Bakırhan: Kürtleri tanımayan sisteme karşı mücadeleyi büyüteceğiz!

DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, iktidarın seçim hilelerine karşı halka çağrı yaparken, "Kürtleri tanımayan sisteme karşı mücadeleyi büyüteceğiz" dedi.

Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, çeşitli Sivil Toplum Örgütlerinin (STÖ) temsilcileri ile Ankara’daki bir otelde bir araya geldi. Buluşmaya DEM Parti Ankara İl ve ilçe örgütlerinin üye ve yöneticilerinin yanı sıra çok sayıda kişi katıldı. Buluşmanın düzenlendiği salona “Demokratik Kentler için yerel demokrasi” pankartı asıldı.

Katılımcıları Kürtçe selamlayarak konuşmasına başlayan Bakırhan “Kürtleri tanımayan sisteme karşı büyük mücadele edeceğiz” dedi.

Bakırhan, konuşmasının devamında şunları söyledi:

“Biz bu ve benzeri toplantıları birçok kentte yaptık. Parti olarak geçmişten gelen geleneğimize de uygun olarak, özne olarak gördüğümüz halklarımızla, emek meslek örgütleriyle, kadın arkadaşlarımızla birlikte tartışarak yol alıyoruz. Geçen milletvekili seçimlerinden sonra aslında halkımız bize sarsıcı eleştiriler ve öneriler yapmıştı. Merkeziyetçi bir yaklaşımdan bahsederek eleştirilerini sunmuşlardı. Biz de katıldığımız toplantılarda bundan sonraki her adım ve süreçte yapacağımız her işte siz değerli halklarımızla danışarak ortaklaşarak yol alacağımızı belirtmiştik. Şeffaf olacağız, açık olacağız. Nerede ne yapıyorsak kesinlikle haberiniz olacak. İyisiyle kötüsüyle ortaya çıkacak sonuçları beraber göğüsleyeceğiz.

Bu çerçevede de günlerdir kentleri dolaşıyor, benzer toplantılar yapıyoruz. Çok önemli düşünceler iletiliyor. Emin olun 30 yıldır mücadele ediyoruz ama gittiğimiz kentlerde; bir sivil toplum örgütü temsilcimiz, halkımız, vatandaşımız, bir annemizin söylediği şeyler o kadar değerli, o kadar anlamlı, o kadar yol açıcı oluyor ki biz de bundan büyük bir güç alıyoruz. Yalnız olmadığımızı, birlikte olduğumuzu görmek; bizi cesaretlendiriyor. O nedenle şimdiden toplantımıza başarılar diliyorum çok kıymetli görüş ve düşüncelerinizi merakla bekliyorum.

BM Genel Sekreteri geçtiğimiz günlerde ‘Dünyamız bir kaos çağına girmiştir’ demişti. Normalde gerginlikleri, çatışmaları önleyecek, hakem rolünü oynayacak, çatışmalara savaşlara ve adaletsizliklere daha barışçıl bir perspektif ve çerçeveyle yaklaşacak kurumun en önemli aktörü, bir kaos çağından bahsediyor. Evet, doğru söylüyor. Dünya hiçbir dönem olmadığı kadar bir kriz ve kaos içindedir. Dünyada ciddi bir belirsizlik var. Bu belirsizlik de insanları ciddi bir umutsuzluğa sevk ediyor. Nerede hangi hegemon gücün, hangi emperyalist ülkenin durduk yere başka bir coğrafyadaki ülkeye savaş açacağı, orada çatışmayı teşvik edeceğiniz hiçbirimiz bilmiyoruz. Kendi halinde yaşayan bir Ukrayna’nın bugün ne halde olduğunu hep birlikte izledik. Kimsenin savaş beklemediği bir yer. Hiç ummadığımız bir yer.

Kimsenin savaş beklemediği bir yer. Hiç ummadığımız bir yer. Genelde savaşlar Ortadoğu coğrafyasında yaşadığımız bölgede çıktığı için bizi şaşırtmışı ama şimdi Ukrayna halkı perişan. Orada bir işgal var. Orada da Filistin’de olduğu gibi bir katliam söz konusu. Demek istediğim şu; dünya öylesine belirsiz ki yarın ne olacağını hiç kimse kestiremiyor.

Yani BM de kestiremiyor, bizler de kestiremiyoruz. Kendi halindeki insanlar bir anda göç yollarına düşmek için çabucak ellerinin altındaki valizleri yükleyip yaya yollara dökülebiliyorlar. Suriyelilerin, Afganların, Ukrayna’da yaşayan halkların, Filistin halkının yaşadığı bir durumdur bu. Tabi ki Rojava’da Kürtler de bunu yaşıyor. Egemenler, silah sektörü, çatışma ve savaşlardan rant elde edenler bütün yaşamını geleceğini savaş ve çatışma üzerine kuran hegemonik güçler, bir biçimde bir şeyi bahane ederek ummadığımız ya da beklediğimiz yerlerde savaş ve çatışma çıkarıyorlar.

SAVAŞ POLİTİKALARI

İşin ilginç yanı savaş çıkaran onlar, orada yaşamını yitiren oradaki emekçiler, ezilenler, halklar. Yani bugün Suriye’deki, Filistin’deki, başka coğrafyalardaki vekalet savaşlarında yine oradaki emekçiler, halklar yaşamını yitiriyor. Kadınlar, çocuklar çok acı şeyler yaşıyorlar ama onlar bir biçimiyle oradaki savaşları dizayn ederek, dışarıdan destek vererek, oraların enerjisidir, yer altı yer üstü kaynaklarıdır, jeopolitik konumudur oralardan yararlanmak istiyorlar. Evet, Hüseyin Taka da burada. Onlar bizim sosyalist yoldaşlarımız. Geçmişten beri mücadelenin içerisindedirler. Muhtemelen 30 yıl önce onlar da bu değerlendirmeyi yapıyordu. Hegemonik güçler, emperyalist güçler savaş çıkarır rant elde eder, halkları karşı karşıya getirir.

Ama bu süreç içerisinde; bunu bile bile biz emekçiler, biz ezilenler, biz Ortadoğu halkları, biz dünyada kendini, kimliğini yaşamayan halklar olarak bunun karşısında ne yaptık?  Sorusuna çok anlamlı bir cevap veremiyoruz. Düşmanı iyi tarif ediyoruz, ne yaptığını da biliyoruz ama cevap veremiyoruz.  Bu anlamda, biz emekçilere devrimcilere, Kürtlere, Alevilere, diğer halklara büyük görev ve sorumluluk düşüyor. Bizi buraya getiren ortak noktalarımızdan biri savaş karşıtı olmamızdır. Barışçıl bir anlayışa sahip olmamızdır. Ama maalesef demek ki yeterince bir araya gelemiyoruz, örgütlenemiyoruz ve bir barış hareketi ortaya koyamıyoruz. Tam da yaşadığımız bu süreci durumu gözden geçirerek bu durum karşısında ciddi bir mücadele zeminini örmek, ciddi ittifaklar kurmak, buna itiraz etmek bu işin mağduru olanlarla dayanışmak, onların duygusunu yaşamak ve duyguları ve yaşananları başka hiç bir insanın yaşamaması için mücadele etme zorunluluğumuz var. Biz köyümüzde yaşayan ama bu meselelere duyarsız ilgisiz onu ilgilendirmeyen bir insanın bakış açısıyla bu olaylara yaklaşamayız. Biz, Rojava’da çocukların başına top mermisi yağdığı zaman; oradaki eğitim, sağlık, enerji sahaları tahrip edildiği zaman; itiraz etmezsek, bugün Rojava, yarın başka coğrafya…

Emin olun şu anda Türkiye dünyanın küçük bir prototipidir. Türkiye’nin yüzde 70’i açlık ve yoksulluk sınırı altında yaşıyor. Beraber yaşıyoruz buradaki emekçi arkadaşlar da işsiz arkadaşlar da bunu biliyor. Yüzde 70’i bizim gibi barış istiyor huzur istiyor refah istiyor.  Yüzde 70’i de ‘Kürt anadilini konuşsun; bunun bize ne zararı var’ diyordur. Alevinin Cemevi, ibadethane olsun yasal statüye kavuşsun demeyen var mı? Camiye giden cemevine de gitsin. Bunun bize ne zararı var.

'TARAF OLMAYACAĞIZ'

Meclis’te iki harita gösterdim. Türkiye’de en düşük payı alan Kürt illeridir. Türkiye’de en yoğun baskının olduğu iller Kürt illeridir. Üçüncü bir harita daha eklediler; Türkiye’de AKP’nin kaçak seçmen kaydırdığı bütün kentler Kürt illeridir. Şimdi ben muhalifim, demokratım deyip, ‘DEM Parti neden aday çıkardı, kiminle anlaştı, bilmem kapalı kapılar ardından pazarlık yapıyor’ gibi doğru olmayan, bizi yansıtmayan haberler yapanlar mı bu ülkeyi demokratikleştirecek? Dünyada ezilen, savaştan dolayı bedel ödeyen halkların derdine onlar mı çare olacak? Hayır olmayacaklar. Ne yapacağız? Demek ki örgütleneceğiz. Bir de birbirinden farklı olmayan bu iki tarafa da taraf olmayacağız. Toptancı bir yaklaşım içerisinde değilim ama bu yerel seçimlerde bize düşen, ezilenlere düşen, ezilenlere düşen bu iki blok arasında genel anlamda taraf olmadan; Alevi’nin Kürdün, emekçinin, ezilenin yolu olan ve bizim adına demokratik yerel yönetimler anlayışı dediğimiz anlayışla Türkiye halklarını buluşturmamız gerekiyor.

YEREL SEÇİMLER

Kazanırız, kazanmayız bu matematiksel sayılarla meseleyi değerlendirmemek gerekiyor. Yerel yönetimler sadece belediye değil, sadece belediyenin sunduğu yol, su ulaşım hizmetleri değil, yerel yönetimler kentin dokusuna kimliğine, çok kültürlülüğüne, çok dilliliğine, işte bugün Türkiye’nin tamamı uyuşturucu ve kriminal bir zemine çekilmeye çalışılıyor.  Bunu önlemeye, istihdam yaratmaya, kadının ekonomik sosyal siyasal yaşama katılımını sağlayan, bütçesini adil eşitlikçi kullanan, katılımcı şeffaf ihalesini yapan, kentin her bir kuruşunu kendi parasından daha çok önemseyen koruyan kollayan doğru hizmete harcayan bir mantıkla hizmet etmelidir. Bunlarda hangisi var? Hatay’da mı var, Antalya’da mı var, ya da başka yerlerde mi var? Bu soruyu sorun. Bu seçimlerde emekçilerin, ezilenlerin sesini yükseltmek gerekiyor. Bir umut olmak gerekiyor. ‘Biz de varız, sizden farklı düşünüyoruz, eleştiriyoruz, itiraz ediyoruz, demokratlık bu değil, sosyal demokratlık bu değil, yerel yönetimler bu değil’ demek gibi bir zorunluluğumuzun olduğunu belirtmek istiyorum.

Bu çerçevede seçimlere hazırlanıyoruz. Kürdistan’da öyle bir yöntem uyguladık ki vallahi biz bile şaşırdık. En başta ‘başarabilir miyiz, toplum buna hazır mı? Diye düşündük ama hakkını vermek lazım, toplum bizden daha fazla hazır. Ama biz hazır mıyız?  Alışmışız ya genel merkezin dar koridorlarında, küçücük odalarında aday belirlemeye. Biz hazır mıyız’ sorusunu da kendimize sorduk. Sonra dedik yeni bir şey yapalım. Böyle bir modeli uygulayacağımızı ilk kez Diyarbakır’da anlatmıştık.  Orada 128 STK toplantıya katılmıştı. Böyle olmaz; ‘bunu yapabilir misiniz? demişlerdi. Ne yaptık sandığı koyduk merkezden göndermek yerine Amed halkı Kürdistan halkı adaylarımız seçti. Kötü mü oldu hayır çok iyi oldu. Bunu yapanlar kesinlikle tarihte çok anlamlı ve önemli bir şekilde anılacaktır. Adaylarımız belirlendi.

Batıda da Kent uzlaşısı dedik. Kent uzlaşısı denilince hemen akla bir adres geliyor. Niye öyle onu da çok anlamadım. Sanki başka siyasi parti yok, demokrat insanlar yok ve başka bir araya geleceğimiz bir güç yokmuş gibi direk bir parti adres olarak sunuldu. Hatta bu konuda kimileri bize rota belirlemeye çalışıyor ama bu sefer eyvallah yok. Bedelini ödeyenler, emeğini verenler burada vicdanında hissedenler en doğru, adayları seçmek gibi vicdani bir sorumluluk var. Bir kere dedik ki sağcı olmayacak, ırkçı milliyetçi olmayacak kadın düşmanı olmayacak. Ekoloji bizim kırmızı çizgimizdir asla bunu peşkeş çekmeyecek.  Çevreyi koruyacak, gençleri uyuşturucu belasından bu umutsuzluktan bu kendi ülkesini terk etmek için okyanuslarda boğulan, umutsuzluktan çaresizlikten kurtaracak adaylar olsun dedik. Çevresine ailesine çalışmak yerine o kentte yaşayan halka çalışacak adaylar olsun dedik. O çerçevede de davranıyoruz. Türkiye’de bir kaç yerde Kent uzlaşısı çerçevesinde kimi partilerle görüşmelerimiz sürüyor. Ama çoğunlukla emekçilerin Kürtlerin ezilenlerin, Alevilerin adaylarını çıkaracağız.

ANKARA ADAYLARI

Ankara’da da aday çıkaracağımızı söyledik. Buradan Sevgili Gültan Kışanak ile Öztürk Türkdoğan arkadaşımızı aday gösterdik. ‘Burada kazanacak mıyız’ diyebilirsiniz ama ben de şunu soruyorum; elinizi vicdanınıza koyun bu adaylarla diğer siyasi partilerin adaylarını bir kefeye koyun. Hangisi iyiyse, halklar uğruna bedel ödüyorsa bunu göze alıyorsa ona verelim. Kim kazanacak sorusu yerine gittiğimiz her yerde kim iyidir, kim demokratik, kim kadın dostudur, kim bedel ödüyor sorusunu soralım. Emin olun önce kendimiz motive olabilirsek, kafamızdaki mecbur kaldığımız kimi adresleri yıkıp burası adrestir diyebilirsek; aşamayacağımız engel olmayacak.

Gültan Başkanın aday olmasının önünde herhangi bir engel hukuksuz bir şekilde tutuklu yargılanıyor aslında şimdi aramızda olması gerekiyordu. Umarım yakın zamanda aramızda olur kendi seçim kampanyasını da yürütür. Çok özel çalıştık.  Ankara bizim için çok önemlidir. Düşünsenize üniversitelerinde devrimcilerin yetiştiği, Türkiye demokrasi mücadelesine öncülük yaptığı, emek mücadelesinde sendikaların direnişlerin merkezi olan bir kentte; emekçilerin Alevilerin, Kürtlerin yaşadığı bir kentte, alternatif iki ırkçı aday. Biz buna mecbur muyuz? Sizden ricam; Gültan başkan bizim için çok özeldir 12 Eylül’den beri bu mücadelenin içerisindedir. Emin olun Gültan başkanın Amed Belediyesi’nde uyguladığı politikalara izin verilseydi; eminim dünyada Amed deneyimi diye bir model olacaktı. Muhtemel olarak üzerinde tezler ve dersler verilecekti. O kadar mütevaziydi. Halktan bir emekçi gibi yönetti. İşte biz buyuz.  Bizim yerel yönetimler anlayışımız; Gültan Kışanak’tır, Edip Solmazdır. Onlarınki de Ankara Büyükşehir Belediye başkanıdır, işte bilmem Böcektir, Lütfü Savaştır.

KAYYUM GASPLARI VE İKTİDARIN HİLELERİ

Bakın belediyelerimize iki dönem kayyum atandı. Bize rant sağlıyor dediler. Aradan on yıl geçti, hiç duydunuz mu bir tane DEM Partili yolsuzluk ile ilgili ceza aldı ya da yargılandı. . Diğerlerini hiç anlatmaya gerek yok. Ben diyorum ki önümüzdeki yerel seçimler bizim için çok önemlidir ve çok kıymetlidir. Bizim kıymetlimiz, en niteliklimiz, en bedel ödeyenimiz; o kır saçlarıyla umutlu, doğal, dışarıyı bizim gibi hisseden, yaşayan, kafa yoran bir kadın. Ankara’yı kabul eden bizim gözdemizdir, yiğittir, kahramandır, fedakardır. Gülten başkan hiçbir zaman şurası burası demedi. Tam tersine, ‘Partimiz, halklarımız, Ankaralılar, Ankara’da yaşayanlar, Ankara’daki kadınlar uygun görüyorsa; başımın üzerinde yeri var’ dedi.

Son olarak şunu söyleyeyim; kaçak seçmen meselesi ciddi bir meseledir. Sizi de çok ilgilendiriyor. Çünkü Kürdistan coğrafyasında devlet gerçekten ekonomi ile terbiye etmeye çalışıyor. Dolayısıyla yaz kış demeden o coğrafyada yetişen insanlarımız; buralara inşaatlarda ya da kimi yerlerde mevsimlik işçiler olarak çalışmak için geliyor. Seçim zamanı geldiği zaman da onun maliyeti 2-3 gün yoldur gelmesi vesaire gidip seçmen oldukları yerlerde oy kullanmıyorlar. Şimdi bu haramcılar, bu başını secdeye koyup aklı haramda olanlar kaçak seçmen taşıyorsa; biz de helal seçmenlerimizi oraya göndermek için Ankaralılar olarak ciddi bir çaba içinde olmalıyız.

Herkes kendi apartmanına, komşusuna, iş yerine ‘hangi kentte oy kullanıyorsun’, ‘gidecek misin, ‘gitmen gerekiyor’ konusunda biraz çaba içerisinde olursa çok seviniriz. Bu aynı zamanda bizim genel merkez olarak siz değerli -buraya katılan burada olmayan ama yüreği bizlerle olan arkadaşlarımızdan da bir isteğimizdir. Lütfen biz bu haram anlayışa karşı seçilen arkadaşlarımızı yerellerine gönderelim. Rakamlarla söylemeyeceğim. Siirt’te bin 500 oy ile belediyeyi aldık, 6 bin 900 kaçak seçmen taşımışlar. 6 bin 900’ün bir tanesi bile Siirtli değil. Muhtemelen yüzde 99’u Siirt’i dahi görmemiş. Sadece seçim günü uçaklarla özel helikopterlerle gidip oy kullanıp dönecekler. Belki kimin aday olduğunu da bilmiyorlar.

Peki ana muhalefet partisi, bizden oy isteyen, bizi kendisine mecbur görenler, ya da ‘Biz gelmezsek şeriat gelir’ diyenler. Yaw zaten devleti böyle bitirdiniz. Siz ana muhalefet olsaydınız bunlar olmazdı. Önce onu sorgulayın. Dolayısıyla biz onlara bakmayacağız, işimize bakacağız. Kent uzlaşısı sağladığımız yerleri de açıklayacağız. Gizli saklımız yok. Biz siyasi partilerle bir şey yapmadık, kentteki adaylarla yaptık. Bahsettiğimiz ilkelere uygun anlayışa sahip insanlarla oturduk. Kimi kentlerde uzlaşı sağladık ama dediğim gibi bir çok yerde adaylarımızı bugün açıkladık. Hepimize başarılar diliyorum. Veli Saçılık buradaydı, adayımızdır kendisine teşekkür ediyorum. Böylesine aksi devrimci bulmak çok zor. Bolu’ya aday olduğunda; orada ne yapacağını nerede kalacağını sormadı. Sana teşekkür ediyorum; başım tacısın, başarılar diliyorum. Hepimize kolay gelsin yolumuz açık olsun. Umarım bu seçim ve sonrasında daha adil ve eşitlikçi bir Türkiye kurma mücadelesinde daha gelişmiş güçlü yol ve yöntemler bularak gerçek bir muhalefet demokratik bir deneyim hazırlarız.”