IMF’nin beğendiği programın yıkımı daha ağır olacaktır

Akademisyen Özgür Müftüoğlu, IMF’nin de beğendiği Orta Vadeli Programın getireceği sosyal yıkımın çok daha ağır yaşanacağını belirtti.

Uluslararası Para Fonu (IMF) Türkiye’ye gerçekleştirdiği ziyaretin ardından hazırladığı raporda, yeni ekonomi yönetiminin politika değişikliğini dair memnuniyetini bildirdi. Mehmet Şimşek ve yeni ekonomi yönetiminin hazırladığı yeni Orta Vadeli Programın (OVP) da IMF’nin genel politikalarını yansıttığına dair eleştiriler vardı. Şimşek’in ‘IMF’siz IMF programını’ hayata geçirmesini destekleyen Uluslararası Para Fonu, kemer sıkma politikalarından memnun görünüyor, özellikle faizin ve vergilerin artırılmasına dair adımları da olumlu buluyor.

AKP’nin IMF ile anlaşmayacağız gibi bir iddiası senelerdir bir köşede dursa da, Bakan Şimşek’in “ücret artışları beklenen enflasyona göre yapılmalı” ve yine yakın zamanda “yüksek ücret artışı yüksek enflasyona neden oldu” sözleri IMF ile uyumlu OVP’nin faturayı yine geniş halk kesimlerine çıkaracağının habercisi. Bu kemer sıkma politikalarının yakın vadede ne gibi sonuçlarının olacağını sorduğumuz Çalışma Ekonomisti Özgür Müftüoğlu, önceki krizlere göre şimdiki dönemde uygulanacak bu programın faturasının çok daha ağır olacağını ifade ediyor.

DARBE VE KAOSUN OLDUĞU YILLARDA UYGULANDI

Müftüoğlu öncelikle IMF’nin programının uygulandığı dönemlere dikkat çekerek o dönemlerdeki siyasi atmosferin de tablosunu çıkarıyor: “IMF’nin kuruluş amacı da bugüne kadarki bütün uygulamaları da aslında uluslararası sistemin, yani kapitalizmin küresel düzenini ülkelere uygulatmak, onları oraya entegre etmek. Şimdiye kadar Türkiye 1980’de, daha sonraki zamanlarda 1994 ve 2001 krizlerinde IMF ile anlaşmalar yaptı. IMF şöyle yapıyor, bu küresel üretim ağı içerisinde ülkelerin konumuna göre politikaları ve programları belirliyor. Burada da Türkiye’nin yeri ucuz iş gücüyle küresel rekabet içerisinde yer alması. Dolayısıyla Türkiye'ye yönelik olarak IMF politikalarının temelini Türkiye’de emek maliyetlerin daha ucuz olması oluşturuyor. Bu da uluslararası sermayenin yatırım yapmasına olanak sağlayacak ve bunu çekici hale getirecek.

Bunu Turgut Özal 12 Eylül darbesinde arkasına alarak yapmıştı. Çünkü o zaman da kemer sıkma meselesi vardı, çok uç boyutlardaydı ve de o dönemde var olan demokratik mekanizmalar içerisinde bunu yapmak mümkün değildi. Dolayısıyla askeri darbeyle bu mümkün oldu. Örneğin 94 krizi, Tansu Çiller başbakan olduğu sırada çatışma süreci başladı. 93’ten itibaren Sivas katliamı, Uğur Mumcu'nun ölümü ve diğer siyasi cinayetler, Kürtlerle bir çatışma süreci bu dönem de vardı. Bu kaos içerisinde IMF’nin bu programını uygulamaya çalıştılar. Ondan sonra da 2001’de Kemal Derviş vasıtasıyla bu program bir şekilde tekrar uygulanmaya çalışıldı.”

ESAS MESELE KÜRESEL SERMAYEYE MESAJDI

IMF’nin son ziyaretinin bir borç anlaşması için olmadığını ifade eden Özgür Müftüoğlu, bunun esas itibariyle küresel sermayeye bir mesaj verme niyeti taşıdığını söylüyor: “Bugün de IMF, Türkiye'yi yatırım yapılabilir bir ülke, yani uluslararası sermaye için güven sağlayacak bir ülke olup olmadığını onaylıyor. Bu noktada sizin gidip ondan borç almanız, borçlanma anlaşması yapmanız çok önemli değil artık. Türkiye’ye yaptıkları son ziyaret de esas itibariyle bunu amaçlıyordu. Çünkü bir süredir AKP’nin uyguladığı ekonomik program, küresel düzenin belli ölçülerde dışına çıkmıştı. Bu asla şu demek değildi, Türkiye'deki emekçilerin lehine bir program falan uyguluyor değildi; ama bunun dışında kendi yan sermayelerini ve sermaye birikimini yaratan bir süreci getiriyordu. Bu düzenin tekrar ayara sokulmasıydı temel mesele. Aslında Mehmet Şimşek’in ekonominin başına getirilmesi de bundandı. Şimdi IMF, Merkez Bankası Başkanı ve Mehmet Şimşek'in programına ‘Evet, bu program doğru yolda gidiyor’ dedi. Bu mesaj uluslararası sermayeye yönelik bir mesaj.

Tabii şunu sormak lazım IMF ‘yatırım yapılabilir’ dediği an emek ne olacak? Ucuz emek olacak. Dolayısıyla emeğin sırtına basılacak, kemer sıkma denecek ya da küresel sermaye çevreyi ve ekolojiyi tahrip edecek. Bu zaten böyle denilebilir, evet öyleydi. Ama şimdi bunu tam küresel düzen içerisinde yapacaklar. Zaten yıllardır ormanların kesilip maden arazisi yapılması vs. üzerine yenileri eklenecek. Çünkü yabancı sermaye ucuz hammadde ve ucuz emek isteyecek.

Ucuz emek istediği zaman da orada iki mekanizma var. Bir tanesi ücretleri baskılamak, zaten bunu enflasyon üzerinden yapıyor. İkincisi de sosyal hakları ortadan kaldırmak. Bir üçüncü ayak daha var, o da vergilerin arttırılması, yani halkın ödediği vergilerin arttırılması.”

SEÇİM BELİRSİZLEŞTİRİYOR

Bu programın uygulanmasındaki en büyük belirsizliğin seçimler olduğunu ifade eden Müftüoğlu, AKP’nin yine sosyal yardımlara sarılacağına işaret ediyor: “Orta Vadeli Program da bu zaten buna uygun olarak yapılmıştı. IMF gelip zaten siz bizim programımıza uygun davranıyorsunuz diyor. Burada tek bir belirsizlik var, o da seçim sürecine gidildiği için hükümet ne kadar ve hangi ölçüde uygular bunu ve tabii nereye kadar? Seçime kadar olan süreçte bir şekilde idare etmeye çalışılacaklardır. Ama esas bence programın hayata geçirilmesi seçim sonrasına bırakılacaktır.

Bu tabii bu şu demek değil, sonuç olarak AKP seçimde oy isteyecek. Sonuç itibarıyla AKP, belli toplumsal tabanı olan bir parti dolayısıyla şunu yapabilir, daha önceki süreçlerde de olduğu gibi emekçilerin ücretlerini baskı altına alıp sosyal hakları olabildiğince azaltıp vergileri arttırıp doğalında devam eder. Ama bu arada sosyal yardımları düşürmez ve yoksullaştırmış olan kesimleri daha çok biat ettirecek bir program içerisinde sosyal yardımlarla durumu idare etmeye çalışır.”

SONUÇLARI DAHA AĞIR OLUR

Özgür Müftüoğlu daha önce IMF bazlı programların uygulansa da artık koşulların farklı olduğuna vurgu yapıyor: “Bu politikaları demokrasinin en asgari düzeyinde bile uygulayabilmek mümkün değildir. Zaten büyük bir yoksulluk ve açlık var, özellikle gıda enflasyon çok yüksek. Bunlar daha da derinleşecek ve bunun demokrasi içerisinde olabilmesi mümkün değil. Dolayısıyla Suriye'deki çatışma ile halklar arasındaki gerilimin artırılması ile milliyetçilik körüklenecek.

Tam da bu süreçte emeği ucuzlatmak için kullandığı yabancı göçmen kartı kullanılacak ve elbette karşılık olarak onları yine hedefe koyup yapacak bunu. Yani biat ettirici programlar göreceğiz, ‘Şükredin’ gibi sözler daha da artacaktır. Siyasal İslam’ın çatışma ve savaş projesi bu süreç içerisinde görülecektir. Yoksa normal koşullarda hiçbir toplumda böylesine emekçileri ezecek bir program uygulanamaz.

Bir de şu farkı özellikle vurgulayayım, Türkiye çeşitli zamanlarda yaşadığı krizlerde bu programları kullandı demiştim. Ama bunlarda hiçbir zaman şimdiki kadar vahim bir tablo yoktu. İyi, kötü bir sosyal güvenlik sistemi vardır. Örneğin sağlığa ücretsiz olarak erişim sağlanabiliyordu. Yani şimdiki gibi katkı payları vs. yoktu. Dolayısıyla bir takım hizmetler karşılanıyor, eğitim büyük ölçüde kamusaldı vs. Şimdi ise tablo çok daha ağır. IMF’nin beğendiği bu programın yaratacağı yıkım çok daha fazla olacaktır.”