Avrupa Türkiye Yurttaş Komisyonu (EUTCC), tarafından Avrupa Parlamentosu’nda “Türkiye’de siyasi mahkumlar: Özgürlük ve Barışın yolu nereye gidiyor” başlıklı uluslararası bir konferans düzenlendi. “Türkiye Cezaevleri gerçeği”, “Yaşayan Dayanışma-Kürt sorununa siyasi çözüm ihtiyacı” ve “Kapıları açın: Özgürlük ve Barışa giden yol” başlıklı 3 bölüm halinde düzenlenen konferansa; aralarında 10 Ekim’de startı verilen “Öcalan’a özgürlük Kürt siyasi çözüm” hamlesini başlatıcılarının da olduğu parlamenterler, farklı ülkelerden siyasetçiler, akademisyenler, sendikacılar, hukukçular, insan hakları savunucuları ve sivil toplum örgütleri temsilcileri katıldı.
Konferansın ikinci oturumunda “Türkiye Cezaevleri gerçeği” başlığı adı altında bir panel düzenlendi. Almanya Kurd-AKAD üyesi Dersim Dağdeviren moderatörlüğünde yapılan panelde ilk olarak Abdullah Öcalan’ın avukatlarından Rezan Sarıca “Olağanüstü hal cezaevi sisteminin bir prototipi olarak 25 yıllık İmralı Cezaevi sistemi” başlıklı bir sunum yaptı.
REZAN SARICA: İMRALI’DA ULUSLARARASI BİR KONSENSÜS İŞLİYOR
İmralı Ada Cezaevi’ne asıl karakterini 15 Şubat uluslararası komplosunun verdiğini ifade ederek konuşmasına başlayan Sarıca, uluslararası komplosunun hangi şartlar ve nasıl geliştiğini aktardı. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın esir alınması ve sonrasında hiçbir hukukun işletilmediğini dile getiren Avukat Sarıca, “Uluslararası hukuk ve iltica hukuku işletilmedi. İdamla yargılanacağı kesin olan ve işkence görebileceği bir ülkeye teslim edildi. Barış ve yaşatma siyaseti yürütürken kendisine karşı demokratik değer ve ilkelerden yoksun bir tavır sergilendi. İşte İmralı Ada Hapishanesi rejimi böylesi uluslararası bir konsensüs sonucunda geliştirildi. İmralı’daki bu uluslararası konsensüs 25 yıldır devam ettiriliyor” diye konuştu.
‘İMRALI’DA HİÇBİR HUKUK İŞLETİLMİYOR’
Abdullah Öcalan’ın 25 yıldan beridir karşı karşıya kaldığı bütün hukuksuzlukları anlatan Av. Sarıca, “15 Temmuz 2016 tarihli askeri kalkışmadan sonra İmralı’da varsa bir hukukun kırıntısı da ortadan kalktı. Ülkede OHAL ilan edildi ve ilk düzenlemesi İmralı’ya çıkarıldı. Tek bir karar ile aile, vasi, avukat ziyaretleri, telefon faks, mektup vb her türlü haberleşme araçlarını kısaca dünya ile tüm ilişkileri belirsiz süreliğine yasakladı. Tüm yasalar alt üst edildi” dedi.
Başta CPT olmak üzere yetkili uluslararası kurum ve kuruluşların İmralı’ya dönük tavrına da değinen Sarıca, “Diğer kurumlar gibi CPT’de 25 yıldır kısmi tespit dışında önleme görevlerini yerine getirmiyor. İyileştirmeden ziyade hep kötüye gitti. Son ziyaretine dair gözlemlerini kamuoyuna açıklayabilecekken İmralı koşullarını normal görüyor” diye kaydetti.
Sarıca, “Öcalan’a uygulanan politika ve rejim, bir çarpan etkisi ile Türkiye’nin yönetim tarzına ve “hukuk düzenine” dönüştü. İmralı rejimi bugünkü ülke yönetimi ortaya çıkardı. İmralı’da izlenen politika bir bumerang gibi ülkeye siyasi, hukuki, ekonomik ve sosyal açılardan geri döndü” diye konuştu.
JONASSON: İMRALI’NIN KAPILARINI AÇIN
Sarıca’nın ardından konuşan İzlanda Eski Adalet ve İçişleri Bakanı Ögmundur Jonasson ise “İmralı ve Uluslararası hukuki ve siyasi boyut” başlıklı bir sunum yaptı. Jonasson, İmralı’nın kapılarının açılarak Abdullah Öcalan’ın derhal özgürleştirilmesi gerektiğini ifade ederek konuşmasına başladı.
Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’dan son 3 yıldan beridir hiçbir haber alınmamasının kabul edilemez olduğunu söyleyen Jonasson, İmralı’da uluslararası hukukun bir bütün olarak yok sayıldığını söyledi.
Kürt sorunun savaşla değil müzakere ve diplomasi ile çözülmesi gerektiğini kaydeden Jonasson, “Kürt sorununu çözümünde baş aktör Abdullah Öcalan’dır. Tecritle bu sorun çözülemez. Çözüm müzakeredir” dedi.
ÖZGÜRLÜK KAMPANYASINDA YENİ BİR DÖNEM BAŞLIYOR
Ögmundur Jonasson’un konuşmasının ardından “Kapıları açın: Özgürlük ve Barışa giden yol” başlıklı bir oturum düzenlendi. Bu oturumda konferans katılımcıları sıraysa söz alarak, 10 Ekim’de startı verilen “Öcalan’a özgürlük Kürt sorununa siyasi çözüm” hamlesinin bundan sonraki süreçte nasıl yürütülmesi gerektiği çerçevesi üzerine tartışmalar yürüttüler.
KONFERANS SONUÇ BİLDİRGESİ: ÖZGÜRLÜĞE KADAR
Yapılan tartışmaların ardından konferansın sonuç bildirgesi açıklandı. Sonuç bildirgesi şu şekilde:
"Türkiye'deki Siyasi Tutsaklar: Özgürlük ve Barış Yolunu Aramak" konulu Uluslararası Konferansta, Kürt siyasi mahkumlar konusu ele alınmış ve özellikle Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'dan son 3 yıldır haber alınamaması üzerinde durulmuştur. Konferansta ayrıca yaygın olarak 'Kürt Sorunu' olarak adlandırılan meseleye yönelik potansiyel siyasi çözümler ele alınıp tartışıldı.
Konferansa seçkin akademisyenler, sendika üyeleri, siyasi partiler, insan hakları savunucuları, hukukçular, parlamenterler katıldı. Sayın Öcalan’ın da dahil olmak üzere Kürt siyasi tutsakların maruz kaldığı hukuksuz ve zalimane hücre hapsinin işkence teşkil ettiğini ve asla tolere edilemeyeceğini kesin bir dille ifade edilmiştir.
Sonuç olarak, tüm bu saygın şahsiyetler ve kurum temsilcileri 10 Ekim’de startı verilen “Öcalan’a özgürlük Kürt sorununa siyasi çözüm” kampanyasına açık desteklerini beyan etmişlerdir.
Daha da önemlisi, katılımcılar Öcalan'ın sağlığı, refahı ve güvenliği konusunda her zamankinden daha fazla endişe duymaktadır. Sayın Öcalan'ın 3 yıl boyunca maruz kaldığı sürekli ve kesintisiz hücre hapsi, fiziksel ve ruhsal sağlığı için büyük bir tehdit oluşturmaktadır. Bu nedenle, Öcalan'ın son zamanlarda avukatları ve ailesiyle görüşmesini engelleyen "disiplin prosedürleri" ile karşı karşıya kaldığı ve ölüm tehditleri aldığı iddiası dışında, mevcut durumu hakkında herhangi bir bilgimiz bulunmamaktadır.
Ayrıca daha ileri adımları da tartıştık ve aşağıdaki kararlara vardık:
- Sayın Öcalan üzerindeki tecrit derhal kaldırılmalı ve Avrupa Konseyi, Öcalan’ın ailesi ve avukatlarıyla görüşmesini sağlamak üzere acilen müdahale etmelidir.
- Sayın Öcalan ve arkadaşlarından 3 yıldır haber alınamaması ve hayatına yönelik son olası tehditlerin ciddiyeti ışığında, Avrupa Konseyi Genel Sekreterliği ve Parlamenterler Meclisi, AB ve BM İşkence Özel Raportörünü, Abdullah Öcalan'ı İmralı Adası Cezaevinde ziyaret etmek üzere acil bir geçici heyet düzenlemeye çağırıyoruz.
- İmralı’da yaşanan endişe verici durumun uluslararası ve yerel haber medyasında duyurulması için daha fazla çaba sarf edilmelidir.
- Sendikalar, Türkiye'deki siyasi tutukluların durumuna dikkat çekmek için uygun bir zamanda bir dakikalık genel grev yapmayı düşünmelidir.
- Avukatlar, üyesi oldukları barolarla temasa geçerek endişelerini iletmeli ve daha sonra bunları kendi ülkelerindeki Adalet Bakanlıklarına ve Türkiye'deki hukukçu meslektaşlarına iletmelidir.
- Konunun başta AB ve AT olmak üzere tüm ulusal parlamentoların gündemine getirilmesi için girişimlerde bulunulmalıdır.
- Kendi iç hukukunu ve uluslararası hukuku ihlal eden Türk hükümetine yapılan tüm ekonomik ve askeri yardımlar derhal askıya alınmalıdır. Zira satışı yapılan silahlar Türkiye tarafından Kürdistan'da Kürt halkına karşı her gün savaş suçu işlemek için kullanılmaktadır.
- Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin 18 Mart 2014 tarihli Öcalan kararında belirttiği gibi Öcalan’ın özgürlüğünü sağlayacak yasal değişiklikler yapılmalıdır. Bu bağlamda, Sayın Öcalan, Türkiye'nin on yıllardır süren işgaline ve Kürt halkına karşı yürütülen savaşa karşı adil, barışçıl ve demokratik bir siyasi çözüm bulunmasında önemli bir rol oynamasına olanak tanıyacak koşullar çerçevesinde özgür bırakılmalıdır.