İşgalci Türk ordusu, 27 Ocak’ta Başûr Kürdistan’ına bağlı Ranya kentinde Gazeteci Aziz Köylüoğlu’nu, aracında seyir halindeyken silahlı insansız hava aracıyla (SİHA) katletti. Gazeteci 1976'da Amed’in Çınar ilçesinde doğan Aziz Köylüoğlu, ömrünü Kürt halkının hak mücadelesine adadı. Henüz 16 yaşındayken tutuklanarak işkencelere maruz kaldı. Türk devleti tarafından üç kez tutuklanan Aziz Köylüoğlu, ömrünün büyük kısmını Özgür Basın faaliyetlerine adadı. Mücadele arkadaşı ve Gazeteci Nihat Kaya, Aziz Köylüoğlu’nun mücadelesini ve gazetecilere yönelik saldırıları ANF’ye değerlendirdi.
Nihat Kaya, 2005 yılında tanıştığı Gazeteci Aziz Köylüoğlu’nu şöyle anlattı: “2000’li yılların başlarında başladığı bu yolculuk, ailesinin ve Kürt halkının yaşadığı sorunları ortaya çıkarmak amacıyla şekillenmişti. Ailesi, Özgürlük Hareketi ile olan bağlantısı nedeniyle uzun süre baskı ve işkenceye maruz kalmış; babası cezaevinde kalmış ve aile bir nevi parçalanmıştı. Parçalanmış aile yapısı, Aziz’i bu arayış içerisine itmiş ve basın çalışmalarına yönelmesine sebep olmuştu.
2005 yılında basın çalışmalarına başladığımda Aziz bize eğitim veriyordu. İşine olan saygısı dikkat çekiciydi; güler yüzlü ve eğlenceliydi ama işinin ciddiyetini de asla unutmayan biriydi. Karşısındaki insanlardan da aynı ciddiyeti beklerdi. Aziz, adeta mektepli alaylı gibi bir gazeteciydi; sahada yetişmişti. Kameramanlık, muhabirlik, editörlük gibi birçok alanda tecrübe sahibiydi ve zaman zaman programcılık da yaptı. Basının hemen hemen her alanında görev almış, birçok sorumluğu üstlenmişti.
‘EĞİTME KONUSUNDA TUTKULUYDU’
Aziz’in en belirgin özelliklerinden biri, etrafındaki insanları eğitme konusundaki tutkusuydu. Genelde gazeteciler bilgi birikimlerini saklama eğilimindeyken, o bildiklerini paylaşır, başkalarının gelişimini desteklerdi. Bu yönüyle birçok gazetecinin yetişmesine katkı sağladı. Bugün, onun sayesinde bu alana adım atan birçok arkadaşımız, çalışmalarını sürdürüyor. Aziz Köylüoğlu’nun mirası, eğitim verdiği gazeteciler aracılığıyla yaşamaya devam ediyor.
‘KIVRAK ZEKÂSI VARDI’
Aziz ile uzun zaman birlikte kaldık. 2005 sonrasında Hewlêr’de beraber çalıştık. Aziz’in kıvrak bir zekâsı vardı; kısa sürede dil öğrenebiliyor ve insanlarla hızlı bir şekilde iletişim kurabiliyordu. Bu özelliği sayesinde, Hewlêr’de birlikte geçirdiğimiz dönemde hem insan ilişkilerinde hem de dil konusunda bize büyük katkılarda bulundu.
‘ÖNGÖRÜLÜ VE YORUM GÜCÜNE SAHİPTİ’
Son olarak, medya ile sürekli iletişim içinde olan ve değerlendirmelerde bulunan bir konumdaydı. Öngörüleri ve yorum gücü her geçen gün daha da gelişiyordu. Meraklıydı; her şeyi takip eder ve bunları yorumlardı. İnsanları dinler, basını izler ve tüm bu verilerden kendi analizlerini geliştirirdi. Son dönemlerdeki analizlerine bakıldığında, süreci ve gelişmeleri ne kadar doğru değerlendirdiği ve önceden kestirebildiği açıkça görülüyor.”
APÊ MUSALARLA BAŞLAYAN SALDIRILAR DEVAM EDİYOR
“Türk devleti, Kürt basınında doğru yorum yapabilen, geleceği öngörebilen ve topluma perspektif sunan gazetecileri açıkça hedef alıyor” diyen Nihat Kaya, şu değerlendirmelerde bulundu: “Bazı gazeteciler hava saldırıları ve farklı yöntemlerle katedildi, bazıları ise çalışamaz hale getirildi. Apê Musalar’dan bu yana devam eden saldırılar, son bir yıl içinde üst seviyeye ulaştı. 23 Ağustos 2024’te göreve giden Gülistan Tara ve Hero Bahadin arkadaşlarımız da katledildi. Bu katliamlar, bilerek ve amaçlı olarak gerçekleştirildi; gazeteci kimlikleri açıkça biliniyordu. Amaç, insanları susturmak ve etkisiz hale getirmekti.
O dönemlerde Aziz arkadaşımız da Süleymaniye’deydi. Gülistan ve Hero arkadaşlarımız burada katledildi; bu, Başur Kürdistanı’ndaki basın camiasına yönelik bir saldırıydı. Ancak Aziz arkadaşımız, bu korkutma girişimine karşı sessiz kalmadı. Katliamın yaşandığı hafta içerisinde programa çıktı, konuştu ve yorumda bulundu. Türk devleti ve onu destekleyen faşist zihniyet, Aziz arkadaşımızı susturamadı.19 Aralık 2024'te Rojava’da Nazım Daştan ve Cihan Bilgin arkadaşlarımız yine aynı yöntemle, silahlı insansız hava araçlarıyla katledildi. Bu olaylar, bir tesadüf veya kaza değildi; bilinçli bir şekilde hedef gözetilerek yapılmıştı. En son Aziz arkadaşımız da aynı yöntemle şehit düşürüldü.
TOPLUMU BİLGİLENDİRMEK SUÇ DEĞİLDİR
Gazze’de gazetecilerin katledilmesi, Türkiye’deki aydın kesim tarafından tepkiyle karşılandı ki bu, son derece haklı bir tepkidir. Çünkü konuşmak, toplumu bilgilendirmek ve aydınlatmaya çalışmak kesinlikle bir suç değildir; bu, dünyanın hiçbir yerinde öyle görülmemektedir.
Gazze’deki gazetecilerin, İsrail’den, Türkiye’deki gazetecilerin ise iktidardan farklı düşünmeleri nedeniyle katledilmeleri kabul edilemez. İnsanlar, düşüncelerini ifade etme özgürlüğüne sahiptir. Ancak, Gazze’de gazeteciler katledildiğinde Türkiye’de tepkiler yükseliyor. Türkiye’de CHP’ye yakın bir kesimden gazeteciler tutuklandığında da benzer tepkiler ortaya çıkıyor. Şu anda CHP’ye ait kanallarda gazetecilik tutuklandı deniliyor; ama aslında gazetecilik sadece tutuklanmıyor, gazeteciler katlediliyor da.”
‘EVRENSEL YASALAR GÖZ ARDI EDİLİYOR’
1992 yılından bu yana süregelen katliam politikasının hala devam ettiğine işaret eden Nihat Kaya, “Eğer benim gazetecim, senin gazetecin şeklinde bir yaklaşım söz konusu olursa, düşünce özgürlüğü savunulamaz. Maalesef düşünce hürriyeti, benim düşüncem, senin düşüncen; benim gazetecim, senin gazetecin anlayışına dönüşmüştür. Hukuk kalmadı, evrensel yasalar göz ardı ediliyor; bu nedenle gazeteciler rahatlıkla katledilebiliyor.
Türkiye’deki toplum ise siyasetçilerle, hukukçularla ve gazetecilerle sessizce bu durumu izliyor. Bu sessizlik, zamanla sıranın onlara gelmesine neden oluyor; gazeteciler tutuklanmaya başlıyor. Bu bağlamda, düşünce hürriyetini savunmak ve bu duruma karşı durmak, herkesin ortak sorumluluğudur.
‘MUHALİFLER BİLE KATLİAMLARIN ÜSTÜNÜ KAPATIYOR’
Benim gazetecim, senin gazetecin anlayışı, katliamların devam etmesine neden oluyor. Düşünceden korkanlar daha saldırgan bir tutum sergilemeye başlıyor. Çünkü toplum, parçalı bir durumda. Yasalar ve hukuk olmadığında, toplumun bu şekilde kendisini sürdürebilmesi mümkün değildir. Bu duruma sahip çıkmak, sadece devletlerin ya da hükümetlerin işi değil; toplumun, muhalefetin ve sivil toplumun ortak görevidir. Maalesef bu olgu günümüzde yok. Arkadaşlarımız katledilirken, biz üzülüyoruz. Gazze’deki gazetecinin katledilmesi de bizleri derinden etkiliyor. Ancak geriye dönüp baktığımızda, bir Kürt gazetecinin yıllarca cezaevinde tutulmasına rağmen, bu faşist zihniyet, durumun ciddiyetini görmezden geliyor ve gazetecileri cezalandırmadığında ısrar ediyor. Silahlı insansız hava araçlarıyla katledilen gazetecilerimiz görmezden geliniyor, kendine muhalif diyenler tarafından bile üstü kapatılıyor.
Kürt gazeteciliği ve Kürt düşüncesi, hala göz ardı ediliyor. Oysa Kürt sorunu ve Kürt gazeteciliği hem Türkiye hem de dünya için temel bir turnusol kâğıdı işlevi görüyor. İnsanlar, Kürt sorununa, Kürt halkına, Kürt gazetecilerine ve Kürt düşüncesine gerçekten sahip çıkabildiği zaman, demokratikleşmenin ilk adımları atılmış olacaktır. Ancak şu anda durum pek iç açıcı değil. Arkadaşlarımız, Süleymaniye’de katledildi; buna yalnızca Kürt gazeteciler ve kendilerini solcu-sosyalist olarak tanımlayan bir kesim tepki gösterdi.
‘TAVIRSIZLIK DEĞİRMENLERİNE SU TAŞIYOR’
Duvarlarımıza baktığımızda, katledilen gazeteci arkadaşlarımızın fotoğraflarından dolayı yer kalmadığını görüyoruz. Ne yazık ki daha geniş bir tepki yok. Sustukça, sıranın herkese geleceğini unutmamak gerekiyor. Sustukça, bu iktidar karşısında Kürtleri benimsemeyenler bile bir gün kendilerinin de hedef olacağını görecektir. Şu anda, özellikle CHP ve diğer muhalif kesimlerden gazeteciler, yavaş yavaş tutuklanmaya başlanıyorsa, bunun temel nedeni Kürt sorununa ve Kürt gazetecilerine sahip çıkmamalarıdır.
Eğer muhalefet gerçekten onlara sahip çıkmak istiyorsa, bugün katledilen arkadaşlarımıza da sahip çıkmalı. Tepkisizlikten kaynaklanan bu durum ortadan kaldırılmazsa, insan hakları ihlalleri ile düşünce özgürlüğü dahil olmak üzere evrensel yasalar korunamaz. Bu değerlerin korunabilmesi için, senin ve benim ayrımını yapmadan, vicdanımıza ve yasalara göre hareket etmemiz gerekmektedir. Türk devleti, gazetecileri hedef alıyor fakat muhalefetin ve kendilerine solcu diyen kesimlerin tavırsızlığı, değirmene su taşıyor” diye uyardı.
‘TÜRKİYE’DE BASIN GERÇEĞİ DİLE GETİRİLEMEZ OLDU’
Kürt gazetecilerinin katledilme nedenine de dikkat çeken Nihat Kaya, son olarak şunları söyledi: “Türkiye toplumu, büyük yalanlar ve aldatmacalarla yönetilmeye çalışılıyor. İnsanların bu gerçekleri görebilmesi için büyük bir medya ordusu oluşturulmuş. Vitrin bambaşka, gerçek ise çok farklı. Bu gerçekleri gizleme çabası oldukça yoğundur. Türkiye’de basın, gerçeği dile getiremez bir duruma getirilmiştir. En ufak bir açıklama yapıldığında ya da farklı bir görüş dile getirildiğinde tehdit ediliyor, katlediliyor ya da cezaevlerine atılıyor. Türkiye toplumu bu şekilde yönetilmeye çalışılıyor. Bunun dışına çıkan tüm gazetecilerin susturulması gerektiğine dair bir tavır sergileniyor.
‘ÖZGÜR BASIN İÇİN BÜYÜK BİR KAYIP’
Aziz Köylüoğlu, Seyit Evran ve diğer arkadaşlarımız, bu gerçekliği açığa çıkarmak için büyük bir çaba gösterdiler. Bunun için yoğun haber dosyaları hazırlayıp tartışma programları yaptılar. Bu çalışmalar, toplumda bir bilinçlenme yaratıyor ve bir karşılık buluyordu. Ancak bu durum, iktidarı ve karanlık güçleri rahatsız ediyor. Sonuç olarak, Aziz arkadaşımız katledildi. Hem Özgür Basın geleneği hem Kürt halkı hem sol-sosyalist kesimler hem de Türkiye’de kendisine muhalif diyen herkes açısından Aziz Köylüoğlu arkadaşımızın şehadeti büyük bir kayıptır.”