Bêrîtanca yaşam

Bêrîtan, Garzan, Berînaz, Axîn, Rûstem Cudî... İşgalcilere karşı fedakârlıkları ve cesaretleriyle son nefeslerine kadar savaştılar; her anları tarihe yazıldı...

 “Savaş gülüm

Sıkı savaş

Savaştıkça varız biz.

Savaştıkça güzelleşir, çoğalır

Savaştıkça severiz.

Umuttan, sabahtan, 

ateşin çocuklarından 

korkan düşmanı 

vurmaya gidiyorum."

Direniş, özünde özgürlükçü bir duruş açığa çıkartırsa yeni zamanları da doğurur. Bu, hem yaşamı örer hem de kişiyi oluşturur. Kurdistan tarihi, Kürt kadını şahsında düşmanları karşısında direnen binlerce savaşçı olmuştur. Kürt kadını şahsında direnişin birçok biçimiyle karşılaşmıştır tarih. Her şehit kendi kişilik, katılım ve eylemiyle kendini tarihe bırakır. Bazı an’larda açığa çıkan duruşlar, özgürlüğe ve özgürlük savaşçılarına çizgi oluşturur. Kendi eylemiyle kendini çizgi kılmasını bilen birçok şehide şahitlik etti Kurdistan dağları. Sömürgeciler, bu duruş karşısında ya teslimiyet ya da ölümü dayatmıştır. Bu dayatmalara en büyük cevabı veren, duruşuyla direnişi yeniden canlandıran kişilikler olmuştur. PKK ve Önder Apo gerçekliği bu duruşların en büyük kaynağı olmuştur.

KADIN ORDULAŞMASININ ÖNCÜSÜ

Ekim ayı, PKK’de zamanın ruhunu açığa çıkaran bir aydır. Zamana ruh veren direnişlerden biri de şehit Bêrîtan’ın işgalciler karşısındaki duruşudur. 1992’de Türk ordusu ve işbirlikçi güçler, Başûrê Kurdistan’a bir operasyon düzenler. 40 gün süren operasyonda, kendini küllerinden yaratan kartal misali uçurumlarda durmuştur. Ve kendi direnişçi duruşuyla kadın özgürlük mücadelesinin ve ordulaşmasının öncülüğünü yapar. Bu ruhun zamana yayılması uzun sürmez. Bêrîtan şahsında açığa çıkan duruş, doğru yaşamın yeni adını da oluşturur. Kavganın adı Bêrîtan olur, yaşamın adı Bêrîtanca olur. 

BU BİR ÖZGÜRLÜK ÇİZGİSİDİR

Mavi bir özgürlük sabahında uçurumlarda, kendini Munzur sularına bırakıp teslimiyeti kabul etmeyen birçok kadının sesini dinler. O ses çağırıyordur Bêrîtan’ı, o ses ”diren” diyordur Bêrîtan’a. Kendi şahsında Kürt kadının direniş mirasını ve tarihini saklı tutar. Bêrîtan, Xakurkê’nin Lêlikan kayalıklarında işgalcilere son sözünü söyleyip Kürt kadınının ordulaşmasının ilk öncü ve komutanı olur. Tarihin ruhunu okuyan Rêber Apo, kendi zamanını yaratan bu duruşa, “Bêrîtan çizgisini takip edin” diyerek, Bêrîtan’ın eylemine en büyük anlamı yüklemiştir. Rêber Apo, Bêrîtan’ın eylemini çözümleyerek, Kürt kadın mücadelesinin artık ordulaşması gerektiğine inanmıştır. “Şehit Bêrîtan çizgisi benim için çok önemli. Şehit Bêrîtan’ın yaşamını çizgileştirmeliyiz. İlkel milliyetçilere teslim olmadı. Kendini kayadan atıyor. Bu bir intihar değil, bir özgürlük çizgisidir. Bu kadının büyük onuru, büyük direnişidir. O, mesajdır, bize çağrıdır. O bizim için bir Jeanne D’Arc’tır. Onun gibi yüzlercesi var. Onu esas alacağız, onurumuzdur. Onun eylemi sevdanın, onurun eylemidir. Biz onun olduğu yerdeyiz. Son ferde kadar savaşacağız. Şeref ve özgürlük için, onur için savaşacağız. Bana çizgiye bağlı dürüst bir tek Kürt kızı veya Kürt erkeği de kalsa yeter. Benim mücadelem özgürlükçü ve kendi öz gücüne dayanmadır. Son tahlilde bütün bu zorlukların sonucu kazanmak ve özgürlük ise bütün bu kahramanca direnişler yerindedir. Benim için önemli olan Bêrîtan çizgisinin savaşımıdır. Ben kimsenin askeri olamam, benim mücadelem özgürlük mücadelesidir” diyerek, Bêrîtan’ın eylemini tüm zamanlara yaymıştır.

YENİ RUHUNA KAVUŞTU

Özgürlük yürüyüşünde Bêrîtanca zamanı çoğaltan demler gittikçe arttı. Savaşçıların meskeni olan dağlar, pak olan, yiğit olan birçok hikâyeyi bağrında sakladı. Yiğitlerin ana kucağı olan PKK, kendi akışının sırrına, tılsımına böyle erişti. Bêrîtanca yaşam, mekân ve zaman dinlemeden yüreğine düştü dağların. Çünkü devrim fırtınalı kişilik istiyordu ve Bêrîtanca yaşam, fırtınayla eş değerdi. Bêrîtanca yaşam çoğaldıkça yeni yiğitlerini oluşturdu. Farklı isim ve bedenlerde yeni ruhuna kavuştu. 1994’te Garzan’da Rênas, 2016’da Xakurkê’de Axîn, 2020’de Heftanîn’de Rûstem oldu zamanın ruhu.

UMUDU YÜKLENİP DÜŞTÜ YOLLARA: RÊNAS

1994 - Garzan

Rênas Ferqin- Murat Eksin

“Gülümse, gül açsın gamzelerin 

Ay öpsün gözlerini denizin 

Lacivertte donmasın mevsim

Maviye kesilsin gerisi gecenin 

Yüzünde solmasın dolunay 

Gözlerinde kaymasın o parlayan yıldız

Özlemin kırılan yerinde yeşersin umut."

Duru denizleri kıskandıran mavilikte gözleri, buğday renginde teni, başak sarısı saçları, uzun boyu, güzellikleri içine sığdırabileceği bir yüreği, bir de gün geçtikçe yüreğinde büyüttüğü sevdası vardı, Rênas’ın. Bir avuç mavi gökyüzüydü umudu. O umudunu yüklenip zamanla yarışarak 1992’de düşecekti yollara. Neyin mücadelesini verdiğini iyice bilince çıkarmış, iliklerine kadar hissetmişti yoldaşlığı. En aşınmış ayakkabıyı, en eskimiş şalvarı, en kısa şûtik'i (kuşak) kendine alarak, iyisini yoldaşlarına vermeyi alışkanlık edinmişti. 

O, hislerine her zaman güvenmişti, hisleri onu yanıltmayacaktı yine. Gün biraz daha ağarmıştı. Dürbünle bir daha taradı etrafını. Gördükleri içindeki sesi haklı çıkarıyordu. Düşman her tarafı sarmıştı. Arkadaşlardaki hareketlenme onları kaygılandırmıştı ama havanın biraz daha aydınlanmasını beklemişlerdi. Ormanlığa giden yolu yarılamadan, ortalık cehenneme dönmüştü. Rênas ve arkadaşlarına bir tek seçenek kalmıştı. Taşların arkasında mevzilenerek savaşacaklardı. Destan yaratmanın tam zamanıydı. Kobranın yoğun vurması ve bombardımanlarla Rênas birçok arkadaşını yitirmiş, sadece kendisi kalmıştı. Son birkaç mermisi kalmıştı Rênas’ın. Çete başının “gel, teslim ol” sesi her yerden duyuluyordu. Öğlenin kızgın güneşi alnından öper Rênas’ı. Sussuzluktan çatlamıştı Rênas’ın dudakları. Toprak ağlıyordu ardından. O, kısacık yaşamına anlamlar, güzellikler ve en büyük sevdaları sığdırmıştı. Kadife bir ses yükselir Garzan Helqiz’ın semalarına:

“Ez Xortê Kurd im 

pir bi nav û deng

Va min hilgirtî bombe û tifeng 

Ezê herim şer ezê herim ceng

Ger ez şehîd bûm dayê tu megrî

Dayika min û te tev Kurdistane

Em wê xelaskin ji bin destane...”

Bêrîtanlaşan bir gerillanın Garzan dağlarındaki son haykırışıydı bu. Rênas olmak, Bêrîtanca yaşamdı, 1994’te bir yaz mevsiminde…

BERÎNAZ: SON MERMİSİNE KADAR...

1994 - Dersim

Berînaz

“Dinya hemu dît şan û rengê min

Tu temaşeki li şer û cenga min

Li min helal bike, henaseyek azad

Ger ez bêm kuştin çiyano, negrî."

Bêrînaz, Bêrîtan’dan almıştı ismini. Onun oyun arkadaşı, paylaşım arkadaşlığını yapmıştı. Yıllardan sonra da dava arkadaşı olup aynı kavgaya gönül vermişti. Adının ilk harflerini Bêrîtan’dan, son harflerini ise Gülnaz’dan almıştı. O ilk tanıdığı Bêrîtan ile insanlık davası PKK’nin güzelleştirdiği Bêrîtan’ı tek bedende buluşturmuştu. Kendini Bêrîtan kılmış, Bêrîtan’ı kendisi kılmıştı. 

Bêrîtan gibi asi, derin ve sıcaktı. Haksızlığa boyun eğmeyen yapısı, coşkuyla, aşkla yaşamı karşılayan duruşu yoldaşlarının hemen dikkat çekmişti. Bêrîtan’ın hep olmak istediği yerde, kültürünü aldığı, asiliğine kaynaklık eden Dersim’de bir gerillaydı Bêrînaz. 1995’in ilk yıllarında Dersim’de gelişen tasfiyeci yaklaşımlara karşı çıkmıştı. Boyun eğmemişti yanlışa, çirkine, kötü olana. Kendi özü olan güzelliği, iyiliği, temizliği saklı tutup, korumuştu. Savaşını kendi iç hesaplarıyla yapıp, izin vermemişti yaşamın haince yaklaşımlarına. Dersim, Aliboğazı’nda sarılmıştı etrafı. Direniş kararını Bêrîtanca yaşamayı öğrendiği ilk gün vermişti. Bu zor değildi Bêrînaz için. Çünkü buydu onu kendisi kılan, xwebûn eyleyen duruş. 

Bêrîtan’dan bihaber olan gafil zihniyet, olanca sesiyle Bêrînaz’a sesleniyordu. "Teslim ol" diye  çağırıyordu. Onlar bağırdıkça Munzur coşuyor, yüzeye vuruyordu kendini Zarifeler’in ve Besêler’in direnişçi yüzleri. Son mermisine kadar çatışmıştı Bêrînaz. Zarife’nin direniş dolu elleri uzanmıştı ona, Besê’nin intikam dolu elleri uzanmıştı ona. Zamanı gelen ölüme hoş geldin demek, devrimcilerin tarihe bağışladığı en güzel güzellemedir herkesin korktuğu ölüme. Ölümsüzlüğün ağzına yatırdı kendini Bêrînaz. Gözlerini direnişçi Dersim’e döndü, yüzünü Munzurlara. Ve Aliboğaz’ından kucakladı güneşi. 

Bêrîtanca yaşamayı tarihin beyaz geleceğine taşıdı ve kendisinden sonraki yoldaşlarına emanet etti. Berînaz, göklerde seyre daldı onu uçurumlardan yaşamın sonsuz canlılığına sürükleyen aşkı. Çünkü PKK’de aşk, ancak zaferle ele geçirilen göklerdeydi…

İRADEYLE VE KAVGAYLA DÖŞEDİ YOLUNU: AXÎN

2016 - Xakurkê

Axîn Avaşîn - Berivan Yardımcı

“Mîna awazê jiyanê

wekî şivanekî hozan surştê distrê

û di kuraniya

damarên nêdar bi xwînê

jiyan bi kela xwe dijî

ey Bêrîtana min

ey bêrîvana gulperî

min te naskirî u jiyankirî

Te xwe bi şer ciwan kir

û tu mezin bûyî

û em mezin bûn bi te

her yek ji me digerre li şefeqê

yan wê sazdike

te ew sazkir

bi tivingê

bi xwînê."

Yıllardan sonra tarihe bir not daha düşürmüştü Xakurkê. Zamanın ruhuna Axîn olarak geçen bir yiğitlik yaşanıyordu Xakurkê’de. Özgürlük yürüyüşüne sağlam adımlarla başlamıştı, Axîn. Yürüdüğü yol, kavgayla döşenmişti. İradeyle döşenmişti yolu. Axîn, yaşamın her anında, tüm zorluklarına ve acılarına gülümseyerek, anlam katarak yaşıyordu. İnsanları, insanlığı, doğayı, onun evrenin efsuniliğine ulaştıran her şeye koşarcasına sarılıyordu yaşama. 

Tarih 2016, Xakurkê’de, bir sıcak yaz gecesi duyulur mermilerin sesi. Axîn ve arkadaşları arazinin her yerine dağılarak kendilerini konumlandırırlar. 4 Haziran tarihidir. İşbirlikçi güçler öncülüğünde Türk ordusu, Kurdistan toprağına saldırdı. Kurdistan dağlarında, Bêrîtan’ın 1992’de attığı tokadı unutmayan ihanetçi çizgi, bu sefer de Axîn’in “özgürlük” şiarıyla karşılaşacaktı. Axîn, Xakurkê’nin yılmaz kayalıklarına vurmuştu kendini. Tek başına kalmış. Alnından damlayan terler, silahının üstüne, rext'ine (palaska) sızıyordu. Teriyle suluyordu Kurdıstan’ın ezgili toprağını. Çabuk düşmeyecekti, direnecekti. Belindeki rexte deği, bedenini geçiyordu mermiler. Rastladığı her taşı kızıllığına boyayıp, direniş anını ölümsüzleştiriyordu.

Kayaya tutundu Axîn, mermileri biten silahını yere bıraktı. Semaya dikmişken gözlerini, tepenin etrafını saran işgalcilerin “teslim ol, sana bir şey yapmayacağız” bağırışlarına kulak asmıyordu. Kanını kurutuyordu rüzgar, yükseklerde seyre dalan kartalları hatırladı. Kendilerini küllerinden yaratmanın anıydı şimdi. Kulağını rüzgâra dayadı Axîn ve uçurumların ona getirdiği sesi dinliyordu. Bêrîtan’ın “Bijî Serok Apo” nidaları Axîn’in kulağına geliyordu. Axîn, Bêrîtanlaştı o uçurumlarda ve semalara yükselen özgürlük şiarı Xakurkê’yi aşıp yayıldı zamanın başka bir ruhuna.

TUTKUYLA BAĞLIYDI DİRİLİŞ RUHUNA: RÛSTEM

2020 - Heftanîn

Rûstem Cûdî - Süleyman Mahmut Hasan

Özgürlük meşalesinin hep yanacak olan ateşine bir kıvılcım gibi eklendi onun direnişi. Yedi rengin ahengini taşıyan Heftanîn, Rûstem’i kucakladı. Tereddüt gütmeden katıldı yaşama. Yaşamın her anını kucakladı. Uğruna kendini adadığı davanın zaferine hep bağlı kaldı. İnandı Rûstem. Toprağını, dağlarını, ülkesini talan eden işgalciler karşısında verdiği haklı savaşa inandı. Katıldığı insanlık felsefesine duyduğu bağlılık onu hep canlı kıldı. Gözlerine yansıdı yaşam Rûstem’in, yüreğine yansıdı sevgisi davanın, duruşuna vurdu kendini inanç ve çelikten bir irade doğurdu. Parçalanmış bir ülkenin devrim hikayeleriyle doldurduğu Rojavayê Kurdistan’da büyüdü Rûstem. Orada tanıdı Özgürlük Hareketi’ni. Oradan başladı devrime doğru yürümeye. Heftanîn alanında tanıdı güzel yoldaşlıklarını ve düşmanlarını. Hesapsız, kaygısız bir gülüştü ondaki. Bêrîtanlaşmaya bürünen bir ruhtu. 

Hiçbir güç yetmezdi ruhu hapsetmeye. Çünkü istediği kadar direnir ruh, istediği kadar yaşatır kendini. Kalıba sığdıramazsınız, alıştıramazsınız, köleleştiremezsiniz. Ruh; kaç ay geçerse geçsin, kaç yıl, kaç yüzyıl geçerse geçsin, bedenden bedene dolaşsa da kendini bir gün muhakkak özgürleştirir. Çünkü ruh tek bir kişi olamaz, bir kişiye ait olamaz. Bir inanca, bir tutkuya ait olabilir ya da aşka! Rûstem Cûdî, bu tutkuyla bağlıydı PKK’nin diriliş ruhuna. 

Düşmana olan öfkesi hiç dinmedi. "İntikam" sözü her eyleminde ilk ve son cümleydi. Sabahın ilk ışıklarıyla yoldaşlarıyla düşmüştü eylem yoluna. Bir kartal hızında yürüyor ve aşıyordu kilometrelerce yolu. Eylem bir çatışmaya dönüştü 2020’nin bir yaz sabahında. Tek kalmıştı ama yalnız değildi. Ruhu bir halkla dopdoluydu. Gürültülü, kalabalık ve bağlı. Rûstem Cûdî, 12 Temmuz’da Xantur’da işgalcilerle girdiği bir çatışmada yaralandı. Ona, “gitme, neresi kaldı ki gidecek” diyen işgalcilerin yüzüne bakarken uçurumu düşündü. İşgalcilerin ona yetişmesine bile izin vermeden tepenin en üstüne, kayalıklara doğru çıktı.

Yaralıydı, kan damlaları yere dökülüyordu. Bakacak ve saracak bir vakti yoktu onun. Her şey şimdiydi onun için. Anlam, sevgi, özgürlük, yoldaşlık. Bir kayalıkta durdu Rûstem, bitmişti hiç durmayan silahındaki mermiler. Kayalıklarda durdu, arkasına hiç bakmıyordu, tüm ceplerini boşaltıyordu. Önder Apo’nun resmini çıkartıp, yavaşça son kez öpüyordu. Dağlarda tuttuğu ilk güncesini bir taşın altına koyuyordu. Yoldaşlarının ona hediye ettiği tespihi de orada sakladı. Kimse dokunmasın istedi kendi değer verdiği her şeye. Ve kimseler ne inancına ne de gözlerinde, yüreğinde taşıdığı umuda dokunmasın diye uçurumların yüreğine bıraktı kendini. Hiç tereddüt etmeden, kaygısızca ve hesapsızca bıraktı kendini. Ve Bêrîtanlaşan fırtınalı bir yüreği yarattı yeniden Cenga Heftanîn’de…

Bu duruş kadın özgürlük mücadelesinin büyük komutanı Bêrîtan Hêvî ile tarihe not düştü. İşgalciler karşısında duran büyük komutan Bêrîtan’ın eylemi dilden dile dolaştı. Rûstem oldu, Axîn oldu, Rênas oldu ve daha nice güzel gerilla oldu. Ve bugün ayak sesleriyle tarihin gerçek özünü ortaya çıkartan kadın özgürlük ordusu, Bêrîtanca yaşamın en büyük takipçisi olarak ceng meydanında…

“Tanık olun

Tanık olun bunlara!

Ey ülkem tanık ol!

İhanet bulaşmış yanını temizliyor çocukların

Zulüm kalesinin üstüne yürüyorlar ömürleriyle.

Birazdan sessizlik yarılacak

Aydın bir geleceğin gürültüsü kopacak…”