Kanlı 1 Mayıs tanığı: Kazancı Yokuşu’nun aşağısından kurşun yağdırıyorlardı

Kanlı 1 Mayıs’ta pek çok kişinin ezilerek katledildiği Kazancı Yokuşu’ndan yoldaşları sayesinde kurtulan Murat Toros Gürkaya, “4 sivil giyimli şahıs, atış talimi yapıyormuş gibi insanların üzerine kurşun yağdırıyordu” dedi.

1 MAYIS 1997 TANIĞI

41 kişinin katledildiği 1 Mayıs 1977 Katliamı’ndan, diğer bir deyişle Kanlı 1 Mayıs’tan bu yana tam 47 yıl geçmesine rağmen katliamın hesabı verilmediği gibi 1 Mayıs alanı olan Taksim’de kutlamalar iktidarın keyfi yasaklarıyla engellenmeye çalışılıyor. 2024 1 Mayısı'nı; patron düzeninin iyice ayyuka çıktığı, enflasyon ve yoksulluğun alıp başını gittiği, iş yerlerinde kölelik koşullarının çalışma normuna dönüştürülmeye çalışıldığı, sendikalı olan işçilerin sırf bu nedenle en ağır kodlarla işten atıldığı, sendikaların ise bürokratik zihniyet tarafından ele geçirildiği bir atmosferde karşılayan işçi ve emekçiler, tüm yasaklara rağmen bayramlarını Taksim’de kutlamaya hazırlanıyor.

‘ÇOK HEYECANLIYDIM, İLK KEZ 1 MAYIS’A KATILIYORDUM’

 Türkiye’de 12 Eylül darbesine ve faşist yönetime giden en önemli basamaklardan birinin Kanlı 1 Mayıs’ta döşendiğini vurgulayan katliam tanığı Murat Toros Gürkaya, ANF’ye konuştu.

1 Mayıs 1977 tarihinde işçi bayramının kana bulanacağından habersiz Taksim Meydanı’na akan binlerce gençten biri Murat Toros Gürkaya’ydı. O dönemde henüz 16 yaşında bir lise öğrencisi olan Gürkaya, 1 Mayıs İşçi Bayramı’na ilk kez katılmak üzere sabahın erken saatlerinde Beşiktaş’taki Dev-Genç kortejinde yerini almıştı. Lise yıllarının ilk örgütlendiği yıllar olduğunu anlatan Gürkaya, “Çok heyecanlıydım. Dev-Genç Hareketi’nin içinde yer alıyordum ve ilk kez 1 Mayıs kutlamalarına katılıyordum. Dev- Genç Hareketi'ne yeni girmiştik o dönemde ve Türkiye'deki gelişmeleri çok yakından takip ediyorduk. Kendimizi bir anda olayların içerisinde bulduk" dedi.

‘O GÜN TAM BİR BAYRAM HAVASI VARDI’

 O gün tam anlamıyla bir bayram havası olduğunu belirten Gürkaya, yüz binlerin Taksim’e akın etmek için daha önce belirlenen iki koldan Taksim Meydanı’na yürüdüğünü söyledi. Kendisinin Beşiktaş kolundaki Dev-Genç kortejinde olduğunu anlatan Gürkaya, “Ankara'dan ve diğer illerden gelmiş olan büyük bir kalabalık Dev-Genç pankartı arkasında kendi flamalarını açarak sıralanmışlardı. Eğlenceliydi. Türküler, marşlar ve sloganlar eşliğinde Beşiktaş’tan Akaretler’e çıkarak Halaskargazi Caddesi güzergâhından Taksim’e doğru saatlerce yürüdük. Meydana geldiğimizde akşam saatleriydi. Meydan tıklım tıklımdı. Yaklaşık 500 bin kişi alanı doldurmuştu. Biz alana girdiğimizde konuşmalar başlamıştı. DİSK görevlilerinin bize ayırdığı yere doğru ilerledik. Zaten Taksim göbeğinin büyük bir kısmı Dev-Genç Hareketi’ne ve Kurtuluş Hareketi’ne ayrılmıştı. O nedenle ayrışmalara rağmen Dev-Genç ile Kurtuluş hareketleri hemen hemen yan yana yürüyordu. Sağduyu hakimdi” diye konuştu.

‘ÖNCE SULAR İDARESİ’NDEN İKİ EL SİLAH SESİ DUYULDU, SONRA SERİ ATIŞLAR BAŞLADI’

 İlk silah sesleri geldiğinde Taksim anıtının yanındaki otobüs duraklarının arkasında olan Gürkaya, yaşananları şöyle anlattı:

 “Ben durakların hemen arkasında, InterContinental Oteli İle (bugünkü The Marmara) Anıt’ın arasındaydım. Kazancı Yokuşu’na çok yakın bir mesafedeydim. Grubumuzun sözcüsü olan Bülent Uluer otobüs duraklarının üstünde konuşma yaparken polislerin durduğu Sular İdaresi tarafından iki el silah sesi duyuldu. Kalabalık önce bir irkildi ama hareket etmedi. 3-5 saniyelik bir sessizliğin ardından bu kez her yerden seri atışlar başladı. Kitle panikledi ve koşuşmaya başladı. Bir an önce saklanabileceği, korunabileceği alanlara yöneldi. Orada da en yakın yer bizim grubumuzun da başında olduğu Kazancı Yokuşu'ydu.

‘YIĞILMANIN İÇİNDE KALDIM, 1-2 DAKİKA NEFES ALAMADIM’

 Yokuşun başında üzeri tenteyle kapatılmış kamyonet tarzı bir araç duruyordu. Bu yüzden yol daralmıştı ve sığınmak için yokuşa yönelen insanlar bir anda o dar yerde birbirinin üstüne yığıldı. Ben de yokuşa doğru yönelenlerdendim ve kendimi birden o yığılmanın içinde buldum. Altımda da üstümde de insan yığını vardı. Alt tarafımda bir kadın vardı ve nefes almadığını hissettim. Her yerden insan sesleri, feryatları geliyordu. En az 1-2 dakika nefes alamadım. Çok ızdıraplı saniyelerdi. Öleceğimi düşündüm. O sırada güvenlik almaya çalışan arkadaşlarımız, daha büyük bir yığılmanın önüne geçmek için mecburen bellerindeki silahları çekip yokuşa doğru koşmaya devam eden kitleye doğrultup onları durdurdular ve yığındaki insanları çekip almaya başladılar. Beni de yoldaşlarım o şekilde bulunduğum yığından çekip çıkardılar.

‘EĞİTİLDİKLERİ BELLİYDİ’

 Ayağa kaldırdıklarında ezilmekten felç olmuş gibiydim. Yürüyemiyordum, hiçbir yerimi hissetmiyordum. Arkadaşlarım her iki koluma girip beni bir apartman kapısının önüne oturttular. Her yerden siren, bomba sesleri geliyordu. Bulunduğum Kazancı Yokuşu’nun yaklaşık 100 metre aşağısında 4 sivil giyimli şahıs vardı. Arabaları kendilerine siper etmiş ikisi yolun ortasında, diğer ikisi ise duvar dibinde sanki askerde atış talimi yapıyormuş gibi insanların üzerine kurşun yağdırıyorlardı. Eğitim almış şahıslar oldukları belliydi ve aşağı doğru kaçan insanların üstüne ateş açıyorlardı. O nedenle insanların çoğu yönlerini değiştirip meydana doğru koşmaya devam etti.”

‘SOLUN ÜZERİNE YIKMAYA ÇALIŞTILAR ANCAK BU YALAN TUTMADI!’

O gün Kazancı Yokuşu’nda ezilerek yaşamını yitirenlerin çoğunun Dev-Gençli olduğuna işaret eden Gürkaya, katliam sonrası başta hükümet olmak üzere basının da TKP ve Halkın Kurtuluşu hareketi arasındaki kavgayı bahane ederek katliamı sol üzerine yıkmaya çalıştığını ancak bu yalan spekülasyonların tutmadığını vurguladı. Gürkaya, katliam öncesi devlet tarafından sol içerisinde bir çatışma körüklenmek istense de alanın sahibi durumundaki DİSK’in ve onun arkasındaki siyasi grupların ağırlığı, Dev-Genç’in kitlesel katılımı sayesinde, siyaseten ters düşen akımların kavgasının 1 Mayıs alanına sirayet etmediğini dile getirdi. Nitekim o gün ilk silahların polisin olduğu Sular İdaresi’nin bulunduğu noktadan ateşlendiğini belirten Gürkaya, o iki el silahı ‘haydi başlıyoruz’ dercesine verilmiş bir işaret gibi olduğunu ifade etti.

‘GENÇLİĞİN YAKTIĞI KIVILCIMLA GENİŞ BİR HALK HAREKETİ OLUŞMASINI İSTEMEDİLER’

1 Mayıs 1977 Katliamı'nın 12 Eylül faşist darbesinin önünü açan en önemli basamaklardan biri olduğunu vurgulayan Gürkaya, “Türkiye önemli bir kavşağa gelmişti. İşçisiyle gençliğiyle örülen mücadele örgütlenme gücüyle giderek tırmanıyordu. Bu bilinçlenme ve ilerlemenin önü devlet ve uluslararası güçler tarafından kesilmek isteniyordu. Kanlı 1 Mayıs da bunun önemli bir basamağıydı. Zaten katliam sonrası, özellikle sendikal harekete yönelik yasaklar başladı. İşçi ve köylüler başta olmak üzere halkla öğrencilerin yan yana gelmesi hiç arzu edilmedi. Gençliğin yaktığı kıvılcımla geniş bir halk hareketinin oluşması istenmedi” dedi.

‘ÖZ ELEŞTİRİ YAPILMADI, REKABETÇİ ANLAYIŞ SOLU ZAYIFLATTI’

 Bugünlere gelinmesinin arkasında Türkiye sosyalistlerinin de hatası olduğunu dile getiren Gürkaya, samimi bir öz eleştiri verilmediğini ifade etti.

 Murat Toros Gürkaya, şöyle konuştu:

 “Uluslararası alandaki rekabetçi anlayış dünya solunu çok zayıflattı. Bu rekabetçi anlayış buraya da yansıdı. Dışarıdan ithal edilmiş düşünceler buraya monte edilmeye çalışıldı ve doğal olarak da tutmadı. Devrimci hareketler gibi sendikalar da zayıfladı, giderek halktan koptu. Biz o zaman da mesela DİSK ve ona arka çıkan siyasi gruplaşmalar için reformist diyorduk, bugün de reformist diyoruz (gülüyor). Biz daha çok devrimci metotların kullanılmasını istiyorduk. Bu dönem için o koşullar var mı tartışılır, ama o dönem devrimci metotları kullanma koşulları vardı. Ama devrimci metotları kullanmak da çok üstün bir maharet ister. Yoksa zaten kullandığın metot devrimci metot dışına doğru çıkmaya başlar.

‘ÖNCE BİR ARAYA GELMEYİ ÖĞRENMEK GEREKİYOR'

Devrimci mücadeleye grupçu çıkarlar çerçevesinde yaklaşmak çok tehlikeli ve yanlış. Birbirini suçlayan dillerle bu olmaz. Solun bir araya gelmesi gerekiyor. Artık birlikte hareket etmeyi becerebilmeliler. Bu bir parti veya örgüt etrafında da olabilir. Bunu yapabilecek yetenekli ve birikimli insanlar da vardır. Sağın dağıldığı bir ortamda sol bu avantajı kaçırıyor. Kaçırıyor çünkü yerinde sayıyor sol. Önce bir araya gelmeyi öğrenmek gerekiyor. 1 Mayıs da bu bir araya geliş için önemli bir fırsat.”