinin yapıldığı yere dönüştürdü.

İnsanlar bu durumu görünce bundan etkilendiler. Her PKK’liye sorun; neden etkilendin diye, PKK’nin yaşam tarzından, yoldaşlık ilişkilerinden, çalışma tarzından etkilendim diyor. Bu da neyi ifade ediyor? Ortak komünal yaşam ve kolektif çalışmadan etkilenmiştir. Önder Apo kişiliğinde somutlaşan sosyalizmin özü bu. Sosyalizm, paylaşımcılık, komünal yaşam, kolektif çalışma, ortak irade bu temelde oluşuyor. Bütün bunlar böyle bir kişilik şekillenmesi ile ortaya çıkıyor.

12 Eylül'den sonra Lübnan-Filistin sahasında gerilla eğitimleri olduğu zaman Faşizme Karşı Birleşik Cephe diye bir cephe örgütlemiştik. Orada dostlarımız vardı. O örgütlerin içinde bir sürü eleştiri gelişti kendi sorumlularına yönelik; ayrı yaşıyor, özerk yaşıyor, özel yaşıyor, gelmiyor yanımıza diyorlardı. Örnek olarak Önder Apo'yu gösteriyor, diyorlardı; Apo'ya bak, hiç kamptan ayrılıyor mu? Arkadaşlarından ayrı duruyor mu? Ayrı bir şeyi var mı? Yoktur. Hepsi onlarla beraber. Beraber çalışıyorlar, beraber yaşıyorlar, beraber savaşıyorlar. Her şeyi birlikte yapıyorlar, birlikte üretiyor, birlikte tüketiyor, birlikte kullanıyorlar. Bireyselliğe, bireyciliğe, özel mülkiyete imkan vermiyorlar, diye.

Önder Apo için kampların hepsi kolektif çalışma ve komünal yaşam yeriydi. Kendisi her yerde oluyordu, bir yerde değil. Üç gün bir yerde, beş gün bir yerde her kampı geziyordu. Herkes diyordu; Önderlik benim yanıma geldi, Önder Apo bizim gruba dahildir. Sonra bakıyorlardı ki Önderlik her yerde, bir yerde değil. Durmuyor, yorulmuyor.

KOMÜNALİZM VE KOLEKTİVİZM FEDAİ ÇİZGİSİNE GÖTÜRDÜ

Her komün evi denen evleri de eğitim yeri yaptı. 80 öncesi komün evlerimiz komünal yaşam yeri ve kolektif çalışma yeriydi. Eğitim yeriydi, yönetim yeriydi, çalışmaların planlandığı yerdi. Yani bir parti karargahı gibi. Komünal çalışma, kolektivizm gerillada böyle oluştu. Bütün gerilla ortamı böyle oluştu. Gerilla ile birlikte evlerde böyle eğitimler geliştirdi. PKK, esas olarak böyle bir komünal yaşam ve kolektif çalışma sistemine göre oluşmuştu. Temel özellikleri bu.

Önder Apo'nun sosyalist kişilik özellikleri, sosyalizmle bağı böyledir. Bütün parti böyle oluşmuştur. Bütün gerilla böyle oluştu. Gerillada ve PKK’de ifadesini bulan komünal yaşam ve kolektif çalışma böyle ortaya çıktı. Bu, fedai çizgisine götürdü tabii. Tam bir fedai çizgisinde komünalizm ve kolektivizm, amaç için bütün yaşamını feda eden, bütün gücünü, enerjisini kullanan bir kişilik ortaya çıktı. Yaşam ve çalışma ahlakı buna göre oluştu. Ret-kabul ölçüleri buna göre oluştu. Kişinin yaşam özellikleri ve ölçüleri buna göre oluştu.

KADINININ DEVRİMSEL GÜCÜNÜ GÖRDÜKÇE DAHA FAZLA HEYECAN DUYDU

Önder Apo, yeni paradigmayı Ekolojiye ve kadın özgürlüğüne dayalı demokratik toplumcu paradigma olarak tanımladı. Başlangıçta yükseköğrenim gençliği içerisinde bir sömürge soykırım toplumu olarak sömürgeci başkentte, Ankara'da, grup oluşumunda erkekler çoğunlukta olsa da, çalışma öyle başlasa da, giderek partileşme, halklaşma, toplumla ilişkilere doğru gidince toplumun yarısı olarak kadının katılımı da gelişti. Aynı zamanda katkıları da gelişti. Bunun da kapılarını sonuna kadar açık tuttu Önder Apo.

Geliştirdiği sosyalist kişilik özellikleri, yaşam tarzı, komünal yaşam ve kolektif çalışma ilkeleri, erkekle en ileri ruhsal birlik oluşturan ilişkileri kurmaya imkan verdiği kadar, kadınla da aynı düzeyde çok daha sağlam bir ilişki ve ortak yaşam ilişkisi ve düzeni kurmaya imkan verdi. Bu konuda herhangi bir ayrım yapmadı. Özellikle toplumu toplumculuğu esas aldı. Toplumun bütünlüğünü esas aldı. Kadının katılımını gördü, geliştirdi. Kadın katılımının gücünü gördükçe, komünal yaşam ve kolektif çalışma sistemine katkısını gördükçe daha fazla heyecan duydu, daha çok önem verdi kadın katılımına. Kadın köleliği ve kadın özgürlük devrimi üzerine daha çok yoğunlaştı.

Başlangıçta yoğunlaşması Kürt sorunu üzerineydi. Tabii ulusal sorun üzerine, sınıf sorunu üzerineydi. Sol ve reel sosyalizmin ölçüleri öyleydi. Fakat Kurdistan'daki mücadele gerillaya yönelip gerillanın zorlukları, düşman saldırıları ortaya çıktıkça bu zorlukları yenecek, mücadeleyi yenilmez kılacak gücün; tüm halkın katılımı oldu. Gerilla direnişini, özgürlük mücadelesini bütün halk olarak yürütmek gerektiğini çok daha fazla gördü. Ve burada hem pratik katkı olarak kadın duruşunun katılımını, kattığı gücü gördü hem de kadının mücadeleye bu düzeyde militan düzeyde fedai, militan düzeyde katılarak sağladığı gelişmenin toplumda yarattığı değişimi gördü. Toplumdaki her türlü erkek egemen zihniyet ve siyasetin aşılması, kadın özgürlüğünün gelişmesi, kadın özgürlüğünün gelişiminin toplumda yarattığı ideolojik değişim dönüşümü, devrimsel gelişmeyi gördü. Bunun gerilla kadar, hatta daha fazla önemli bir devrimci güç olduğunu anladı ve bunun üzerine yoğunlaştı. İşte savunmalarla kadın özgürlüğünü bir bilime kavuşturdu, jineolojiyi geliştirdi. Kadın özgürlüğünü bütün özgürlüklerin temeli yaptı. Kadın özgürlük devrimini bütün özgürlük devriminin temeli olarak gördü.

KADIN PARTİLEŞMESİNİ, GERİLLALAŞMASINI GELİŞTİRDİ

Eskiden söyleniyordu reel sosyalizme göre şöyleydi. Başka bir toplumu ezen toplum özgür olamaz denilip geçiliyordu ama pratikte hiçbir karşılığı yoktu. Kadını özgür olmayan toplum özgür olamaz, bir toplumun özgürlüğünün ölçüsü kadının özgürlüğüyle bağlantılı diye söylenip geçiliyordu. Beylik sözler diyelim bunlara. Genel teorik tanımlamalardı ve pratikte hiçbir karşılığı yoktu. Bu sözlere fazla itibar etmedi Önder Apo. Hiç söylemedi bile denebilir. Bu kadar konuşup yazmış olmasına rağmen belki de bu kavramları en az kullanan Önder Apo’dur. Ama söyleyen değil de bunları fiiliyatta yapan oldu. Kadının özgürlükçü gelişiminin toplumda nasıl bir devrimci değişime, özgürlükçü değişime yol açtığını gördü ve bunu fiilen uyguladı. Bu anlamda kadın çalışmalarını geliştirdi. Kadın yaklaşımını buna göre yeniden ele aldi. Kadın sorununu yeniden ele aldı. Kadın örgütlenmesini buna dayalı olarak geliştirdi. Kadın militanlarını, kadın partileşmesini, gerillalaşmasını geliştirdi.

KADIN ÖZGÜRLÜK ÇİZGİSİNİ ÖZGÜRLÜK DEVRİMİNİN TEMEL ÇİZGİSİ YAPTI

Bütün bunları yaparken çok önemli bir yan şu oldu: Hiçbir zaman erkeği ölçü almadı. Kadını erkeğe benzetmek istemedi. Erkek ölçülerine göre kadın değerlendirmesi yapmadı, kadın eleştirisi yapmadı, kadın eğitimi yapmadı. Kadını önce kendi ölçüleriyle, bir cins olarak, kendi varlığıyla ele aldı. Erkek egemen zihniyet ve siyasetten etkilenen, olumsuzluklarını eleştirirken de kadının öz gerçeğini bir cins olarak, kendi gerçeğinin özelliklerini ortaya çıkarırken de kadın olarak ele aldı. Giderek daha çok gördü ki kadının özgürlük düzeyi toplumun özgürlüğünü belirliyor. O halde kadın özgürlüğü, kadın özgürlük gelişimi, kadın özgürlük mücadelesi, özgürlük devriminin de temelini oluşturuyor, öncüsü oluyor. Onu gerçekleştiriyor. O halde sadece kadın değil, toplumun eğitiminin, erkeğin özgürlük eğitiminin temeline kadın özgürlüğünü aldı. Kadın özgürlük çizgisini böylece özgürlük devriminin temel çizgisi yaptı.

Mesela yeni paradigmamız demokratik toplum öncülüğünü öngörüyor. Kapitalizmi, endüstriyalizmi, kapitalist modernitenin ulus devletini aşmayı öngörüyor. Temel dayanağı kadın özgürlüğüdür. Temel çizgisi demokratik toplum olacaksa kadın özgürlüğü temelinde olacak ama kadın özgürlüğü kadının erkeğe eşitlenmesi biçiminde olmayacak. Kadının kadın olarak kendini özgürce eğitip örgütlediği ve yaşam bütünlüğüne özgürce katıldığı temelde olacak. Kadının bir cins olarak farklılığı esas alınacak. Onun için Önderlik, eşitliği düz bir kavram olarak öngörmez mesela. Farklılıklara dayalı eşitlik var. Kadını erkekten ayrı bir cins olarak kendi özgünlüğü ile, özellikleriyle aldı, değerlendirdi. Ölçülerinin gelişimini öngördü. Erkek eşitliği, kadın erkek eşitliğini böyle bir farklılığa dayanarak ve farklılıkları esas alarak öngördü. Kadının özgürlük düzeyini belirleyici olarak gördüğü yaratıcı çalışmasını buraya dayandırdı.

DOĞA İLE İLİŞKİ, TOPLUMUN KENDİ İÇ İLİŞKİSİNİ DE İFADE EDİYOR

Diğer ayak ekolojidir; biliyoruz. Önder Apo şunu hep söyledi. Benim gibi biri karınca öldürmez, ezmez, dedi. Ekoloji derken böyle genel kavram olarak söylemedi. Yaşamdaki duyarlılık anlamına geliyor, ilişkilerdeki duyarlılık... Aslında ekoloji doğa ile ilişki ise, aslında doğa ile ilişki toplumun kendi iç ilişkisini de ifade ediyor. Toplumla ilişkiyle, doğayla ilişki birbiriyle iç içedir. Dolayısıyla insanların birbiriyle bu kadar komünal yaşam ve kolektif çalışma ilişkisi, kadının özgürce, özgür iradesiyle kendini eğitip örgütleyerek yaşama örgütlü katıldığı ilişki. Doğayla tam bir bütünlük arz etme, doğayla tam bir uyumluluk ve öngörme temelindeki ilişkiyi ifade etti. Bu da yaşamda duyarlık demektir. İnsan ilişkilerindeki şey de duyarlılığı ifade ediyor. Doğayla ilişkilerde de duyarlıdır. Ekolojinin temelinde duyarlılık vardır. Önder Apo’da bu duyarlılık en üst düzeyde her zaman var oldu.

Dolayısıyla ekolojik devrim de öyle çok soyut, üst düzeyde bir teorik söylem değil. Atmosferin kirletilmesi, evrenin zarar görmesi değil; bunların temelinde her şeyden önce bireyin, yani yaşadığı çevre ile ilişkileri, öngördüğü bu çevreye ne kadar zarar veriyor, çevreyle ne kadar uyumlu, ne kadar dost, çevre ile ilişkilerinde ne kadar duyarlı, bilinçli, örgütlü, disiplinli? Bunları ifade ediyor. Önder Apo gerçekten öyle bir disiplin gücüydü. Yeşile çok bağlıydı, doğal olaylara çok bağlıydı. Değer biçiyordu. Doğal olayları, yaşamı her zaman inceliyordu. Yani karınca ezmez sözü gerçektir. Öyle rastgele, yeşil bir yere basıp geçmezdi, bir şey ezmezdi. Bir bitkiyi, bir çiçeği öyle rahat yok etmezdi. İnsana nasıl değer veriyorsa, bütün o canlılara da aynı değeri her zaman verdi. Doğayla bu kadar bütünlüklü oldu, barışık oldu. Doğal çevreyi bu kadar önemsedi, bu kadar bütünleşti, temiz tuttu, kirletmedi, zarar vermedi. O, onlardan yararlanmayı öngördü. Ama onlara zarar vererek değil, onların verdiği ürünlerden yararlanmayı öngördü. Kendisi yararlandığı kadar doğaya hep yarar da getirdi. Hayvanlara karşı yaklaşımı böyleydi, bitkilere yaklaşımı öyleydi.

EKOLOJİK DEVRİM EN BAŞTA İNSANIN YAŞAM DÜZENİDİR

Yaşam tarzı öyleydi. Çok düzenli, çok disiplinli, temizliğe, sisteme dikkat eden, hiçbir şeyi karıştırmayan, her şeyin bir sistem dahilinde düzenli olarak işlemesini, yaşamın çok güzel, ahenkli, düzgün, neşeli olmasını öngören bir temeldeydi. Buna çok dikkat ediyordu. Örneğin hataları affetmiyordu, anlamsız görmüyordu, müdahale ediyordu. Doğrunun gelişmesini istiyordu. Kendisini eğitiyor, buna göre davranışlarını, çevresini itiyordu, insanları itiyordu. Herkesin buna dikkat etmesi gerektiğini kesinlikle öngörüyordu.

Ekolojik devrim de aslında en başta insanın yaşam düzenidir. Yaşadığı o ortamla ilişkileridir. Yani doğaya yaklaşımıdır. Verdiği değerdir. Topluma, çevresindeki insanlara yaklaşımı ne ise, ne düzeyde değer veriyorsa, doğaya ve doğal olaylara yaklaşımı, değer verişi de öyledir. Birbirinden kopmuyor yani. Önder Apo’da böyle bir kopukluk yoktur. Tam bütünlük vardır. Kadınla ilişkileri, genel insan ilişkileri aynı zamanda doğayla ilişkileri, çevreyle ilişkileri tümüyle bir bütünlük oluşturur. Her zaman böyle yaşadı ve PKK’yi böyle şekillendirdi.

Bazıları PKK’ye sosyalizme çok önem verdiği eleştirisi yapıyor. Dolayısıyla Kürt sorununun çözümünü sosyalist olması engelliyor diyorlar. Nasıl diyelim; ne Kurdistan’ı, ne Kürt sorununu ne de yaşamı anlamış, bireyci, iktidar ve devlet sistemine mahkum olmuş, maddiyat, zihniyet ve kişiliğin duruşu denebilir bunlara. Gerçekle hiçbir alakaları yok. PKK’yi PKK yapan, bu kadar gelişme yaratmasına yol açan, bu kadar saldırıya rağmen ayakta tutan, yenilmez kılan temel güç onun sosyalist karakteridir. Önder Apo'nun kişiliğinde somutlaşan ve PKK’yle yayılan komünal yaşam ve kolektif çalışma düzenidir. Sosyalizmi sonraya bırakan değil, bireylerin, devrimci militanların, yurtseverlerin kişiliğinde yaşanır kılan, partinin içinde, parti ilkelerinde, gerillada, kadın ve gençlik çalışmalarında yaşanır kılan olmasıdır. Bu, sonra olacak bir şey değil. Başlangıçtan itibaren adım adım geliştirilen, yaşanan ve iletilen bir olay olarak görmesidir. Bu temelde şekillenmiş bir PKK var. Temel güç kaynağı, onun bu komünal yaşamı ve kolektif çalışmasından geliyor. Fedailik buradan oluşuyor. Bu kadar güven, bağlılık, cesaret, fedakarlık buradan ortaya çıkıyor. Önder Apo'ya bu düzeyde bağlılığın kaynağında bu var.

DEVRİM APOCU SOSYALİZM TEMELİNDE GELİŞİYOR

İmralı'ya koydular, 25 yıldır kimseye göstermiyorlar unutturabilsinler diye. Hiç kimse unutmadı. Çünkü görenler oldu. Parti militanları var, gördüklerini anlattılar. Toplumla ilişkileri vardı, düşünceleriyle bu anlayışları geliştirdi. Kopartacaklarını sananlar tersine daha fazla sosyalisti seçmekle karşı karşıya geldiler. İmralı'daki yaşamını da bu düzen üzerinde kurduğu aynı özelliklerle yürütüyor. O bütün toplumu, bütün partiyi, gerillayı etkiliyor. Devrim bu temelde gelişiyor. Değişim ideolojik oluyor, yaşam tarzında oluyor. Değiştiriyor yani. Kadını değiştiriyor, genci değiştiriyor, işçi emekçiyi değiştiriyor, dört parça Kurdistan'da değiştiriyor, dışarıda değiştiriyor, dostları değiştiriyor. Temel değişim gücü. Devrim de buna deniyor zaten.

Devrimi bir siyasi iktidar olarak görmek en büyük saptırmadır. En büyük yanlıştır. Öyle bir şey yok. İktidar ve devletle devrimin herhangi bir ilişkisi yok. En ciddi sapma, yanlışlık burada oldu zaten. Düzeltmemiz gerek. Devrim aslında yaşam tarzında, kişilik özelliklerinde, zihniyette sağlanan değişimdir, dönüşümdür. Ret-kabul ölçülerinde insan ilişkilerindeki değişim, toplumsal ilişkilerdeki değişimdir. Bunu da en çok PKK yaşıyor. PKK’nin ulaştığı düzey özgürlükçü, farklılığa dayalı eşitlikçi yaşamın zirvesidir.

PKK’yi fedaileştiren, sağlam kılan, bu kadar saldırıya rağmen ayakta tutan, yenilmez kılan temel özellik budur. Bu insanlar birbirine böyle bağlanıyorlar. Toplum parti öncülüğünde böyle bağlanıyor. Her türlü adaleti, doğruluğu, hakkı partide görüyor. Kendisi zarar verir, yanlışlık yapar ama parti yapmaz. Parti haksızlık yapmaz, parti kötülük yapmaz. Görüyor bu inancı. Bu komünal yaşam ve kolektif çalışma oluşturdu. İşte sosyalizm budur, Önder Apo'nun sosyalizmi bu. PKK’de gerçekleşen sosyalizmde bu. O halde temel ölçümüz, güç kaynağımız bu.

DÜŞMAN EN ÇOK BU SİSTEMİ PARÇALAMAYA ÇALIŞIYOR

Düşmanın da en çok saldırdığı bu özelliklerimiz oluyor. Özellikle de bireycilik, maddiyatçılık temelinde bu saldırıyı yapıyor. Küçük burjuva özellikleri ve ölçüleri geliştirerek yapıyor. Küçük burjuvaları her tarafa yaymak istiyor. Erkek egemen zihniyet siyaseti ki o milliyetçi ve maddiyatçıdır, onu yayarak bu toplumsallığı dağıtmaya, komünal yaşam ve kolektif çalışma sistemini parçalamaya çalışıyorlar. PKK’nin kendi temel güç kaynağı burada olduğu için bu gücü dağıtmak için, zayıflatmak için buraya saldırıyorlar. Bunu da her türlü bireyci, maddiyat içi mülkiyeti yaklaşımları geliştirerek, yayarak yapıyorlar. Liberalizmi içimize sokmaya çalışarak yapıyorlar. Bu konuda herkes duyarlı olmalı.

KÜÇÜK BURJUVA BİREYCİLİĞİNİ YIKALIM

Bütün parti militanları, bütün yurtseverler, bütün parti, gerillalarımız, kadın ve gençlik hareketlerimiz bu gerçeği çok iyi görmeli, çok iyi anlamalı. Dolayısıyla da düşmanın esas güç kaynağımıza saldırısını görüp onu boşa çıkartacak bir duruşun, tutumun sahibi olmayı herkes bilmeli. Bu küçük burjuva bireyciliğini yıkalım. Küçük burjuva bireyciliği tekelciliğin temelini oluşturuyor, faşizmin temelini oluşturuyor. Hepsinin dayanağı küçük burjuva milliyetçi bir mülkiyet kişiliğidir, bireyciliktir. PKK bunu yıkarak, kolektivizmi, komünizmi yaratarak bu gücü ortaya çıkardı. Toplum gücünü ortaya çıkardı.

PKK’yi güçten düşürmek için bireyciliği geliştirmeye çalışıyorlar. O halde biz bu küçük burjuva bireyciliğine, maddiyatçılığına, milliyetçiliğine karşı bilinçli, örgütlü bir mücadeleyi her alanda yürütmeliyiz. Önder Apo'nun sosyalist kişiliğini doğru anlamalıyız. Önder Apo'nun kişiliği temelinde oluşmuş, gerillada somutlaşmış komünal yaşam ve kolektif çalışma düzenimizi, sistemimizi, özelliklerimizi doğru anlamalı, bunu sürekli derinleştirmeli, geliştirmeliyiz. Bunu yıkmaya, zayıflatmaya yönelik her türlü söze, davranışa, ruh haline karşı çıkmalıyız, mücadele etmeliyiz. İdeolojik, örgütsel mücadelemizi, sınıf ve cins mücadelemizi bu temelde geliştirerek, kadın özgürlüğüne ve ekolojiye dayalı özgür yaşam ve demokratik komün sistemimizi her zaman parti ve gerillada ortaya çıkan özellikler düzeyinde geliştirmeliyiz. Sürekli başarı sağlamamızı gerçekleştirecek olan budur. Bunu yaptığımızda da hep başarılı olacağız. Buna inanıyor ve herkesi de buna davet ediyoruz.