Av. Bilmez: Hukuksa önce İmralı’da uygulansın!

İmralı’da hukukun yerini zorbalığın aldığına işaret eden Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından İbrahim Bilmez, “Müvekkilimiz Sayın Öcalan’a uygulanan tecridi göremeyenlerin hukuktan bahsetmesi ikiyüzlülüktür! Hukuksa önce İmralı’da uygulansın!” dedi.

İmralı F Tipi Yüksek Güvenlikli Hapishanesi’nde tutulan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik mutlak tecridin kırılması ve özgürlüğüne kavuşması için küresel çapta başlatılan “Abdullah Öcalan’a özgürlük, Kürt sorununa çözüm” kampanyası kapsamında cezaevlerindeki dönüşümlü açlık grevleri ve dünyanın dört yanındaki adalet nöbetleri sürüyor. 34 aydır haber alamadıkları müvekkilleri Öcalan ile görüşebilmek için başvurmadıkları yer kalmadığını belirten Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından İbrahim Bilmez, İmralı’da hukukun yerine tam anlamıyla zorbalığın aldığını vurguladı. ANF’ye konuşan Bilmez, söz konusu müvekkilleri olunca hukuksuzluğun el birliğiyle işletildiğine dikkat çekti.

‘YASA YOKSA ZORBALIK VAR!’

İmralı tecridinin başka bir emsali olmadığının altını çizen Bilmez, 25 Mart 2020 tarihinden bu yana müvekkillerinden hiçbir şekilde haber alamadıklarını, bu durumun da kendilerini çok kaygılandırdığını vurguladı. Anayasası olan hiçbir medeni hukuk devletinde böyle bir durum yaşanamayacağını kaydeden Bilmez, İmralı’da sistematik hal alan tecridi keyfiyetle açıklamanın artık hafif kalacağına, İmralı’da hukukun yerini tam anlamıyla zorbalığın aldığına işaret ederek, “Yasa yoksa zorbalık vardır” hatırlatmasında bulundu.

‘İMRALI SÖZ KONUSU OLUNCA HUKUK EL BİRLİĞİYLE PAS GEÇİLİYOR!’

Müvekkilleriyle görüşebilmek için bugüne kadar başvurmadıkları yer kalmadığını ancak her seferinde bir duvar ile karşılaştıklarını anlatan Bilmez, şöyle konuştu: “Hem ulusal hem uluslararası düzeyde muhataplarımız bellidir. Bursa'da Bursa Cumhuriyet Başsavcılığı ve infaz hakimliği ve cezaevi idaresi vardır. Onların üstünde itiraz mercii olarak Ağır Ceza Mahkemesi ve Anayasa Mahkemesi vardır, idari olarak Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) ve Adalet Bakanlığı vardır. AYM’ye ısrarla biriken başvurularımız sonuca bağlanmazken, görevini kötüye kullandığını düşündüğümüz hakim ve savcılar hakkında HSK’ya yaptığımız başvuru konusunda da hiçbir sonuç elde edemedik. İmralı söz konusu olunca hukuk el birliğiyle pas geçiliyor. 6 ayda bir infaz hakimliği kararıyla müvekkillerimizle görüşmemiz engelleniyor.

‘DEPREMDE BİR TELEFON HAKKINI BİLE ÇOK GÖRDÜLER!’

Gemlik depremleri sonrası da o kadar başvurular yapmamıza rağmen sonuç alamadık. Deprem açısından birinci derecede tehlikeli bir konumda olan denizin ortasındaki bir ada hapishanesinden söz ediyoruz. Ama başvurularımıza bile cevap verilmiyor, karşımızda bir duvar var. Maraş Merkezli 6 Şubat depreminde İmralı’da tecritte tutulan diğer üç müvekkilimizin yakınları etkilenen illerde yaşamalarına rağmen yaptığımız hiçbir başvuruya cevap alamadık. Bir telefon hakkını bile çok gördüler. Tüm cezaevlerine yakınlarını arama hakkı verilirken yine bir tek İmralı’da bu hak uygulanmadı. Bu anlamda bırakın hukuki yanını, artık işin insani ve etik tarafını da es geçiyorlar.

‘BM İNSAN HAKLARI KOMİTESİ’NİN TEDBİR KARARLARI DA UYGULANMADI!’

Uluslararası düzeyde ise Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) yanı sıra, iki yıl önce Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Komitesi’ne de başvurarak Sayın Öcalan ve İmralı’daki diğer müvekkillerimizle görüşme sağlanması için tedbir talep ettik. BM İnsan Hakları Komitesi bu tedbir kararını vermesine rağmen Türkiye bu kararı uygulamadı. Bizim bu kararın uygulanmadığını BM’ye iletmemiz üzerine tekrar tedbir kararı verildi ama yine uygulanmadı. Türkiye hem Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komitesi’nin hem Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi’nin (CPT) raporları ve tavsiyelerinin hem de BM İnsan Hakları Komitesi’nin kararlarının gereğini yerine getirmiyor. Bu da açıkça hukuku takmıyorum demek anlamına geliyor. Bu durum da Türkiye’nin Avrupa sisteminden çıkıp çıkmayacağı ya da çıkarılıp çıkarılmayacağı noktasına doğru gidiyor, Türkiye halkları için de hayati önemdeki bir mesele olarak orta yerde duruyor. Çünkü en azından Türkiye’nin Irak’tan, Suriye’den ya da Ortadoğu ülkelerinden bir farkı vardı ama görünen o ki bu fark giderek hızla kapanıyor.“

‘YA HUKUKUN TARAFINDASINDIR YA DEĞİLSİNDİR!’

Türkiye’nin AİHM kararlarını tanımamaya müvekkili Öcalan ile başladığını belirten Bilmez, daha sonra bu hukuksuzluğun giderek yaygınlaşarak başka kararlara da sirayet ettiğini anımsattı. Gelinen noktada AYM’nin verdiği hak ihlali kararlarının dahi uygulanmadığının altını çizen Bilmez, buraya adım adım gelindiğini vurguladı. Bu anlamda İmralı tecridi konusunda süregelen sessizliği anlamanın mümkün olmadığını vurgulayan Bilmez, şöyle tepki gösterdi: “Ya hukukun tarafındasındır ya değilsindir. Bunun ortası yoktur. Bu açıdan müvekkilimiz Sayın Öcalan’a İmralı’da uygulanan tecridi görmeyenlerin hukuktan bahsetmesi ikiyüzlülüktür, çifte standarttır. Görmezden gelinen her hukuksuzluk dönüp dolaşıp herkesi bulur. Bu konuda da kimse Kürtleri eleştirmesin. Kâğıt üzerinde hukukun uygulanması için cezaevlerinin tekrar açlık grevine girdiği ve dünyanın dört bir yanında adalet nöbetlerinin tutulduğu bir ortamda, bu sadece Kürtlerin değil, kendine sosyalist, demokrat diyenlerin ve hukuk derdi olan herkesin sorunudur. Sonuçta bu kısır döngü herkese kaybettiriyor. Sadece hukuksal anlamda değil, işin politik yanı olan Kürt meselesi boyutunda da kaybettiriyor.

‘İMRALI’DA UYGULANAN ZORBALIĞA HERKESİN KARŞI ÇIKMASI GEREKİYOR!’

Türkiye'de hiçbir statüsü olmayan bir halk var ve bu halkın nüfusu bile bilinmiyor. Mesela şu anda Kürtlerin nüfusu nedir diye sorsak resmi rakamlar yok, resmiyette bu halkın adı da yok. Hiçbir yasada geçmiyor ve bu insanların bir talebi var. Dolayısıyla bu talep hep devam edecek. Yani bu kadar insanın asimile olması mümkün değil. Bu meseleyi çözecek adres de bellidir. Sayın Öcalan Türkiye halkları için bir şanstır. Diyalog sürecinde de açıkça görüldüğü gibi, Sayın Öcalan her zaman üzerine düşeni yaptı. Ama karşısındaki muhataplar seçim kaygılarıyla hareket etti. Yaşı ve tutulduğu koşullardan ötürü çok kaygılıyız ve artık hukukun uygulanmasını, müvekkilimizle bir an önce görüşmeyi istiyoruz, bu yönde de Adalet Bakanlığı’na tekrar başvuruda bulunacağız. Hukuk ve adalet diyen herkesin İmralı’da uygulanan zorbalığa karşı çıkması gerekiyor.”