Abdullah Öcalan’a Özgürlük Hamlesi” Komitesi’nde yer alan İsviçreli siyasetçi Dr. Beppe Savary, Kürtlerin büyük kazanacağına inandığını belirterek, şunun altını çizdi: “Yeter ki Öcalan’ın fikirleri etrafında mücadele etmeye devam etsinler.”
“Abdullah Öcalan’a Özgürlük, Kürt Sorununa Siyasi Çözüm” hamlesinin destekçilerinden ve İsviçre Ticino Kanton Parlamentosu Milletvekili Dr. Beppe Savary, ANF’nin sorularını yanıtladı.
Kürtlerin özgürlük mücadelesine olan ilginiz nasıl ve ne zaman başladı?
Son 40 yıldır, İsviçre'nin güney kısmındaki bir dağ vadisinde doktorluk yapıyorum. Aile hekimi ve acil doktoru olarak çalışıyorum. Eskiden helikopterle dolaşıyordum ve dağ kurtarma görevlerinde bulunuyordum; şimdi bunu genç meslektaşlarıma bırakıyorum, ama hala hizmet vermeye devam ediyorum. Dolayısıyla, dağ ile ilişkisi iyi olan herkesin dostuyum. Kürtler de bir dağ halkıdır. Özgürlüğü için dağlarda yaşıyor ve savaşıyor. Dağ ile ilişkim, hep kurtarıcı rolünde gelişti. Kürt Özgürlük Mücadelesi’ni tanıdım, kısmi görme fırsatım oldu. Uygarlık rahminin ilk inşa alanlarında, ovadaki bütün kırımlara karşı dağ toplumunun kurtarıcı rolünü gördüm. İşte o zaman sorgulamalarım daha da derinleşti. Kürt halkı, bir dağ halkı ve onun özlü çocukları bu halkın dilini, kültürünü ve inancını dağlarda direnerek yeniden savunmaya, kurtarmaya çalışıyor. O zaman anladım ki ben, Alplerde yaşadığı rahatsızlıklardan bir veya iki kişiyi kurtarıyorum, Özgürlük Mücadelesi ise Kürdistan’da soykırıma karşı bütün toplumu savunuyor.
Kürtleri, tarihlerini ve mücadelelerini ne kadar tanıdınız?
Kürtlerin, derin köklü bir tarihi var ve direniş kimliği taşıyorlar. İki sorun olduğunu düşünüyorum: Birincisi, Kürdistan'ın tarıma elverişli çok verimli toprakları var. İkincisi ise, yer altı kaynaklarında petrol bulunuyor ki bu durum, bölgeyi tüm devletler için cazip kılıyor. Türkiye, İran, Irak ve Suriye gibi ülkeler burada mevcut.
Yüz yıldan fazladır Kürtlere kendi devletlerini kurma hakkı verilmediğini biliyoruz; bu durum 1923'teki Lozan Antlaşması ile başladı. 100 yıl anısına yapılan etkinlikte, çok sayıda Kürt ile Lozan'daydım. Bu durum oldukça önemliydi. Kürtler halen direnişte ve teslim olmamakta ısrarlılar. Onca katliamlar var; katliamların yaşandığı Maraş ve Dêrsim’den aileler var burada. Hepsi de yurtseverliklerini koruyor. Bu, ısrarın ve direnişin başka bir adıdır. Katliamlar, asimilasyon ve kültürel soykırım uygulamalarının sonuç vermediğini görüyoruz. Birçok katliam sonrası, Kürt Özgürlük Hareketi’nin çıkışı var. Benim okumama göre; Kürt Özgürlük Hareketi, bu katliamların hesabını soracak bir güçtedir. En nihayetinde, Sayın Öcalan şahsında bir bilinç oluştu; yurtseverlik bilinci, yurdu tanıma bilinci. Evet, diyebiliriz ki bu bilinç, devlet karşısında demokrasiyi inşa edebilecek bir güçtedir.
İkinci konu ise sınırları olmayan bir topluluk fikri, sadece demokratik ve sosyalist modele dayalı olması gerektiği düşünülüyor ki bu durum, bölgedeki tüm otoriter yöneticiler için tehdit oluşturuyor. Türkiye ve İran’ın korkuları var.
Ortadoğu’da yaşanan siyasi askeri krizlerin demokrasiyi temsil eden ve DAİŞ gibi güçleri ortadan kaldıran Rojava’daki iradeye karşı tehditleri var. Bu tehditleri nasıl yorumluyorsunuz?
Suriye’deki gelişmeleri beklemek gerekiyor, ancak Beşar Esad asla Kürtlerle dost olmadı. Mevcut rejim de iyi şeyler vaat etmiyor. Rojava’ya yönelik saldırılar ilk icraatlarından biri oldu. HTŞ, demokrasi adına umut verici değil. Rojava’nın sunduğu model, aslında bölge için düşünülebilecek bir fikir sunuyor. Fakat Erdoğan’ın desteklediği İslamcı dönüşüm, tehlike arz ediyor. Erdoğan, Kuzey ve Doğu Suriye’yi kontrol altına almak üzere harekete geçtiğinde, orada yaşayan Kürtlere yönelik tehdit artıyor. Bakın, Kürtlerin yaşam alanlarına saldırıyorlar. Buğday ambarlarına, fabrikalarına ve su kanallarına saldırıyorlar. Bunlar savaş suçudur. Savaş ahlakı da ortadan kaldırılmak isteniyor. Savaşın bir ahlakı var değil mi? Kadınlar, çocuklar işkencelerden geçiriliyor. Farklı mezheplerden olan insanlar hemen öldürülüyor. Onların inandığı tanrı, kendinden olmayan herkese ölümü vaat ediyor gibi. Dolayısıyla Rojava merkezli Ortadoğu’da, Kürtler insanlığın onurunu savunuyor. Doğrudur, bunu slogan olarak karşılamamak gerekir. Sahada görülen hakikati dile getiriyoruz.
Kürt Halk Önderi hala tecrit altında. Sizce tecrit ve izolasyon altında tutulmasının nedeni ve sonuçları nelerdir?
Abdullah Öcalan’ın izolasyonu, Mandela’nın Robben Adası’ndaki izolasyonuna benzetilebilir fakat, durumu daha zorlu olurken, fikirleri hapsedilemez durumda. Öcalan’ın çağrısı, barışçıl hedeflere ulaşmak içindir ki bunun Mandela'nın yaklaşımıyla paralellik gösterdiğini söylemek mümkündür. Ancak hem sömürge koşulları hem de ideanın derinliği farklıdır. Mandela, ırkçılığa karşı, tüm ırkların eşit temsiliyeti üzerine demokrasiyi savunuyordu. Afrika’da Sharpeville katliamı vardı. Çeşitli sömürge biçimleri devredeydi. Kürdistan’da ise durum çok farklıydı. Fiziksel soykırım her isyanın bir sonucuydu, ancak kültürel soykırım türü, biraz daha acımasız sonuçlar doğurdu. Sanırım son savunması ‘Kültürel soykırım kıskacında Kürtleri savunmak’ idi. Öcalan, bu halkı sadece fikirleriyle ve mücadelesiyle savunmuyor, aynı zamanda yeniden diriltiyordu. Kaybolmuş yurt bilincini yeniden kazandırıyordu. Kimlik tanımı yapıyor, bunun politika ile ilişkisini kuruyor. Başlarda bana çok ilginç geldi; politikanın devlete ait olmadığını söylüyordu. Toplumun politik bir kimlik taşıdığını, özgürlüğün de politikaya yol açacak bir silahlı mücadeleyle bağını kuruyordu. Sadece silahlı mücadeleyi esas almıyor, onunla demokrasiyi aralayacak iradi gücü de ortaya çıkarıyor. Seçenek sunuyor, ancak eğilimi diyalogtur. Bu, demokraside ısrarın göstergesidir.
Rojava’da da durum böyle; bölgeleri özgürleştirme hamlelelerinden önce, Demokratik Özerk Yönetim çağrı yapıyor. En son Minbic için Kobanê’de birden çok görüşme gerçekleşti. Ancak Türk devleti, anlaşmaya uymadığı için QSD güçleri bıraktığı yerleri tekrar alabilecek bir süreç başlattı. Kürtlerin eski Kürtler olmadığını görüyoruz. Sahada askeri olarak güçlüler, ancak diplomasi ile sonuç almak istiyorlar. Bu talepleri, tamamen Öcalan’ın ideolojik-politik perspektiflerini yansıtıyor. Dolayısıyla tecrit sistemi, Ortadoğu için kayıp olur ve kimse kazanamaz.
Önder Abdullah Öcalan üzerindeki tecrit, sizce CPT veya Türkiye’nin kararıyla mı sınırlı?
Türkiye, tek başına karar verecek bir güce sahip değil. Türkiye, yaptığı katliamlarda bile izin alıyor. Kürtler ve Öcalan’a karşı geliştirilen her türden yönelimin mimarı, kapitalist modernite güçleridir. Sanırım, Türkiye’nin İmralı Adası’nda gardiyanlık rolü yaptığını söylüyordu Öcalan. Bu, tamamen yerinde bir tespit. Düşüncelerinden korkuyorlar; dolayısıyla bu tecrit gerekliydi. Kenya'dan Türkiye'ye nasıl teslim edildiğini hatırlıyoruz. Bu, CPT ya da Türkiye’nin tek başına alabileceği bir karar değil.
Peki tekrar Rojava’ya dönelim. Rojava’da, Demokratik Konfederalizm temelinde yeni bir model inşa edildi, ancak Türkiye’nin Kürt düşmanlığı sınırları aşarak Rojava’ya ve Suriye’nin iç işlerine karışacak kadar derinleşti. Bu konu hakkında neler düşünüyorsunuz?
Rojava’da kadınlarla erkeklerin eşit olduğu, gerçek demokrasinin sağlandığı yapının korunması gerekmektedir. Bunun yanında, Türkiye’nin tehdidi devam ediyor. Aslında Demokratik Suriye Güçleri’nin varlığı, sadece bölgedeki Kürtlerin güvencesi için değil, aynı zamanda toplamları Suriye nüfusunun yarısını bulan Hristiyan, Alevi, Dürzi, Êzîdî, Yahudi, Kürt ve seküler Sünnileri de güvenceye alır. Türkiye, QSD’yi Afganistan’daki Taliban gibi göstermeye çalışıyor. Bunun için çok çaba sarf ediyor, ancak QSD’nin ideolojik dayanağı, tamamıyla demokrasiye dayalı özerklik sistemidir. Krizi derinleştiren Türkiye’dir. HTŞ, “askeri olarak El Nusra ve DAİŞ ile Kürtlere karşı savaştık ve kazanamadık, şimdi ne yapabiliriz” diyebilir. Türkiye, paralı çetelerle tamamen Rojava’daki kazanımlara ve halkların varlığına bir tehdit savuruyor.
Türkiye’nin de desteklediği bizzat içerisinde olduğu çete gruplarının Rojava üzerinden yeni bir soykırım planına karşı uluslararası kurumların sessiz kalması nasıl yorumlanmalıdır?
Türkiye’nin saldırılarına sessiz kalanlar, 101 yıl önceki Lozan’da, Kürtlerin topraklarını bölen ve parçalayan taraflardır. Fikri Mülkiyet Kanunu devreye girdi ve Lozan’da sınırlar belirlendi; 100 yıllık bir koordinasyon kuruldu 4 sömürge ülkeyle. Kürtler, bu çatının altında kültürel ve fiziksel soykırımlarla karşı karşıya kaldı. Beyaz Türk faşizminden Arap Kemerine, oradan Halepçe’ye ve İran’daki idamlara kadar. Rojava’ya yapılan saldırılar sadece tarihin bir özeti.
Kürtler, sömürgeleştiren portreyi hafızalarına kazıdı. En az Yahudiler kadar tarih bilincine sahip ve o bilinçle özgürlük eğilimi taşıyan bir halktır.
Yahudiler ile olan ilişkilerinde de tarihsel bir alt yapı var. Davut Koridoru biraz İbrahim Antlaşması’yla ilişkili olsa da Kürtler ve İbrahimi toplulukların yakın temasları tarih boyunca onların rahat uzlaşısını sağladı. Krizi fırsata çevirecek ve halkların bir aradalığını pekiştirecek bir imkân var mıdır?
Rojava, stratejik bir pozisyonda, tıpkı Avrupa ve Balkanları kapsayan stratejik konumda olan Kosova gibi. Önemli transit koridor bölgesi ve bu açıdan, ABD’nin önemli üssü orada bulunuyor. Rojava’da barınabilmek için de Kürtlerle diyalog ve ortaklaşma içerisinde kalmayı sürdürüyorlar. Bu, İsrail’in Ortadoğu’daki dış politikalarıyla endekslidir. Tabii, Kürtler politikada esnek, ilkelerde katı oldukları için Yahudilerle oturabilirler, ancak yayılmacı politikalarına ortak olacağını sanmıyorum.
Kürtler, Ortadoğu’da güçlü bir durumdalar mı?
Sanırım Kürtler, Ortadoğu’da kilit pozisyonda ve bu açıdan, İsrail de ABD de Rusya da Kürtlerle ilişkisini korumak zorunda kalıyor.
Son olarak, DEM Parti’nin 28 Aralık’ta Önder Apo ile bir görüşme gerçekleştirdiğini biliyoruz. Bu konu hakkında neler söylemek istersiniz?
Abdullah Öcalan’dan haber almak, moralinin yerinde olduğunu ve sağlığının iyi olduğunu öğrenmek, sevindirici. Sağlıklı çalışır hale gelmesi gerekir. Kendisi de “belirli şartlar oluşursa demokrasi ve özgürlük adına siyasete güç katarım. Devir, Türkiye ve bölge için barış, demokrasi ve kardeşlik devridir” dedi. Öcalan, bölgeyi iyi tanıyor, biliyor. Rolünün hakkını verebilmesi için azim, sabır ve güç diliyorum. Kürt halkına mesajını iletti. Kürt halkı da İmralı direnişini selamladı. Halk, kendi önderi olarak gördüğü Öcalan’ın yürüteceği sürece inandığını belirtti. Halk, Öcalan’a çok bağlı. Dolayısıyla, Türkiye’de Kürtlerle bir demokrasi ve diyalog yolu olacaksa, bunun muhatabının Öcalan olduğu kesindir.
Doktor Savary, bir parlamenter olarak aynı zamanda “Öcalan’a Özgürlük Hamlesi” Komitesi’nde yer alıyorsunuz. Kürt halkının mücadelesiyle dayanışma içerisinde olan biri olarak ne eklemek istersiniz?
Kürtlerin büyük kazanacağına inanıyorum. Yeter ki Öcalan’ın fikirleri etrafında mücadele etmeye devam etsinler. Biraz Kürtçe biliyorum: Bijî Apo, Bijî Kurdistan ve Jin Jiyan Azadî.