İtalya’nın Calabria Üniversitesi öğretim üyelerinden Doç. Dr. Laura Maria Corradi, Türk devletinin tecrit politikasının, özgürlük yolunun sembolü karşısında duyduğu korkunun kanıtı olduğunu söyledi.
ANF’ye konuşan Doç. Corradi, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın üzerindeki tecridin zalimce olduğunun, uluslararası örgütler, insani yardım grupları ve kimi hükümetler tarafından teyit edildiğini söyledi. 30 aydan fazladır, hiçbir avukat ve aile görüşmesinin olmadığını, herhangi bir haber alınamadığını hatırlatan Doç. Corradi, hayatta olduğuna dair kanıtın bile elde bulunmadığını kaydetti.
TÜRK HÜKÜMETİNİN KORKUSUNUN KANITI
Türk hükümetinin, insani haklarını bu şekilde istismar etmesi ve gücünü kötüye kullanmasının, onlarca yıllık özgürlük yolunun sembolü karşısında duyduğu korkunun kanıtı olduğunu vurgulayan Doç. Corradi, şöyle devam etti: “8 Ekim, Abdullah Öcalan'ın siyasi sığınma vaadiyle İtalya'ya, benim ülkeme geldiği günün 25. yılıydı. Dino Frisullo ve ona eşlik eden diğer İtalyanlarla birlikte geldi. Hükümet verdiği sözü tutmadı. Sonrasında, Kenya'ya götürülüp Türkiye'ye kaçırıldıktan ve burada yasa dışı bir süreçle alıkonulduktan sonra ona siyasi sığınma hakkı verdiler.”
GRAMSCI’NIN KOŞULLARINDAN DAHA AĞIR
Abdullah Öcalan’ın İmralı tecrit sisteminde maruz kaldığı zulme rağmen merkezi uygarlık sistemini analiz ettiğini belirten Doç. Corradi, İtalyan komünist Antonio Gramsci’nin hapishane koşulları ile karşılaştırarak, İmralı’daki koşulların daha ağır olduğunu söyledi. Doç. Laura Maria Corradi, şunları ifade etti: “Kürt halkının özgürlük talebini destekleyen uluslararası toplum, bu yıllarda Abdullah Öcalan'ın başına gelenler hakkında yüksek düzeyde bilgi sahibi oluyor. 20 yıldır yazdıklarına duyulan ilgi ve yüz binlerce insanın bu özgürlük fikirlerini okuyup etkileşime geçtiği biliniyor. Bunun unutulmaması gerektiğini düşünüyorum. Abdullah Öcalan'ın cezaevinin ilk döneminde yazdığı ve aralarında Özgürlük Sosyolojisi kitabının da bulunduğu pek çok kitap, pek çok dilde yayınlandı ve bu çok önemli. Hücresinde bazen kalem bulundurması bile yasaktı. Buna rağmen kapitalist birikimin, devletin ve ataerkilliğin üst düzey bir analizini üretebildi ve dünyadaki pek çok insanın özgürlük mücadelesine muazzam bir katkı sağladı. Kitabında kafesteki bir kuşun ötüşünden bahsediyor ve bu çok dokunaklı, çünkü kafesteki bir kuşun ötüşünün bir özgürlük mesajı, özgürlük talebi olduğunu söylüyor. Kitapları da kafesteki kuşun şarkısıdır.”