İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Hapishanesi’nde mutlak tecrit koşullarında tutulan ve hem ailesiyle hem avukatlarıyla görüşmesi hukuksuz bir biçimde engellenen Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’dan 38 aydır hiçbir haber alınamıyor. Durum böyleyken, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) milletvekillerinin, Öcalan üzerindeki tecridin kaldırılması için 7 Aralık 2023'te Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonu Başkanlığı’na (İHİK) yaptığı başvuruya tam 1 yıl sonra cevap veren Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü, İmralı’da tecrit olmadığını savundu. Müdürlük, İmralı Yüksek Güvenlikli Hapishanesi’nde, "Kanun ve yönetmeliklerle verilen tüm haklardan eşit olarak faydalandıklarını" öne sürdü. Oysa 30 Nisan 2024’te verilen bu yanıttan sadece iki gün önce, 28 Nisan’da Disiplin Kurulu Başkanlığı tarafından Abdullah Öcalan ve beraberindeki siyasi tutsaklar Hamili Yıldırım, Ömer Hayri Konar ve Veysi Aktaş’a, “disiplin cezası” adı altında 3 ay görüş yasağı verildiği ortaya çıktı. Müdürlüğü yalanlayan bu gelişme hakkında ANF’ye konuşan Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından İbrahim Bilmez, Adalet Bakanlığı’nın resmen yalan söylediğinin altını çizdi.
‘TECRİT YOKSA BAKANLIK AVUKATLARIN KAÇ DEFA GÖRÜŞTÜĞÜNÜ AÇIKLASIN!’
Adalet Bakanlığı’nın 40 DEM Parti milletvekiline verdiği ‘tecrit yok’ cevabıyla adeta kendileriyle ve toplumla alay ettiğinin altını çizen Bilmez, “Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğü resmen yalan söylüyor” vurgusunda bulundu.
Bu pratiğin tam da AKP iktidarının hükmetme biçimiyle ilgili olduğunu belirten Bilmez, iktidarın yalanı bir politika haline getirdiğini hatırlattı. Hükümetin 20 senedir ülkeyi yalanlarla yönettiğini vurgulayan Bilmez, şöyle konuştu: “Bir yalanı bin kez söylersen artık toplum da buna inanmaya başlıyor. Onlar bu Goebbels taktiklerini uyguluyorlar gerçekten ve ne yazık ki de bu karşılık buluyor. Fakat biz bu yalanlara cevap verecek durumdayız, yaptığımız açıklamalarla da hep bunun altını çiziyoruz. Eğer Adalet Bakanlığı İmralı’da tecrit olmadığını öne sürüyorsa o zaman avukatların kaç defa görüştüğünü bir zahmet açıklasın” dedi.
‘HİÇBİR ŞEKİLDE HABER ALAMIYORUZ, BU TECRİDİ AŞAN BİR DURUM!’
Bilmez, müvekkillerinden hiçbir şekilde haber alamadıkları gibi İmralı’da tutulan müvekkilleri Veysi Aktaş’ın biten infaz süresinin uzatıldığını da avukatlar olarak çok zor öğrendiklerini söyledi. Müebbet hapis hükümlüsü olan Aktaş’ın yasaya göre 30 yıl yatıp şartlı tahliyeyle çıkması gerektiğini dile getiren Bilmez, “Fakat 2 hafta kadar önce 30 yılı dolmasına rağmen serbest bırakılmadı. Hapishanenin İdare ve Gözlem kurulu kararıyla bir yıl daha uzatılmış infazı. Biz bu durumu bile cezaevi idaresiyle zorla yaptığımız telefon görüşmesiyle öğrenebildik. Belli ki infazı uzatma kararı İmralı’dan haber almama politikasının bir devamıdır. Sayın Öcalan hakkında verilebilecek herhangi bir haberi engelleme girişimidir. Bu tecridi de aşan bir durumdur ve iktidar da bu durumun sürmesini istiyor” dedi.
‘DİSİPLİN CEZALARI TECRİDE KILIF ARAMA YÖNTEMİ’
Nitekim Adalet Bakanlığı tarafından “tecrit yok” açıklamasından hemen önce müvekkillerine 3 aylık bir disiplin cezası daha verildiğinin ortaya çıktığını belirten Bilmez, sistematik hale gelen bu disiplin cezalarının tecride kılıf arama yöntemine dönüştüğünün ve hiçbir hukuki açıklamasının olmadığının altını çizdi. 3 ayda bir disiplin cezalarıyla aile görüşlerinin, her 6 ayda bir de infaz hakimliği kararıyla avukatlar olarak müvekkilleriyle görüşmelerinin keyfi bir biçimde engellendiğine dikkat çeken Bilmez, “Bunu sürekli yapıyorlar. Bu kararların hiçbiri hukuki değil. Ama peş peşe gelen bu görüş engellemelerine rağmen hâlâ İmralı’da tecrit olmadığını öne sürmek, hem biz avukatlarıyla hem de kamuoyuyla dalga geçmektir ve aynı zamanda da saygısızlıktır” diye konuştu.
‘İMRALI’DAN SES ÇIKMASINI İSTEMİYORLAR ÇÜNKÜ ORADAN ÇÖZÜM SESİ ÇIKACAK!’
Bu hukuksuz sözde disiplin cezalarıyla tecridi kanıksatmak istediklerini vurgulayan Bilmez, bunun boş bir çaba olduğunun, bu tecridi asla kabul etmeyeceklerinin ve hem hukuken hem de siyaseten buna itiraz edeceklerinin altını çizdi. Müvekkilleri Abdullah Öcalan’ın kardeşiyle yaptığı ve yarıda kesilen son telefon görüşmesinde ısrarla avukatlarıyla görüşmek istediğini vurguladığını hatırlatan Bilmez, “Açıktır ki müvekkilimiz Sayın Öcalan’ın sesinin dışarıya ulaşması engellenmek isteniyor. Uzun zamandır bu böyledir, Kürt meselesi yokmuş gibi davranılıyor. Kürt meselesini şiddet politikalarıyla çözmek istiyorlar ve bu nedenle de Sayın Öcalan’a tecrit uyguluyorlar. Bu çok net! İmralı’dan ses çıkmasını istemiyorlar çünkü oradan çözüm sesi çıkacak. İktidar da bunu istemiyor” dedi.
‘KÜRT MESELESİ ÇÖZÜLMEDEN YUMUŞAMADAN SÖZ EDİLEMEZ!’
Devletin İmralı tecridi konusunda alenen yalan söylemesinin aynı zamanda bu durumun ne kadar ciddiye alınması gerektiğini de gösterdiğine işaret eden Bilmez, tecride ve buna dayalı yalanlara karşı kuvvetli bir duruş sergilemek gerektiğini kaydetti. Sadece bir kesimin değil, kendini muhalif olarak adlandıran herkesin İmralı tecridine karşı bir tutum sergilemesi gerektiğini hatırlatan Bilmez, bu yapılmadığı takdirde devletin bu yalanına su taşınacağı ve tecridin meşrulaştırılmasına neden olunacağı uyarısında bulundu. Bugün bir ‘yumuşama’ olacaksa, bunun ancak Kürt meselesinin çözülmesiyle, dolayısıyla da İmralı tecridinin sonlanmasıyla olacağını vurgulayan Bilmez, şunları kaydetti: “Eğer Türkiye’de bir yumuşama olacaksa ve eğer hükümet direksiyonu demokrasi yönüne kıracaksa, bunun turnusol kağıdı İmralı’da uygulanan politikalar olacak. Eğer tecrit devam ediyorsa ve Kürt meselesi çözülmüyorsa yumuşamadan söz etmek mümkün değil.
‘ANA MUHALEFET TECRİDİ GÜNDEMİNE ALMALI!’
Çünkü Kürt meselesi çözülmeden bugün söz edilen yumuşamanın Türkiye toplumuna hiçbir faydası yok. Dolayısıyla şu anda tecridin ya da Kürt meselesinin çözümsüz kalması bizi ilgilendirmez, bize dokunmuyor diyen kesimlerin çoktan ders çıkartması lazımdı. Çünkü ucu herkese dokunuyor. Gerçekten bir yumuşama olacaksa bu ülkede, bir diyalog süreci olacaksa hükümetle, Kürt meselesinin ve tecridin de gündeme gelmesi lazım. Özellikle ana muhalefet açısından söylüyorum bunu. Tecridi gündemlerine almaları lazım, gözlerini kapamamaları lazım. Yokmuş gibi davranmamaları lazım. Yoksa bu sahici bir yumuşama olmaz, konjonktürel bir yumuşama olur.”