Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan, partisinin Adana İl Örgütü’nün düzenlediği dayanışma yemeğine katıldı. Siyasi parti, sendika temsilcileri, DEM Parti Milletvekili Ömer Faruk Hülakü, DEM Parti Mersin ve Osmaniye İl Örgütü ve çok sayıda kişi programa katıldı.
Saygı duruşu ile başlayan etkinlik salonuna "Rojava rûmeta me ye!", "Kayyum demokrasiye darbedir, kayyum darbesine hayır", "Siyasi tutsaklar onurumuzdur", "Katledilen kadınlar isyanımızdır, cezasızlık politikasına son", "Rojava'da sivillere yönelik saldırıları kınıyoruz" ve "Şimdi kadın zamanı, jin jiyan azadî" pankartları asıldı.
Açılış konuşmasını yapan DEM Parti Adana İl Eşbaşkanları Helin Kaya ve Seyfettin Aydemir, İmralı görüşmelerine dikkat çekerek, bu sürecin barışa, demokrasiye ve özgürlüğüne evirilmesi dileğinde bulundu.
Ardından DEM Parti Eş Genel Başkanı Tuncer Bakırhan söz aldı. Adana'da 2014 yılında katledilen Azadiya Welat Gazetesi çalışanı Kadri Bağdu’yu anan Bakırhan, "Kadir Bağdu bizim mücadelemizin, bize öğreteceği en önemli şahsiyetlerden biridir. Kadri Bağdu’yu katledenleri unutmadık. Sistem, Kadri Bağdu şahsında binlerce faili meçhul cinayeti bize unutturmaya çalışıyor. Cezasızlıkla benzer birçok dava sonuçlandı ama bir gün mutlaka buradaki renkler yönetim olduğunda demokratik bir yargı olduğunda sadece yolsuzlukların hırsızlıkların talanın değil yaşamını bizden aldıkları yoldaşlarımızın da hesabını soracağımızın sözünü bir kez daha Kadri Bağdu şahsında bütün yaşamını yitirenlere ve ailelerine vermek istiyorum" diye konuştu.
'TÜRKİYE’DE BARIŞ, KUZEY VE DOĞU SURİYE’DE SAVAŞLA OLMAZ’
Ortadoğu ve Suriye'de yaşanan gelişmelere dikkati çeken Bakırhan, "Ortadoğu'da başka bir şey de var. 100 yıldır yenilmeyen, kimliğine sahip çıkan otoriter tekçi rejimlere itiraz eden halklar var. O halklar da yüz yıl boyunca pes etmediler, direndiler. Bugün Ortadoğu'da bizim umudumuz olan bizim hayalimiz olan, bizim uğrunda mücadele ettiğimiz, yaşamını verdiğimiz, bedel ödediğimiz bir sistem var. Kuzey ve Doğu Suriye'den söz ediyorum. Rojava'dan bahsediyorum" dedi.
Kuzey ve Doğu Suriye'de halkların birlikte ortak yaşamına işaret eden Bakırhan, bunun dünyanın umudu olduğunu dile getirdi. Türkiye'nin saldırılarını eleştiren Bakırhan, "Kürt düşmanlığına" dikkat çekti. Türkiye'nin yanlış yolda gittiğini ve bunu kabul etmediğini ifade eden Bakırhan, iktidara Kuzey ve Doğu Suriye ile iyi ilişkiler geliştirmesi çağrısında bulundu.
Bakırhan ayrıca iktidarı "saldırganlık siyasetinden ve Kürt düşmanlığından" vazgeçmeye çağırarak, "Türkiye HTŞ ile görüşüyor, Suriye‘nin daha nasıl olacağını bilmediğimiz rejimi ile görüşüyor ama Dünya'nın saygı duyduğu, mücadelesinin önünde şapkasını çıkardığı tanımadığı gibi bir taraftan da SMO adlı çetelerle bir karmaşa çıkarmaya çalışıyor. Türkiye’yi bu yanlış siyasetten vazgeçmeye çağırıyoruz. Türkiye’yi Kürtlerle diyalog ve müzakere kurmaya çağırıyoruz. Türkiye’yi Ortadoğu'da 100 yıllık Kürt düşmanlığından, Kürt karşıtlığından vazgeçmeye çağırıyoruz. Gerçekten Türkiye’de bir barış istiyorlarsa ve bu konuda samimilerse Türkiye’de barış Kuzey ve Doğu Suriye'de savaşla olmaz. Orada da bir barış olmalıdır" diye konuştu.
‘BİR HEYETİN GİTMESİYLE MÜZAKERE YÜRÜTÜLMEZ’
İmralı görüşmelerine değinen Bakırhan, şu değerlendirmeyi yaptı: "Bu tartışma süreci, artık bir süreç olacak pratik somut adımlara dökülmesi gerekiyor. Önce ne yapılması gerekiyor? İmralı Adası'nın kilidinin açılması gerekiyor. Önce Sayın Öcalan'ın avukatları ve ailesiyle görüşmesi gerekiyor. Sayın Öcalan'ın eğer bir müzakere ve diyalog süreci olacaksa koşullarının oluşturulması gerekiyor. Sayın Öcalan'ın koşulları oluşturulmadan müzakereyi nasıl yürütecek? Bir heyetin gitmesiyle bir müzakere yürütülmez. Sonra Kürt meselesi nedir, nasıl çözülecek konusunda başta iktidar olmak üzere ana muhalefet olmak üzere Türkiye'deki siyasi zeminin kendi önerilerini yol haritasını ortaya koyması gerekiyor. Kürt meselesi sadece iktidarın çözeceği bir mesele değil. Kürt meselesinin çözümünde muhalefet de aktif rol almalı. Toplumsal kesimler de rol almalı. Türkiye’nin bütününü ilgilendiren bir mesele bir görüşme bir trafikle sadece iktidarın bir ortağının bir söylemi ile bir yere varmaz. Kürt meselesi yüzyıllık meselesidir. Yapısal bir meseledir. Toplumsaldır, siyasaldır, kültüreldir. Birçok boyutu olan bir meseledir, Kürt meselesi toplumla çözülür. Kürt meselesi Adana'da oturan buradaki bu mozaik ve renklerin onayını alan, bu renklerini taleplerini ve önerilerini dikkate alarak çözülür. Şimdi bu konuda hükümeti adım atmaya çağırıyoruz, samimi olmaya çağırıyoruz. Eğer bu tartışma süreci bir süreç olacaksa zehirli dilden vazgeçmeye çağırıyoruz. Kürtleri tehdit ederek parmak sallayarak sadece meseleyi getirip silaha bağlayan bu anlayıştan vazgeçmeye çağırıyoruz. Kürt meselesi çözülürse silah meselesi de çözülür. Kürt meselesinin çözümünde iyi niyet adımları atılırsa silah meselesi de çözülür. Dolayısıyla artık toplum yoruldu yalan duymaktan bıktı somut ve pratik adım atılmasını bekliyor. Umarım başta iktidar olmak üzere bu meseleye ilişkin yürütülen tartışmalar artık bir yere varır. Bu bir çözüm süreci midir değil midir hep birlikte buna karar veririz."
'ANA MUHALEFETİ BÜTÜNLÜKLÜ DAVRANMAYA ÇAĞIRIYORUZ’
Bakırhan konuşmasını şöyle sürdürdü: "Hep beraber takip ediyoruz, bir taraftan bir tartışma var diğer taraftan tutuklamalar kayyum atamaları baskı politikaları devam ediyor. Gün yok ki onlarca siyasetçi arkadaşımız ceza almasın, gün yok ki kayyum atanmasın. Artık kayyum sadece Kürt illerine de atanmıyor, sadece DEM Parti belediyelerine de atanmıyor. Yavaş yavaş artık CHP belediyelerine de kayyum atanıyor. Eğer bunun önünü dayanışma ve mücadele ile kesemezsek bu kayyum sadece yerel yönetimlere değil Türkiye’de birçok yaşam alanına örgütlü alana atanacak gibi duruyor. Kayyumdan rahatsız olanların bir arada olması birlikte olması dayanışma içinde olması bu kayyumcu anlayışa, halkların iradesini inkar eden anlayışa itiraz etmesi gerekiyor. Akdeniz'de olduğu gibi Batman'da olduğu gibi Esenyurt'ta olduğu gibi ve dün Beşiktaş’ta olduğu gibi. Aksine bu iktidar DEM’in belediyesi kötü kayyum atıyorum, CHP’nin belediyesi şunları yaptı, diye sizin iradenizi yok sayacak. Ana muhalefet partisine buradan büyük görev düşüyor. Batman kayyumu ne ise Esenyurt kayyumu odur. Beşiktaş’taki belediye başkanı nasıl tutsak edildiyse oraya ilişkin halkın iradesini yok sayan tutum ne ise Mardin’deki sistemin ortaya koyduğu tutum aynıdır. Biz Beşiktaş ile Esenyurt’u ayrı değerlendirirsek Batman ile Mardin’i ayrı bir yere koyarsak muhalefet yapma olanağını ortadan kaldırmış oluruz. Ana muhalefet partisi bütünlüklü davranmaya, atanan bütün kayyumlara karşı aynı tepkiyi aynı itirazı ortaya koymaya çağırıyoruz. Çünkü bizim için Beşiktaş da aynıdır, Batman da aynıdır, Esenyurtta aynıdır, Mardin de aynıdır. Halfeti ne ise CHP’ye atanan kayyumlar aynıdır. Halkın iradesine atanmıştır, halkın oy hakkını ortadan kaldırmıştır siyasi bir darbedir. Bir kumpastır ve halkın oy hakkını yok saymaktır. Bizim için fark etmez başka bir partinin belediyesi de olabilir. Türkiye’deki muhalefetin de aynı nazarla bu kayyumcu anlayışa bakmasını ve ortak mücadele etmesi çağrısını yapıyoruz.
‘SOMUT ADIMA DAVET EDİYORUZ’
Nereye gidersek şunu duyuyoruz. Yahu size el uzatıyorlar, öte yandan kayyum atıyorlar. Size el uzatıyorlar, öte yandan tutuklama yapıyorlar, cezaevlerinde hasta tutsakları ölüme terk ediyorlar, öte yandan ekonomik bir adaletsizliği ve eşitsizliği hiç bir dönem olmadığı kadar yaygın bir şekilde toplumun en ücra köşelerine yayıyorlar. Biz de halkımıza şunu söylüyoruz; evet, sistemin karakteri aynı, henüz değişen bir şey yok ama biz karakterin, bu pratiğin, halkın iradesini gasp eden bu anlayışın değişmesini istiyoruz. Kayyumcu anlayış değişmezse bir süreç olduğu söylenebilir mi? Cezaevlerinde hasta tutsakları ölüme terk eden bu anlayış devam ederken biz Adana’daki yoksul Türk’ü Kürt’ü, Arap’ı bir tartışma süreci olduğuna nasıl ikna edeceğiz. Dolayısıyla iktidarı samimiyete zehirli dilden vazgeçmeye, gerçekten Türkiye’nin yüzyıllık büyük meselesini çözmek istiyorsa bir plana, programa, somut söylem ve adıma davet ediyorum. Aksi halde Adanalı’ya, Mardinli’ye, Halfetili’ye vereceğimiz bir cevap yok.
KİMLİKSİZLİĞE VE İRADESİZLİĞE HAYIR
Biz durduğumuz yerde duruyoruz durmaya devam edeceğiz. Kimliksizliğe hayır, iradesizliğe hayır, kayyuma hayır, bu yoksulluk ve yolsuzluk düzenine hayır demeye devam edeceğiz. Dün ne yaptıysak bugün de aynısını yapacağız. Bizim muhalefet yapma biçimimizde hiçbir değişiklik olmadı, olmayacak. Kürt meselesi çözülse de biz muhalefet partisi olarak muhalefete devam edeceğiz. Ama bu tartışmaların ne olduğunu hükümetin atacağı adımlarla hep birlikte değerlendirip karar vereceğiz. Biz sizin adınıza karar alan ve uygulayan bir siyasi parti değiliz. Biz bu tartışmalar başlar başlamaz önce halkımızla örgütümüzle buluştuk, demokratik kamuoyu ile buluştuk. Bileşen partiler ve ittifak partilerimizle buluştuk. Hatta bileşen ve ittifak olmayan partileri de ziyaret ederek, şöyle bir durum var; bu konuda sizi bilgilendiriyoruz, bunun ne olduğunu biz de anlamaya çalışıyoruz ama bunun barışa evrilmesi için de elimizi taşın altına koyalım dedik. Bu konuda muhalefet partileri çok olumlu bir pratik ortaya koydular. Onlara buradan teşekkür ediyoruz. Başta CHP Genel Başkanı Sayın Özgür Özel ve yönetimi de bu süreç başlarken eğer annelerin gözyaşı akmayacaksa, yüzyıllık bu mesele çözülecekse biz de elimizi taşın altına koymaya hazırız, dedi. Bunu çok kıymetli buluyoruz. Önümüzdeki dönemde de umarım başta muhalefet partisi olmak üzere iktidar samimi bir süreç başlatır. Herkesi, bu meselenin çözümünde rol almaya davet ediyorum.
KAYYUMCU ANLAYIŞ DEĞİŞMELİ
Bu kayyumcu anlayış kendisini değiştirmelidir. Türkiye değişti; bu kayyumcu anlayış artık Türkiye toplumun istediği bir anlayış değil. Ya kendisini değiştirir ya da yerel seçimlerde olduğu için Türkler, Kürtler, emekçiler bu iktidarı değiştirmek durumunda kalır. Kendileri karar verecek; ya demokrasi, ya Kürt meselesinin çözümü, ya ekonomide adalet, ya yeni demokratik bir Türkiye ya da AKP’siz bir Türkiye önümüzde duruyor. Eğer bunlar yapılmazsa el birliği ile mücadele ederek Türkiye’yi yönetecek, bu meseleyi çözecek bir yönetimi Türkiye halkları birlikte getirecektir.
‘KÜRT MESELESİ TÜRKİYE’NİN EKONOMİSİNİ YUTAN BİR MESELEDİR’
Sayın Öcalan çok önemli şeyler söyledi. Aynen şunu söyledi. Şiddet ve çatışmadan arındırılmış hukuki ve siyasi zemin oluşturulursa bu meselenin çözümünde ben varım, dedi. Arkadaşlar Kürt meselesi Türkiye’nin ekonomisini, enerjisini yutan bir meselesidir. Emeklilerin bu kadar düşük ücret almasının asgari ücretlinin geçinmemesinin sebebi de bu çatışmalardır. Bu Kürt’ü yok sayan politikalardır. Türkiye’nin 3-4 trilyon dolarını emen bitiren Türkiye’yi yoksullaştıran en önemli mesele, Kürt meselesidir. Bu mesele demokratik yollarla çözülürse emekliler de hakkettiği ücreti alacak asgari ücretliler de hak ettiği ücreti alacak barınamayan öğrenciler de barınacak ekonomik adaletsizlik ortadan kalkacaktır. Bu mesele devam ettiği müddetçe biz yoksullaşacağız. AKP’ye yakın sermaye sınıfı zenginleşecek. Bu mesele devam ettiği sürece AKP ‘terör’ sopasıyla Beşiktaş Belediyesi’ni de, Esenyurt belediyesini de Batman Belediyesi’ni de dövmeye devam edecektir. Dolayısıyla bu meselenin çözümü en çok muhalefeti ilgilendiriyor. En çok ezilenleri ilgilendiriyor, en çok bu salonda oturan bu bileşeni ilgilendiriyor, en çok Alevileri ilgilendiriyor.
‘ADANA, KARS, SİİRT BARIŞA SAHİP ÇIKARSA BARIŞ OLUR’
Bu meseleyi çözebilirsek, demokratik zemini açmış oluruz, bu yoksulluk düzenini durdurabiliriz haksız ve hukuksuzluğu ortadan kaldırabiliriz. Aksine AKP’nin zor ve zulüm politikalarına uzun yıllar maruz kalmak durumunda kalırız. Bu salona büyük görevler düşüyor. Bu salon barış diyorsa barış olur, çözüm diyorsa çözüm olur. Bu süreç demokratik bir zemine evirilsin diyorsa o olur. Adana Kars, Siirt barışa sahip çıkarsa barış olur. Barışı iktidarın inisiyatifine bırakacak durumda değiliz, barış iktidarlarla gelmez. Barışı toplum dayatır ister iktidar yapmak durumunda kalır. Hiçbir iktidar eğer toplumdan demokratik bir talep gelmiyorsa barışa çözüme demokrasiye gelmez. Toplum sessizse itiraz etmiyorsa iktidar baskısını ekonomik zulmünü devam ettirir. Onun için bu salona Türkiye halklarına büyük görevler düşüyor. Dayanışma bizi yok sayan bu sisteme var olduğumuz kanıtlayacak yegane mücadele aracıdır.”