Yeşiller Sol ve Gelecek Partisi (Yeşil Sol Parti) Grup Başkanvekili Meral Danış Beştaş, Türkiye’nin Kuzey ve Doğu Suriye’ye dönük işgal saldırılarına ilişkin Meclis’te basın toplantısı düzenledi.
Meral Danış Beştaş, Ortadoğu’da yaşanan savaş ve ölümler özel olarak da Kuzey ve Doğu Suriye’de yaşananları paylaşmak istediğini söyledi. Ortadoğu’nun hegemon güçlerin savaş merkezi olma özelliğini koruduğunu hatırlatan Meral Danış Beştaş, “Dış güçler, uluslararası mekanizmalar, devletler Ortadoğu’yu sürekli savaş haline getirdikleri için, Kuzey ve Doğu Suriye’de, Gazze’de insanlar ölmeye devam ediyor” dedi. Meral Danış Beştaş, ayrıca Filistin meselesinin araçsallaştırıldığına da vurgu yaptı.
‘SAVAŞIN MERKEZİ KURDİSTAN'
Savaşın merkez üslerinden birinin de bir bütün olarak Kurdistan coğrafyası olduğunu söyleyen Meral Danış Beştaş, “Kuzey Doğu Suriye’de, Kurdistan Bölgesel Yönetimi’nde ve Türkiye’de bu çatışmalar, bu ölümler, bu savaş hali devam ediyor. Maalesef bunun en büyük sıkıntısını Türkiye’de yaşayan insanlar çekiyor” diye konuştu.
Meral Danış Beştaş, şöyle konuştu:
'SAVAŞ HUKUKUNA AYKIRI'
Dışişleri Bakanı’nın bu açıklaması; başlı başına taraf olduğumuz Cenevre Konvansiyonu’na, BM statüsüne ve savaş hukukuna aykırıdır. Hakan Fidan dünyaya ‘Ben bütün alt ve üst yapı tesislerini hedefliyorum’ derken aslında ‘yaşam alanları yok ediyorum’ diyor. Orada yaşayan Arap, Süryani, Kürt, Türkmen ve Ermeni halklarının oradan sürülmesini, susuz kalmalarının, elektriksiz kalmalarının emrini veriyor. Sonrasında 6 Ekim tarihinde kapsamlı bir operasyonun yapıldığını söylüyor.
Peki dış politikanın görevi nedir? Başka bir ülkeye saldırı emri vermek midir? Hayır değildir. Böyle bir siyaset yoktur. Bugün Hakan Fidan Meclis’e gelecek bunu onun yüzüne de ifade edeceğiz. Dış politikanın görevi ülkenin huzuru ve güvenini sağlamakla birlikte diplomatik ilişkiler geliştirmektir. Bu konuda her türlü yatırımdan tutalım, Türkiye’nin uluslararası arenada temsil edildiği makamdır dış işleri bakanı. Fakat maalesef böyle bir açıklama yaptı. Bu açıklamadan sonra ne oldu. Kuzey Doğru Suriye'de elektrik santrali, tuğla fabrikası, buğday depoları, gıda üretim tesisleri, baraj, köprü, yollar dahil çok sayıda yer hava saldırıları ile bombalandı. Burada bu saldırılarının adını koymak gerekiyor. Bir taraftan da İsrail’deki savaşı görüp, barış savunuculuğu yapıyorlar. İkiyüzlülüğün ve riyakarlığın dibini görüyoruz. Rojava’ya saldırılması ve bunun haklılığını savunulması kabulü bu iki açıklamayı yan yana koyduğumuzda resim çok net bir şekilde ortaya çıkıyor.
Açıkçası burada Hakan Fidan Irak’a gittikten sonra Federe Kurdistan Bölgesi’nde neler yaşandığını biliyoruz. Yine Hakan Fidan’ın ‘Gerekirse karşı taraftan 4 füze attırırım, gerekçe yaratırız” sözleri, AKP’nin pragmatik iktidarının resimlerinden birini daha oluşturuyor. Burada bu çağrının ve yapılan saldırıların uluslararası sözleşmelerde savaş halinde sivil yerleşke ve tesislerin hedef alınması savaş suçu olduğu ve insancıl hukukla bağdaşmadığını açıkça bir kez daha ifade etmek istiyorum.
Burada bir de Cumhurbaşkanı’nın açıklaması var, Filistin ve İsrail meselesine ilişkin ne diyor; ‘bizim hem kendi terörle mücadelemizde hem de bölgemizde savaş ve çatışmalarda tavrımız gayet açıktır. Sivil yerleşim yerlerine yönelik hiçbir eylemi ve saldırıyı doğru bulmuyoruz, savaşın da bir ahlakı vardır.’ Evet Sayın Erdoğan savaşın da bir ahlakı vardır. Bu sözleri kamuoyunun takdirine sunuyorum. Başka bir tweetinde de ‘Gazze iki gündür ağır bir bombardımana maruz kalıyor, ateşe benzin dökmenin sivil yerleşim yerlerini bombalamanın kimseye bir faydası olmaz. Türkiye çatışmaların bir an önce durması ve gerilimin düşürülmesi için elinden geleni yapacaktır” diyor. Şu Gazze sözünü çıkaralım, bu sözlere imza atarım. Ama sadece Gazze için değil, bütün çatışmalı süreçler için Kuzey Doğu Suriye için de bu sözler kullanılırsa samimiyeti ve etkisi artar.
Bir diğer tweetinde, şunu söylüyor; ‘Gazze’ye su verilmiyor, elektrik verilmiyor, hastaneler ne durumda çalışabiliyor mu bilmiyoruz. Maalesef hastaneler, okullar ibadet yerleri vuruluyor.’ Ben şimdi Kuzey Doğu Suriye'de bombalanan yerleri hatırlatarak bu soruyu aynen kendisine soruyorum; hani insan hakları? Derik’te hastane, Maxmur’da cami vuruldu. Yine, Eyn-İsa’da iki çocuk hayatını yitirdi. Kobanê ve diğer yerlerde korona hastanesi bombalandı. Qamişlo’da yaklaşık 2,5 milyon insana elektrik dağıtan yerin bombalanmasını nasıl izah edelim? Hani insan hakları diyoruz. Bu insanlar elektrik susuz nasıl yaşamını devam ettirecek. Bunu biz kendisine soruyoruz. Tarihte bunun çok örneğini görmeyiz, evrensel ölçülerde saldırılara rastlanmadı. Bunlar lanetlenir ve yaptırımlar uygulanır.
'FİLİSTİN’DE BARIŞ GÜVERCİNİ, KURDİSTAN'DA BOMBACI!'
Bu ikiyüzlülüğü ve riyakarlığı açıkladıktan sonra şunu söylemek isterim; ölenlerin dili ve kimliği yoktur, hepsi insandır. Bizim yaklaşımımız budur. İnsanları ayrıştırmakta usta ulan bir iktidarla karşı karşıyayız. Canınız istediğinde ağzınızdan barışı eksik etmiyorsunuz. Bir elinizde zeytin dalı, diğer elinizde bomba. Filistin’e zeytin dalı uzatıyorsunuz, barış güvercini oluyorsunuz ama Kürtlere karşı, orada yaşayan halklara karşı bomba tutuyorsunuz. Dünya da biz de bu nedenle sizin samimiyetinize güvenmiyoruz. Kürtlere bomba, Filistin’e zeytin dalı uzattığınızı görüyoruz. İkiyüzlülükte sınır tanımayan bir iktidar pratiği ile karşı karşıyayız.
MUHALEFETE ÇAĞRI
Bir çift sözüm de muhalefete var. Bugün Filistin sorunu ile ilgili konuşacağız. Kapalı oturum yapılacak. Bu anlattığım saldırılara ilişkin muhalefetten çıt çıkmadı! Çünkü iktidar yolu çiziyor sırat köprüsü gibi onlarda oradan geçiyor. Hiçbir şekilde muhalefet edemiyorsunuz. Haftaya da Irak Suriye tezkeresi gelecek. Orada da muhalefetin tutumunu göreceğiz.
İMRALI TECRİDİ
Yapacağınız iş Bursa Gemlik’e, İmralı Adası’na gideceksiniz. Orada barışı isteyen ve yapabilecek kudrette olduğunu ispatlayan Abdullah Öcalan duruyor. Kendisinin çağrısı ile PKK’liler sınır dışına çıktı. Bir çözüm süreci yaşadık. Herkes nefes aldı. Hepimiz nefes aldık ve geleceğe daha umutla baktık ama bu yapılanlarla Sayın Öcalan'ın barış çağrısını görünmez kılmak için tecrit uyguluyorlar. Hiç kimseyle görüştürmüyorlar. Ne ailesi ne milletvekilleri ne de basınla.
Tecridi kaldırın. Bu mesele sadece diyalog ile çözülür. Milyonlarca Türkiye yurttaşı sadece Kürtlerin değil ekmeğin, suyundan, yağından, ısınmasından kesip bombalara harcıyorsunuz, gerek var mı buna? Bir yandan Kürtlerle, şimdi bugün söyleyecekler kardeşiz diyecekler. Bir yandan gidip hastane bombalanacak, diğer yandan Mahmur’da cami bombalanacak. Kürtler hangisine inanacak? Yaptığınıza mı söylediklerinize mi? Tabi ki yaptıklarınıza, yaptıklarınızı yaşıyor iliklerine kadar.
Bu çağrıyı tekrar tekrar yapıyorum. Kuzey ve Doğu Suriye’de de ve Türkiye’de de Kürt meselesinin çözümü kesinlikle barıştır, diyalogdur, çatışmasızlıktır. Orada 5 milyon Kürt yaşıyor, Türkiye’de 20 milyonu aşkın Kürt yurttaş yaşıyor. Onlar bizim kardeşlerimiz, yeğenlerimiz, teyzelerimiz, amcalarımız, dayılarımız. Biz bunu söylediğimizde; sizin terörü retoriğiniz devreye giriyor. Herkesi olduğu gibi bizleri de terörist ilan ediyorsunuz. Bu ülkede AKP politikasına göre milyonlarca terörist yaşıyor. Bu çözümsüzlük dilinden vazgeçin. Çağrımızı bir kez daha Meclis’ten yapıyorum. Tecridi kaldırın! Sayın Öcalan devreye girsin. Muhatap olarak bu işi çözebileceğini bir kez daha buradan ifade ediyorum.”