Tezkereyle cumhurbaşkanına 2 yıl daha savaş yetkisi tanınacak

Meclise gelecek Irak- Suriye savaş tezkeresini eleştiren HEDEP milletvekili Ali Bozan ve EMEP Milletvekili İskender Bayhan savaş politikalarına ‘hayır’ diyeceklerini söylüyor.

Türk meclisine sunulan Lübnan’daki Türk askerinin görev süresinin 1 yıl uzatılmasına ilişkin savaş tezkeresi, geçtiğimiz hafta AKP, MHP, İYİP, CHP çoğunluk oylarıyla kabul edildi. HEDEP Grubu ve EMEP vekilleri "hayır" oyu kullanırken TİP ise oylamaya katılmadı. Meclise bu hafta sunulması beklenen Irak-Suriye savaş tezkeresi ise askerlerin orada bulunmasını 2 yıl daha uzatma üzerine olacak.

ANF’ye konuşan Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) Mersin Milletvekili Ali Bozan, tezkere süresinin özellikle iki yıl uzatılmasına dikkat çekti ve Türk Cumhurbaşkanı'na iki yıl daha savaş yetkisi tanındığı vurgusu yaptı.

2016’DAN BU YANA IRAK'TA 600’ÜN ÜZERİNDE SİVİL KATLEDİLDİ

Mersin HEDEP Milletvekili Bozan, daha önce tezkerelerin bir yıllık uzatıldığını da hatırlatarak şunları belirtti: “Irak-Suriye tezkereleri 2021 yılına kadar yılda bir meclise getiriliyordu. 2021 yılından sonra 2 yıllık tezkere şeklinde getirildi. Önümüzdeki günlerde meclise getirilecek olan Irak-Suriye tezkeresi de yine 2 yıllığına getirilecek. Esasen 2 yıllığına getirilmesi bile başlı başına bir sıkıntı. Çünkü bu tezkere, Cumhurbaşkanına 2 yıl boyunca yetki veriyor ve savaşta ısrar etme konusundaki iradesini ortaya koyuyor. Ortadoğu'da Irak ve Suriye konusunda savaştan yana bir tavır koyduğunun göstergesi. Bunlar her ne kadar meclise hukuki anlamda ‘Irak ve Suriye tezkeresi’ olarak gelse de aslında ‘savaş tezkeresidir’ ve başka bir ülkenin hâkimiyeti alanında olan topraklara müdahale etme tezkeresidir.

Bugün uluslararası kuruluşların raporlarıyla dahi Türkiye'nin sınır dışında yaptığı operasyonlarda yüzlerce sivili katlettiği belgelenmiş, tespit edilmiş. Reuters’in mesela 2016’dan bugüne sadece Irak'ta 600’ün üzerinde sivilin, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yaptığı operasyonlar sebebiyle katledildiğine dair kayıtları var. Bunlar uluslararası kuruluşların tespitleri. Bu savaş tezkeresi Türkiye’ye dilediği zamanda Suriye topraklarında dilediği şekilde operasyon yapma yetkisi veriyor. Ve biz şunu biliyoruz; bunun sebebi, tam da Kürtlerin Rojava’da elde ettiği kazanımlara yönelik bir tezkeredir. Bugüne kadar Rojava'dan Türkiye’ye yönelik en ufak, tek bir saldırı dahi gerçekleşmiş değil. Gerçekleşmemiş olmasına rağmen bu durum kesinlikle Türkiye’nin güvenliğine yönelik bir şey değil.”

ÖNCELİKLE KENDİ SINIRLARI İÇERİSİNDE KÜRT SORUNUNU ÇÖZMELİ

Ali Bozan, güvenlik gerekçe gösterilerek çıkarılan bu tezkerelerin çare olmadığını; güvenlik için yapılacak şeyin evvela Türkiye’nin kendi sınırları içeresinde barışı tahsis etmek olduğunu şöyle ifade ediyor: “Türkiye'nin güvenliğini sağlamasının tek yolu var: Kürt sorununda önce Türkiye’de, sonra Ortadoğu'da demokratik ve barışçıl yolların adımını atması. Sayın Abdullah Öcalan üzerindeki tecridi kaldırmalı, zira 32 aydır kendisinden hiçbir şekilde haber alınmıyor ama Türkiye Cumhuriyeti Devleti yetkilileri şunu çok çok iyi biliyor ki, Türkiye’de Kürt sorununu demokratik yollardan çözmek istiyorsa, öncelikle Abdullah Öcalan’ın üzerindeki tecridi kaldırmalı. Abdullah Öcalan’la doğrudan görüşmeli. Bunun çözümü bu sorunu muhataplarıyla konuşmak. Birinci dereceden muhatabı da Sayın Abdullah Öcalan’dır.”

AKP’NİN TERSYÜZ OLMUŞ POLİTİKALARI

Lübnan tezkeresine de hayır oyu veren EMEP İstanbul Milletvekili İskender Bayhan ise bu tezkerenin AKP’nin tersyüz olmuş Ortadoğu politikalarının sonucu olduğunu söyledi. Bayhan şöyle konuştu: “Bu hafta Meclis'te oylanacak olan Irak-Suriye tezkeresi AKP'nin tersyüz olmuş Ortadoğu politikalarının bir sonucudur. Dışarıda yayılmacı politikalar izleyen içeride ise Kürt sorununun demokratik çözümü konusunda baskıcı politikaları izleyen tek adam rejimi açısından bu tezkerelerin uzatılması yanlış politikaların devamını onaylamak anlamına gelecektir. Ortadoğu’nun yeniden paylaşımından pay kapmak ve yeni Osmanlıcı hayallerle Ortadoğu’daki egemenlik mücadelesinin bir parçası olmak, Türkiye ve bölge halklarına bugüne kadar zarar vermiştir. Bu politikalar ne bölge barışına ne de Kürt sorununun demokratik çözümüne hizmet etmiştir. Aksine emperyalistlerin bölgedeki varlığını güçlendiren bir müdahalenin parçası olmuştur.

Bölgesel güç ve lider olma iddiaları bugüne kadar bölgedeki çatışmaları derinleştirmekten ve emekçilerin çalışma ve yaşam koşullarını daha da ağırlaştırmaktan başka sonuç vermemiştir. Bunun en somut ifadesi, Erdoğan'ın ‘geçinemiyoruz’ diyen işçilere, ‘domates, patlıcan, sivri biber' diyorlar. Düşünün, bir merminin fiyatı nedir?’ diyerek verdiği yanıt olmuştur. İşçi ve emekçi kardeşlerimiz bilmeli ki, bu yayılmacı savaş politikaları ancak ucuz emek sömürüsüne dayalı sömürü düzenini beslemiştir.”

DÜN OLDUĞU GİBİ BUGÜN DE TEZKERELERE HAYIR DİYORUZ

‘Büyük Türkiye Yüzyılı’ gibi süslü bir propaganda uzatılan bu tezkerelerin içeride yoksullaşma dışarıda ise yıkımdan başka bir şeye hizmet etmeyeceğini ifade eden Bayhan, şunları ekledi: “Erdoğan iktidarı bölgedeki gerilim ve çatışma politikaları ile savaş kışkırtıcılığı yaparken içeride de başta ucuz emek sömürüsü olmak üzere vahşi bir sermaye düzeninin devamlılığına hizmet etmiştir. Bundan kazançlı çıkan ise bir avuç yerli ve yabancı silah tekelleri olmak üzere sermaye sınıfı olmuştur. Bu tezkerenin uzatılması da ‘Büyük Türkiye yüzyılı’ gibi süslü ve aldatıcı bir propagandaya dayandırılarak emekçiler için yine benzer ve hatta daha ağır sonuçlara neden olacaktır. Eylül ayının başında ilan edilen OVP, işçi sınıfının kırıntı olarak kalmış haklarının dahi tırpanlanarak ucuz işgücü sömürüsünün yoğunlaşarak devam etmesine hizmet edecek ve ülkenin yer üstü ve yer altı kaynaklarının yağmalanması için oluşturulmuş üç yıllık bir hedef programıdır. Erdoğan uzatılacak bu tezkere ile bir yandan halkı daha da yoksullaştıracak, bir yandan da çatışma ve savaş politikaları ile halkı aldatacak ve bu sömürü planına halkı mahkûm edecek bir plan hedeflemektedir.

Bu ülkenin sömürülen ve ezilen halk kesimleri bu oyuna gelmemelidir. Bu yüzden dün olduğu gibi bugün de tezkerelere hayır diyoruz. Bütün işçi ve emekçi kardeşlerimizi bu politikaya karşı mücadele etmeye çağırıyoruz.”