İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Hapishanesi’nde tutulan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik mutlak tecridin kırılması ve özgürlüğüne kavuşması için küresel çaptaki “Abdullah Öcalan’a özgürlük, Kürt sorununa çözüm” kampanyası kapsamında 27 Kasım 2023’te hapishanelerde başlatılan dönüşümlü açlık grevleri yeni bir aşamaya taşındı. Süresiz açlık grevlerini sonlandıran siyasi tutsaklar, Abdullah Öcalan’ın doğum günü olan 4 Nisan’dan itibaren aile ve telefon görüşlerine çıkmama ve mahkemeleri boykot etme kararı aldı. ANF’ye konuşan Özgürlük İçin Hukukçular Derneği (ÖHD) İstanbul Şubesi Hapishane Komisyonu üyesi Avukat Berivan Bekçi, sonuç alınıncaya ve tecrit kırılıncaya kadar tutsakların eylemlerini sürdürmeye kararlı olduğunu kaydetti.
‘TUTSAKLAR BOYKOTU SÜRDÜRMEYE KARARLI’
Berivan Bekçi, Marmara bölgesindeki 13 hapishanede 4 Nisan’dan itibaren açlık grevlerinin, aile, telefon görüşlerine ve mahkemelere çıkmama şeklinde yeni bir boykot evresine girdiğini hatırlattı. ÖHD’li avukatlar olarak tecride karşı eylemliliklerin sürdüğü hapishaneleri ziyaret ettiklerini belirten Bekçi, tutsakların sonuç alıncaya kadar boykotu sürdürmeye kararlı olduğunu vurguladı.
‘DÜNYADA EŞİ BENZERİ OLMAYAN BİR TECRİT SİSTEMİ!’
İmralı’da işkenceye dönüştürülmüş olan bir tecrit sisteminin mevcut olduğunu anımsatan Bekçi, “İmralı Hapishanesi’nde dünyada eşi benzeri olmayan bir tecrit sistemi uygulanıyor. Bu tecrit halinin politik ve ekonomik alanlar kadar yaşamın her alanında da yansımaları oluyor. Hapishanelerde çeşitli hak ihlalleriyle karşımıza çıkarken, dışarıda da insanların düşünceleri nedeniyle cezalandırılması, basın açıklamalarının ve anmaların yasaklanması, gasp edilen haklarını isteyen işçilerin coplanması olarak karşımıza çıkıyor. O nedenle İmralı tecridi Kürt sorununda dayatılan çözümsüzlük gibi herkesi ilgilendiren ve herkesin karşı çıkması gereken bir meseledir” dedi.
‘SİYASİ TUTSAKLARIN TEPKİSİ TECRİDİN OLAĞANLAŞMASINA’
Siyasi tutsakların da en büyük tepkisinin tecridin olağanlaşması tehlikesi olduğuna işaret eden Bekçi, şunları kaydetti: “Aile görüşlerine ve mahkemelere çıkmayan tutsakların dışardaki bağları en aza indi. O nedenle her ziyaretimizde bize ilettikleri birinci talep seslerine ses olmamızdır. Çünkü seslerinin duyulması biraz daha kısıtlandı. Bu sessizlik halinin bozulmasını istiyorlar. Bu anlamda Sayın Öcalan güvende değilse kendilerinin de güvende olmadığını, ona uygulanan tecridin aynı zamanda fikirlere ve Kürt halkıyla birlikte tüm halkların taleplerine de uygulandığını, her alanda da hak ihlalleri olarak geri döndüğünü hep söylüyorlar. İlk başta da hapishanelerdeki hak ihlallerinin direkt mağduru olarak herkesten önce bunun yıkıcı sonuçlarını yaşıyorlar. Aileleri de aynı hak ihlallerini yaşıyor.
‘TECRİT VE ÇÖZÜMSÜZLÜĞÜN FATURASI HERKESE GERİ DÖNÜYOR’
Devletin dayattığı tecrit ve çözümsüzlüğün faturasının herkese savaş ekonomisi ya da haklardaki kısıtlamalar olarak geri döndüğünü, herkesin bunun farkına varıp bu işkenceye ses çıkarmasını istiyorlar. Devletin bu dayatmalarla işkenceyi olağanlaştırmasına ve yaymasına engel olmak istiyorlar. Çünkü insan onuruyla bağdaşmayan uygulamalar zaten kabul edilebilir olmamalıdır. Tecritte ısrar, hak ihlallerinde, işkencelerde ısrardır, savaşta ısrardır. Tutsaklar da aşamalı olarak ortaya koydukları bu eylemlilikleriyle bu dayatmalara karşı insanca yaşama talebinde ısrar ediyorlar, bunu herkesin iyi anlaması lazım.”