Özdemir: İmralı’da sistemik işkence var
İmralı’daki mutlak tecrit ve iletişimsizlik halinin yaygın ve sistematik işkence olduğunu belirten Amed Baro Başkan Yardımcısı Mehdi Özdemir, yasa ve sözleşmelerin bir kenara bırakıldığını kaydetti.
İmralı’daki mutlak tecrit ve iletişimsizlik halinin yaygın ve sistematik işkence olduğunu belirten Amed Baro Başkan Yardımcısı Mehdi Özdemir, yasa ve sözleşmelerin bir kenara bırakıldığını kaydetti.
Amed Baro Başkan Yardımcısı Mehdi Özdemir, İmralı’da uygulanan mutlak tecridin hukuka aykırı ve insani olmadığını belirterek, bir an önce sonlandırılması gerektiğini söyledi.
ANF’ye konuşan Amed Baro Başkan Yardımcısı Mehdi Özdemir, “Bilindiği üzere İmralı Ada Hapishanesi'nde yaklaşık üç yıldır mutlak bir iletişimsizlik haliyle Sayın Abdullah Öcalan ve diğer mahpuslar, aile ve avukatlarıyla görüştürülmüyor. Dış dünyayla herhangi bir iletişimleri de bulunmamaktadır. Geçmiş dönemde de benzer pratikler yaşandı ve bu pratikler bugün hukuk dışı yöntemler uygulanmak suretiyle yapmaktadır" dedi.
HUKUKSUZLUK OLAĞAN HALE GETİRİLİYOR
Türk cezaevlerinde devam eden açlık grevlerine dikkat çeken avukat Özdemir, şöyle devam etti: “Mahpuslar önemli ölçüde İmralı Adası'ndaki tecrit sistemini kırılması, Kürt sorununa demokratik bir çözüm amacıyla süreli ve dönüşümlü bir şekilde açlık grevleri eylemlerine başladı. Bu hukuk dışı uygulamalar kendi içerinde Türkiye’de olağan hale getirilmek istenmektedir. Tecridin insanlar üzerinde, toplum üzerinde ve özelikle adalet beklentisi içerisinde olmak isteyen yurttaşlar üzerinde ciddi anlamda bir kırılma yarattığını görmekteyiz. Biz, bin 330 avukat olarak geçmiş dönemlerde de İmralı Adası Hapishanesi'nde Sayın Abdullah Öcalan ve diğer mahpuslarla görüşmek için avukatları olarak başvuru yapmıştık ama bu başvurularımıza herhangi bir dönüş olmadı. Bn 330 avukat olarak İmralı Adası Hapishanesi'nde devam eden tecrit uygulamasının sonlanması, avukat görüşüne dair engellerin ortadan kaldırılması için başvurumuzu tekrarladık.”
YAYGIN VE SİSTEMATİK İŞKENCEDİR
Türkiye’deki ceza infaz sistemi, Türkiye'nin bağlı olduğu uluslararası sözleşmeler ve Avrupa cezaevi standartlarının, bir mahpus hakkındaki cezanın niteliğine ve süresine bağlı olmaksızın dış dünyayla iletişimini sağlayabilecek uygun koşulların sağlanmasını gerektirdiğini hatırlatan avukat Özdemir, şunları söyledi: “Gayri insani işkence olarak nitelendirebileceğimiz mutlak bir iletişimsizlik haliyle belirsiz bir süre içerisinde mahpusların dış dünyayla iletişimi sağlanmaması, işkencenin yaygın ve sistematik olarak uygulandığını bizlere göstermektedir. İmralı Adası Hapishanesi, Adalet Bakanlığına bağlı olmaksızın Türkiye’deki ceza infaz sistemi ve iç hukuktaki mevzuatlar haricinde Cumhurbaşkanlığına bağlı bir koordinasyonla yönetiliyor. Tecrit bu anlamda hukuki bağlamında öte toplumsal ve siyasal karşılığı itibarıyla hükümetin uygulamak istediği bir süreci bize yansıtmaktadır.”
DİSİPLİN CEZALARI TECRİT İÇİN KILIFTIR
İnfaz hakimliklerin aldığı avukat ve aile görüş yasağı, iletişim ve haberleşme yasakları ve disiplin cezalarına işaret eden avukat Özdemir, şöyle konuştu: “Bu disiplin cezaları aslında infaz hakimlikleri tarafından alınmadı, tek başına cezaevinde yaşanan uygulamalara karşı verilen bir karar değildir. Doğrudan tecridin uygulanması açısından hukuki bir belgelendirme şeklinde değerlendirebileceğimiz kararlardır. Avukatlara bu kararlara ilişkin itiraz etme olanağı da sağlanmamaktadır. İnfaz hakimliklerinin, hakimlerin, savcıların keyfi hukuk dışı kararlar almak suretiyle tecridin derinleştirildiğini, tecridin süresiz bir şekilde uygulanmasına olanak sağladığını görmekteyiz. Koşulsuz ve şartsız olarak tecridin sonlandırılması noktasında bir çaba ve hukuki mücadelenin oluşması gerekir.”