GÖRÜNTÜLÜ

Boutiflat: Öcalan otokratlığa karşı güçlü bir lider, özgürlüğü için seferber olmalıyız

Abdullah Öcalan’ın otokratlığa ve siyasi şiddete karşı muhalefeti temsil ettiğini ifade eden siyasetçi Dylan Boutiflat, “Avrupa Erdoğan'ın otokratlar topluluğundaki rolünü unutmaya meyilli. Buna son verip Öcalan’ın özgürlüğü için seferber olmalıyız" dedi.

TECRİTE KARŞI KAMPANYA

25 yılı aşkın bir süredir İmralı Ada Hapishanesinde ağır tecrit koşullarında tutulan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’dan 41 aydır hiçbir haber alınamıyor. Mutlak iletişimsizlik haline tabi tutulan Abdullah Öcalan’ın avukat ve aile görüş hakkı bir bütün olarak gasp edilmiş durumda. Türk devleti, alanında uzman isimlerin “dünyada eşi benzeri görülmemiş bir hukuksuzluk” olarak tanımladığı İmralı tecridinde ısrar ederken, 10 Ekim 2023 tarihinde küresel çapta startı verilen “Öcalan’a Özgürlük Kürt Sorununa Siyasi Çözüm” kampanyası kapsamında bu hukuksuzluğa dönük tepkiler de yükselmeye devam ediyor.

Yakın zamanda aralarında siyasetçi, sanatçı, akademisyen, insan hakları savunucusunda olduğu 61 Fransız şahsiyet CPT’ye mektup göndererek İmralı’daki tecride karşı harekete geçilmesi çağrısında bulundu. Mektubun imzacılarından biri olan Fransız Sosyalist Parti Uluslararası İlişkiler Sekreteri Dylan Boutiflat ile İmralı tecridini konuştuk.


‘ABDULLAH ÖCALAN’IN UNUTULMADIĞINI ORTAYA KOYDUK’

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın içinde bulunduğu tecrit koşullarına dönük Fransız şahsiyetler olarak hem CPT’ye gönderdiğiniz mektup hem de L’Humanité gazetesinde yaptığınız ortak çağrıdaki temel amacınız neydi?

CPT’ye gönderdiğimiz mektuptaki düşünce, Öcalan'ın unutulmadığını göstermek. Ve aralarında akademisyen, aktivist, siyasetçi ve milletvekilinin de olduğu 60'tan fazla Fransız şahsiyet olarak, Öcalan’ı üç yıldır ailesi ve arkadaşlarıyla her türlü iletişimden mahrum bırakan tutukluluk halinin kabul edilemez olduğunu ortaya koymak ve onunla dayanışma içinde olduğumuzu ifade edebilmekti.

Bizler için asıl tahammül edilemez olan ise Türkiye’nin tüm bunları bir Avrupa Konseyi üyesi olarak yapmasıdır. Türkiye bir dizi hukuk ilkesine, hukukun üstünlüğüne ve insan haklarına saygı göstermemesi nedeniyle düzenli olarak kınanmaktadır.

Kürt sorununun ve özellikle de Kürtlerin talebinin çözüme kavuşturulmasının koşulları üzerine hem Türkiye'de hem de Kürtlerin bulunduğu diğer üç ülkede ilgili tüm güçlerle yeniden diyalog kurulmasını talep ediyor ve bunun için mücadele ediyoruz.

‘ÖCALAN OTOKRATLIĞA KARŞI GÜÇLÜ BİR MUHALEFETİ TEMSİL EDİYOR’

Yaptığınız çağrıda da belirmiştiniz Abdullah Öcalan ile 3 yılı aşkın bir süredir hiçbir iletişim kurulamıyor. Yani mutlak bir iletişimsizlik halinde tutuluyor. Abdullah Öcalan’a dönük bu uygulamaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bu tecridin Kürtlerin meşru taleplerini bastırmaya dönük olduğunu düşünüyorum. Öcalan’ın tartışmasız bir şekilde bütün Kürtler için bir lideri temsil ettiğini düşünüyorum. Öcalan, Türk iktidarını özellikle de 3. dönemine yeni başlamış Erdoğan’ı politik anlamda rahatsız eden biri. Yani Öcalan otoriterliğe ve siyasi şiddete karşı çok güçlü bir muhalefeti temsil ediyor. Kürt siyasetçilere karşı yapılan tüm suçlamalar çoğu zaman asılsız. Devlet güvenliğine zarar verme ve terörizm suçlamalarının ardında Kürtlerin taleplerini susturma arzusunun yattığının farkındayız.

‘ABDULAH ÖCALAN’IN ÖZGÜRLÜĞÜ İÇİN SEFERBER OLMALIYIZ’

Abdullah Öcalan’ın özgürlüğüne dönük küresel çapta yürüyen bir kampanya var. Bu kampanyanın ve Öcalan özgürlüğünün önemine dönük ne demek istersiniz?

Sayın Öcalan 75 yaşında ve hayatının üçte birini hapishanede geçirdi.  Böylesi bir koşulda olan Abdullah Öcalan’ın nasıl bir tehdit olabileceğini anlayamıyorum. Öcalan bana halklarının ulusal kurtuluşu için mücadele eden büyük şahsiyetleri hatırlatıyor. Öcalan'ı Nelson Mandela'ya benzetiyorum. Öcalan halkının özgürlük mücadelesine önderlik etti. Ancak yaşamının 25 yılı bugün Erdoğan’ın devam ettirdiği ve kendisinin de siyasi gündemi olan Türkiye'nin ‘varlık kaygıları’ sebebi tarafından çalındı. Öcalan'ın özgürlüğüne kavuşması, sevdiklerine kavuşması ve bir noktada Kürtlerin kendi kaderlerini özgürce belirleme güç ve meşruiyetinin tanınması meselesini gündeme getirmek için bugün tam anlamıyla seferber olmamız gerekiyor.

‘AVRUPA ERDOĞAN’IN OTOKRAT ROLÜNÜ UNUTMAYA MEYİLLİ’

Sizde belirttiğiniz gibi Türk devleti Kürt halkına ve onun temsilcilerine karşı hayata geçirdiği bütün hukuksuzluğu Avrupa Konseyi üyesi bir devlet olarak yapıyor. Türkiye’nin her hukuksuzluğu karşısında sessiz kalmayı tercih eden Avrupa’nın tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Sosyalist Parti Uluslararası İlişkiler Sekreteri ve Avrupalı ve enternasyonalist bir aktivist olarak, özellikle Avrupa Birliği tarafından izlenen kamu politikalarının bir yerlerde, özellikle de Türkiye konusunda ikiyüzlü olduğu düşüncesine sahibim.

Bunu neden söylüyorum? Çünkü son zamanlarda Erdoğan'ın bir dizi konuda oynadığı diplomatik rolü ve Rusya ile ilişkilerde ve diyalogda yaşanan zorlukları gördük. Erdoğan’ın bu tutumunu, Akdeniz ülkeleri olarak ortak çıkarlarımız olan bir dizi konuda da görebiliyoruz. Diğer otokratik devletler gibi Türkiye'nin de sorunlu bir ortak olduğu çok açık.

Aslında olan şu ki, Avrupa'daki kamu otoriteleri Erdoğan'ın uluslararası otokratlar topluluğundaki rolünü unutmaya meyilli. Erdoğan’ın özellikle de terörist devletler, haydut devletler ve özellikle de İran gibi bir dizi ülkeyle sürdürdüğü bağlantılar ortada.

Türkiye'nin lideri olarak Erdoğan'ın, Hamas gibi terörist ağlar ve örgütlerle olan ilişkileri ortada. Dolayısıyla bugün, Türk rejiminin doğasını ve Avrupa ile ilişkilerin belirsizliğini ifade etme sorumluluğunun çok farkında olmamız gerekiyor.

‘ERDOĞAN DEMOKRATİK DEĞERLER İÇİN BİR TEHLİKE’

Erdoğan’ın rejiminin Avrupa için bir tehdit olduğunu mu düşünüyorsunuz?

Açıkçası, Erdoğan Türkiye’si bize göre demokratik bir devlet değil, otokratik bir devlettir, hatta AKP'nin Müslüman inancını istismar eden tutumu göz önüne alındığında teokratik bir devlettir. Bu durumun aynı zamanda Avrupa Birliği'ndeki demokratik değerler için de bir tehlike olduğunu düşünüyorum. Erdoğan Cumhurbaşkanı olduğundan bu yana hukuk ilkelerinden, özellikle de Avrupa hukukundan uzaklaştı. Bu durum kısmen Türkiye'nin Avrupa'dan uzaklaşmasını ve az önce bahsettiğim gibi bazı rejimlerle yakınlaşmasına neden oldu.

‘AVRUPA SUÇ ORTAĞI KONUMUNDA’

Avrupa Devletleri’nin Abdullah Öcalan’ın durumunda olduğu gibi Türk devletinin savaşı karşısındaki tutumu bir anlamda Kürt sorunun çözümsüzlüğünü de derinleştirir nitelikte. Birçok uzman isim Avrupa’nın PKK’yi terör örgütleri listesinde tutmasının anlamsız olduğunu ve bunun Kürt sorunun çözümünün önünde bir engel teşkil ettiğini dile getiriyor. Bu noktada ne demek istersiniz?

Açıkçası, son 10-15 yıldır Avrupa Birliği Kürt davasına karşı kayıtsız kalmış durumda. Daha önce de söylediğim gibi, biz ve soldaki tüm partiler Kürt sorunun demokratik ve barışçıl çözümü noktasında seferber olmuş durumdayız. Ancak biraz yalnız olduğumuzu hissediyoruz. Yalnızız çünkü Avrupalı devlet başkanlarının, özellikle de Emmanuel Macron'un, tarif ettiğim Erdoğan yönetimine, Suriye’de DAİŞ’e  ve Irak’ta yani her türlü gericiliğe karşı mücadele eden Kürtleri desteklemenin önemini taktir etmediklerini hissediyoruz.

Siyasi unvanımla henüz Türkiye'ye gitme fırsatım olmasa da Irak'a birkaç kez gittim, Suriye'ye gittim, burada gördüklerim, yaşananlar karşısında Avrupalı yetkililerin bir tür suç ortaklığı sessizliği doğruluyor. Bu sessizlik soru işaretleri yaratıyor.

Kürtler kendilerini adıyorlar, hayatları pahasına savaşıyorlar ve kültürleri, dilleri, halklarının varlığı bile inkâr ediliyor. Dolayısıyla Kürtlerin hak taleplerinin inkâr edilmesinde Avrupa Birliği'nin bu sorumluluk payını sorgulamalıyız.

‘PKK KONUSUNDAKİ İKİ YÜZLÜLÜKTEN KURTULMALIYIZ’

PKK konusundaki bu ikiyüzlülükten ve Avrupa Birliği'nin Erdoğan rejimiyle kurduğu pek de dürüst olmayan ilişkiden kurtulmamız gerekiyor. Bu mantıktan uzaklaşmalı ve PKK'yi terör örgütleri listesinden çıkarmalıyız. Bu, uluslararası hukukun bir parçası olan ve örneğin Orta Doğu'daki bir terör örgütünden mi yoksa PKK'den mi bahsettiğimize bağlı olarak aynı şekilde uygulanmayan kriterlere göre, düşünülmüş ve şeffaf bir şekilde yapılmalıdır.

PKK konusunda son derece açık görüşlü olmalıyız. Erdoğan Avrupa'nın çelişki tutumu üzerine oynamaktadır. Bu nedenle Avrupalı demokratlarla birlikte oynamamız gereken önemli bir rol var. İki yeni ülkenin NATO'ya katılımı için yapılan son müzakerelerde Erdoğan, örneğin İsveç'in Kürt davasına verebileceği destek konusundaki belirsizliklere oynadı. İlkelerimizden ve taleplerimizden geri adım atmamak için son derece kararlı olmalıyız.