Şerik: Önderlik direnişiyle soykırıma karşı mücadelenin en ön safında yer alıyor

PKK Merkez Komite Üyesi Cemal Şerik, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik Uluslararası Komplonun tecrit ile devam ettiğini belirterek, “Önderlik, İmralı direnişiyle soykırıma karşı mücadelenin en ön saflarında yer almaya devam etmektedir” dedi.

PKK Merkez Komite Üyesi Cemal Şerik ANF’ye yaptığı değerlendirmelerinin 2. kısmında Uluslararası Komplonun günümüzde almış olduğu biçimin Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın geliştirdiği demokratik ulus çözümüne karşı kapitalist modernitenin soykırımdaki ısrarı olduğunu belirtti. İmralı’da işkence boyutuna varan tecride dikkat çeken Şerik, mutlak tecridin derinleştirilmesinde Türk devleti ile kapitalist modernite güçlerinin yanı sıra bölge devletleri ve işbirlikçi güçlerin de olduğunu altını çizdi.

Tecridin günümüzde bu kadar derinleştirilmesinin altında Barzanilerin de olduğunu vurgulayan Şerik, “Çünkü Önderliğin mutlak tecrit altında tutulması, Önderlik görüşlerinin Kurdistan halkı ve mücadele üzerindeki etkisini sınırlamasına neden olacak. Barzani bunu kendisi için fırsat olarak görüyor. Kendi varlığı için Önderlik üzerindeki mutlak tecridi yegane yol olarak görüyor ve herkesten daha fazla bu Barzani ailesi Önderlik üzerindeki mutlak tecrit istiyor” diye konuştu.

PKK Merkez Komite Üyesi Cemal Şerik’in değerlendirmelerinin 2. Bölümü şöyle:  

“Kapitalist modernite güçleri TC üzerinden sadece fiziksel değil, kültürel soykırım da gerçekleştiriyor. Kürtlerin varlığı yok edilmek isteniyor. Bunun merkezi kapitalist modernitedir, TC de bunu gerçekleştiren güçtür. Çünkü TC mevcut sınırlar içerisinde ulus devleti geliştirmek istiyor. Ulus devlet Türklüğünü yaratmak istiyor. Eğer bunu yapamazsa varlığını sürdüremeyeceğini biliyor. Bu nedenle herkes bu ulus devlet Türklüğünün hedefidir. Ulus devlet Türklüğü, Türk kimliği üzerinde inanç Sünni Hanefi mezhebi temelinde kurulmak istenen bir ulus devlettir. İdeolojik olarak da milliyetçiliği esas alıyor, ırkçılığı esas alıyor. Soykırımcıdır. Bunu esas alıyor. Böylesi hedefi olan bir devlet de önündeki engelleri aşmak için hangi yöntem gerekiyorsa onları uygulamaktan kendini geride tutmuyor. Bu devlet sınırları içerisinde Alevileri Sünnileştiriyor, Lazları Türkleştiriyor. Buna karşı direniş halinde olan Kürtleri de Türkleştirebilmek için direniş odaklarının kırılması gerekiyor. O direniş odakları kırılırsa ancak o zaman kültürel soykırım da gerçekleşebilir.

Soykırım, katliamlar bunun bir parçası, sürgünler bunun bir parçası. Türk devlet yapılanmasının birebir Kurdistan'a taşırılması bunun bir parçası. Asimilasyoncu politikaların devreye konulması bunun bir parçası. Kapitalist, sömürü, soygun, talan ekonomisinin Kurdistan'a taşırılmasıyla birlikte, Kurdistan'dan Türk metropollere taşınmaya başlanması bunun bir parçası. Bunlar bütünlüklü olarak uygulamaya konan soykırım politikalarının parçası oluyor. Yani buradaki soykırım salt ulusal özellikleri ifade eden etmenlerin yok edilmesiyle sınırlı kalmıyor. Dili hedefliyor, kültürü hedefliyor. Kürde ait ne varsa hepsini hedefliyor. Soykırımlarla bunları gerçekleştirmek istiyor. Ama bunu gerçekleştirirken de Kurdistan toplumsallığını var eden temel değerlere de saldırıyor. Yani ulusal saldırılarla toplumsallığı yok etme saldırıları bu soykırım politikasının temel ayaklarını oluşturuyor. Toplumsallık Kürt toplumunu, safını var eden temel yönlerdir. Bunlar nedir? Kurdistan ekonomisidir, Kurdistan öz yönetimidir, Kurdistan halkının kendini savunmasıdır, Kurdistan halkının yaşam biçimidir.

Yani o toplumsallığı var eden temel etmenler neyse odur. Onlara yönelik saldırıları da bu soykırım politikasının bir parçası olarak uyguluyor. Ama bunun öne çıktığı yönler nedir? Dönem nedir? Kurdistan'daki direnişlerin bastırılmasıdır, direniş odaklarının susturulmasıdır. O odaklar susturulduktan sonra artık askeri olarak işgal etmiştir, siyasal olarak ilhak etmiştir. Artık yapması gereken nedir? O Kürt toplumsallığını var eden değerlerin ortadan kaldırılmasıdır. Aslında kültürel soykırım kıskacına alındığı süreç, bu direniş odaklarının bastırılması ile birlikte başlayan bir süreç. Kürt sorununun soykırım temelinde çözülmeye çalışılmasının en temel ayağını oluşturan bu yönde ne oluyor? Kültürel soykırım oluyor ve bu kültürel soykırımın dayatılması da kapitalist modernitenin geliştirmeye çalıştığı toplumsallıktan ayrı değildir. Kapitalist modernite kendi toplumunu yaratmak istiyor. Eğer kendi toplumunu yaratırsa sömürü soygun düzenini kurabilir, oluşturabilir.

Kendi toplumunun yaratılması ise Kürt insanının işgücünü pazarlara sunulmasını anlatır. Eğer Kürt işgücü pazarlara sunuyorsa, Kürt zenginlik kaynakları, yeraltı-yerüstü zenginlik kaynakları kapitalist fabrikaların şartlarında mamul madde haline geliyorsa, o mamul maddeler pazarlara sunulursa, ancak o temelde kapitalist modernite kendi toplumsallığını yaratmış olur. Kapitalist modernitenin toplumsallığı, sömürülen, yönetilen ve kapitalist modernitenin yaşam ilişkilerine göre yaşamını sürdürendir. Yaratmaya çalıştığı toplumsallık bunu öngörür. Kapitalist modernitenin toplumsallığı haline gelişle birlikte ne oluyor? Kürtler artık tarihten silinmek ile karşı karşıya gelmiş oluyorlar.

KÜRT HALKI DİYE BİRŞEY BIRAKILMAMIŞTI

Bu direnişlerin bastırılmasıyla birlikte asıl öne çıkan politikadır. 1970'lere gelindiği zaman da o politika neredeyse amacına ulaşmıştır. Buna karşı Kürtlüğünü koruyan, muhafaza edenler yok mu? Var. Bunların girişimleri yok mu? Var. Örneğin bir 49’lar var olayı var. Yine Türkiye KDP’sinin kurulması var. Bunlar cılız da olsa karşı çıkan seslerdir. Ama bu sesler de bastırılıyor. 49’lar tutuklanarak zindana alınıyor. Türkiye KDP'nin Genel Başkanı Faik Bucak bir komployla katlediliyor. Daha sonraki süreçte de işte doktor Şıvanların yaşadığı trajedi var. Soykırıma karşı Kurdistani yönler var ama onlar da çok cılız kalıyor ve tasfiye olmaktan kendilerini kurtaramıyor. Önder Apo'nun çıkışı da tam öylesi bir süreçte gerçekleşiyor. Yani soykırımcı güçler, ‘Direniş noktalarını, direniş odaklarını bastırdık, direnme potansiyeli olanları yok ettik, bundan sonra artık Kürtler yok’ diyorlardı. Ağrı direnişi bastırdıktan sonra bir karikatür çizmişlerdi, iki Ağrı dağı mezar taşları olarak konulmuş, ortasına da yazmışlar; "Muhayyel (Hayalî) Kürdistan burada metfundur” diye.

Aslında 1970'lere gelindiği zaman o karikatürde ifade edilen pratikte neredeyse gerçekleşmiştir. İşte öylesi bir süreçte Önder Apo kendi çözümünü de yapmıştır. Yani bu aslında Önder Apo'nun çıkışı, Kürt sorununa kapitalist modernitenin çözüm yaklaşımın karşısında Kurdistan halkının kendi çözüm yaklaşımıdır. 1970'li yıllarda kültürel soykırım kıskacı altında, yok olmakla neredeyse karşı karşıya kalmış ya da yok olma süreci tamamlanmış bir zeminde Önder Apo'nun çıkışı gerçekleşiyor. Önder Apo’nun çıkışı Kurdistan halkının soykırıma karşı kendi tercihini, kendi çözüm modelini ortaya koymasıdır. Ama bu Kurdistan halkının ayağa kalkarak yapmış olduğu bir tercih değildir. Kurdistan halkının ortaya koymuş olduğu bir çözüm modeli değildir. Çünkü halk diye bir şey ortada bırakılmamıştı. Bir halkın var olabilmesi için o halkın örgütlü olması gerekir. Örgütlü bir halk olarak kendisini ifade etmesi gerekir. Örgütlü bir halk olarak kendisini iradi bir güç konumuna getirmesi gerekir. Eğer bir halk örgütlü değilse, bir halk kendini ifade edemiyorsa, iradi bir güç güce sahip değilse, öylesi bir halkın varlığından bahsetmek mümkün değildir.

Öylesi bir halk yok mudur? Vardır ama nasıl bir halk? Köle halktır. Nasıl bir halk? Kendi gerçekliğini inkar eden bir halktır, kendi olmaktan utanan bir halktır. 1970'lerde Kürtlerin varlığından bahsedeceksek öylesi bir Kürt gerçekliğinden bahsedilir. O da sömürgeci kapitalizmin ya da TC'nin oluşturmaya çalıştığı, biçimlendirmeye çalıştığı Kürttür. Türkleşmesi önüne hedef olarak koyan Kürttür, Türk olmayı kendi olmanın asıl hedefi olarak görüyor. Eğer bir Kürt, ben Türküm derse her şey olabilir. Her şey olmak istiyorsa Türk olması gerekir, Türklüğü kabul etmesi gerekir ve Türklüğü de kabul etmiş durumdaydı. Kürtlüğünden utanıyordu. Kürtler içerisindeki en aydınım diye geçinen bile Kürt olmadığını ispatlamaya çalışıyor. O yaşadığı aşağılık kompleksinden kendisini kurtarmak için Türk’ten daha fazla Türk geçinen pozisyonuna giriyor. O açıdan iradi olmak deyince bir halk vardı, kendisiydi, örgütlüydü, iradesi vardı, kendi tezini, kendi çözüm modelini ortaya koyuyordu diye anlamayalım.

Buradaki çözüm modeli Önderlik şahsında temsil bulan Kurdistan gerçeğidir. Sömürgeciliğe karşı, hatta sömürge olmanın bile gerisinde olan bir halk gerçekliğine karşı bir isyandır. Ve o isyanda kendini temsil eden bir Kürdistanlık vardır. Bunu böyle görmek gerekir. Tek başınadır Önderlik. Nasıl Diyarbakır zindanında Mazlum Doğan'ın direnişi PKK direnişi ise, Önder Apo'nun o çıkışı da Kurdistan halkının direnişidir. Soykırıma karşı koyuş ruhudur, başkaldırıdır. O başkaldırı hangi koşullarda gelişmiştir? Elbette bir silahlı başkaldırıyla başlamamıştır. Çünkü tek başınadır. Silahlı başkaldırı bir ordu olmasa bile bir gücü gerektirir. Yok öyle bir güç, yok öyle bir ordu, yok öyle bir silah. Bu düşünseldir, ideolojiktir, ele alış tarzıdır. Öylesi bir başkaldırı var. Öylesi bir başkaldırı da somut bir tercihi anlatır. O Çubuk Barajı toplantısıyla da artık Önder Apo'nun kendisiyle sınırlı kalan ya da o zamana kadar sınırlı sayıda paylaştığı arkadaşlarla sınırlı kalan bir görüş olmaktan çıkmıştır. Yani okun yaydan fırladığı andır. Okun yaydan fırladığı an soykırımcı, sömürgeci. Kürt sorununa çözüm yaklaşımının karşısında devrimci, Kurdistani bir çözüm modelin ortaya konmasını anlatır.

DDKO’DA KURDİSTAN ÇIKIŞI

Önder Apo bu çözüm modelini nasıl ortaya koydu? Bunu da şu şekilde ele almak gerekiyor. Kürt sorunu nasıl kendi başına ele alınması gerekiyorsa ve Kürt sorunu ortaya çıkışında dayatılan çözüm Kürt soykırımdır, buna karşı direnişler vardır onların bastırılmasıdır ama burada Kürt sorununun devrimci çözüm yaklaşımı tamamıyla bundan ayrılıyor. Dikkat edin, bir yerde direniş odaklarının bastırılması ve Kürt kırımı yaşanırken, onu hakim hale getirme varken, Önder Apo'nun çıkışıyla birlikte o çizgi tersine dönmeye başlıyor. Yani yok oluşun zirvesi. Aynı zamanda yeniden başlangıcın çıkış noktası oluyor. O artık ayrı bir tepenin oluşmaya doğru girişidir. O zamana kadar tersinden olan Önder Apo'nun çıkışıyla birlikte bir doğrultu kazanıyor, doğru yöne, istikamete doğru bir yükseliş içine giriyor. Milat diyebiliriz. Önder Apo’nun çıkışı bir milattır. Nasıl bir milat? Kürt var oluşudur. Önder Apo'nun çıkışı yok oluşa karşı, ulusal imhaya karşı bir başlangıçtır. Onun miladıdır. O milat aynı zamanda o zamana kadarki Kürt sorununun soykırımcı çözümüne karşı alternatif, yani Kurdistan halkının devrimci çözümünü anlatan bir çıkıştır. Şimdi Önder Apo'nun Kürt sorunun çözümüne dair yaklaşımı derken ilk başta görülmesi gereken Önder Apo'nun bu çıkışıdır. Önder Apo bu çıkışa birden ulaşmıştır. Hayır, Önder Apo hep arayış içindedir.

İstanbul'da okumaya gittiğinde ilk kaydını İstanbul Hukuk Fakültesine yaptırıyor. Orada devrimci gençlik hareketleri büyük bir gelişme halindedir. Kürt sorunu tartışılıyor. Önderlikte de Kurdistani özellikler belirgin. Çocukluğundan itibaren Kürt olma özelliklerini belli yönleriyle koruyor. Kendi ulusal kimliğine yabancılaşmış değil. İstanbul'a geldiği zaman devrimci sosyalist düşünceler var ki, Ankara'da iken sosyalizmin alfabesini okumuş, okuduğu zaman ideolojik anlamda yönünü belirlemiş, İstanbul'a gittiğinde de doğal olarak o belirlenmiş yönü belirlenmiş olduğu çevrelerle ilişkileniyor. Onları izliyor, onları takip ediyor, daha çok onlarla birlikte olmaya çalışıyor. O süreçte Türkiye'de devrimci gençlik hareketi var, Kürt sorunu üzerine tartışmalar var. Yine DDKO kurulmuş. Doğu Devrimci Kültür Ocakları şeklinde oluşsa da, Kürt adını doğrudan kullanmasa da Kürtlerin gittiği bir yerdir. Kürt öğrencilerin gittiği bir yerdir. Önderlik oraya da gidiyor. DDKO’da Kürt sorunu ağza alınmıyor. Kürt kelimesi kullanıldığı zaman bu da nereden çıktı diyor. Bunu söyleyen kim? Önderlik ilk DDKO’ya gittiği zaman orada Kurdistan kelimesini telaffuz ediyor. Milletin gözü Önderliğe birden çevriliyor, kuşkuyla bakıyorlar. Bu da nereden çıktı? Niye? Çünkü Kürt kelimesi duyduğu zaman katliamla karşılaşıyorlar? O açıdan o katledilmeyi, aforoz edilmeyi, linçe uğramayı göze almak demektir. Önderlik böylesi cesaretli bir çıkış yapıyor.

Daha sonra Önderlik Mahir Çayan'ın katıldığı toplantılara katılıyor. Mahir Çayan'ın Kürt sorunun varlığına ilişkin görüşlerini dinliyor. Orada bu soruna nasıl çözüm verilebileceği yönünde belli görüşler oluşmaya başlıyor. Mahir Çayan'ın görüşleri bir anlamıyla ona biraz daha çekici gelebiliyor. Ama bu her yönüyle tamamlanmış bir düşünce yapısının oluşması anlamına gelmiyor. Önderliğin. DDKO’nun o içine kapanmışlığı, o korku duvarını aşamaması, zaten reddettiği şeydir. Öylesi bir süreçte Önderlik, 1972 öğreniminde kaydını Ankara Siyasal Bilgiler Fakültesi'ne aldırıyor.  Siyasal bilgilere kaydolduğu dönem 12 Mart faşizminin artık etkisini gösterdiği dönem. Devrimciler, solcular üzerine yoğun baskılar var. Tutuklamalar oluyor. Mahir Çayan'ların Kızıldere'de katledilmesi var. Önderlik, o Kızıldere katliamına karşı siyasal bilgilerdeki gelişen protesto eylemine öncülük ediliyor ediyor. Önderlik o öncülük sırasında zindana alınıyor. 7 ay gibi bir süre zindanda kalıyor. Aslında Önderliğin o zamana kadarki görüşlerinin zirve yaptığı süreç, o tutukluluk sürecidir. Nasıl İmralı süreci için düşüncelerimin en rafine olduğu dönemdir, Ankara'da tutuklanma sürecinde düşüncelerini en sistematize olduğu süreç haline getiriyor.

Farklı örgütler var, farklı siyasetler var. Onların tartışmalarını dinliyor. Önderlik bunlar arasından düşüncesini daha sistematize ediyor. O düşüncesini sistemleştiği şekilde diğer düşüncelerden farklılıkların ortaya konduğu bir süreçte düşünce yoğunluğu içerisindeyken zindandan çıkıyor. Zindandan çıktığı zaman Haki arkadaş ve Kemal arkadaşla tanışıyor. Orada aslında Önderlik düşüncelerinin ilk yoldaşları Kemal ve Haki arkadaştır. Yani Önder'in düşüncesini ilk açtığı, tartıştığı arkadaşlar bunlar. Daha sonra  Ankara siyasalda daha önce tanıdığı, bildiği kişilerle ya da ismini duyduğu kişilerle ilişkiye girerken, o düşüncesini onlarla tartışıyor, onları ikna etmeye çalışıyor. Düşünsel olarak belirli anlamda da ikna da ediyor. Ama buna rağmen Önderlik o düşünceyi, yapısının örgütlendirilmesini, Türkiye'deki devrimci sosyalist hareketten ayrı olarak görmüyor. Yani o düşüncelerin Türkiye devrimci sosyalist hareketleri tarafından da kabul edilmesini sağlama içerisindedir. Onun mücadelesini de veriyor. Aynı zamanda Türkiye'deki devrimci gençlik hareketi içerisinde de öncülük rolünü oynuyor. O zamanki öğrenci gençliği, okullarda geliştirilmeye çalışılan faşist işgallere karşı direniş ve mücadele içerisindedir.

ÜNİVERSİTE DÖNEMİ ÖNDERLİK DÜŞÜNCESİNİN GELİŞTİĞİ ZEMİNDİR

Yani bir yanda ideolojik mücadele var, diğer tarafta örgütlenme var. Okullarda, üniversitelerde devrimci gençliğin başına musallat edilmeye çalışan faşist güruh var. Ona karşı şiddetli bir mücadele var. O mücadele bütünlüğü, Önderlik düşüncesinin, Önderlik örgütlenmesinin geliştiği zemindir. Ve giderek de Önderliğin etrafında o mücadelede en militan olanlar yer almaya başlıyor. Haki arkadaş ilk düşüncelerini açtığı arkadaşlardandır ama pratikte de o mücadelede en aktif olanlardandır. Faşizme karşı mücadelenin en aktif yürütücülerindendir. Yine diğer okullar var mesela. Dil Tarih Coğrafya Fakültesi var. Başka arkadaşları var. Cuma arkadaş mesela öyledir. Fen Fakültesi’nde Abbas arkadaş var. Zaten Fuat arkadaş Önderliğin ilk tanıştığı arkadaşlardandır. Karasu arkadaş öyledir. Hacettepe Üniversitesi’nden arkadaşlar katılıyorlar. Yani en militan kesim Önderliğin etrafında toparlanmaya başlıyor. Ama Önderlik etrafındaki toparlanan grup bir iradeyi temsili hedefliyor. Bir yanda Kurdistan halkının iradesidir ama aynı zamanda o iradenin temsili olarak Türkiye devrimci gençlik hareketiyle de faşizme karşı mücadelenin de karar mekanizmasıdır.

Bir yanda Kurdistan halkının iradi temsili kendi kaderini belirleyecek ya da kaderi hakkında görüş sahibi olacak irade olabilecek bir yapılanma hedeflenirken, diğer tarafta da Türkiye halkıyla, Türkiye devrimci gençlik hareketiyle de faşizme karşı birlikte ortak mücadelenin yolları aranıyor. Yani farklı bir örgütlenme ama ortak mücadele. Bu aynı zamanda Önderliğin Kürt sorununa da bir çözüm yaklaşımıdır. Önderliğin PKK kurulduktan sonra bile bu faşizme karşı Türkiye halkıyla, Türkiye devrimcileri ile ortak mücadele yaklaşımında ısrarı söz konusudur. Parti kurulmuştur, sıkıyönetim ilan edilmiştir. Askeri darbe ufukta görülmüştür. Askeri darbe karşısında tek tek devrimci hareketlerin kendi başlarına mücadelede başarılı olma olasılıkları fazla yok, ezilirler. O nedenle birleşik mücadele etmek gerekiyor. Önderlik öylesi koşullarda ne yapmıştır? Türkiye'deki sol hareketlerle görüşmek için bir arkadaş görevlendirmiştir. İşte Cuma arkadaş o temelde gitmiştir. Türkiye'deki çeşitli örgütlerle konuşmuştur. Tartışmalar yürütmüştür, anlatmıştır, darbe geliyor, darbeye karşı birleşik mücadele edelim. Yani Önderlik, Kürt sorunun çözümünde Türkiye halkıyla birlikte mücadele etme düşüncesini korumuştur.

12 Eylül gelmiştir. PKK, Önderlik 12 Eylül'den önce dışarıya çıkmıştır. Devrim için bulunduğu alanı zemin haline getirmiştir ve örgütlenme mücadelesi sürdürmüştür. Gerilla için hazırlıklar yapmıştır ki bu ordunun oluşumu için ilk adımlardır. 12 Eylül darbesi gelmeden önce de darbeye karşı bir mücadele mekanizmasını oluşturmuştur. Kemal Pir arkadaşlar o temelde gelmişlerdir. Egid arkadaş o temelde gelmiştir. Sadece Egid arkadaş değil, Kemal arkadaş değil, o dönemde eğitim gören gruplar gelmiştir. O gruplar Serhat'a gitmiştir, Dersim'e gitmiştir, Mardin'e gitmiştir, Adıyaman'a gitmiştir. Yani örgütlü olan tüm alanlara gitmişlerdir. Ve önlerine de gerillaya hazırlık görevleri konulmuştur. Kemal arkadaşın yanında yakalanan bir unsurun üzerinde o belgelerin yakalanması ve o şekilde düşmanın eline geç geçmesi, düşmanın yapmayı planladığı darbeyi daha erkene almasına neden olmuştur. Kemal arkadaş Ağustos ayında yakalanmıştır. Darbe 12 Eylül'de gerçekleşmiştir ki, darbeden sonraki süreçte de artık sol hareketler ciddi darbeler yemiştir.

12 Eylül'den önce örgüt olarak, hareket olarak biz de büyük darbeler yemiştik. Hayri arkadaş yakalanıp tutsak düşmüştü. Mazlum arkadaş tutsak düşmüştü, Kemal tutsak düştü yine. Öncülük düzeyinde rol oynayacak birçok kadro arkadaş tutsak düşmüştü. 12 Eylül de gelince doğal olarak geri çekilme taktiği gündeme geldi. Yani daha güçlü bir hamle için güçlerin toparlanması ve sürece yönelik örgütlenmenin tamamlanması temelinde bir süreç başladı. Önderlik o süreçte de kendi devrimci çözümümüzü dayattı. PKK iradedir, artık Kurdistan halkının adına karar verecek güçtür ve devrimci çözümün ortaya koymuştur. Fakat bu devrimci çözümün pratik değiştirmesinde Türkiye devrimcileri ile Türkiye halkıyla, Kurdistan halkının ortak mücadelesinden yine vazgeçmemiştir. Yani bir yanda Kurdistan'da mücadele başlarken, diğer yandan da Türkiye'deki mücadelenin geliştirilmesi de öngörülmüştür. Kurdistan'da zorun rolü teorik bir çerçeveye oturtulurken, halk savaşının saldırı döneminde mücadelenin zafer ipini göğüsleyebilmesi için Kurdistan'daki devrimin Türkiye'deki toplumsal hareketlerle bütünleşmesi öngörülmüştür. Ki öylesi bir süreçte yine Türkiye'deki sol hareketlerle Faşizme Karşı Birleşik Direniş Cephesi kurulmuştur. O temelde mücadelede ortak geliştirme yolları almıştır.

ÖNDERLİK SOL HAREKETLERLE BİRLİKTE MÜCADELE YOLLARINI AŞMIŞTIR

Türkiye'deki sol hareketler içerisinde samimi ögeler vardı. Onlar PKK ile ortak mücadele etmekten yana tavırlarını sürdürdüler. Hala da içlerinde sürdürenler var. Ama bunun yanında Türkiye'deki sol hareketin büyük ağırlığını oluşturan kesimler içerisindeki sosyal şoven yaklaşım, Önderliğin bu düşüncesinin pratikleştirilmesini engellemiştir. Ama ona rağmen Önderlik birlikte mücadele yollarını aşmıştır. İmkanlarını, mücadelenin ortaya çıkardığı imkanları paylaşalım demiştir. Bu hep birlikte çözüm arayışlarının göstergesidir. Fakat ona rağmen Türkiye'deki sol hareketler içindeki sosyal şovenizm bunu engellemiştir. Yine Avrupa'ya gidip mültecileşme bunu engellemiştir. Öylesi bir süreçte de PKK kendi devrimci çözümünü, çıkışını kendisi yapmıştır. 15 Ağustos öylesi bir çıkışı anlatır. Kendi devrimci çözümüdür. Fakat kendi devrimci çözümünü gerçekleştirirken de Türkiye'deki sol devrimci hareketlerin gelişmesi için de imkanlarını paylaşmaktan hiç geri kalmamıştır. Olanaklar sağlamak, olanaklarını sunmaktan da hiç geri kalmamıştır. Ama işleyen o noktadan itibaren kendi çözümüdür ki bu çözüm belli bir noktada 1990'lara gelindiği zaman amacına ulaşmıştır.

Serhildanlar ortaya çıkmıştır. Yani dirilen bir halk gerçekliği ortaya çıkmıştır. Bu kır-şehir diyalektiğinin oluşmasıdır. Dirilişin tamamlanması artık var olma gerçekliğinin ortaya konulmasıdır ve bunun herkese kabul ettirilmesidir. Öylesi bir süreçte de işte farklı çözüm yolları ortaya çıkmıştır. Örneğin o çözüm yolları nedir? Turgut Özal'ın Cumhurbaşkanlığı döneminde diyalog arayışlardır. Yani diyalog araçları TC devletinden gelmiştir. Aracılar gönderilmiştir. Başka aracılar, Celal Talabani o dönemde aracı olarak rol oynamıştır. Bazı gazeteciler aracı olarak rol oynamıştır ve çözümün tarafları ortaya çıkmıştır. PKK’dir ve Önderlik Kurdistani güçleri de yanına alarak o Kürt cephesini genişletmiştir. 1993 Newroz'u öncesinde Önderliğin Lübnan'da yapmış olduğu basın açıklamasıyla ilan ettiği ateşkes aslında bunun somut bir ifadesidir. Orada Önderliğin yanında Kurdistani bazı gruplar da yer almıştır. Talabani'nin kendisi de oradadır. Aslında o Önderliğin daha geniş cepheden Kurdistani temsil boyutunu ortaya koymuştur. Bunun karşısında muhatabı da vardır, muhatap da Turgut Özal’dır ve burada artık Kurdistan, Kürt halkının varlığı artık kabul edilmiştir. Kürt halkının ulusal varlığı temelinde görüşmelere başlatılmıştır ve bu bir çözüm arayışıdır.

Nedir bu çözüm arayışı? 1984'te gerilla ile başlatılan devrimci çözümün gelmiş olduğu noktadır. Onun ortaya çıkardığı bir sonuçtur. O sonuç temelinde bir çözüm arayışı gündeme gelmiştir. O çözüm arayışı nedir? Bizzat savaşın diğer cephesinin tarafları ile Kurdistan cephesinin öncülüğü arasındaki bir çözüm arayışıdır. O çözümde taraflar birbirinin varlığını kabul temelinde artık sorunun çözümünde bir yol haritasının belirlenmesi gerekir. Ama onun için atılan ilk adımdır bu. Zaten ilk ilan edilen ateşkes çözümü Nisan ayını içeriyordu. Kısa bir süreçti aslında o tarafların karşılıklı samimiyetin anlaşılması açısından bir denemeyi anlatıyordu. Önderlik ondan sonra ne yaptı? Ateşkes sürecini uzattı. Fakat Önderliğin ateşkes sürecinin uzatılmasına rağmen Türk özel savaş rejimi içerisinde özel savaşta ısrar eden kesimler bu ateşkesi bozmak için de her türlü çaba içerisine girdiler. Amed'de katliam gerçekleştirildi. Operasyonlar başlandı. Turgut Özal'la hareket eden gerek sivil bürokrasi içerisinde, gerekse askeri bürokrasi içerisinde yer alan kişiler tasfiye edilmeye başlandı. Ve en sonunda da işte Turgut Özal'ın ölümü var. Turgut Özal'ın ölümü her ne kadar kalp krizi dense de bunu söyleyenlerin bile inanmadığı bir söylemdir bu. Yani Önderliğin dayattığı çözüme ya da o süreçteki sorunun çözümü, doğusunda atılacak adımlara karşı özel, kirli savaşta ısrar edenlerin o süreci sabote girişimlerinden başka bir şey değildi. Nihayetinde de o amacına ulaştılar. Ondan sonra başlayan bir süreç var. Peki başlayan bu sürece rağmen Önderlik, Turgut Özal'la birlikte başlayan süreci devam ettirmek istedi.

Kimi zaman bu yönlü çağrılar vardı, Erbakan döneminde yapılan çağrılar vardı. Önderlik o çağrıları değerlendirmek istedi. Yine Uluslararası Komplodan önce 1998 yılında ordu içerisinden yapılan çağrılar vardı. Hatta Önderlik o çağrılar döneminde Ekim ayına gelmeden ateşkes ilan etti. Yani Uluslararası Komplo Önderliğin çözüm yaklaşımlarının olduğu bir dönemde gerçekleşti. Uluslararası Komplo ile birlikte Önderlik o çözümü Avrupa zeminine taşımak istedi, komplocu güçler ona da imkan tanımadı. Şimdi Önderliğin Uluslararası Komployla birlikteki çözüm yaklaşımı aslında 1993'teki başlattığı ya da içine girilen Turgut Özal'la başlayan o diyalog sürecin devam ettirilmesi idi. Çünkü bir alt zemini hazırlanmıştı. Koşullar oluşmuştu. O daha ileri bir aşamaya sıçratıilabilirdi ve Önderlik bunu en iyi şekilde değerlendirmek istedi. Türkiye'deki o günkü siyasi iktidarların konumu da buna uygundu. Daha sonraki süreçte de oluşan hükümet değişiklikleri de en azından bunun pratik değiştirilmesinde zorlayıcı bir etki ortaya çıkartabilirdi. Önderlik hep bunları değerlendirmek istedi.

TC DİYALOG SÜREÇLERİNİ KENDİSİ İÇİN ÖZEL SAVAŞ HAMLESİ OLARAK GÖRDÜ

Önderliğin diyaloglara dayalı çözüm, tarafların birbirlerinin varlığının kabulü temelindeki çözüm yaklaşımı tek bir çözüm yolu değildi. Çünkü çözüm olmak için tarafların birbirinin varlığını kabul etmesi gerekir ve de tarafların kendi varlıklarını koruması gerekir. Kendi varlıklarını koruması iradi varlıktır. Kendi varlıklarını koruması askeri varlıktır. Kendi varlıklarını koruduğu siyasi varlıktır, toplumsal varlıktır. Önderlik tüm bunları koruyarak sorunları çözmek istedi. Eğer tüm bunlar korunarak sorunlar çözülürse elbette daha sonraki süreçte sorunun daha farklı mecralardaki çözümü için de farklı adımlar da atılacaktı. Fakat onun koşulları oluşmadı. Ve bu koşulların oluşmamasına da özelikle soykırımcı TC devletinin o diyalog süreçlerini kendisi için bir özel savaş hamlesi olarak görmesi idi. Yani tarihsel olarak ki o oynamış oldukları oyunları güncelleştirmek istediler. Ama bu sadece TC ile mi sınırlıydı? Hayır, TC'nin arkasında da uluslararası güçler vardı, kapitalist modernite güçleri vardı. Onlar da Uluslararası Komployu düzenleyenlerdi, Kürt soykırımının temel sorumlularıydı. Önderliğin atmış olduğu adımların pratikleşmesi önündeki en büyük engel teşkil eden de özellikle Türkiye'deki özel savaştaki ısrar eden güçlerin o kapitalist modernite güçleri ile var olan ilişkisiydi. Doğal olarak Önderinin çözüm yaklaşımına TC'deki özel savaş rejimi karşıydı.

Özel savaş rejiminin içinde yer aldığı NATO buna karşıydı. NATO'nun karşı çıkması kapitalist modernitenin karşı çıkmasıdır. Yine o ilişki sarmalı içerisinde yer alan Ortadoğu devletlerinin bunun karşısında yer almasıdır. Irak'ın bunun karşısında yer almasıdır. Suriye'nin bunun karşısında yer almasıdır. Türkiye'nin bunun karşısında yer almasıdır. Çünkü onlar da o sarmalın şu veya bu şekilde parçasıdırlar. Kapitalist modernite sisteminin ortaya çıkardığı oluşumlardır. TC devleti de kapitalist modernitenin ürünüdür. Irak da kapitalist modernitenin, Suriye de kapitalist modernitenin ürünüdür. Yani Ortadoğu'daki ulus devletlerin hepsi kapitalist modernitenin ürünüdür. Onun ilişki çerçevesi içerisinde varlıklarını sürdürüyorlar. Zaman zaman karşı karşıya gelebilirler, zaman zaman çalışabiliyorlar. Zaman zaman birbirlerine müdahale ediliyorlar. Ama o kapitalist modernite sisteminin bütünlüğü dışında oldukları anlamına gelmiyor. Ve önderliğin çözüm yaklaşımı da tüm bunlarla çelişiyor. Yine başta dönelim Kürt sorunu nasıl ortaya çıkmıştı? Birinci dünya savaşından sonra ortaya çıkmıştı. O sorun kimin icadıdır? Kapitalist modernitenin icadıdır. Kapitalist Modernite ise reel sosyalizmin çözülmesiyle birlikte kendini ayakta tutmaya çalışan bir sistem. Reel sosyalizmin çözülmesiyle kendi zaferini ilan eden bir sistemdir. Artık dünyanın sonu geldi diyen bir sistem.  Bölge devletleri de Avrupa devletleri de o sistemin ayrılmaz parçaları.

O sistem birinci dünya savaşından sonra Kürt soykırımını gündeme getirdi. Bunlar Kürt sorununun Önderliğin öngördüğü şekilde çözülmesini isterler mi? İstemezler. Çünkü Önderliğin çözüm modeli kendilerinin sonudur. Kendilerinin sonu olduğunu herkesten daha iyi biliyorlar. Çünkü Kurdistan parçalanarak Ortadoğu’da emperyalist hegemonya kurmaya çalışılmış, kapitalist hegemonya kurulmaya çalışılmış. Ve o kapitalist hegemonya kendi hakimiyetini daha ileriye taşımak için Ortadoğu'da üçüncü dünya savaşını başlatmış. Üçüncü dünya savaşının amacı da birinci dünyada savaşından sonraki süreci günün koşullarına göre uyarlamaktı. Çünkü birinci dünya savaşının zaferi ve galibi İngiltere idi, Fransa idi. Ama ABD de kendisini reel sosyalizmin çözülmesinin galibi olarak ilan etti. Yani yeni bir politikanın pratikleştirilmesinde de yine Kurdistan'ın parçalanmışlığı onlar için bir zorunluluk. Çünkü 1970'ler sonrası süreçte Önderlik çözümü ortaya çıkmış, Önderlik Kürt halkının varlığını gündeme getirmiş, ulusal diriliş sağlanmış ve bu 4 parça Kurdistan’ı etkiliyor, dünyayı etkiliyor, Ortadoğu devletlerini etkiliyor. Bu birinci dünya savaşındaki öngörülen Kürt soykırımının tamamıyla iflas etmesi anlamına geliyor.

Ama kapitalist modernite Ortadoğu'da kendi hakimiyeti temelinde yeni dünyayı, düzeni inşa etmek istiyor. O yeni dünya düzeninde de Kürtlere yer yok. Kurdistan halkını temsil eden Kürtlere yer yok. Ama hiç mi Kürde yer yok? Var. Biyolojik olarak Kürt olup inkarcıları, işbirlikçileri, kendini esas alanlar için var. Kürtlükleri inkar temelde her şey olanlara yer var, işbirlikçilere yer var, hainlere yer var. Kürtlüğünden utananlara yer var. Kürtlüğünü kendi aile çıkarı için pazarlayanlara yer var. Önderliğin öngördüğü çözüme taban tabana zıt taban tabana karşıt bir çözüm dayatılıyor. O nedenledir ki, Önderliğin çözümü dayattığı çözüm yolları önünde de bu güçler ortak hareket ediyor. Bunun içinde bölgesel devletler, bunun içerisinde işbirlikçi hain güçler var. Gelinen aşamada Uluslararası Komplonun güncellenmesi dendiğinde, Önder Apo'nun dayattığı çözüm yöntemine karşı bu güçlerin ortak olarak dayattıkları soykırım yönelimi oluyor, soykırım saldırısı oluyor. Uluslararası Komplonun güncellenmiş hali bu.

TECRİT KOMPLONUN GÜNCELLENMESİDİR

Günümüzde Uluslararası Komplonun güncellemesinin merkezinde yine İmralı bulunuyor. Tecrit komplonun güncelleşmiş halini anlatıyor. Bu mutlak tecridin derinleştirilmesinde kapitalist modernite güçleri de var, bölge devletleri de var, işbirlikçiler de var. Başta da TC var. Hepsi de bunun içerisinde var. Önderlik üzerindeki mutlak tecridin günümüzde bu kadar derinleştirilmesinin altında yine bunlar var. Barzani var. Çünkü biliyor, Önderliğin mutlak tecrit altında tutulması, Önderlik görüşlerinin Kurdistan halkı ve mücadele üzerindeki etkisini sınırlanmasına neden olacak ve bunu kendisi için fırsat olarak görüyor. Kendi varlığı için Önderlik üzerindeki mutlak tecridi yegane yol olarak görüyor ve herkesten daha fazla Barzani ailesi Önderlik üzerindeki mutlak tecridi istiyor. Kurdistan'daki işbirlikçilik bunu istiyor. Barzani ailesi ile yakın ilişki içinde olanlar bunu istiyor. Rojava’da geliştirilmeye çalışılan işbirlikçi ihanetçiler bunu istiyor. Hepsi Uluslararası Komplonun mutlak tecrit şeklinde Önderlik üzerindeki devamını istiyor. Türkiye bunu istiyor, Avrupa güçleri bunu istiyor. Onun için PKK'ye Önderliksizliği dayatıyorlar. Kurdistan halkına PKK’sizliği ve Önderliksizliği dayatıyorlar. Sanki Önderliksiz, PKK’siz, Kürt sorunu çözülürmüş gibi umutlar geliştirmeye çalışıyorlar.

Kurdistan halkının toplumsallığını kapitalist modernite sistemine, kapitalist modernitenin toplumsallığına angaje etmek istiyorlar. O nedenle de Kurdistan toplum üzerinde toplum kırımı uyguluyorlar. Tüm bunlar Kürt soykırımı üzerinde ısrarlarını gösteriyor. Bunun karşındaki çözüm yöntemi nedir? Yine Önderlik çözümüdür. Önderlik ne diyor? Kültürel soykırım kıskacı altında Kürtleri savunmak. Bu da demokratik ulus çözümüdür. İşte burada bizim devrimci çözümümüzdür. Bu demokratik ulus çözümü devrimci bir çözümdür. Demokratik ulus inşası ile gerçekleşecek olan bir çözümdür. Yani Kürt toplumsallığının korunmasıdır. Ya da Kürt özgürlük mücadelemizin ortaya çıkardığı toplumsallığın, Kürt toplumsallığın yeniden inşa edilmesidir. Elbette bu Kürt sorunun çözümündeki en temel yaklaşımdır. Fakat bu Kürt toplumsallığın, yani demokratik ulus inşasının sadece Kürt toplumsallığı üzerinde kendini inşa etmesiyle de sınırlı değildir. Önderlik bunu vazgeçilmez bir inşa gerçekliği olarak görüyor. Ama bu inşa gerçekliğinin inşa gerçekliğini sadece kendisiyle sınırlı kalmadığını söylüyor. Örneğin devlet artı demokrasi formülüyle de yine taraflar kendi varlıklarını kabul ederek de bu sorun çözülebilir diyor.

Ama temelinde demokratik ulus olarak Kürtlerin kendi inşasını sürdürmesi gerekiyor. Kendi temel dinamiklerine kendilerini var etmesi gerekiyor. Demokratik ulusçu çözümün bir boyutu da budur. Ama bununla beraber demokratik ulus sadece bir etnisite ile de açıklanmıyor. Farklı etnisiteleri de bir arada bir üst kimlik olarak demokratik ulus içinde yer alabileceğini Önderlik belirtiyor. Bu da demokratik ulus çözümünün bir biçimidir. Bununla birlikte aynı kimliği öne çıkan toplulukların da kendi içerisinde demokratik örgütlenmesi gerekir diyor. Nedir bu? Kürtler içinde parçaların kendi özgünlükleri içinde örgütlenmesi, parçalar içinde birbirinden farklılıklar olan  bölgelerin kendi içinde örgütlenmesi ve bunların tümünün bir araya gelmesi Demokratik Özerkliği anlatıyor. Yani Demokratik Özerklik hem devlet artı demokrasi içerisinde demokratik ulus çözümünün gerçekleşebileceği zeminde, hem de Kurdistan'ın kendi içerisinde farklılıklar var. Mesela Zazaca konuşulduğu yerler var, Kurmanci konuşulduğu yerler var, Sorani konuşulduğu yerler var. Yine mezhep ağırlığının olduğu yerler var. Farklı kültürlerin olduğu yerler var. Tüm bunların kendi özgünlüklerini, kendi farklılıklarını koruyarak ama birbirlerini tamamlayacak temelde birlikteliğini anlatan ilişkilenme biçimidir. Bu da nedir? Kendi içlerinde özerk ama bir arada konfederal ilişkiler yani

BARIŞ GÖRÜŞMELERİ DEMOKRATİK ULUS ÇÖZÜMÜNE DAYANMAK DURUMUNDADIR

Demokratik Konfederalizm, Demokratik Özerklik ne oluyor burada? Demokratik ulus çözümünün de bir parçası oluyor. Yani bu hem kendi özgürlüğünde bir çözüm, hem ortak birlikte bir çözümdür. Önderlik bu anlamda savaşın en şiddetli olduğu ortamda devrimci çözümü öne çıkarıyor ama devrimci çözümün öne çıktığı yerlerde de ne oluyor? Ortak çözüm ret edilmiyor. Yine ortak çözümün olduğu yerlerde de ulusal kimliklerden vazgeçilmiyor. Ulusal varlıklardan, özgünlüklerden vazgeçilmiyor, kendinden vazgeçilmiyor. Yani şöyle bir şey yok. Demokratik ulus çözümünden işte bazıları barış görüşmelerinden bahsediyor. Ama barış görüşmesinin olabilmesi için bir zemine dayanması gerekir, işte o demokratik ulus çözümüne dayanmak durumundadır. Eğer demokratik ulus çözümü olmadan dinamik dediğimiz çok yönlü, yani tarafların birbirlerini varlığını kabul temelinde de olsa, kendi özgünlükleri temelinde de olmazsa ya da taraflar kendi iradeleriyle var olmadan çözümü getiremezler. Barış görüşmeleri onların birbirlerinin varlıklarını anlatır. Yani barış görüşmesi silahların bırakılması değildir. Ona hizmet edebilir, ya da mücadeleden vazgeçilmesi değildir.

Silahlı mücadeleden daha farklı bir mücadeleye geçilebilir. Kendi ulusal kimliğinden vazgeçilmesi değildir ya da kapitalist modernite sisteminin içerisinde eriyip kaybolma değildir. Günümüzde çözüm arayışları dendiği zaman bunları da çağrıştıran yaklaşımlar var. Sanki barış olduğu zaman kapitalist modernite sistemi içerisine dahil olunacak, onun içeride erilecekmiş gibi bir algı geliştirilmeye çalışılıyor. Yine dayatılan çeşitli görüşmeler var. O görüşmelerle PKK'nin kapitalist modernite sistemi içerisine entegre olmasını sağlamaya çalışan yaklaşımlar var. Bunlar çözüm yaklaşımları değildir. Nasıl Kürt sorunu ortaya çıktığı zaman, ya da kapitalist modernitenin soykırımcı soykırım temelinde Kürt sorununa yön vermeye başladığında zaman, böl, parçala, yönet taktiği esastı, şimdi de böl parçala yönet taktiğinden vazgeçilmiş değil. Ama bunun yanına bir öge daha eklenmiş. Al kendine benzeştir ya da içine gir kendine benzeştir. Bu da kendilerine göre bir çözüm biçimi oluyor.

Bunun da adı nedir? Ulusal yok ediştir, imha mıdır? Bu Kürt sorunun çözümü değildir. Başından beri Önderliğin çizdiği hat vardır, o çizgi çizdiği hat Kürt sorunun çözümünün devrimci hattıdır. Kurdistan devriminin yolu o hattın ilk aşamasını ortaya koymuştur. Demokratik Ulus çözümü ve soykırım kıskacında Kürtleri savunmak da günümüzdeki o çözüm modelin gelmiş oldu aşamayı ifade eder. Uluslararası Komplonun günümüzde almış olduğu biçim, Önderliğin bu demokratik ulus çözümüne karşı kapitalist modernitenin soykırımdaki ısrarıdır. Önderliğin mücadelesi de aynı zamanda bu soykırıma karşı yürütülen mücadeledir. Önderlik, İmralı direnişiyle o soykırıma karşı mücadelenin en ön saflarında yer almaya devam etmektedir ve bu direnişiyle de Kurdistan halkına, Ortadoğu halklarına ve tüm dünya insanlığa da Önderlik yapmaktadır. Bu vesileyle Önder Apo'yu İmralı çarmıhı içerisindeki o tarihi direnişinde bir kez daha selamlıyor, Önderliğin geliştirdiği bu mücadeleyi yürütürken şehit düşen tüm yoldaşlarımızın saygıyla anıyorum.”