AKP-MHP iktidarının ekonomik ve savaş politikalarından dolayı yaşanan krizin boyutları giderek büyüyor. 2023 yılında yaşanan ekonomik ve siyasi kriz, özellikle gençler arasında büyük bir buhranı da beraberinde getirdi. Türkiye’de gençler, gelecek kaygısı, ekonomik olarak girdikleri bunalımdan dolayı yaşamlarına son vermeye başladı.
Türkiye’de sadece 2023 yılında 15’ten fazla üniversite öğrencisi resmi kayıtlara intihar olarak geçecek şekilde yaşamlarına son verdi. İntihar vakalarından ayrı olarak onlarca öğrenci de kayıtlara ‘kaza’ olarak geçen şekilde yaşamını yitirdi. 2023-2024 eğitim öğretim yılının ilk haftasında da 6 üniversite öğrencisi ve 2 ilköğretim öğrencisi yaşamına son verdi. Yaşanan ekonomik kriz ile birlikte gelecek kaygısı yaşayan, sosyalleşemeyen öğrencilerin intiharları gözleri üniversitelere çevirdi.
Üniversitelerde yaşanan intiharları Sosyalist Gençlik Dernekleri Federasyonu Eş Başkanı Okan Danacı ile Yurtsuzlar aktivisti ve İstanbul Üniversitesi öğrencisi Ceren Kumaş ile konuştuk.
BİZE ÖZGÜRLÜK OLARAK ÖLÜMÜ BIRAKTILAR
Üniversite öğrencilerinin neden intihar ettiği sorusuna Marmaray’da yaşamına son veren Kübra Ergin’in son mektubuyla cevap veren Ceren Kumaş, Kübra Ergin’in mektubunda “Bize tek özgürlük olarak ölümü bıraktılar” sözünün intiharlarının nedenlerini açıkladığını belirterek şunları söyledi: “Bu söz aslında toplamda intiharları da özetleyen bir şey bırakıyor. Çünkü yattığımız yerden yürüdüğümüz sokağa kadar doğrudan intihara sürükleniyoruz. Ya yurtta bir problemle karşılaşıyoruz ya eğitim hayatımızı devam ettiremiyoruz. Bunların başında yoksulluk, geleceksizlik geliyor. Her gün borçlandırılır, gelecek kaygısı çekerken, doğrudan okuyamadığımız, yaşayamadığımız bir yere geliyor bu durum.”
Öğrencilerin gelecek kaygısıyla umutsuzluğa sürüklendiğini belirten Ceren Kumaş, sadece gelecek kaygısının değil, ailenin yarattığı baskının, toplumun yarattığı baskının da intiharlar için etken olduğunu belirtti.
Ceren Kumaş şöyle devam etti: “Bizim biraz da örnek olarak verdiğimiz Sibel Ünli var. Yemekhane kartımda para kalmadı diye tweet atıp intihar ediyor. Genel üniversite öğrencilerine bakarsan, tam zamanlı çalışmak zorunda kalıyor ve okula dahi gelemiyor. Sınavlara dahi giremiyor. Yaşamaya olanak sağlanmıyor. Ya yurt parasını ödeyemiyor, niteliksiz yaşam koşullarından dolayı da intihar ediyor. Bunlar dışında doğrudan ölüme sürüklenenler var. İntihar diye geçmiyor ama kafasına tavan düşüyor, yemekhane yemeğinden zehirleniyor.”
YÖNETİCİLER İNTİHARLAR HABERLEŞTİRİLMESİN DİYE BASKI YAPIYOR
Bunlar dışında tarikat yurtlarına zorlanan öğrencilerin durumlarının da kötü olduğunu söyleyen Ceren Kumaş, tarikat yurtlarında akşam kaçta yatacaklarından, kaç saat eğleneceklerine kadar her şeyin dayatıldığı bir baskı ortamında yaşayan öğrencilerin baskılara dayanamadıklarını belirtti. Okul ve yurt yönetimlerinin ise yaşanan intiharların gündeme gelmemesi için öğrencilere baskı yaptığını, en son Kilis KYK’da yaşanan intihar sonrası öğrencilere baskı yaptığını ve tehdit ettiğini sözlerine ekledi.
Kadınlar için durumun daha da korkunç olduğunu söyleyen Ceren Kumaş, üniversitelerin kadınlar için kısmi bir özgürlük alanı olduğunu, okulda yaşanan sorun sonrası o kısmi özgürlük alanının da yok olacağını ve aile evine dönmenin daha da kötü olduğunu dile getirdi. Ceren Kumaş, “Bir haftada altı intihar ile döneme başladık. Kampüslerde tek tek eylemler olmuştu. Genel öğrenci hareketine de bu duyarlılık yansımıştı ama her gün intihar haberleriyle uyanıyoruz ve bu kanıksanıyor artık. Ya da bizim kamusal alanlarımız yok edildi. Biz yaratalım dediğimizde engelleniyoruz. Üniversitelilerin yalnızlaştırıldığı, bireyselleştirildiği bir durum var. Yan yana gelemezsek çözüm olmuyor. Yaşayamıyoruz diyorsak, yaşayacak alanları yaratmamız gerekiyor” diye konuştu.
İNTİHAR DEĞİL CİNAYET DİYORUZ
Öğrencilerin geleceksizlik, işsizlik ve yoksulluk sarmalında olduğunu ve bireysel olarak bir çıkış bulamayınca intihara yöneldiklerini belirten Okan Danacı, intiharların ana sebebinin kapitalist sömürü düzeni olduğunu söyledi. Danacı, şöyle devam etti: “Varlığı sermaye sınıfının çıkarlarıyla doğrudan ilgili olan ve bir zenginler partisi olan AKP ve onun ortağı MHP’den ayrı ele alamayız bu sorunu. AKP-MHP iktidarı bu ölümlerin başlıca sorumlusudur. Kayyum rektörlere, yandaş ve paydaş yurt müdürlerine, öğrenci düşmanı YÖK’e ve bir dizi kurum ve mertebeye gelene kadar, önce onların yaslandığı ve bizzat onun tarafından yönetildiği gücü görmek gerekir.
Başta bunu net olarak ortaya koymalıyız. İşgal, savaş ve yayılmacı politikalar başta olmak üzere savaş sanayisine milyarlarca dolarlık yatırım yapan, emeğin sömürüsünden, yani ucuz işçilik ve emekçinin sırtından ve yüksek vergilendirme, kayıt dışı para ve yolsuzlukla edindiği birikimi yandaşlara pay eden ve onların zenginliğine zenginlikler katan, işçinin-emekçinin gırtlağına çöken, öğrenciyi aç-susuz ve evsiz bırakan, onu geleceksizliğe, yoksulluğa mahkum eden, eğitimi piyasallaştıran ve niteliksizleştiren bu iktidar öğrenci düşmanıdır, gençlerin katilidir. Sebepsiz yere yaşamına son vermiyor gençler. Bu ölümlerin sebepleri ve sorumluları var. O yüzden biz bu ölümlere intihar değil cinayet diyoruz.”
Baskı, sömürü ve rant üzerine kurulu düzenin gençlerin yaşamlarına son vermesi üzerine ayakta kaldığını sözlerine ekleyen Danacı, “Burjuva devletler ve onların iktidarları bu çarkın dönmesinde lokomotif görevi üstlenmiş durumdadır. Onun kurumları, yasaları, yazılı olmayan fiili yasaları (!) ideolojik aygıtları ve değişik türden saldırı yöntemleri gençlik üzerinde ve geniş yığınlar üzerinde ciddi bir hareketsizlik hali ve hegemonya yaratıyor. Ve bunun sonucu oluşan umutsuzluk ve çıkışsızlık denklemi içerisinde öğrenciler yoksulluk, geleceksizlik ve işsizlikle birlikte ciddi bir siyasal ve toplumsal baskı altında kendini buluyor. Örgütsüzlüğün genişlediği ve umutsuzluğun kendine alan bulduğu tüm kulvarlarda kitleler geriliyor ve bireysel arayış içine giriyor. Bunun da çözüm olmadığını gördüğü anda yaşamına son veriyor” diye konuştu.
İNTİHARLAR GENÇLİK HAREKETİNİN TEMEL GÜNDEMİDİR
AKP-MHP iktidarının gençlerin geleceklerinin düşünmediğini, gençlere sömürülmesi zorunlu olan kişiler olarak baktığını söyleyen Danacı, iktidar için lise ve üniversite öğrencilerinin sadece ucuz iş gücü ve kalifiye eleman olduğunu belirtti. Danacı, “AKP-MHP burjuva faşist iktidarında öğrenciler ucuz işgücü olarak görülür, çocuk işçiler çalıştırılır, müfredat ve yönetmelikler buna göre düzenlenir, patronlara “seç, beğen, al” diye sunulur, talepleri ve sorunlarına kulak asılmaz, itiraz harekete geçtiği anda devlet terörünün hışmına uğrar ve dahasını yaşar. Öğrenciler aç kalmış susuz kalmış, barınamamış, intihar etmiş ve ne yaşamışsa yaşamış, bu durum, sermayenin çıkarlarını hayata geçirmekle görevlendirilmiş bu iktidarın umurunda değildir. Onların umurunda olan tek şey daha fazla zenginleşmek ve öğrencilerin özellikle olası isyan ve ayaklanma biçimlerine yönelmesini engellemektir” sözlerini kullandı.
İntihara sürüklenen gençler gerçeğinin gençlik hareketinin en temel gündemlerinden biri olduğunu söyleyen Danacı, şunları ekledi: “Yaşananlara dair bir görüş birliği olduğunu söyleyebiliriz. Ama eylemli bir duruş sergilenmesi, bu zemin üzerinde gençliğin rejim karşısında saflaştırılması ve öğrenci gençlik hareketinin daha canlı ve birleşik bir pozisyona çekilmesi konusunda devrimci-demokratik gençlik hareketinin yetersiz kaldığını görmek gerekir. Devrimci-demokratik gençlik hareketi elbette yaşanan bu gelişmeler etrafında değişik biçimlerde eylemli olarak sözünü söylüyor, değerli pratikler sergiliyor ancak çok cılız kaldığımızı görmek gerekir. Bu güncel ve somut bir sorundur.
Geniş öğrenci kesimlerini kapsayabilecek, onların kendini ifade etmesini sağlayacak, uygun araç-biçim, yöntem ve tarza ihtiyaç olduğu ortada. Yaşanan ölümler, gençliği rejim karşısında saflaştırmanın bir zeminidir. Bu eksende yapılan tartışmalar ışığında aynı hedefe, yani bu ölümlerin sorumlusu olan iktidar ve sisteme yönelebilecek siyasal bir hat çizmek zorundayız. Üniversitelerde bunu bir güce dönüştürüp sürekliliğini örgütlemek konusunda daha fazla çaba harcamamız ve mutlaka ama mutlaka birleşik bir hareket tarzını yaratmak zorunda olduğumuz gerçeği gün gibi ortadadır ve bu sorumluluktan imtina edemeyiz. Devrimci-demokratik gençlik hareketi, özellikle incelenmesi gereken çokça deneyime sahiptir. Hem bu mirasa yaslanmak hem de günün ihtiyacı olan araç, yöntem ve tarzı kazanmaya kesin olarak ihtiyacımız var. Sosyalist gençlik olarak bu meseleyi en önemli görevlerimizden biri olarak görüyoruz ve daha fazla sorumluluk üstlenmeye çalışıyoruz.”