Medya Haber televizyonunda yayınlanan özel bir programda konuşan KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Bese Hozat, gündemdeki konular hakkında değerlendirmelerde bulundu. AKP-MHP hükümetinin özel savaş politikaları sürdürdüğünü ve samimi olmadığı yönündeki değerlendirmelerini yineleyen Bese Hozat, Türk devletinin Kürt sorunun demokratik çözümü konusunda niyeti olması durumunda bunu Önder Apo ile gerçekleştirmesi gerektiğini belirtti ve “Önder Apo hazırdır. Biz de Önder Apo'nun iradesinin arkasındayız hareket olarak” dedi.
Mêrdîn, Xelfetî ve Êlîh Belediyelerine kayyım atanması konusunda da değerlendirmelerde bulunan Bese Hozat, her yerde 7’den 70’e tüm toplumun sokağa dökülmesi gerektiği çağrısında bulundu. CHP’yi de eleştiren Bese Hozat, CHP’nin süreç karşısında etkili bir politika yürütmediğini ve tabanını harekete geçirmediğini belirtti.
Bese Hozat’ın değerlendirmeleri şu şekilde:
“Verilen büyük bir mücadele sonucu Önder Apo ile Ömer Öcalan ile görüştürüldü. Tabii bu bir aile görüşmesiydi. Onun öncesinde çeşitli bilgiler kamuoyuna yayıldırıldı Önder Apo'nun sağlık durumuna ilişkin.
Dikkat edersek geçen süreçlerde de hep böyle oldu. 26 yıldır çeşitli dönemlerde Önder Apo'nun sağlık, güvenlik durumuna ilişkin önce Özel Savaş devleti, hükümeti bazı bilgileri böyle yayıyor çeşitli özel savaş elemanları yoluyla, Kürt halkında büyük bir endişe, kaygıya neden oluyor, adeta bir infiaları yaratıyor, ondan sonra da böyle çeşitli kısa süreli birkaç defalık ya da bir defalık bazı görüşmeler yaptırıyor. Tecrit adeta sanki kırılmış gibi, aşılmış gibi bir algı kamuoyunda, Kürt toplumunda yaratmaya çalışıyor. Bu biçimiyle böyle yükselen direnişi de pasifize etmeye, etkisini kırmaya çalışıyor, bunu amaçlıyor. Demokratik kamuoyunda, Türkiye, bölge, dünya demokratik kamuoyunda da tecrit kırılmış gibi bir algı yaratıyor. Ondan sonra zaten bu özel savaş politikası tüm şiddetiyle, olduğu biçimiyle devam ediyor.
Şimdi de benzer bir süreç yaşadık. Önder Apo'nun fiziki özgürlüğünü amaçlayan küresel özgürlük hamlesi çok önemli bir etki düzeyi ortaya çıkardı. Dünya çapında Önder Apo'nun fiziki özgürlüğü için çok güçlü bir direniş gücü, sahiplenme düzeyi ortaya çıktı. Akademi dünyasından tutalım, birçok sivil toplum örgütüne, ilgili tüm kurumlara kadar birçok kesim İmralı'daki işkence tecrit sistemini gündemine aldı. Buna karşı tepki ortaya koydu. Toplumsal direniş her yerde büyüdü.
Dolayısıyla küresel özgürlük hamlesinin yarattığı düzey, kendisiyle birlikte yine bu tür oyunları Türk devleti açısından gündeme getirdi. Çünkü sıkıştı, çok zorlandı. Bir de bölgedeki gelişmeler devleti, Türk devletini oldukça zorluyor. İç politikada, dış politikada çok ciddi bir çıkmazı tıkanmayı yaşıyor. Bütün bunlar da bir araya gelince, görüşme yaptırdı.
İMRALI’DAKİ HER OLUMSUZ DURUM NORMAL OLAMAZ
Elbette bu tecridin aşıldığı anlamına hiçbir biçimde gelmiyor. Yani Türk devleti gayret ederek, büyük bir gayret sarf ederek tecridin kırıldığı gibi bir algı yaratmaya çalışıyor. Bunun gerçekle hiçbir alakası yok. Bu da zaten özel bir savaş durumudur.
Önder Apo'nun sağlığına, güvenliğine ilişkin bu tür özel savaş bilgileri, propagandaları hangi amaçla yapılırsa yapılsın, Türk devleti hangi hesap kitapla bunları yapıyorsa yapsın, bunlar çok kötü bir biçimde Türk devletine geri dönecektir. Bunu özellikle belirtmek istiyorum.
Önder Apo geçmiş yıllarda da hep ifade etti. İmralı'da yaşanacak her durum, her olumsuz durum hiçbir biçimde normal karşılanamaz bu hareket tarafından, bu halk tarafından, demokratik toplum tarafından. İmralı'da hiçbir şey normal olamaz, eceline göre olamaz. İmralı'da yaşanacak her şey, soykırım politikalarının, soykırım saldırılarının bir sonucu olarak gelişir. Dolayısıyla Önder Apo'nun saçlarının teline bir zarar gelirse, bu halk dünyayı Türk devletinin başına yıkar. Ortada Türkiye diye, Türk devleti diye bir şey kalmaz. Türkiye çok büyük bir cehenneme dönüşür. Bu artık sonsuza kadar Türkiye'de bir iç savaş anlamına gelir. Türk devletinin yıkılışıyla, Türkiye Cumhuriyeti'nin ortadan kalkışıyla son bulur.
O anlamda Önder Apo, Kürt halkının, Türk halkının kardeşçe ortak yaşamının, birliğinin, ittifakının harcıdır. Güvencesidir, garantisidir. Önder Apo demek, Kürt halkı demektir. Önder Apo demek, Kürt-Türk ittifakının bileşkesi demektir. İradesi demektir. Güvencesi demektir. Önder Apo demek, Türkiye'nin demokratikleşmesi demektir. Türkiye halklarının özgürlüğü demektir. Birliği ortak yaşamı demektir.
Bu anlamda Önder Apo'nun sağlığını, Önder Apo'nun güvenliğini tehdit eden her türlü yaklaşım, uygulama Türkiye'nin sonunu getirir. Türk devletinin sonunu getirir. Bunu çok iyi bilmek lazım.
Bu tür şeyler gerçekten ateşle oynamaktır. Bunlar 26 yıldır, çeşitli dönemlerde hep deneniyor. Yoğun bir özel savaş. özellikle Önder Apo üzerinden bir sürü böyle özel savaş amaçlı sağlığına, güvenliğine dönük çeşitli bilgiler böyle yayılıyor. Bu devlet eliyle yapılıyor. Özel savaş elemanları eliyle yapılıyor. Görüşme yaptırılarak böyle özel savaşın hizmetine edilecek çeşitli algılar toplumda yaratılmaya çalışıyor. Toplum pasifize edilmeye çalışılıyor. Gelişen özgürlük mücadelesi, Önder Apo'nun fiziki özgürlüğünü özellikle amaçlayan özgürlük hamlesinin etkisi kırılmaya çalışılıyor. Ondan sonra tüm şiddetiyle zaten işkence, tecrit sistemi devam ettiriliyor. Kürt halkı üzerinde de soykırım saldırıları devam ettiriliyor. Soykırım konsepti uygulanıyor. Bu süreçte de yani tamamen yapılan budur.
KÜRT SORUNUNUN MUHATABI ÖNDER APO’DUR
Öncesinde de dediğim gibi yani böyle bir şey hazırlandı, ortam hazırlandı. Onun üzerinden yükselen mücadele, gelişen mücadele ve son noktada da halkın infial hale geçmesi böyle bir görüşmeyi gündeme getirdi. Şimdi ardı sıra zaten gelişen saldırılar, giderek yoğunlaşan saldırılar var değerlendireceğiz. Esenyurt Belediyesi ile başladı. Şimdi işte Mardin Batman Halfeti belediyelerine kayyım atandı. TUSAŞ saldırısı gerekçe yapılarak Rojava'nın tüm altyapısı, üst yapısı vuruldu. Soykırım saldırıları tüm şiddetiyle Rojava'da geliştirildi ve devam ediyor.
Medya Savunma Alanlarında Bakure Kürdistan'da benzer yine saldırılar tüm yoğunluğuyla ve şiddetiyle sürüyor. Bu durum bu devletin de bu özel savaş devletinin de özel savaş hükümetinin de AKP, MHP, faşist iktidarının da gerçek yüzünü bir kez daha tüm çıplaklığıyla ortaya çıkardı. Önder Apo tutumunu ortaya koydu. Tecridin devam ettiğini söyledi.
Duruşunu da durduğu noktayı da çok çarpıcı bir biçimde ortaya koydu. Koşullar oluşursa, süreci şiddet zemininden siyasi ve hukuki zemine çevirmek için teorik ve pratik güce sahibim. Bu gücüm vardır. Kürt sorunun demokratik çözümünde güçlü rol oynayabilirim. Türkiye'ye barış, demokrasi getirmede üzerime düşen görevi, rolü yerine getirebilirim dedi. Ben Türkiye halklarına hizmet etmek istiyorum dedi. Türkiye demokrasisine, demokratik cumhuriyete, Kürt sorunun demokratik çözümüne hizmet etmek istiyorum. Bu konuda rol oynamak istiyorum. Bu konuda teorik, pratik gücüm de vardır dedi ve yaklaşımını ortaya koydu.
Kürt sorunun muhatabı Önder Apo'dur. Önder Apo hareketimiz açısından, halkımız açısından baş müzakerecidir. Halkımızın iradesini temsil ediyor. Halkımızın, halklarımızın önderidir. Özgürlük önderidir. Kürt sorunun demokratik çözümünü Türk devleti Önder Apo'yu muhatap alarak çözmelidir. Önder Apo müzakereye hazırdır. Buna açık bir biçimde tekrardan kamuoyuna deklare etti. Durduğu noktayı tekrardan ifade etti.
Bu anlamda, bu devlet bu konuda bir adım atacaksa, Kürt sorunu demokratik çözecekse, Türkiye'yi büyük bir felaketten, uçuruma yuvarlanmaktan, cehenneme sürüklenmekten ve yanmaktan kurtaracaksa, bu işi Önder Apo ile çözecek. Önder Apo hazırdır. Biz de Önder Apo'nun iradesinin arkasındayız hareket olarak.
Önder Apo'nun geliştireceği çözümü, yaklaşımı hareket olarak esas alacağız. Önder Apo'nun talimatlarını, perspektiflerini uygulayacak bir hareketiz. Dolayısıyla hareketin yaklaşımı da bu konuda nettir. Tutumunu da hareket ortaya koydu. Kamuoyuna da duyurdu. Önderliğimiz de duyurdu.
TÜRK DEVLETİ OYUN PEŞİNDEDİR
Yani sorun devlettedir. Türk devleti oyun peşindedir. Alavere dalavere ile Kürtleri aldatarak, kandırarak bu zor süreçten az bir zararla kendisini çıkarmaya çalışıyor, düze çıkarmaya çalışıyor. Bu iktidarın bütün hesabı kitabı budur. Bu iktidarın derdi, Kürt sorununun demokratik çözümü Türkiye'nin demokratikleşmesi değildir. Halkların kardeşçe bir arada yaşaması değildir. Bununla ilgilenmiyor. Derdi bu değil. Bütün derdi kendi iktidarıdır. Kendi iktidarını ayakta tutmaktır. Kendi iktidar bekasıdır. Kendi bekasıdır.
Bunun için de bölgede ciddi gelişmeler var. Bu gelişmeler Türkiye'yi de etkiliyor. Bu iktidarı da çok ciddi zorluyor. Türk devletini zorluyor. Artık eskisi gibi Türkiye'nin jeopolitik, jeostrateji konumu da çok etkili bir biçimde pazarlı konusu da yapamıyor. Giderek Türkiye'nin jeopolitik konumu da zayıflıyor. Bunun etkisi de zayıflıyor. Bölgedeki gelişmeler, yapılan anlaşmalar, yürüyen süreç yani Türk devleti aleyhine çok ciddi yeni durumlar ortaya çıkarıyor. Şimdi bu konuda gerçekten büyük bir panik içerisindedir iktidarın kendisi. Kendi iktidarını kaybetmenin büyük bir korkusu ve kaygısı içerisindedir. Bu durumdan nasıl çıkabilirim arayışı içerisindedir. Ve bu konuda kendince Önder Apo'yu kendince bir noktaya getirmeye çalışıyor. Hareketi kendince bir noktaya getirmeye çalışıyor. Teslim almaya çalışıyor. Kürt halkının iradesini kırıp Kürt halkını teslim almaya çalışıyor. Türkiye'deki demokratik güçleri tamamen etkisiz hale getirip teslim almaya çalışıyor. Türkiye'deki muhalefeti kendisine göre dizayn etmeye çalışıyor. Herkesi kendi iktidarın hizmetine sürmeye çalışıyor. Dolayısıyla yani çok yoğun böyle bir özel savaş saldırısı yürütüyor.
Bu konuda da yani halkımız şu oyuna düşmemeli. Farklı beklentiler, yersiz beklentiler halkımızda, demokratik kamuoyunda gelişmemelidir. Şunu bilmeliyiz ki bu iktidar oyun peşindedir. Aldatma peşindedir, kandırma peşindedir. Dolayısıyla yani halkın direniş gücünü, iradesini kırmaya, etkisizleştirmeye çalışıyor. Bütün amaç budur.
Bu açıdan da özellikle küresel özgürlük hamlesinde hiçbir böyle gevşeme, hiçbir zayıflama olmamalıdır. Küresel özgürlük hamlesi daha da büyüyerek, daha da güçlenerek devam etmelidir. Bugün eğer bu devlet mecbur kalıp Ömer Öcalan'ı Önderlikle görüştürmüşse, çok sınırlı ve kısmi bir gevşeme bu konuda yaratmışsa, açma, biraz önce bahsettiğim bu durumdan çıkmak için bu tür taktik manevralara başvurmasındandır.
TOPLUMSAL DİRENİŞ HER YERDE GELİŞMELİ
Bunda küresel özgürlük hamlesinin de etki gücü çok belirleyicidir. Kesinlikle bu böyledir. Halkımızın geliştirdiği direnişin büyük bir etkisi vardır. Gerilla direnişinin çok büyük bir etkisi vardır. Kadın hareketinin, kadınların direnişinin, gençliğin direnişinin çok büyük bir etkisi vardır. Bütün bu direniş, bütün bu mücadele dolayısıyla hamlenin ortaya, özgürlük hamlesinin ortaya çıkardığı düzey, böyle bir taktik manevrada olsa böyle bir durum ortaya çıkardı. Bunu görelim. Bu açıdan da küresel özgürlük hamlesi daha da güçlü bir biçimde devam etmelidir. Toplumsal direniş her yerde gelişmelidir, büyüyerek sürmelidir.
16 Kasım'da Köln'e de büyük bir yürüyüş var. Halkımız 7'den 70'e bu yürüyüşe katılmalıdır. Avrupa Örgütü seferberlik de ilan etti. Bu son derece anlamlıdır. 1 Kasım ile 16 Kasım arası dört parça Kürdistan ülke dışı seferberlik halinde olmalıdır. Her daim seferber olmalıdır. Böyle sadece belli zaman dilimlerinde değil yani. Gerçekten olağanüstü bir süreç yaşanıyor. Kürt halkı üzerinde, halklar üzerinde bir soykırım savaşı yürütülüyor. Çok tarihi gelişmeler yaşanıyor. Halkımız açısından da Ortadoğu halkları açısından da kader tayin edici bir sürecin içinden geçiyoruz. Dolayısıyla her zaman seferberlik halinde olmak lazım.
Bu Köln yürüyüşüyle sınırlı kalmamalıdır. Burada da çok güçlü bir iradeyi Avrupa'daki halkımız ortaya koymalıdır dostlarıyla birlikte. Gerçekten bir insan denizine orası dönüşebilmelidir Köln, Avrupa'nın her yeri. Fakat bu dört parça Kürdistan ve ülke dışında süreklileşerek devam etmelidir serhildan biçimiyle.
Aynı zamanda kadınlar ve gençlik de çok güçlü bir biçimde bu toplumsal direnişin öncülüğünü yapmalıdır. Bu seferberliğe çok güçlü bir biçimde kadınlar ve gençler öncülük etmelidir sürekli bir biçimde. Sonuç alıncaya kadar. Önder Apo'nun sağlık, güvenlik, özgürlük koşullarını sağlayana kadar. Önder Apo'yu fiziki özgürlüğüne ulaştırana kadar. Zaten Önder Apo fiziki özgürlüğüne kavuşursa Kürt sorunu da demokratik çözülür. Türkiye de demokratikleşir. Bölgeye de demokrasi gelir. Halklar da özgürleşir. Kilit Önder Apo'nun özgürlüğüdür.
Dolayısıyla bu hamlede çok tarihi bir anlama sahip, öneme sahiptir. Bu hamleyi her yönüyle çok güçlü bir biçimde yürütmemiz lazım. Toplumsal direniş güçlenerek devam etmeli. Hukuki mücadele güçlenerek devam etmeli. Siyasi diplomatik mücadele güçlenerek devam etmeli. İdeolojik mücadele güçlenerek devam etmeli. Ve mutlaka sonuç almalıyız. Bütün bu geçen süreçte hamlenin ulaştığı düzeyde bize şunu ispatladı. Biz bu mücadeleyi güçlü bir biçimde katlanarak sürdürürsek, katlayarak sürdürürsek kesinlikle Önder Apo'nun fiziki özgürlüğünü sağlarız. Kürt sorununun demokratik çözümünü gerçekleştiririz. Türkiye'nin demokratikleşmesini, bölgenin demokratikleşmesini sağlayabiliriz. Bunun zaten fazlasıyla zemini de oluştu.
Bunun işaretleri de bu geçmiş süreçte geldiğimiz düzey itibariyle ortaya çıktı. Bu umut, bu inanç, bu güçle Önder Apo'dan aldığımız o güzel selamın da heyecanıyla, morali motivasyonuyla bu hamleyi güçlü bir biçimde sürdürmeliyiz ve mutlaka sonuca ulaştırmalıyız. Bu temelde de ben de Önder Apo'yu büyük bir saygı, sevgi, özlemle selamlıyorum.
KÜRT SOYKIRIMI TAMAMLANMAK İSTENİYOR
Trajikomik bir durum var ortada. Öyle denildiği gibi bir çözüm süreci falan yoktur. Bu devletin bir çözüm iradesi de mevcut durumda söz konusu değildir. Zihniyetinde herhangi bir değişiklik yoktur. Yüzyıllık inkar-imha politikasında herhangi bir değişiklik yoktur. Aksine, şu andaki mevcut devlet zihniyeti ve AKP bu devleti temsil eden, şu anda yönetimi olan AKP-MHP iktidarı tüm imkanlarını seferber ederek, yüzyıllık Kürt soykırım politikalarını sonuca götürmek istiyor, tamamlamak istiyor.
Bu çok açık, bunu itiraf ettiler. Dolayısıyla öyle ortada ne bu devletin, bu hükümetin, iktidarın bir çözüm zihniyeti var, ne de bir çözüm iradesi var. Mevcut olan şu anda devam eden soykırım politikalarıdır. Bu soykırım politikalarını sonuca ulaştırmada da geliştirilen bin bir türlü özel savaş yöntemleridir, oyunlarıdır. Bu süreci böyle görmek, böyle anlamak, böyle kavramak gerekiyor. Ortada çok yoğun bir özel savaş var.
Bu özel savaşın yansıma biçimleri olarak bir sürü oyun var, hile var, taktik var, manevra var. Yani bunu böyle görmemiz lazım. Yani niye mesela böyle bu son süreçte bu tür söylemler gelişti? Yani söylem değişikliği bile diyemiyorum. Ortada gerçekten bir değişiklik yoktur. Ortada bir oyun, özel savaş oyunu var.
Niye bu söylemler gelişti? Bu söylemler bölgedeki gelişmelerle birlikte okumak gerekiyor, değerlendirmek gerekiyor.
Bölge çok ciddi bir süreçten geçiyor. Ciddi gelişmeler var. Bölgede haritalar değişiyor. Bölgede sınırlar değişiyor. Bölgede çok giderek yani farklı durumlar ortaya çıkacak. Yani şu anda bölge İsrail'in çıkarları temelinde, güvenliğini garantiye alma temelinde, İsrail'in güvenliğini sağlama temelinde bölge yeniden dizayn ediliyor. Dolayısıyla İsrail'e de her türlü imkan sunuluyor, destek sunuluyor. İsrail şu anda bölgede büyük bir emperyalizm savaşı yürütüyor. Aynı biçimde Türk Devleti'ne de NATO her türlü desteği sunuyor. ABD her türlü desteği sunuyor. Benzer bir politikayı Türk Devleti de bölgede neo-Osmanlıcılık adı altında yayılmacı, işgalci bir politika yürütüyor. Emperyal bir politikayı Türk Devleti de yürütüyor. İsrail ile Türk Devleti şu anda bölgede benzer bir politika yürütüyor. Çok ciddi bir rekabet içerisindedir.
TÜRKİYE BÜYÜK BİR KAYGI VE KORKU YAŞIYOR
Her bir devlet de NATO'nun, Amerika'nın, İngiltere'nin desteğini alarak bölge üzerinde hegemonyasını kurmaya çalışıyor. Fakat şimdi durum şudur. İsrail'in, Amerika'nın, İngiltere'nin, Batı'nın desteğiyle İsrail öncülüğünde gelişen Büyük Orta Doğu Projesi, bölgeye dönük geliştirilen konsept, mevcut durumda birçok noktada Türkiye'yi dışında bırakıyor. Birçok enerji anlaşması yapıldı, Türkiye dışında kaldı. İşte Hindistan'dan Akdeniz'e, Avrupa'ya birçok bölgede geliştirilen anlaşmanın, denklemin dışında Türkiye kaldı.
Bunlardan Türkiye son derece endişeli. Büyük bir korku ve kaygı yaşıyor. Çünkü mevcut bölgede uygulanan politika ve strateji, bölgedeki ulus devletlerin küçülmesini de beraberinde getiriyor. Şimdi bunun yarattığı bir panik ve korku var Türk Devleti'nde. Bu söylemleri, bu gelişmelerle bağlantılı değerlendirmek lazım. Bununla alakalıdır. Kürtleri kandırarak, aldatarak, böyle mücadelesiz bırakarak, etkisiz hale getirerek, yine Türkiye'deki muhalefeti de etkisiz hale getirerek, herkesi böyle yanında hizalandırarak bu zor durumdan, bu çıkmazdan böyle az zararla çıkmaya çalışıyor. Kendisini kurtarmaya çalışıyor. Bunu da özel savaş yaparak, aldatarak, kandırarak, alavere dalavereyle yapmak istiyor. Fakat bunu çok uzun süre sürdüremedi. TUSAŞ eylemi maskesini hemen düşürdü zaten. Gerçek yüzünü ortaya çıkardı. Bu söylemlerin ne kadar sahte olduğunu, altında nasıl böyle korkunç bir soykırım planının daha şiddetli bir biçimde yürütmeye çalıştığını, ne biçimde bunu geliştirmek istediğini TUSAŞ eylemi ortaya çıkardı. AKP, MHP iktidarının gerçek yüzünü ortaya çıkardı.
GERÇEK BİR ÇÖZÜM İRADESİ YOK
Ardından ne yaptı? Hemen ilk günden TUSAŞ eylemini yapanlar Kuzey Suriye'den gelmişler dediler. Ortada ne bir araştırma var, ne bir soruşturma var. Aynı gün ezbere. Çünkü sahtedir. Kurduğu dil sahtedir. Zihniyeti soykırımcıdır. Hiçbir değişiklik yok. Bir oyundur, hiledir, özel savaştır. Bellidir yani. Hemen aynı gün dedi Kuzey Suriye'den gelmişler. Bunu gerekçe yaptı. Ertesi gün Kuzey Doğu Suriye'nin tüm alt yapısını, üst yapısını, halkın tüm hizmet yerlerini bombardımana tabi tuttu. Her yeri vurdu. Korkunç bir soykırım saldırısını Kuzey Doğu Suriye halklarına karşı geliştirdi.
Aynı saldırıları Medya Savunma Alanlarına geliştirdi. Ardı sıra hızını almadı, kayyum politikasını devreye koydu. Bu da bu iktidarın işte o söylemlerinin ne kadar sahte olduğunu, aldatma, hile, oyun olduğunu çok çıplak bir biçimde ortaya çıkardı. Gerçek yüzünü bir kez daha gösterdi. Buna kulak kabartanların, acaba gerçekten yeni bir çözüm süreci mi var, bir adım mı atılacak, bir şey mi olacak diyenlerin biraz o havaya kapılanların havasını hemen söndürdü. Bütün bunlar böyle kısa bir süre içerisinde olup bitti.
Çünkü aldatma var işin içinde. Oyun var. Gerçek bir çözüm iradesi olsa, mümkün müdür böyle kısa bir süre içerisinde bütün bunların yaşanması? İlk günden biz söyledik. İlk günden biz bütün bunlar özel savaş oyunlarıdır dedik. Kimse buna kanmasın dedik. Ve gerçekten ortaya çıktı. Bütün bu gelişmeleri böyle görmek ve değerlendirmek gerekiyor.
Bunların hepsi özel savaş oyunlarıdır. Şu anda bu devletin, bu iktidarın bütün amacı, hedefi Kürt soykırım politikalarını sonuca götürmektir. O yüzden her yerde soykırım saldırısı yürütüyor ve bunu devam ettirecek. Israrla bunu devam ettirecek.
Bu iktidar inkar-imha politikalarından vazgeçmedikçe, bu soykırım politikalarından vazgeçmedikçe bu kayyum politikası son bulmaz, devam eder. Geçen gün Esenyurt'a atadı kayyum. Aynı gün değerlendirmiştik. Biz dedik arkası gelecek. Bu Kürdistan'a da yayılacak.
Ve aynısı oldu yine. Biliyoruz çünkü bu devletin, bu iktidarın zihniyetini biliyoruz. Ardı sıra geldi. Şimdi bu sabah Mardin'e, Batman'a, Halfeti'ye kayyum atadılar. Giderek diğer belediyelere kayyum atayacaklar. Türkiye'de giderek işte İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne kayyum atayacak. Giderek işte kent uzlaşmasının geliştiği her yere dönüp bu politikayı geliştirecek.
ADALETSİZLİK DÖNÜP HERKESİ VURUR
Bir soykırım politikası yürütüyor. Şu anda Türkiye gerçekten faşist diktatörlükle yönetiliyor. Muhalefet bunu görmek istemedi. Kürtlere karşı her türlü hukuksuzluk, her türlü adaletsizlik, her türlü zulüm, her türlü baskı, işkence böyle normal görüldü. Herkes gözünü kapattı. Görmezden geldi. Duymazdan geldi. Şimdi tek tek hepsini vuruyor. Diyorlar ya sustukça sıra sana gelecek. Ve sustular sustular şimdi sıra hepsine geliyor. Bu öyle sadece Kürdistan'la Esenyurt'la sınırlı kalmayacak. Bu bütün İstanbul'a uzanacak, İzmir'e uzanacak. Her yere uzanacak yani. Kim muhalif bir ses çıkarırsa kayyum atayacak. Eleştiri yapanı içeri tıkacak. Zaten etki ajanlık yasasını da çıkardılar. En küçük bir eleştiri yapanı, ses çıkaranı, itiraz edeni içeri koyacaklar. Her yerle iltisaklı diyecekler. Yandaş diyecekler. İlişkili diyecekler. Türkiye'nin bekasını tehdit ediyor diyecekler. Türkiye'nin beka sorunu var diyecekler. Şöyle diyecekler, böyle diyecekler. Tüm muhalefeti böyle ezip geçecekler. Biz yıllardır bunu söylüyoruz.
Bir defa adaletsizlik, hukuksuzluk oldu mu buna ses çıkarmadın mı artık bu çorap söküğü gibi gelir. Bu seni de vurur. Bir yerde çürüme başladı mı ortadan ahlak kalktı mı, vicdan kalktı mı diyorlar ya tuz koktu mu artık sen bunun önünü alamazsın. Bunun başladığı yer neresidir? İmralı'dır. İmralı'daki işkence tecrit sistemidir. Korkunç bir hukuksuzluk. Orada hukuk uygulanmıyor. Ahlak uygulanmıyor. Orada başladı. Bütün Kürdistan'a yaydırıldı. Türkiye'ye yaydırıldı. Tecride karşı kimseden, muhalefetten şimdiye kadar da tek bir ses çıkmış değildir. Ortaya bir tepki koymuş değildir. Sen İmralı'daki işkence tecrit sistemine ses çıkarmazsan, tutum almazsan oradaki hukuksuzluğu, oradaki adaletsizliği eleştirmezsen Türkiye'de hukuksuzluğun adaletsizliğinin önüne geçebilir misin? Geçemezsin. Bu gelir İstanbul'a da dayanır. Bu gelir İzmir'e de dayanır. Bu gelir her yere dayanır. Bu gelir CHP'nin kapısına da dayanır. Yarın CHP'nin kapısına mühür de vurabilirler. Diyebilirler ki CHP terörle iltisaklıdır. CHP'yi kapatabilirler. Her yere kadar uzanır. Özgür Özel'i de tutuklayabilirler. İmamoğlu'nu da tutuklayabilirler. Bunun önünü alamazsın. Ses çıkarmazsan bunun önünü alamazsın.
Artık gelinen aşamada Faşist Bahçeli'de, Erdoğan'da iktidarı muhalefetiyle herkes diyor İmralı'da tecrit var. Tecridi itiraf ettiler. Yani aslında neyi itiraf ettiler? Nasıl bir insanlık suçu işlediğini itiraf ettiler. Tecrit nedir? Tecrit insanlık suçudur. Tecrit bir suçtur. Şimdi suçu hepsi itiraf etti. Hepsi diyor ki İmralı'da biz yıllardır, 26 yıldır suç işliyoruz. İnsanlık suçu işliyoruz. Bu, bu anlama geliyor. Tecridi itiraf etmek, kabul etmek insanlık suçu işlediğini itiraf etmek, kabul etmektir.
CHP içerisinde de işte ulusalcılar, bazı milliyetçi, işte şoven kesimler böyle yani ağzına tecridi bile almak istemiyor. Yani böyle adeta kabus yaşıyorlar. Öcalan'ın koşulları biraz hani olur ya değişirse, olur ya işte umut hakkı tartışılırsa, olur ya işte Türkiye yasaları buna göre bir değişirse diyorlar. Olamaz bu onlara göre, olamaz, Öcalan muhatap alınamaz. Farklı muhataplar arama peşindeler. Yani oyun peşindeler. Böyle Kürt sorununu çözme peşinde değiller, derdinde değiller.
KÜRT SORUNU KONUSUNDA RAPOR, SÖYLEM DÖNEMİ BİTTİ
Milyonların iradesi, bu halkın iradesi, milyonların irademdir dediği, önderimdir dediği, çözüm muhatabımdır dediği, başmüzakerecimdir dediği bir öndere muhatap alınamaz diyorlar. Böyle büyük bir hezeyan içindeler. Bu nasıl zehirli bir zihniyettir? Bu nasıl zehirli bir dildir? Bu nasıl bir Kürt düşmanlığıdır? Yani ben açık söylüyorum Önder Apo'ya karşıtlık Kürtlere karşıtlıktır. Önder Apo'ya düşmanlık, Kürt halkına düşmanlıktır. Kim Önder Apo'ya ilişkin yanlış bir söylem içerisindeyse, yanlış bir davranış ve yaklaşım içerisindeyse, Kürt halkına karşı yanlış bir söylem, yanlış bir davranış, yanlış bir yaklaşım içerisindedir. Önder Apo Kürtlerin iradesidir. Önderidir. Kürt sorunun demokratik çözümünün muhatabıdır. Önder Apo'ya karşıtlık, düşmanlık, Kürt halkına düşmanlıktır.
Şu anda CHP'nin içerisinde de bazı kesimler çeşitli kendisine bilmem bazıları öyle solcuyum da diyor, bazıları sosyal demokratım diyor, bazıları bilmem vatanseverim diyor, bilmem neyim diyor ve Önder Apo karşıtlığı yapıyor. Bunların hepsi Kürt karşıtıdır. Kürt halkına karşıdır yani. Kürt halkına düşmandır. Buradan çözüm çıkmaz.
CHP'nin bazı olumlu söylemleri var. İşte kaçtır Kürt sorunu var diyor. Devlet Bahçeli Kürt sorunu yok, terör sorunu var dedi. Buna karşı Özgür Özel itiraz etti. Hayır dedi, Kürt sorunu var.
Devlet Bahçeli Kürt sorunu yok, terör sorunu var diyor. Aynı şeyi Erdoğan da söylüyor. Hadi tamam Türkiye'de kürt sorunu yok, terör sorunu var. Peki bu terör sorunu niye var? Bu terör sorunu sizin dediğiniz bu terör sorunu sizin ifadenizle yani bu terör sorunu nereden çıktı? Nereden çıktı? Kürt sorunu olmasaydı PKK çıkmazdı. Şimdi bunlar özgürlük mücadelesi veren bütün Kürtlere terörist diyor zaten. Hak isteyen, hukuk isteyen bütün Kürtlere terörist diyor.
Bütün Kürtleri bu devlet terörist ilan etmiş. Özgürlük isteyen, onurlu yaşam isteyen, Türk halkıyla birlikte ortak yaşamı paylaşmak isteyen demokratikçe bir arada yaşamak isteyen bütün Kürtlere terörist diyor.
Şimdi CHP de buna itiraz etti. CHP dedi hayır, Kürt sorunu var. Bu sorunu biz çözeceğiz. Bu sorunun çözümünde biz talibiz dedi. Güzel, gerçekten bu yaklaşımı alkışlamak lazım. Takdir etmek lazım. Ama artık Kürt halkını bu söylemlere karnı toktur. Bu yeni söylenmiyor. Gelmiş geçmiş bütün iktidarlar Kürt sorunu var dedi valla. Kürt sorunu öyle yok diyen olmadı. Bu Erdoğan da işine geldiğinde Kürt sorunu var dedi. İşine gelmediğinde Kürt sorunu yok dedi. İşine geldiğinde Kürt sorunu yolu dediği Amed'ten geçer dedi gelmediğinde düşünmezsen Kürt sorunu yok dedi. Öncekilerden Erbakan da bunu söyledi, Özal da söyledi. Mesut Yılmaz da söyledi. Söylemeyen yok. CHP'nin eski raporlarında var. Kürt sorunu kabul ediyor. Var diyor. Bu yetmiyor.
Söylemek, birkaç cümleyle programa geçirmek... Artık o dönem bitti. Bu da miadını doldurdu. Artık Kürt sorunu bütün yakıcılığıyla kendisini dayatıyor.
Çözüm kendisini dayatıyor. Türkiye'de Kürt sorunun demokratik çözümü tüm yakıcılığıyla kendisini artık dayatıyor. Artık çorap dikiş tutmuyor. Bu söylemle bu sorun çözülmüyor. CHP Kürt sorunu var diyorsa o zaman CHP ortaya bir program koyacak Kürt sorunun çözümüne ilişkin. Kürt sorunun çözümüne ilişkin bir yol haritası koyacak. Ben bu sorunu şöyle şöyle şöyle çözeceğim diyecek. Bunun planını, projesini, yol haritasını ortaya koyacak. Bu haritayı, bu çözüm projesini Kürdistan'a gidecek. Her yerde mitingler yapacak. Kürt halkıyla toplantılar yapacak. Anlatacak. Dinleyecek. Kürt halkının taleplerini dinleyecek. Tartışacak. Bütün sivil toplum örgütleriyle tartışacak. İşçi emekçilerle tartışacak. Kürt halkının bütün muhataplarıyla tartışacak. Ve en başta İmralı'yı muhatap alacak. Önder Apo'yu muhatap alacak. Önder Apo'nun muhataplığını reddederek, görünmez kılarak ya da böyle ama öyle dil ucuyla ifade ederek olmaz. Bu konuda CHP eğer bu konuda samimi ise o zaman cesur olacak. Samimi ise ortaya irade koyacak. Samimi ise pratik adım atacak. Samimi ise bu sözün arkasını getirecek. İnandırıcı olacak. Her türlü baskıya, her türlü saldırıya her türlü şantaja her türlü bilmem uygulamaya karşı güçlü bir çözüm iradesini koyacak ve onu sayıklanacak. Mesela Esenyurt'a kayyum atandığında çok güçlü bir toplumsal direniş ortaya çıksaydı şu anda CHP Türkiye'nin birinci partisidir.
CHP KENDİNİ ALDATIYOR
Türkiye genelinde belediyelerin yüzde 70’ini almış. Aslında Türkiye'yi yerelde CHP yönetiyor mevcut durumda. Bütün metropoller Türkiye'nin sanayi, kenti, ekonomi tüm gelir kaynakları CHP'nin elindedir. Entelektüel dünya tüm yani aydın diyebileceğimiz işte onların deyimiyle çağdaş diyebileceğimiz tüm toplumsal kesimler ve bütün bu alanları CHP yönetiyor. Şimdi Esenyurt'a belediye atandığında CHP her yerde bütün tabanını harekete geçirseydi halka harekete geçirseydi sokaklara dökseydi Ahmet Özer ertesi gün tekrar Esenyurt Belediyesi'nin başına gelecek, bu kayyım politikasını önüne alacaktı. Ama CHP çok ciddi bir irade ortaya koymadı ben açık söyleyeyim. Yine lafta kaldı. Açıklamalar yaptı, toplantılar yaptı. İtirazlar yaptı. Sanki yargı varmış, adalet, hukuk varmış gibi. Ortada yargı hukuk yok ya sen ne diyorsun? Ne hukuku ortada senin düşündüğün devlet mi var? O devlet çöktü çöktü. O devlet bitti. Devletin kurumları tasfiye edildi.
CHP kendini aldatıyor. Toplumu aldatmaya çalışıyor. Çok ciddi bir şey ortaya koymuyor. Mesela etkili bir siyaset yürütseydi milyonları arkasına alarak, her yerde toplumu mesela sokağa dökmüş olsaydı bu durum olur muydu? Olmazdı. Şimdi Kürdistan'a kayyım atadı. Gelecek yani. Bütün her yere böyle belediye kayyım atayacaklar.
Şimdi yapılacak şey nedir? Yapılacak şey her yerde yani 7'den 70'e bütün toplumun sokağa dökülmesidir. Meydanlara akmasıdır. Çok güçlü bir toplumsal direnişin ortaya çıkmasıdır. Siyasetin de bu toplumsal direniş üzerinden yürütülmesidir. Siyasetin, demokratik siyasetin, muhalefetin toplumsal direnişi arkasına almasıdır. Durumu değiştirecek olan budur.
Aksi halde arkası gelecek. Ve tamamen muhalefeti tasfiye edene kadar durmayacak. Bunu sürdürecek. Bununla şu mesajı da veriyor İstanbul'dan başlamasının sebebi de odur yani. Asla Türkiye’yi Kürtlere kapatıyor. Demokratik siyasete kapatıyor. Asla Kürtle Türk bir araya gelmeyecek diyor. Faşist Erdoğan Kürt-Türk birliğinden kardeşliğinden bahsediyor. Bunların hepsi demogoji. Geçen hafta konuştu zaten müthiş bir demogoji yaptı. Tam bir demagog gerçekten. Boşluğa konuştu. Kürtlerle Türklerin birliği, ortak mücadelesi, ittifakından korkunç bir korku yaşıyorlar. Korkuyorlar bundan. Kent uzlaşısı nedir? Kent uzlaşısı Türklerle Kürtlerin ortak birlik duruşudur. Uzlaşmasıdır. Buna tahammülü yok.
Yani şimdi yapılacak şey nedir? Her yerde güçlü direnmektir. Kürdistan'da ve Türkiye'de. Yüz binleri, milyonların ayağa kalkması, direnmesidir. Siyasette ancak öyle sonuç alır demokratik siyaset, muhalefet. Aksi halde hepsini bunu sağlayamazlarsa etkisizleştirirler. Kaldı ki halkımızın da o iradesi var. İlk günden çok güçlü bir duruş ortaya koydu. Bunu sürdürmelidir. Yüz binler, milyonlar süreklileşen bir mücadele içerisinde olmalıdır. İradelerine sahip çıkmalıdır. Oylarına sahip çıkmalıdır.
Türk Devleti Kürdistan'da sömürge hukuku uyguluyor. Seçilme, seçme, seçilme hakkını ortadan kaldırmış. Kürt halkının ne seçilmişlerini tanıyor, ne oylarını tanıyor. Yani aslında Kürt halkını mevcut durumda vatandaşlıktan da çıkarmış durumdadır. Böyle bir durum var ya, gerçekten tam sömürgenin sömürgesi bir hukuk uyguluyor ya. Bir soykırım hukuku uyguluyor. Buna karşı yapılacak her şey topyekûn direniştir. Çok güçlü toplumsal mücadeleyi, siyasi mücadeleyi yürütmek ve mutlaka sonuç almak lazım.
TUSAŞ EYLEMİ FEDAİLİKTE ZİRVEYİ TEMSİL EDİYOR
TUSAŞ eylemi çok büyük bir eylemdir. Gerçekten demokratik modernite gerillacılığı, gerillanın yeniden yapılanmasında yeni tarz, taktiğin, stratejinin gelişmesinde zirveyi ifade ediyor. Bunun büyük bir etkisi de oldu. Soykırım silahlarının üretildiği bir yerde böyle bir eylem elbette çok büyük bir anlam taşıyor. Bu yüzyıllık ve özelde son on yıldır süren topyekun soykırım saldırılarına karşıdan en güçlü cevabı oluşturuyor. İmralı işkence tecrit sistemine karşı çok güçlü bir cevabı oluşturuyor. Zaten bu yoldaşların mektuplarında da bunu görmek mümkün, çok çarpıcı bir biçimde bu eylemin neden gerçekleştirmek istediklerini de ifade ediyorlar.
Ben bu vesileyle tabii Asya Ali, Rojger Helin yoldaşları da büyük bir saygı, sevgi ve minnetle anıyorum. Gerçekten onlar cesaretin, büyük iradenin, fedailiğin, Önder Apo’ya, halka, özgürlük değerlerine, halklarımıza bağlılığın büyük bir sembolü oldular. Bunu en güçlü bir biçimde ifade ettiler.
Bu eylemin siyasi sonuçları, askeri sonuçları çok büyüktür. İleriki süreçte bu daha fazla hissedilecek. Bu eylem soykırım saldırılarının çok şiddetli bir biçimde devam ettiği bir süreçte oldu ve bu soykırım saldırılarına karşı bir cevap niteliğindeydi. İmralı işkence sisteminin çok yoğun bir biçimde sürdüğü, Önder Apo’nun üzerinden korkunç bir özel savaş propagandalarının yürütüldüğü bir süreçte oldu. Buna karşı da bir cevap niteliğindeydi. Dolayısıyla fedailikte zirveyi temsil ettiler. Demokratik modernite gerillacılığında zirveyi ifade ettiler. Yeni gerillacılık tarzını, taktiğini, stratejisini ortaya koydular eylemleriyle, pratiğiyle. Aynı zamanda bu eylemin ideolojik, felsefik çok önemli bir anlamı da var.
Asya ile Rojger arkadaşın uzun süre birlikte kalmaları, bu eylem için hazırlık yapmaları, keşif yapmaları, birçok zorluğu birlikte atlatmaları ve böyle başarılı bir eylem yapmaları ve bunu birlikte başarmaları aynı zamanda özgürlük mücadelesinde özgür kadın mücadelesinin, özgür erkek mücadelesinin düzeyini de ifade ediyor. Özgürleşen kadın, özgürleşen erkeğin ulaştığı düzeyi de ifade ediyor. Özgür kadın-erkek ilişkilerinin de sembolü oluyor bu. Hiçbir biçimde aylarca belki de bir yılı aşan bir süre birlikte kalmaları ve hiçbir biçimde hedeften sapmamaları, amaçtan sapmamaları, sonuna kadar amaca kilitlenmeleri kadın özgürleşmesinde ve erkeğin özgürleşmesinde yakalanan düzeyin de en çarpıcı ifadesidir. Özgür kadın ve özgür erkek ilişkisinin en çarpıcı ifadesi oluyor. Bunu böyle de görmek ve değerlendirmek lazım.
Özgürlüğe adanmış bir kişiliğin, kişiliklerin, bir yaşamın aslında ortaya çıkardığı sonuç da oluyor. Gerçekten mükemmel bir eylem. Çok yetkin ve profesyonel bir eylem düzeyi.
KÜRT DÜŞMANI KAFA BU DEVLETİ BATIRACAK
Elbette aynı ruhla Medya Savunma Alanlarında da, Bakure Kürdistan'da da mücadele devam ediyor. Güçlü bir biçimde sürüyor. Savaş tüm şiddetiyle de devam ediyor. HPG de ifade etti. Şimdi Türk Devleti Kasım’da bu işi sonuçlandıracağını söylüyordu. Belli ki daha çok Kasımlar görecekler. O açığa çıktı. O kilit ellerinde kaldı. Öyle daha çok mevsim görecekleri, çok yıllar görecekleri ortaya çıkıyor.
Bu kafayla bu devlet bir yere gitmez. Bu devlet gerçekten bu inkarcı, bu soykırımcı kafayla kendi sonunu getirecek. Hiçbir sonuç alamayacak. Bu soykırımcı zihniyet, bu soykırımcı kafa 50 tane, 100 tane, 1000 tane PKK çıkarıyor. Bu kafataşçı, soykırımcı kafa öyle sadece bir Asya Ali, bir Rojger Helin çıkarmaz. Bu halkın bütün evlatları Asya Ali ve Rojger Helin adaylarıdır. Bu soykırım politikaları sürdükçe, İmralı'da işkence, tecrit böyle devam ettiği müddetçe binlerce, on binlerce Asya Ali, Rojger Helin ortaya çıkacak. Bu direniş Zap, Metina, Xakurke ruhuyla sonsuza kadar devam edecek. Her yere yayılarak ve süreklileşerek devam edecek. Bu kafa, bu Kürt düşmanı kafa bu devleti bir yere götürmeyecek, bu devleti çökertecek. Büyük bir cehennemin içine koymuş, o cehennemin ateşini büyüttükçe büyütüyor mevcut politikalarıyla. Bu bir gerçek.
Bu savaşı sürdürecekleri de açıktır. İşte geçen gün Irak Ulusal Güvenlik Başkanı Kasım Arıcı Türkiye'ye gitmiş. Görüşme yaptılar. Ardından Sudani gitti. Bağdat'ta işte kalkınma yolu üzerine toplantılar yaptılar. Irak'la yoğun diyalog içindeler. Neçirwan gitti Kasım'da hemen seçim öncesi. Esad'la görüşmek istiyorlar. Rusya'yı Esad'la görüşmek için işte zorluyorlar, rol oynamasını istiyorlar. Böyle herkese yalvarıyorlar. NATO'ya daha fazla destek için yalvarıyorlar. ABD'ye yalvarıyorlar. Herkese böyle yalvar yakar. Diyorlar her türlü desteği daha fazla sunun biz Kürtleri bitirelim, ortadan kaldıralım, yok edelim...
Artık dünya eski dünya değil. Bu dönem ne Şeyh Said dönemidir, bu dönem ne Seyit Rıza dönemidir. Bu dönem başka dönemdir. Bu dönemde artık örgütlü bir halk var, bilinçli bir Kürt halkı var, iradeli bir Kürt halkı var. Kendini bilen, tanıyan, kimlik, kişilik, onur, özgürlük sahibi olmak isteyen, bunun için her türlü bedeli göze alan bir halk var. On binlercesi zindanda, işkence koşullarında yine direniyor, boyun eğmiyor. Her türlü baskıyı, zulmü, işkence uyguluyorsun, soykırımı uyguluyorsun. Bu halk yine direniyor, boyun eğmiyor. Sen ne yapsan da bu halk sana boyun eğmeyecek. Bu halk direnecek. Bu halk örgütlüdür. Bu halk bilinçlidir. Bu halk mücadele ediyor. Bu halkın artık savunma gücü var. O eski dönemler bitti. Aynı kafayla sen yaklaşırsan ancak sen kendi sonunu getirirsin. Bunu böyle bilmek lazım. Atasın, atasın. Bütün belediyelere kayyım atasın. Bu halkı teslim alacak mı? Almayacak. Bu halk direnecek. Bu halk mücadele edecek. Bu halk geri adım atmayacak.
Soykırım savaşını sürdürsün. Bir sonuç alacak mı? Almayacak. Daha fazla Türkiye bataklığa battıkça batacak. Çöktükçe çökecek. Kaynakları kurudukça kuruyacak. Bitecek. Sonu yok. Bu işin sonu yok yani.
Artık Kürt sorunu, tüm yakıcılığıyla ortada, çözüm kendisini dayatıyor. Ya değişecek ya kendisini bitirecek yani. Yani o noktadadır. Öyle Irak'la da işbirlikçi hain KDP’yle de, kiminle de iş tutsa bundan sonuç alamayacak.
TÜRKİYE’NİN TERCİHİ SOYKIRIM VE SAVAŞ
Ortadoğu'daki gelişmelerden Türkiye yanlış bir okuma yapıyor. Türkiye mevcut gelişmeleri doğru okusan sağlığıyla yaklaşan gerçekten bir devlet aklı olsa, rasyonel bir akıl olsa Türkiye halklarının Türkiye'nin çıkarlarını düşünse Kürtlerle kardeşçe bir arada ortak yaşamı esas alır. Kürtlerle demokratik ittifakı esas alır. Dolayısıyla Kürt sorunu çözümünü esas alır. Kürtlerle ilişki diyaloğu esas alır. Barışçıl bir politikayı geliştirir. Rojava Kürtleriyle de Bakur'da da her yerde de benzer bir politikayı esas alır. Bu Türkiye'yi büyütür, Türkiye'yi güçlendirir. Türkiye'yi bölgede çok büyük bir güç, ülke konumuna getirir. Türkiye'yi bölgede demokratik en güçlü ülke durumuna getirir. Ve Türkiye bunu tercih etmiyor.
Türkiye'deki Kürt düşmanlığı, inkarcı, imhacı politika, zihniyet değişmediği için, bu politikada ısrar ettiği için Türkiye'yi bu bitiriyor. Dolayısıyla Rojava'ya karşı da soykırım politikası izliyor, işgal, imha politikası izliyor. Bu saldırılar da bunun bir devamıdır.
5 Ekim'de de yine yer altı, yer üstü tüm kaynaklarını hizmet yerlerini vurdu. Bir sürü sivil insanı katletti, onlarcasını yaraladı. Buğday silolarını vuruyor, fırınları vuruyor, matbaayı vuruyor, kütüphaneleri vuruyor, hastaneleri vuruyor, okulları vuruyor. Bunların hepsi savaş suçudur. Bunların hepsi soykırım suçudur, soykırımdır, insanlık suçudur. Bunu tercih ediyor. Soykırımı tercih ediyor. Kuzey Doğu Suriye halklarını, Kürt halkını ve Kuzey Doğu Suriye'deki bütün halkları kendisine düşman hale getiriyor. Düşmanlığı büyütüyor. Kürdü-Türke, Türkü-Kürde düşman hale getirmeye çalışıyor. Giderek böyle ısrarlı bir biçimde tüm gücüyle iç savaşın zeminini örmeye çalışıyor. Bunun ortamını hazırlamaya çalışıyor.
Ve şimdi böyle bir politika Türkiye'yi bitirecek. Türkiye ne yapsa da kimse Türkiye'ye göre yaklaşmaz. Şu anda bölgede bir savaş var. Bölge çok ciddi bir kaos içerisindedir. Bölgede artık bir Uluslararası Konsept de uygulanıyor. Bir sürü hesap kitap var. Dolayısıyla artık bölge eski bölge olmayacak. Gerçekten bölgede sınırlar değişecek. Bölgede ulus devletler dağıldı. Daha da dağılacak. Bölgedeki ulus devletler küçülecek. Artık bölgede de devrimci demokratik güçler bu süreç oluşları açısından da, özgürlük hareketi açısından da, tüm devrimci demokratik güçler açısından da çok hayati, çok tarihi bir süreçtir. Çok örgütlü ve birleşik bir mücadele içinde olmaları gerekiyor. Öz güçlerine dayanmaları gerekiyor. Gerçekten halkımız da özellikle Kuzey Doğu Suriye'de devrimci halk savaşı esprisiyle çok güçlü bir biçimde örgütlenmesi gerekiyor. Halkımızın, herkesin böyle öz savunma içerisinde çok güçlü bir biçimde yer alması gerekiyor.
Çünkü Türk Devleti yanlış bir yoldadır. Yanlış bir tercih yapmıştır. Yani kendi devletinin de sonunu getirecek bir tercih, bataklıkta onu daha da batıracak bir tercih yapmıştır yani. Dolayısıyla bu gerçeği de görerek şunu görmemiz lazım. Bu devlet sadece böyle bu saldırılarla da sınırlı kalmayacak. Giderek karadan da havadan da bir bütünen Kuzey Doğu Suriye'ye geri kalan alanları da işgal etme üzerinden de saldırı içerisine girecektir. Bunun fırsatını bu devlet böyle hep kolluyor. Zaten hazırlıklarını da son süratle yapıyor.
KUZEY VE DOĞU SURİYE HAZIR OLMALI
Bütün bunları da öngörerek Kuzey Doğu Suriye'de halkımız seferber halinde hep olmalıdır. Devrimci halk savaşı temelinde öz savunma temelinde 7'den 70'e kendi topraklarını, yurdunu savunmalıdır. Bütün bu saldırılarla da halkı göç etmeye çalışıyor. Bu alanları insansızlaştırmaya çalışıyor. Yapacağı karadan saldırı için zemin hazırlamaya çalışıyor. Kendince yol temizliği yapıyor. Önünü temizlemeye çalışıyor. Bunu da görmek lazım. Bütün bunlarla bunun hazırlığı var.
O açıdan halkımız buna da hazırlıklı olmalıdır. Şimdi Türk Devleti şunun hesabını yapıyor. İsrail Lübnan'a girdi. Suriye'ye de girecek. İsrail Suriye'ye girdiği an ben de Kuzeydoğu Suriye'ye o fırsatı kollayarak büyük bir hareket başlatabilirim. Kimse bana da bir şey demez diyor. Şu anda onun hesabı içerisindedir. Bütün bu saldırılar da onun hazırlığıdır. Bunu da görmemiz gerekiyor.
Şimdi gündeme koymuşlar. İsrail Davut Koridoru'nu kuracak. Davut Koridoru, işte Ürdün'den başlayacak. Kuzey Arabistan Suriye Tenef, işte Derazor'u içine alacak Şengal, Musul, orta alan işte bilmem nereye uzanacak. Yoğun yoğun bunun tartışmalarını yürütüyorlar. İşte hani İsrail bunu yaparken biz de bir işte kendimize bilmem ne koridoru yapalım diyorlar. İşte Erdoğan harita da gösterdi BM'de. Şimdi bütün konsept bunun üzerinedir. Bu konuda zırnık kadar bir şey, geri adım atma yoktur.
Bunu çok iyi halkımızın bilmesi lazım. O yüzden Kuzey Doğu Suriye halkımızın da her türlü saldırıya karşı, her türlü, her kapsamda saldırıya karşı seferber olması lazım. Devrimci Halk Savaşı temelinde, öz savunma temelinde hızlı bir biçimde her boyutu da kendini örgütleyip hazır hale getirmesi gerekiyor. Ve kendisini savunması gerekiyor. Başarının yolu Devrimci Halk Savaşı mücadelesinden geçer. Öz savunmadan geçer. Varlığını, özgürlüğünü koruma ancak bununla mümkün olur. Bunu sağlayabilirsek, topyekün direnişi Devrimci Halk Savaşı temelinde geliştirebilirsek 21. yüzyıl Kürtlerin yüzyılı olacak. Ortadoğu halkların yüzyılı olacak. Kadınların yüzyılı olacak. Bu gelişmeler buna da gebedir. Tehlikeler var ama bunun fırsatları da çok fazladır. Özgürlük güçlerine ve çok büyük imkanlar ve fırsatlar sunuyor. Yeter ki örgütlü olalım. Devrimci Halk Savaşı çizgisinde her yerde topyekün direnişi, toplumsal direnişi örgütleyelim, geliştirelim ve inanarak kararlı bir biçimde bunu sürdürelim. Mutlaka sonuç alırız.
TOPLUMSAL ÇÜRÜME SAVAŞLA BAĞLANTILI
Türkiye’de toplumsal çürümenin yürütülen savaşla doğrudan bağlantısı var. Savaşın sonuçlarıdır hepsi. Kürtlere karşı bu soykırım savaşı gerçekten ciddi bir çürüme yarattı yani. Ahlakı çözdü toplumda, vicdanı ortadan kaldırdı, tüm manevi değerleri ortadan kaldırdı, çürüttü. Şiddet toplumsallaştı. Bu erkek egemenlik ideolojisi zaten şiddetten, savaştan da çok besleniyor. Şu anda dolayısıyla her yerde erkek egemenliği hortlamış. Kadına düşmanlık, çocuğa düşmanlık hortlamış. Korkunç bir erkeksilik, egemenlik egosu, güdüsü, tahrik olmuş. Her yerde şiddet almış başını gidiyor. Çürümüş çünkü. Çok ciddi bir böyle çürüme var, toplumsal çürüme var. Tüm yapısıyla bir çürüme durumu var. Ve bu elbette kadına karşı şiddeti yoğunlaştırıyor. Çünkü cinsiyetçiliği besliyor, cinsiyetçiliği sürekli üretiyor. Cinsiyetçiliği derinleştiriyor. Erkek egemen ideolojiyi besliyor, derinleştiriyor. Ve devletle erkek şiddeti olarak bu kadınlara dönüyor, çocuklara dönüyor.
Ve korkunç bir kadın kırımı var, çocuk kırımı var. Her yerde her gün yani ortalama yani 2-3 kadın, 2-3 çocuk katlediliyor. Bu korkunç bir katliamdır. Gelişen bir kadın mücadelesi var. Bundan da büyük bir ürküntü var. O yüzden yani kadına karşı şiddet daha da fazla teşvik ediliyor, geliştiriliyor devlet tarafından.
Buna karşı yapılacak şey daha güçlü bir biçimde kadın özgürlük mücadelesini geliştirmektir, kadınları örgütlemektir, eğitmektir. Gerçekten kadının ortak mücadelesini geliştirip büyütmektir. Yani bu dönemlerde kadının ortak mücadelesine, birleşik mücadelesine çok büyük bir ihtiyaç var.
Türkiye Kadın Hareketi de İmralı işkence tecrit sistemine karşı tavır almalı, tutum ortaya koymalı, Kürtler üzerindeki soykırım savaşına karşı tavır tutum ortaya koymalı. Çünkü bütün bu kadına karşı, çocuğa karşı şiddet buradan besleniyor çok fazlasıyla. İmralı üzerindeki tecrit işkence sistemi, Kürtler üzerindeki soykırım savaşından çok besleniyor kadın üzerindeki, çocuk üzerindeki bu şiddet politikası, katliam politikası. Bunu görmek, bilmek lazım.
O açıdan savaşa karşı, şiddete karşı, tecrit işkence sistemine karşı, Türkiye Kadın Hareketi, Türkiyeli kadınlar, kadın aydınlar buna karşı da durmalı. Kürt Kadın Hareketi ile ortak mücadele, birleşik mücadele içerisinde olmalıdır. Bu çok önemlidir.
Bu anlamda yapılacak şey, kadını her yerde örgütlemek, örgütsüz tek bir kadın bırakmamak, kadınları öz savunmalı kılmak, mutlaka her yerde kadın öz savunmasını geliştirmek ve örgütlü, öz savunmalı, güçlü, ortak, birleşik bir kadın mücadelesini geliştirebilmektir. Savaşa, tecride karşı bu mücadeleyi büyütebilmektir. Bunun çaresi budur.