Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile kapatılan Özgür Gündem Gazetesi ile dayanışma amacıyla bir günlük yayın yönetmenliği yaptığı gerekçesi öne sürülerek verilen 1 yıl 3 ay hapis cezası onaylanan ve tutuklanan 78'liler Girişimi Sözcüsü, Gazeteci, Yazar Celalettin Can’ın sağlık durumu risk altında. Marmara (Silivri) 5 No’lu L Tipi Kapalı İnfaz Kurumu Müdürlüğü İdare Cezaevi ve Gözlem Kurulu Başkanlığı tarafından politik koğuşa gittiği bahanesiyle denetimli serbestlik hakkı gasp edilen Can, tam 45 gündür rehin tutuluyor.
ANF’ye konuşan Celalettin Can’ın hayat ve mücadele arkadaşı Nimet Tanrıkulu ise Can’ın yaşadığı sağlık sorunları ile ilgili durumunu anlattı.
‘SAVCIYA GİTTİĞİMİZDE EN FAZLA BİR HAFTA KALIRSIN DEDİ’
Nimet Tanrıkulu, cezası onaylandıktan sonra Celalettin Can’ın 31 Ağustos’ta kendi gittiği Çağlayan Adliyesi’nde hukuksuz bir biçimde kelepçelenerek hücreye konulduğuna dikkat çekti. O gün Çağlayan’a beraber gittiklerini dile getiren Nimet Tanrıkulu, yaşananları şöyle anlattı: “31 Ağustos günü kesinleşen cezanın infazı için son gündü. Kesinleşen cezanın oranına göre denetimli serbestlikten yararlanma şartları oluştuğu için işlemleri yapmak üzere birlikte savcıyla görüşmek üzere Çağlayan Adliyesi’ne gittik. Çünkü normalde Yargıtay tarafından onaylanan 1 yıl 3 ay hapis cezasından daha önce 5 ay bir ceza düşümü vardı ve onu düştükten sonra 6 ay 25 günlük bir yatarı var. Denetimli serbestlikte iç hukukta 1 yıl altında ceza alanlar açık cezaevine gönderilir ve oradan da serbest bırakılırlar diyor. Zaten biz savcıya gittiğimizde de Celalettin’e en fazla bir hafta cezaevinde kalabileceğini belirtti. Yanımızda avukat yoktu ve işlemler tamamlandıktan sonra polis noktasına gittik. Polis memurları evrakları aldı ve Celalettin’i karanlık, havasız bir hücreye koydular. Dışarıda kalmasını ısrar etsek de kabul etmediler. Kısa bir süre sonra hastaneye götüreceklerini söyleyerek kelepçe taktılar. Bu duruma hemen itiraz ettik, Celalettin politik bir mahkûm olduğunu ve kendisinin zaten gelip adliyeye teslim olduğunu belirtti ama dinlemediler. Celalettin’i Çağlayan Adliyesi’ndeki karakolda ışık görmeyen bir hücreye koydular. Beş saati aşan bir süre burada beklettiler. Yeme, içme konusunda da kimi sorunlar çıkardılar.”
‘2 GÜN SU VE YEMEK VERMEDİLER’
Bu eziyetin, götürüldüğü Metris Cezaevi’nde de sürdüğüne işaret eden Nimet Tanrıkulu, tutulduğu 2 gün boyunca Celalettin Can’a ne su ne de yemek verildiğine dikkat çekti. Celalettin Can’ın 2010 yılında kalp ameliyat geçirdiğini ve alması gereken ilaçları olmasına rağmen Metris’ten Marmara’ya sevk edilene kadar hiçbir şekilde su ve yiyecek verilmediğini belirten Nimet Tanrıkulu, Marmara cezaevine götürülüp koğuşa alındıktan sonra bu ihtiyaçlarını karşılayabildiğini söyledi.
’47 GÜNDÜR REHİN TUTULUYOR’
Marmara Cezaevi’ne sevk edildiği gün idarenin Can’a kiminle kalmak istediğini sorduğunu anlatan Nimet Tanrıkulu, şöyle konuştu: “ Cezaevinde 3 gün kalacağını düşünen Celaletti,n önce Can Atalay’ın yanında kalmak istediğini söylüyor. Ama idare ‘Olmaz, orası ağır suçluların kaldığı yer’ diyerek kabul etmiyor. Wan eski Belediye Başkanı Bekir Kaya’nın ismini verdiğinde ise, idare yine olmaz, diyor. O zaman tek kişilik bir hücreye konulmak istediğini söylüyor; onu da kabul etmiyorlar. Sonunda aklına 2018 yılında beraber kaldığı şair İlhan Çomak geliyor ve onun ismini verip orada kalmak istediğini söylüyor. Bu defa idare, ‘Olmaz orası taraflı koğuş’ diyor. Taraflı koğuştan da kastettikleri; siyasi koğuş. Celalettin idarenin bu ayrıştırma yaklaşımına itiraz ediyor ve sonuç olarak İlhan Çomak’ın yanında kalacağı netleştirilip bu konuda bir de Celalettin’e orada kalmak istediğine yönelik evrak imzalattırıyorlar. Tabii daha sonra bu durum bahane edilerek kendini Adalet Bakanlığı yerine koyan İdare Cezaevi ve Gözlem Kurulu Başkanlığı tarafından siyasi koğuşa gittiği bahanesiyle ‘Denetimli serbestliğe uygun olmadığına’ hükmederek, en fazla 5 gün kalması gereken hapishanede tam 47 gündür rehin tutuluyor. Üstelik bu İdare ve Gözlem Kurulu Başkanlığı, Celalettin’in UYAP’taki diğer dosyalarına bakarak, ‘Örgüte bağlılığı devam eden diğer örgüt hükümlüleriyle birlikte taraflı olarak adlandırılan odada barındırıldığı ve bu odaya 01.09.2023 tarihli dilekçesine istinaden kendi isteği ile yerleştirildiği’ iddiasıyla, denetimli serbestlik tedbiri uygulaması hususunda iyi hal olmadığını değerlendirdi. Bu hukuksuzluğa karşı defalarca biz dışarıdan, Celalettin içeriden dilekçe yazmasına rağmen cevap verilmiyor. Celalettin’in bu konuda görüştüğü infaz savcısı ve cezaevi müdürü ‘Konu bizi aşıyor’ diyerek Adalet Bakanı’na işaret etmiş. Bu arada denetimli serbestlik için gerekli olduğunu söylenip Adli Tıp Kurumu’na götürülmüş. Sabah 06.00’dan akşam 18.00’a kadar ne yiyecek ne de su veriyorlar. İşlemler dışındaki sürede klimalı çok soğuk olan ring aracında tutuyorlar. Bu da başka bir işkence.”
‘SAĞLIK DURUMU RİSK ALTINDA’
Uzun yıllar cezaevinde yatan Can’ın 2018 yılında prostat kanserine yakalandığını ve ağır bir ameliyat geçirdiğini anlatan Nimet Tanrıkulu, önceki yıllarda ise mide kanaması geçirdiğine, ağır bir kalp ameliyatı olduğuna, uyku apnesinin ise sağlığını zorladığına işaret etti. Marmara Cezaevi’ndeki kötü koşullar nedeniyle sağlık durumunun risk altında olduğuna dikkat çeken Nimet Tanrıkulu, “Celalettin, 29 Eylül’de koğuşta rahatsızlandı. Yataktan kalktığında başı dönüyor ve ranzaya kafasını vurarak yere düşüyor. Gece olduğu için ambulans çağırmak istemiyor ama sabah kalktığında göğüs ve kolunda ağrı ve uyuşma hissediyor. Bunun üzerine Marmara Hapishane kampüsündeki hastaneye kaldırılıyor. Oraya götürülürken ellerini kelepçeliyorlar. O kadar halsiz ki buna itiraz bile edemiyor. Ama muayene sırasında kelepçeleri söktürüyor. Tetkikler yapıldığı zaman doktorların ilgili olmakla birlikte telaşlı davrandığını, elektro çekip serum taktıklarını, 3 saat müşahedede tuttuklarını ama sağlık durumuyla ilgili bilgi vermediklerini anlattı Celalettin. Bu sağlık sorunlarını Cuma ve Cumartesi günü yaşamış. Pazartesi tekrar kontrol amaçlı muayeneye götürmüşler. Ultrason yapılmış ancak durumu hakkında bilgi alamamış” dedi.
‘İYİ GÖRMEDİM, YÜZÜ BEYAZDI’
Normalde görüş günlerinin Çarşamba saat 14.00’da olduğuna ancak kendilerine haber dahi vermeden görüş saatini değiştirdiklerine dikkat çeken Tanrıkulu, “Bu yüzden o gün açık görüş olmasına rağmen Celalettin’i göremedim. Israrla savcıdan görüşme talebinde bulundum ancak benimle aynı durumda olan beş aileye görüşe girme izni veren savcı, ‘Bizim kriterlerin tutmadığı’ gerekçesini öne sürerek beni Celalettin ile görüştürmedi. Bir hafta sonraki görüşte onu iyi görmedim, yüzü beyazdı. Konuşmamızda sadece kendisinin değil diğer tutsakların da ağır bir hukuksuzluk yaşadığını söyledi. Ömrünü zindanlarda geçirmiş insanların ağır hukuksuzluklar yaşadığını ama vazgeçmediklerini belirtti” diye konuştu.
‘DEVRİMCİLERİN HAYATI UZUN BİR KOŞUDUR, ÖYLE VAZGEÇMEZLER!’
Celalettin Can’ın 1980 askeri darbesinden önce 1979 yılında hapishaneye girdiğine ve toplam 20 sene tutsak kaldığına dikkat çeken Nimet Tanrıkulu, şunları kaydetti: “Celalettin, Elazığ’dan Diyarbakır 5 No’luya, Bayrampaşa’dan Bursa’ya kadar yıllarca hapishanede kaldı. Çok ağır işkenceler yaşadı. Elazığ Hapishanesi’nde yerin altındaki hücrelerde tecritte tek başına 7 yıl geçirdi. Esat Oktay Yıldıran gittikten bir süre sonra sevk edildiği Diyarbakır 5 No’lu Hapishanesi’nde devam eden işkencelere tanık oldu. Celalettin Dersim Ovacık’lı Alevi bir ailenin en büyüğü. 6 çocuğunu okutmak için çok uğraşan annesi, 38 Dersim katliamını yaşamış bir aileden. Yaşamı boyunca bu katliamın etkisini unutamamış olsa gerek ki derin açılar içinde, çığlık çığlığa, 20 yıl boyunca hapishanedeki oğlunun peşinden gitmiş. Celalettin 20’li yaşlarda girdiği hapishaneden 1999’da 45 yaşında çıktı. Kaldı ki hapishaneden çıktıktan sonra da hiç durmadı, kaybettiği yıllar adına hep insanlık için koşturdu. ‘Toprağın altındakilere borcumuz var’ diyerek birden çok şey yapmak istedi. En önemlisi de, 78 Kuşağı'nın tarih sahnesindeki varlığı için uzun erimli bir mücadele yürüttü ve bugün 78 Kuşağı biliniyorsa Celalettin’in emeği yadsınamaz. Bu arada uzun koşuyu sürdürürken sağlığına özenli olmadı. Hayatta bir mücadelede kaybettiklerine derin acı duyarken, bir de zaman zaman Pir Sultan’ın deyişiyle “Dostun Gülü Yaralar“ sözüyle kırgınlıklarını ifade eder. Şimdi bunca yılını mücadelede, hapishanelerde geçirmiş bir devrimciyi öyle ‘taraflı koğuşa’ geçti bahaneleriyle yıldırabileceklerini, kendi tabirleriyle ‘ıslah’ edebileceklerini sananlar yanlış yapıyorlar. Bu mantıktan vazgeçmeleri lazım. Koşulları iyileştirmek insani olandır. Ceza İnfaz Kurumları’nda denetimli serbestlik konusunu tehdit haline getirerek, kendi tabirleriyle politik mahkumları ‘ıslah’ edebileceklerini düşünüyorlarsa yanılıyorlar. Sosyalistlerin, devrimcilerin hayatı uzun bir koşu ve öyle vazgeçmezler. Onların bir devrim hayali var. Ömürlerinin sonuna kadar bu hayalleri için mücadele ederler, halkların barış hakkı için hayalleri var. Celalettin,
Kürt meselesinde barış için mücadele eden bir insan. Tarafların önermesiyle akil insanlar grubunda yer aldı. Zorlu bir süreçti. Barış için çözüm konuşulacaksa bu şeffaf olmalı, dedi. Bu konudaki çabalarının tanıkları var. Kürt meselesi için önemli bir süreç diye katıldığı bu çalışmada kimi zaman anlamlandıramadığı konuşmaların muhatabı oldu. Oysa onu öneren iktidar değil taraflardı. Akil insanlar grubunda İç Anadolu’da çalıştı. 66 ili dolaşarak barışı anlattılar o dönemde. Celalettin o süreçte de ‘Biz sosyalistler, devrimciler Kürt meselesinde çözüm gücü olacaksak, barışı getirebileceksek elimizi taşın altına koymak zorundayız’ derdi ve bunun için mücadele etti ve etmeye de devam ediyor.”
‘AÇIKÇA İNSANLIK SUÇU İŞLENİYOR!’
Yargıtay’ın denetimli serbestlik konusundaki emsal kararına rağmen Celalettin Can’ın bırakılmamasının suç olduğunu vurgulayan Nimet Tanrıkulu, burada açıkça insanlık suçu işlendiğini kaydetti.
Dayanışma çağrısı yapan Nimet Tanrıkulu, “Celalettin’in sağlık durumu ciddi risk altında ve onun başına gelebilecek herhangi bir olumsuzluktan Adalet Bakanlığı, Marmara Ceza İnfaz Kurumu, İnfaz Savcılığı sorumludur” dedi.