Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit, Meclis’te düzenlediği basın toplantısında gündeme dair değerlendirmelerde bulundu.
Meclis’te dün vekilliği gasp edilen tutsak Can Atalay’ın durumuna değinerek sözlerine başlayan Gülistan Kılıç Koçyiğit, uygulamanın hukukla bağdaşmadığını söyledi. Bu durumun Anayasal suç olduğunu vurgulayan Gülistan Kılıç Koçyiğit, “Yargı darbesi yapanlar bir de utanmadan sıkılmadan Meclis’te vekilliğinin düşürülmesi gerekçesini Anayasa gereği olarak yazmışlar. AKP iktidarı her fırsata darbe girişimini lanetliyor. AKP geldiği günden bu güne bu topluma Türkiye halklarına aslında darbe yapan bir iktidar pratiğinin içerisindedir” dedi.
Geçmişte darbelerin postallarla yapıldığını ancak şu anda ise cübbelerle yapıldığına dikkat çeken Gülistan Kılıç Koçyiğit, “Yargıtay 3’üncü ceza dairesinin kararı bir cübbeli darbeydi. Yani postallardan cübbeye, cübbelerden kravatlılara kadar bu ülke sürekli bir darbe mekaniğini içerisinde elden ele darbe hukukunu geçiren bir sistem olduğunu ifade etmek gerekiyor” diye belirtti.
Atalay’ın vekilliğinin düşürülmesinin tarihsel arka planına dikkati çeken Gülistan Kılıç Koçyiğit, “2014 yılındaki ‘çöktürme planı’ ile başlayan 2015 yılındaki 7 Haziran seçimlerini reddeden, 20 Mayıs 2016 yılında Meclis’te milletvekillerimizin dokunulmazlığını anayasaya aykırı olduğu halde kaldıranlar, 4 Kasım 2016 yılında eş zamanlı olarak milletvekillerimizi, eş genel başkanlarımızı gözaltına alıp tutuklayanlar, belediyelerimize kayyım atayanlar; bu sürecin taşlarını döşemişlerdir. Ama burada sadece iktidara, sadece AKP ve MHP’ye söz söylemek yetmez. Kürtlere bütün bu gayri nizami harp, bütün bu istismar hukuku, bütün bu hukuki olmayan süreçler işletildiğinde sessiz kalanlar, bugünkü Can Atalay kararının da müsebbibidir” ifadelerinde bulundu.
Gülistan Kılıç Koçyiğit, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Geçmişteki Şark Islahat Planı’nda Umumi Müfettişliklere, Olağanüstü Hal rejiminden kayyım rejimine geçildiğinde ‘bir şey olmaz, orada Kürtlere yapılabilir’ diyenler buna rıza gösterenler, ülke içinde ve dışında savaş politikalarına geçit verenler, savaş politikasını besleyen, tezkereye el kaldıranlar bütün bu süreci müsebbibiler. Bütün bunların müsebbibi olan aslında Kürt sorununu görmezden geldiğini altını çizmek istiyorum. Bugünkü temel sorun, Kürt sorununun çözümsüz bırakılmasıdır.”
MUHALEFETE TEPKİ
Tutsak bulunan ve milletvekilliği gasp edilen Leyla Güven ve diğer vekilleri de hatırlatan Gülistan Kılıç Koçyiğit, değerlendirmelerini şöyle sürdürdü: “Bütün bu süreçler olurken; ne yazık ki bu parlamentoda bulunan muhalefet partileri el kaldırdılar. Muhalefet partileri de sessiz kaldı. Muhalefet partiler de uygulanan istisna Kürde uygulanan olağanüstü hâl rejimine bu hukuksuzluklara çanak tutular, rıza gösterdiler. O nedenle bugünkü Can Atalay’a yönelik hukuksuzluğu bugünkü yargı darbesinin izlerini orada aramamız gerekiyor. Sorunu doğru tespit etmezsek çözümü de doğru yapamayız. Önce teşhisi doğru koyacağız ki tedavisini doğru yapalım. İşte gördüğünüz gibi dün bize bugün Can Atalay’a yapıldı. Can Atalay özgünlüğünde bu Meclis’e bu halkın iradesine darbe yapıldı.”
İMRALI TECRİDİ VE AÇLIK GREVLERİ
PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın fiziki özgürlüğünün sağlanması için başlatılan eylemlerin ikinci ayını geride bıraktığını vurgulayan Koçyiğit, devamla şunları söyledi: “Bu açlık grevlerinin nedeni ne? Çok söyledik bu kürsülerde, 25 Mart 2021 tarihinden beri İmralı ile kimse görüşemiyor. Avukatlar gidemiyor, aileler gidemiyor, heyetler gidemiyor. Biz milletvekilleri talep ettiğimiz halde gidemiyoruz. Tam bir izolasyon, tecrit hali yaşanıyor. Bu tecrit haline karşı siyasi tutsaklar açlık grevine başladılar. Bizlere seslerini duyurmaya çalışıyorlar. Bu Meclis’e seslerini duyurmaya çalışıyorlar.
ÖZGÜRLÜK YÜRÜYÜŞÜ
1-15 Şubat arasında bir özgürlük yürüyüşü gerçekleştireceğiz. İki koldan olacak bu yürüyüş. Biri Van kolu biri Kars kolu. Bu yürüyüşlerde bir kez daha Sayın Öcalan’ın özgürlüğü, Sayın Öcalan’a yönelik tecridin ortadan kaldırılması talebi ve en önemlisi Kürt sorunun demokratik barışçıl yollarla çözülmesi, Meclis’in bir kez daha inisiyatif alması çağrısını yenilemiş olacağız.
Bu yürüyüşümüz Kars’tan başlayacak. Kars valiliği; yürüyüş haberimizi duyar duymaz, kentte beş günlük eylem ve etkinlik yasağı kararı almış. Kararı kınıyoruz, barış için, demokrasi, özgürlük, eşitlik için inisiyatif alan, bu karda kışta yollara düşen, bu ülkenin geleceği için elini taşın altına koyan bir yürüyüşü böyle krimalize etmek, durdurmaya çalışmanın kendisi olsa olsa acizlik olur.
Bir kez daha ifade ediyoruz; bu yürüyüşü her ne olursa olsun yapacağız. Bu yürüyüşü 15 Şubat’ta tamamlayacağız. Bu yürüyüşün sonucunda bu ülkenin de yeniden bir kapının aralanması, barışa şans verilmesi için elimizden gelen bütün çabayı sarf etmeye devam edeceğiz. Bir kez daha Türkiye’deki bütün demokratik kamuoyunu, kadınları, ezilenleri, sanatçıları, her kesimi bu barış sesine ses olmaya davet ediyorum.
Barış her zamankinden elzem, bugün ekmek kadar, su kadar barışa ihtiyacımız var. Yaşadığımız her hukuksuzluğun nedeni savaş ve çatışma ikliminden kaynaklandığını belirtmek istiyorum ve çağrımı yenilemek istiyorum.
YEREL SEÇİM HİLELERİ
HDP’nin elinde olan belediyelerimize kayyımlar atadılar, kayyımların nasıl yolsuzluklar yaptığını, en temel hakları, yurttaşlık hakkının askıya alınması olduğunu, sömürge rejiminin fiili olarak uygulandığının adı olduğunu çokça ifade ettik. Bir şey daha var, yeni dönemde seçmenin ipotek altına alacak, yol ve yöntemleri AKP tenezzül ediyor. Ne yapıyor; her yere kaçak seçmen taşıyor. Kaçak binalar, vergi kaçırmalar, yolsuzluk, talan, hırsızlığın bini bin para olan bu iktidar bir kez daha bunun başka bir versiyonunu hayata geçiyor. Örneğin, Iğdır. Iğdır çok önemli bir kent. Biliyorsunuz bütün milliyetçi kampında ‘DEM Parti’ almasın diye ittifak yaptığı bir yer. Bu anlamıyla Iğdır ve Kars özel önemde. Ne yapmış Iğdır’da? Ben size söyleyeyim; AKP’nin bin 514 oyla belediyeyi kaybettiği yerde 7 binaya 4 bin 449 seçmen kaydedilmiş. Bu kayıtlara arasında Iğdırlı olmayan farklı illerde oy kullanmış olan taşımalı seçmen sayısı tam 4 bin 449 seçmen. Yani kaçak 4 bin 449 seçmeni Iğdır'a getirmişler
Iğdır seçim sonucunu belirlemeye, Iğdır halkının tercihini değiştirmeye çalışıyorlar. Siirt Belediyesi; HDP 2019 seçimlerinde Bin 161 farkla kazanmıştı. Şimdi 6 bin 819 seçmen kaydı şüpheli. Yani Siirt’i de bizden almak istiyorlar. Şırnak'a bakalım. Bin 2019 seçimlerinde en çok tartışılan yerlerden biriydi. AKP İstanbul’u kaybettiğinde Tayyip Erdoğan İstanbul’u kaybettik ama Şırnak'ı aldık demişti. Bakın Şırnak'ta AKP ne yapmış. Toplam Şırnak merkezde askeri alan olarak görülen Yeşilyurt mahallesinde 752 olan seçmen sayısını 5 bin 956’ya ulaşmış. Bununla birlikte 4 bin 368 yeni kayıtlı seçmenin hiçbir Şırnaklı değil. Şırnaklı olmayan seçmenin yerel seçimlerinde Şırnak’ta ne işi var. Bu soruyu hepimizin sorması gerekiyor.
İlim olan Kars’a bakalım. 2019 seçimlerinde Kars’ı 1 bin 238 oyla önde kapattık ve kazandık. Kars Merkez Cumhuriyet Mahallesi’nde bulunan Orduevi’ndeki seçmen sayısı Mayıs seçimlerinde sadece 13’tü, şu anda 3 bin 5’e çıkmış durumda. Çevik kuvvet misafirhanesine 498 yeni kişi kaydedildi. Bunların 185’inin de Trabzon doğumlu olduğu görülüyor. Bu da yetmezmiş gibi 2023 seçimlerinde yurtdışı seçmen kütüğünde kayıtlı 920 seçmen 2024 yerel yönetim seçimlerinde oy kullanabilecek şekilde Kars merkeze kaydedilmiş. Yıllardır yurt dışında yaşayan seçmenlerin de aslında Kars’a getirdiklerini seçmen yaptıklarını görüyoruz. Yine Ağrı merkezde iki mahallede 4 ayrı adreste toplam 4 bin 425 şüpheli seçmen kaydı olduğu tespit edilmiş durumda. Aynı şekilde Karaçoban’da da bu usulsüzlük var. Karaçoban’da 320 sahte seçmen orada bulunmayan seçmen kaydı tespit edilmiş. İtirazda bulunulmuş ama bu itirazlar kabul edilmemiş.
Bunu neyi gösteriyor? AKP iki dönemdir aslında hem siyasi saiklerle hem de ekonomik saiklerle hem de ideolojik saiklerle bizim yerel yönetimlerimize kayyım atıyordu. Yeni dönemde de bir şekilde yani bir kayyım rejiminin başka bir versiyonunu devreye görüyoruz.
EKONOMİK ÇÖKÜŞ
Yoksulun, açlığını, vatan millet Sakarya bol milliyetçilik, bol hamaset kapatan iktidar, zengini ihya etmekten, zengine her gün ülke kaynaklarını peşkeş çekmekte hiçbir beis görmüyor. Bütün bunları görüyoruz ve tüm bunlara karşı da mücadelemizi yürüteceğiz. Bütün bu gelir eşitsizliği ve yoksulluğun içinde hep söylediğimizde itiraz edilen bir mesele var. Kürt bölgelerine bakın; gelir eşitsizliğinde nasıl çarpıcı bir tablo olduğunu görürsünüz.
İşsizlik verilerin, gelir eşitsizliğini, hane halkı verilerini bütün verileri üst üste koyun ya da hepsinin haritasını çıkarın tek bir harita çıkıyor; o da Kürt bölgelerinin nasıl özel olarak dışta bırakıldığıdır. Nasıl gelirden pay almadığını, istihdamdan pay almadığını, nasıl yatırım yapılmadığını, yani siyasi olarak baskı, zor, gözaltı, darbe, kayyımla terbiye edilen Kürdistan’ın aynı zamanda yoksullukla, işsizlikle baş başa bırakılıp terbiye edildiğini görüyoruz. Bu anlamıyla bunun da çok temel bir hak ihlali olduğunun altını çizelim. Yani Türkiye’yi büyük bir zam yüzyılı, yağma yüzyılı, talan yüzyılı yaşadığımızı hepimiz biliyoruz. Bu talan yüzyılına karşı da elbette ki mücadelemiz devam edecek. TÜİK'in yoksulluk sınırı 49 bin lira. Açlık sınırı 15. 448 lira, yoksulluk sınırı da 49 bin 019 lira. Demin söylediğim, verilen tam net olarak söyleyeyim. Bunların her birisi bu ülke gerçeğini açık ve net bir şekilde ifade ediyor.”