'Ağırlaşacak ekolojik felaketlere ancak örgütlenmeyle karşı koyabiliriz'

Polen Ekoloji Kolektifi'nin çalışmalarına eklenecek Polen Ekoloji Enstitüsü 21 Nisan’da kapılarını açıyor. Enstitü, ağırlaşacak ekolojik felakete karşı örgütlenmeye ve birlikte mücadele etmeye çağırıyor.

POLEN EKOLOJİ KOLEKTİFİ

2019’da Marksist bir ekoloji iddiasıyla faaliyetlerine başlayan Polen Ekoloji Kolektifi, çalışmalarına ve bünyesine Polen Ekoloji Enstitüsü’nü katmaya hazırlanıyor. 21 Nisan’da açılacak olan enstitü, ekolojik yıkım alanında devrimci bir mücadele perspektifinde mücadele yürütmeyi hedefliyor. "Enstitü, ekoloji hareketinin ihtiyaç duyduğu konuya duyarlı yeni insanların kendilerini mücadeleye hazırlayacakları bir buluşma noktası olacak" diyen Kolektif, ANF’nin sorularını yanıtladı.

Kolektif olarak sorularımızı yanıtlarken şöyle de bir çağrıda bulunuyorlar: “Kolektifimizin görüşlerini kendine yakın gören herkesi şu ya da bu düzeyde, farklı biçimlerde katkı sunmaya, yani örgütlenmeye çağırıyoruz. Bu çağrımız, sistemin karamsar ve bunalımlı hale getirdiği, yaşam enerjisini kaybediyor gibi hisseden herkese doğanın yaratıcı coşkusunun çağrısı.”

Polen Ekoloji Kolektifi olarak neden bir enstitü kurma ihtiyacı doğdu?

Kolektif olarak 2019’un sonunda bu yana bir örgütlenme çalışması içindeyiz. Amacımız son yıllarda giderek insanlığın en acil ve büyük sorunu haline gelen ekolojik çöküşe, iklim değişikliğine karşı durağanlaşmış, yereline odaklanmış, politik iddialardan yoksun bir durumdaki ekoloji hareketine Marksist sınıf ve tarih perspektifinden bir müdahalede bulunmaktı. Aradan geçen 4 yılı aşkın sürede düzen içi anlayışlarla mücadele bakımından belirli bir etki yapabildik, ancak hareketin kendisini büyütmede, kendimizi buna göre örgütlemede yetersiz kaldık. Enstitü, ekoloji hareketinin ihtiyaç duyduğu konuya duyarlı yeni insanların kendilerini mücadeleye hazırlayacakları bir buluşma noktası olacak. Bir yandan harekete yeni kadrolar kazandırırken bir yandan mücadelenin ihtiyaç duyduğu bilgi üretimine odaklanacağız. Son yıllarda sınırları iyice daralan, nitelikli insanlarını kaybeden akademinin ekoloji mücadelesiyle kopan bağını çok daha politik bir düzlemde yeniden kurmayı hedefliyoruz. Genç araştırmacı ve akademisyenlerin direnişlerin kazanması için ihtiyaç duyduğu araçları sağlaması için yerel mücadelelerle bağını kuracağız. Yine, farklı ezilen ve sömürülen toplumsal kesimlerin ekolojik sorun hakkında bir perspektif oluşturmasını sağlayacak çalışmalar yapacağız. Bunlar daha güçlü bir ekoloji hareketi yaratmanın adımları olacak. Bu şu anki sınırlı maddi ve insan gücümüzle tek başına altından kalkılabilecek bir görev değil, ancak ekolojik felaketler bu görevi bize, Marksist ekolojistlere yüklüyor. Bu açıdan enstitünün kapısı bu mücadelede yer almak isteyen herkese açık.

Enstitü yapılanmasından bahseder misiniz? Nasıl bir yapısı olacak?

Enstitü, esasen Kolektifimiz için bir tür kurumsallaşma adımı. Kolektifimiz iç koordinasyonu ve farklı alt çalışma gruplarıyla faaliyetlerini sürdürürken Enstitü, onun faaliyetlerini besleyecek malzemeyi sunacak. Resmi olarak dernek statüsünde ve dolayısıyla yönetim ve denetleme kurulu gibi organları olsa da bunlar daha çok sembolik anlamlar içeriyor. Kolektifin kendi iç mekanizmaları, demokratik süreçleri, oturtmaya çalıştığımız düzenli toplantı ve bilgi akışı, planlamaları elbette artık Enstitüyü de kapsayacak. Enstitü’nün faaliyetlerinde yön gösterici olacak, seminerler ve atölyelerle amaçlarımıza ilerlememizi sağlayacak 17 kişilik bir Danışma Kurulu bulunuyor. Bu Kurul’da, şu an farklı ülke ve kentlerden halen üniversitelerde olan ya da barış imzacısı KHK’li akademisyenler, araştırmacılar bulunuyor. Onların önereceği ya da başını çekeceği araştırma projeleri bizim yerellerle kuracağımız bağın somutlandığı pratikler olacak. Enstitü çalışmaları geliştikçe burada kendi araştırma ve faaliyetlerini sürdürecek yeni insanlarla farklı çalışma grupları kuracağız. Okuma grupları, atölye grupları, çeşitli konularda inisiyatif grupları oluşturarak Enstitü’nün canlı bir mekan olmasını amaçlıyoruz. Polen Ekoloji olarak yüzümüz her zaman geniş kitlelere dönük olacak.

Marksist anlamda bir ekoloji çalışması bugün neden ihtiyaç? Bugün Türkiye'de ve dünyada ekoloji hareketlerinin bu ihtiyaç çevresinde kapsamı ve sınırlıkları neler?

İçinde bulunduğumuz çok ağır, ölümcül, acil ve küresel ekolojik sorunların temeli emperyalist kapitalist sistem ve onun 200 yılı aşan sömürü ve talan tarihi. Marksizm hem bu tarihi hem de bugün olan biteni anlamamız için işçi sınıfı ve ezilenlerin elindeki gerçek devrimci ideoloji. Ama aynı zamanda bize bilimsel verileri ele alırken, toplumsal dinamiklerle ilişkilenirken en temel diyalektik materyalist yöntemi sunan bütünlüklü bir düşünce sistemi. Ekolojik sorunun çözümünün kapitalizmin yıkılmasından geçtiği sonucuna böyle bir analizle varıyoruz, ama bununla yetinmiyor bunu nasıl yapabileceğimizi, stratejimizi de yine aynı analiz yöntemiyle belirliyoruz. Böyle bir Marksist ekoloji yaklaşımının politik ekoloji akımları içinde, genel ekoloji hareketi içinde güç kazanması içinden çıkamadığımız deneme ve yenilme süreçlerini tarihsel bir perspektife oturtarak bizi uzun soluklu ve kitlesel mücadelelere hazırlayacaktır. İçinde bulunduğumuz coğrafya gibi pek çok yerde doğa talanı politikaları, egemen sınıfın çıkarları doğrultusunda sömürgecilik ve faşizm ile yürütülüyor. Bu rejimlere karşı antifaşist, antisömürgeci, antikapitalist güçlü hareketlerin ortaya çıkması için mevcut ekoloji hareketini düzeniçi anlayışlardan, yanlış mücadele hatlarından çıkarmak gerekiyor. Mevcut hareketlerde hem bu düzen içi anlayışlar hem de soruna bütüncül bakamama sınırlılıkları belirli düzeylerde mevcut.

Dünyada ise belirgin konulardan biri emperyalist merkez ülkelerdeki hareketlerle, ekonomik sömürge ve yoksul bırakılmış ülkelerdeki hareketin enternasyonal bağını yeterince kuramamak, taleplerini ortaklaştıramamak. Dahası bu merkezlerdeki iklim hareketinin emisyon azaltımına, acil çözümlere odaklı yaklaşımları dünyada yeni yeşil emperyalist ilişkiler doğuruyor. Yenilenebilir enerji ya da yeşil metalar için katlanan madenciliği, buna göre şekillenen doğadan kopuk, enerji-tüketim yoğunluklu yaşam tarzını düşünün. Yani dünya açısından da doğru ve incelikli bir analize dayanan, çünkü her coğrafyada çok özgün durumlar mevcut, antiemperyalist bir ekolojik anlayışa da ihtiyaç var. Marksist ekoloji anlayışı tüm bunların tespitinden ve çıkış yollarının örgütlenmesinden gelişecektir; ancak şu ana kadar devrimci hareketlerin ekolojik soruna yönelimindeki yetersizlik bu gelişimi sağlayacak örgütsel araçların ortaya çıkmasını yavaşlatmıştır.

Enstitü olarak bir çağrınız var mı?

Öncelikle herkesi 21 Nisan Pazar günü saat 13.00’daki açılışımıza, daha sonra da ekolojienstitu.org linkinden kayıt ve destek olabilecekleri sitemiz üzerinden Mayıs’ta başlayacak seminerlerimize davet ediyoruz. Bunlar Enstitü’nün kendi işleyişini oturtacağı ilk çalışmaları olacak ve bunun heyecanını hep birlikte yaşamak istiyoruz. Genel olarak ise Enstitü’nün amaçlarını, Kolektifimizin görüşlerini kendine yakın gören herkesi şu ya da bu düzeyde, farklı biçimlerde katkı sunmaya, yani örgütlenmeye çağırıyoruz. Bu çağrımız, sistemin karamsar ve bunalımlı hale getirdiği, yaşam enerjisini kaybediyor gibi hisseden herkese doğanın yaratıcı coşkusunun çağrısı. Düzenden kopuşun, yaşamdaki alışkanlıklarını ve bağlarınızı yıkın. Gerçek özgürlük ve umudu ancak böyle kendi ellerimizle inşa edebiliriz. Önümüzdeki yıllarda ağırlaşacak ekolojik felaketlere ancak böyle bir örgütlenmeyle hazırlanabiliriz, karşı koyabiliriz.