Amed Alimleri Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği öncülüğünde Amed'de düzenlenen Demokratik İslam Konferansı, eski MAZLUM-DER Başkanı Ahmet Faruk Ünsal'ın 'Kapitalizm Çağında Müslüman Olmak' adlı oturumu ile devam etti. Ünsal, "Umut ediyorum, bu karanlık günler uzun sürmeyecektir" dedi.
Ünsal, şöyle dedi: "(...) Sağlık, beslenme, barınma ve iş bulma gibi temel hakların kamusal güvenceye kavuşturulması lazım ki kapitalizmden kendimizi koruyabilelim. İnternetin yaygınlaşması, bilginin daha demokratikleşmesiyle, haberlerin her tarafa daha hızlı yayılmasından dolayı dayanışma ruhunu kurmamız lazım. Kapitalist üretimi şu aşamada bu tür kurumlarla dezavantajlarından kurtarabiliriz."
'DEVLETİN OYUNUNU BOZMALIYIZ'
İslam'ın kelime anlamının "barış" olduğunu belirten Ünsal, bugünlerde hem Taliban hem de Hamas nedeniyle anlamının farklı yansıtılmaya çalışıldığını söyledi.
Ünsal, Kurdistan kentlerinde devlet eliyle yaşatılan yapay dindarlığa ilişkin soru üzerine, siyasal iktidarın, Kurdistan'da İslamcı hissiyatı yaymaya çalıştığını söyledi ve şunları ekledi: "Buna maruz kalanların bu oyunu bozması lazım. DİK'in ve bu tür organizasyonların çok önemli çıktılarından biri de dinin ve dindarlığın tek elinin bir yerde olmadığını vurgulamak için önemli bir adım olmalıdır."
'İNANCIMIZ BOYUN EĞMEMEYİ ÖĞRETİYOR'
İnsan ve Özgürlük Partisi (PİA) Genel Başkan Yardımcısı Rümeysa Menice Gülmez ise 'Ortadoğu Barışı, Devlet ve Din' başlıklı ikinci oturumda söz aldı. Ortadoğu'nun "insanlığın annesi" olduğunu söyleyen Rümeysa Menice Gülmez, Amerikalı Thomas Freidman'ın "Ortadoğu'yu tartışmaya başlayınca insanlar geçici süre delirirler" sözlerini hatırlattı.
Rümeysa Menice Gülmez, "Biz Kürtler, Ortadoğu'nun mazlum ve yetim halkı olarak kendimizi toparlamalıyız. Biz ne Muaviye'ye ne Yezide itaat etmek zorundayız. Ne de diktatöre boyun eğmeliyiz. Bizim inandığımız din, kula itaat etmemeyi bize öğretiyor. Elimizden geldiğince zalim ve diktatörlere karşı sesimizi yükselteceğiz. Mazlumun hakkını savunan insanlar olarak dik duracağız. Hep dik duracağız. Mağdur edilmiş halk olarak, toprakları dörde bölünmüş, dili asimilasyona uğramış halklar olarak dik durmalıyız. Yoksa yok olacağız" diye konuştu.
Oturumda konuşan Araştırmacı-Yazar Muhammed Salar da "Bu konferansın iyi değerlendirilmesi gerekiyor. O nedenle bunun alt kongreleri de oluşturulmalıdır. Bu kongrenin asli vazifesi dünyevi siyasete, politikaya alet olmadan bütün Demokratik İslam'ı, doğru İslam’ı Ortadoğu'ya iletmek olmalıdır" dedi.
Pasur'da bir imamın hutbesini özgürce okuyamadığını ve devlet yetkililerince darp edilebildiğini hatırlatan Salar, "Türkiye'nin geldiği yer yeşile boyanmış ‘Kızıl Elma’ koalisyonudur. 23 senelik iktidar döneminde suç oranlarında yüzde 400, yüzde 700 gibi büyük bir artış söz konusu. Darp, gasp, hırsızlık, çetecilik, insan kaçırma. İslam’da sorunlar çözülüp, suç oranları düşmesi gerekirken, burada artış var" dedi.
İŞGAL SALDIRILARINA TEPKİ
Rojava ve Başur'a dönük saldırılara da işaret eden Salar, "Bugün hangi İslam Rojava'ya dönük saldırıları meşru görebilir? Maden konu Müslümanlık, Rojava'ya, Hewlêr'e saldırıları İslam hukukuna göre savunabilir misiniz? Ayetle, hadisle Müslümanların gözünü açmaya çalışacağız" şeklinde konuştu.
Konferansa öğlen arası verildi.