Basın özgürlüğüne ve gazetecilere yönelik baskıların her geçen gün artarak devam ediyor. 13 Mart yerel seçimlerinde büyük bir yenilgiye uğrayan AKP iktidarı, seçimlerden sonra Özgür Basına yönelik baskılarını artırdı. Türk Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan geçtiğimi günlerde Irak ve Güney Kurdistan’a gerçekleştirmiş olduğu ziyaretlerin hemen ardından 23 Nisan’da gece saatlerinde Belçika’da Stêrk TV ve Medya Haber TV’nin stüdyolarına polis baskını gerçekleştirildi. Baskında çok sayıda malzemeye zarar verilirken, eş zamanlı olarak İstanbul, Ankara ve Riha’da (Urfa) yapılan ev baskınlarında 9 Özgür Basın emekçisi gözaltına alındı.
Özgür Basın çalışanlarına dönük saldırılara dair ANF’ye konuşan Dicle Fırat Gazeteciler Derneği (DFG) Eşbaşkanı Dicle Müftüoğlu, "31 Mart yerel seçimleri Türkiye'nin geleceği açısından önemli bir seçimdi. Haritanın renk değiştirdiği ve artık yurttaşların bu iktidarın yürüttüğü politikalara dur dediği noktalardan biriydi yerel seçimlerin sonucu. AKP-MHP iktidarı büyük bir yenildi aldı. Biz gazeteciler olarak iktidarın seçimi kazansa da kaybetse de plan ve projelerini biliyorduk. Kürtlere yönelik yeni bir savaş hamilesi başlatma planı vardı ve buna dair kimi uluslararası temaslar içerisindeydi. Nitekim Erdoğan'ın Güney Kurdistan ziyareti vardı. Bu ziyaret sonucunda KDP ve Irak hükümeti savaşa dâhil etme planı var. Bu görüşmelerinin hemen ardından basını susturma hamlesi devreye girdi. Ne Belçika’da ki operasyon ne de Ankara ve İstanbul'daki operasyonlar bundan bağımsız değildir" dedi.
AKP’NİN HEDEFİ ÖZGÜR BASINI SUSTURMAK
Kürtlerin hem direnişini duyuracak hem de iktidarın yapacağı ihlalleri bütün gerçekliğiyle ortaya koyacak olan Kürt basınını önden susturmak adına bir operasyon düzenlendiğini ifade eden Dicle Müftüoğlu, "Bununla aslında savaşın ön hazırlığı yapılıyor. Biz bunu yakın tarihten biliyoruz. 2022'den buyana Türkiye ve Kurdistan’da basına yönelik çok sayıda operasyon oldu. Bu süreçte 35'e yakın gazeteci arkadaşımız tutuklandı ve bunların tamamı da çeşitli tarihsel süreçlerde yapıldı. İlk olarak 8 Haziran'da yapılan ve 16 gazetecinin tutmadığını operasyonda yine o dönemde iktidarın sınır ötesi dediği bir operasyon hazırlığı sürecinde basını susturmaya yönelim bir anlayış vardı. Ardından kimyasal silah kullanımının tartışıldığı ve bunun dünya kamuoyunda tartışıldığı, açığa çıktığı bir süreçte operasyon oldu. Basını diskalifiye ve susturmaya çalıştılar. Ardından 14 Mayıs seçimlerinden önce basına yönelik iki ayrı operasyon gerçekleşti ve her birinde çok sayıda gazeteci tutuklandı. Roboskî Katliamı'ndan bir kaç gün önce ise 'KCK Basın' adı altında operasyon oldu. Orada basın çok önemli bir sınav verdi. Çünkü iktidara yakın ve hatta Türkiye'de kendin muhalif diyen basın bile o süreçte iktidar açıklama yapmadan bu katliamı görmedi. Özgür Basın bu katliamı duyurdu. Burada bir gelenek, bir mücadele azmi, bir direnç ve irade var. Bu operasyonlarla yılmadı yılmayacak. Benzer bütün o tarihsel süreçlerde aynı şeylere şahit oluyoruz. Gazetecilere yönelik yapılan operasyonların hiçbirinin tesadüf olmadığını, planlı bir şekilde yapıldığını ve iktidarın aslında kendi çıkmazlığında basını susturmak istediğini biliyoruz" şeklinde konuştu.
İKTİDAR BİR SAVAŞ HAZIRLIĞI İÇERİSİNDE
AKP-MHP iktidarın bir savaş hazırlığı içinde olduğunu ve bu savaşın tahribatını gizlemek için basına yönelik baskısını arttığını belirten Dicle Müftüoğlu, "Bu savaşın boyutunu yansıtacak ve bu doğrultuda gazetecilik yapan bir tek Özgür Basın var. Onları susturmaya çalışıyor. Çünkü Türkiye'nin kuruluşundan buyana problemli olana basın gerçekliği, AKP iktidarı döneminde yerle bir olmuş durumda. AKP'nin yandaşı olamayan bütün herkes gazetecilik tanımlanmasından çıkarılmaya çalışıldı. Buna dair yasalar ve düzenlemeler yapıldı. Bir nevi iktidarın kurduğu iletişim başkanlığının basın metinlerini ve bültenlerini yayınlayan mecralara dönüştürmeye çalıştırıldı gazetecilik. Bunun karşında da duran ve buna karşı var olan gerçekliği, hakikati yazan Özgür Basın'a yönelik bir saldırı hali var. Geçtiğimiz kışta yaşanan gerçekliği vardı ve iktidarı büyük zora soktu. Orada yaşadığı hezimet duyurdukça buna dair tepkisi hep büyük oldu. Şimdi ise böylesi operasyonlarla benzeri bir durumu engellemeye çalışıyor" diye kaydetti.
BİZ GAZETECİYİZ, BİZİM GÖREVİMİZ GERÇEĞİ YANSITMAK
Bütün baskı ve tutuklamalara rağmen hakikat arayışından vazgeçmeyeceklerine vurgu yapan Dicle Müftüoğlu, "Öncelikle yaptığımız işin en meşru iş olduğunu bilmek lazım. Biz gazeteciyiz ve gerçekleri duyurmakla mükellefiz. Yaptığımız iş suç değildir. Bunu bilmek ve toplumun tamamına kanıksatmak lazım. Bunu çok daha hızlı bir şekilde yapmamız lazım. Çünkü aksi tablo gerçekten sürekli insanları farklı yönlere çeviren bir noktaya veriliyor. Biz gazeteciyiz, bizim görevimiz gerçekleri yansıtmak. Bunu yaparken de halk adına yapıyoruz. Bir gazeteci toplumu bilgilendirmekle sorumludur. Bu durum bizim mesleki görevimizdir. Biz Özgür Basın olarak son 30 yıldır yürüdüğümüz mücadeleyle bu durumu başka bir çıtaya evrilmek istiyoruz. Görünmeyeni göstermek, sesi duyulmayanın sesini duyurmak gibi bir misyonumuz var. Biz var olan Kürt sorununu ve buna dair gerçekliği yazmak zorundayız. Hem ihlalleri yazmak hem de aynı zamanda Kürtlerin varlık mücadelesini, direnişlerini yazmak gibi bir sorumluluğumuz var. Bugün kadın katliamlarından söz ediyoruz. Kadın katliamlarını bir taraftan yazarken buna karşı var olan direnişi, kadının özgürleşme yolunda yürüttüğü mücadeleyi yazmakla mükellefiz" diye belirtti.