Karayılan: Özel savaş taktiklerine prim vermeyiz

HSM Komutanı Murat Karayılan, “Eğer Türkiye’nin çıkarını düşünen temelde adımlar atacaklarsa Kürt tarafı buna yok demez ama asla yaş tahtaya da basmaz. Önder Apo’nun özgürlüğünü eksen almayan çözüm arayışları yok hükmündedir" vurgusunda bulundu.

Halk Savunma Merkezi (HSM) Karargah Komutanı Murat Karayılan, “Kuşkusuz Önder Apo’nun da işaret ettiği gibi PKK’nin, yine yasal-demokratik Kürt siyasetinin çözümde oynayacağı önemli roller vardır. Rejimin yaptığı, birini öbürüyle çatıştırmak gibi basit bir taktiktir. Bundan uzak durulmalı. Kürt bileşenlerin her birinin oynayabileceği rol de göz önünde bulundurulmalı” diye konuştu.

Türk devletinin Kürt sorununun çözümünde geçmişte Önder Apo’yu ve PKK’yi muhatap olarak kabul ettiğini; yine yasal demokratik siyasete rol biçtiğini hatırlatan Murat Karayılan, şimdi ondan geri adım atılamayacağını ve bunun tartışma konusu yapılmasının iyi niyet olamayacağını söyledi. Devlet Bahçeli’nin çağrısı da her ne kadar kendi anlayışına göre ve Kürt tarafının asla kabul etmeyeceği, akıl dışı bir içerikte olsa da özünde Kürt Halk Önderi'ni muhatap olarak görmesinden dolayı yapılmış bir çağrı olduğuna dikkat çeken Karayılan, "Hakikat budur. Bu hakikate göre yaklaşım olursa elbette ki Kürt tarafında da karşılık bulur" dedi.

Halk Savunma Merkezi Karargah Komutanı Murat Karayılan, Türk devletinin 9 yıllık kesintisiz yürüttüğü topyekun savaşı ve 9 yıldır pes etmeyen Kürt direnişinin Türk tarafına Kürt Halk Önderi'nin Meclis'te konuşması gerektiğini söyletmesini, Yeni Özgür Politika gazetesine değerlendirdi.

Kendi cephenizden son 9 yılının önemli aşamalarıyla birlikte özetlemenizi rica etmeden önce karşısında nasıl bir hükümet var ve ne yapmak istedi?

Türk devlet sisteminde geliştirilen iktidarlaşmanın niteliğini ve amacını çok kısa bir biçimde koymamızda yarar var: Ekim 2014’te kaleme alınan 'Çöktürme Planı’nı uygulamak üzere 2015’te altyapısı döşenen ama esas olarak 15 Temmuz 2016’da kontrollü bir biçimde yaşanan darbe senaryosu sonrasında şekillenen ve günümüze kadar devam eden iktidar, normal bir iktidar değildir. Devlet içinde yer alan sağ ve sol kanatlardan ulusalcı-milliyetçi-ırkçı damarların bir araya gelip ittifak kurması sonucu oluşan bir iktidardır. Toplumsal karşılığı olan Erdoğan’ın koordinesinde bir araya gelmiş olan AKP, MHP, Ergenekon ve Kızıl Elmacı kesimlerin katılımı ve desteğiyle oluşan bu hükümet biçimi, 1940’lardan bu yana kurulan hiçbir hükümete benzemeyen, özel savaşın bütün yöntemlerini de kullanan bir savaş hükümeti ve iktidarıdır.

İDEOLOJİK EKSENİ İTTİHAT TERAKKİ’DİR

Temel görevi, Ortadoğu’nun yeniden dizayn edilmesinde Kürtlerin yer almasını önleme, statü kazanmamasını sağlama ve Misak-ı Milli sınırlarını işgal ederek Türkiye’nin bir bölgesel güç haline gelmesidir. Esasta Kürt halkının soykırımına dayanan, Türkiye’nin büyümesini hedefleyen gizli bir stratejiye sahip bir savaş iktidarıdır. Bu amaç için bir araya gelmiş yapılardan oluşan soykırımcı faşist bir rejimdir. İdeolojik ekseni Kemalizm değil, İttihat-Terakki çizgisidir.  Bu zihniyet yapısına dayanan hükümet, ordu, polis faşist-ırkçı bir sistemi kalıcılaştırmayı hedeflemektedir. Sistemini siyasi, sosyal, eğitim, ekonomik, diplomatik, vs. bütün açılardan savaşa göre şekillendirmeyi önüne koyan bir hükümettir.

9 YILDIR YAPMAK İSTEDİĞİ

Bu açıdan son 9 yılda Kürdistan’da geliştirilen savaş, diğer yıllarda yaşanan savaşa benzemeyen, daha kapsamlı, topyekun, devletin bütün gücüyle yürüttüğü bir savaş olarak yaşanıyor. Türk iktidarı, Türkiye’nin jeopolitik ve jeostratejik konumunu pazarlama dahil her şeyini ortaya koyarak, uluslararası güçlerin arasında oynayıp desteğini almaya çalışarak bu savaşı mutlaka kazanmak istedi. Somut amacı Kuzey’de PKK’yi yenmek ve bitirmek; PKK’nin Medya Savunma Alanları’ndaki tüm komuta merkezlerini dağıtmak, Medya Savunma Alanları’nı ortadan kaldırmak, Şengal ve Maxmur Kampı gibi yerleri tasfiye etmek, Rojava Devrimi’ni, Kuzey ve Doğu Suriye Demokratik Özerk Yönetimi'ni tümden tasfiye ve oraları işgal etmektir. Esas olarak Türk devleti, her bakımdan kendisini hazırlayarak dört parçada Apocu hareketi tasfiye temelinde bütün Kürt kazanımlarını ortadan kaldırmayı öncelikli bir hedef olarak önüne koymuştur. 9 yıldır bunun için tüm gücünü ortaya koyarak topyekun bir savaşı yürütüyor.

Türk tarafı, 'güney sınırı' boyunca 30-40 kilometre derinlikte 'güvenlik koridoru' oluşturmaktan söz ediyor. Türk Savunma Bakanı Yaşar Güler, “Bu yaz çemberi tamamlayacağız”; Türk Cumhurbaşkanı da 13 Temmuz'da “Kuzey Irak'taki Pençe Harekat Bölgesi'nde çok yakında kilidi kapatıyoruz” dedi. “Çemberi tamamlamak” ve “Kilidi kapatmak” dediklerinin, coğrafi olarak ve savaştaki ifadesi nedir, gerçekten böyle bir aşamadalar mı?

Türk devlet yetkilileri, her ne kadar 30-40 kilometrelik bir 'tampon bölge'den bahsetseler de esas amaçları ilk etapta Qendîl (Kandil) dahil bütün Medya Savunma Alanları’ndaki güçlerimizi imha etmek, oralarda işgalı sağlamak ve sonrasında Misak-ı Milli sınırlarını kontrol ve denetim altına almaktır. 40 kilometre ile Garê’yi kastediyorlar. Henüz böyle bir şey yoktur. Şu anda Türk ordusunun Heftanîn’de ortalama olarak sınırdan 8 kilometre içeriye doğru işgali söz konusudur. Yine Metina’da 20 kilometreye yakın bir alanı şu anda işgal etmek istiyor, ancak mevcut durumda orada savaş devam ediyor ve işgal amacına henüz ulaşabilmiş değiller. Zap’ın batısında savaş ve büyük bir direniş var. Zap’ın doğusunda ise Kurêjahro’ya kadar uzanan hattı işgal etmişlerdir. Bunun sınırdan mesafesi 20 kilometre civarındadır. Xakurkê’de de işgal alanları parçalıdır. Bir kol biçiminde içeriye doğru ilerleme yapılmıştır. Lelîkan alanına kadar Türk devletinin bir işgali vardır ama aynı alanda gerilla da vardır. Burada da ilerleme mesafesi, 20 kilometreye kadardır. Xinêre alanı ise işgal edilemedi. Bu yıl belli bir kademe ilerleme yaptı ama Xinêre hala gerillanın denetimi altındadır. Kilidi kapatmak söylemleriyle eğer bu kimi yerlerde 8, kimi yerlerde 20 kilometre civarı olan işgal edilmiş alanları kast ediyorlarsa, bu alanlarda üç ayrı yerde savaş devam ediyor. Yani Metîna’da, Batı Zap’ta ve Xinêre-Xakurkê hattında gerilla vardır. Çemberi tamamlama, kilidi kapatma gibi şeyler henüz gerçekleşmiş değildir. Erdoğan, 13 Temmuz’da bir nevi önüne hedef koydu ve muhtemelen planları da öyleydi ama Türk ordusu bu hedefi gerçekleştiremedi. Gerçeklik budur.

Düşmanın gücü ve destekleri ile gerillanın zorluğunu göz önünde bulundurarak mevcut durumu nasıl tanımlıyorsunuz ve ileriye projeksiyon tuttuğunuzda Kürdistan halkına, Kürdistan Özgürlük Mücadelesine inananlara neler söyleyebilirsiniz?

Bugün bölgemiz Ortadoğu, adeta kaynamaktadır. Bölgedeki 3. Dünya Savaşı, tırmanış halindedir ve giderek bunun daha da gelişeceği görülmektedir. Küresel hegemonik güçler, bu savaşla birlikte bölgeye yeniden bir dizayn vermek istiyor. Açıkça görülen husus budur.

Kürdistan üzerindeki sömürgeci güçler, başta mevcut AKP-MHP-Ergenekon rejiminin bütün çabası, bölgede gelişebilecek yeni dizaynda Kürt halkının yer almaması, statüsüzlüğe mahkum edilmesidir; bu da soykırıma tabi tutulması demektir. Şimdi bütün çabalarını bu yönlü yoğunlaştırmaktadırlar. Bu dönemde en çok ihtiyaç duyulan şey, örgütlü toplum ve birliktir. Kürdistan’da ulusal demokratik birliğe, bölgede halklar arasında demokratik-sol-sosyalist güçlerin birliğine çok fazla ihtiyaç vardır. Böyle bir dönemde KDP’nin Türkiye’deki soykırımcı-faşist rejimin yanında yer alması bir handikap olsa da mücadelenin geldiği düzey, halkımızın belli bir bilinç ve örgütlülük durumu da söz konusudur. Dolayısıyla her türlü parçalayıcı engeli aşarak, devrimci bir mücadele hattını oluşturmamızın koşulları daha fazla vardır. Bölgede acımasız bir biçimde katliamlarla gelişen bu savaş, beraberinde köklü birtakım değişiklikleri de sağlayacaktır. Bu sürecin bazı tehlikeli yanları olabileceği gibi avantajları ve fırsatları daha fazla olacaktır. Biz bölge halkları adına, bölgeyi karanlıklara sürüklemek isteyen güçlere karşı, güçlü bir devrimci demokratik direniş hattını geliştirebilmeliyiz.

ÖNDER APO’NUN ELİNİ GÜÇLENDİRMEMİZ GEREKİR

Bu konuda gelişmelerin yoğunlaştığı ve daha çok üzerinde etki yarattığı zemin Kürdistan’dır. Mevcut durumda en ciddi sorun, Önder Apo’nun üzerindeki tecrit ve işkence sisteminin hala devam ediyor olmasıdır. Buna karşı geliştirilen kampanyalar ve çeşitli biçimlerdeki ulusal ve uluslararası düzeydeki mücadele değerli olmakla birlikte, Önder Apo’nun İmralı’da yükselttiği mücadele karşısında çok zayıf kalmaktadır. Bu konuda sorumluluklarımıza yeterli düzeyde sahip çıktığımızı iddia edemeyiz. Bizim pozisyonumuz Önderlik karşısında öz eleştiri pozisyonudur. Biz özeleştiriyi de daha fazla doğru çizgide pratiğe yüklenerek geliştirebiliriz. Hem Hareket olarak hem halk olarak Önder Apo gerçeğine daha fazla cevap olmamız, yükünü hafifletmemiz, elini güçlendirmemiz en temel görevimiz durumundadır. Buna yüklendiğimiz ve bu konuda başarı sağladığımız oranda, ülke ve bölge çapındaki gelişmelere de cevap olmayı başarmış olacağız.

DEMOKRATİK ÇÖZÜME EVET, ÖZEL SAVAŞ TAKTİKLERİNE HAYIR

AKP-MHP iktidarının son dönemde gündemleştirdiği tartışmalar vardır. Sanki yeni bir süreç varmış gibi kendi kendilerine tartışıyorlar ama bize, yani Kürt tarafına şimdiye kadar yansıyan herhangi bir şey yoktur. Hareket olarak demokratik çözüm sürecine karşı değiliz. Bu kadar tecrübeden sonra sıradan özel savaş taktikleri kapsamındaki algı oluşturma politikalarına da prim verecek değiliz. Elbette koşullar değişmiştir, eskinin tekrarı olamaz. Bu doğrudur. Eskiden ciddiyet ve samimiyet yoktu. Türk devleti bir taraftan Önderliğimiz ile görüşmeleri sürdürüyor, “çözümü geliştireceğiz” diyordu, diğer taraftan da 'Çöktürme Planı’nı karar altına alarak savaşa hazırlık yapıyordu. Son tahlilde, tartışmalar sonucu ulaşılan ortak mutabakat reddedildi. Dolmabahçe Sarayı’nda okunan mutabakattan sonra Nisan'da Önder Apo, PKK Kongresi’nin toplanması ve bu sürecin nihayete erdirilmesi çağrısını yapacaktı. Buna hazırlanırken bizzat Tayip Erdoğan tarafından mutabakat inkar ve reddedilerek tecrit ve savaş dayatıldı. Gerçeği budur. Şimdi de bir taraftan sanki yeni bir şey varmış gibi konuşuluyor, diğer taraftan sopa gösteriliyor, tehditler yapılıyor. Biz mücadelemizi yürütüyoruz ve kimseye muhtaç değiliz.

KİMSE YANLIŞ HESAP YAPMAMALI

Ayrıca kimi tartışmalarda ifade edilen “biz PKK’yi kendi sınırlarımız içerisinde zayıflatmışız, hatta bitirmişiz. Sadece Irak ve Suriye’de var” gibi söylemler de gerçeği ifade etmiyor, manipülatiftir. Bizim stratejik düşünerek Kuzey Kürdistan’da bilinçli bir biçimde belli bir esnemeyi geliştiren yaklaşımımızı, zayıflama olarak görenler, yarın ne kadar büyük yanıldıklarını görecektir. Genelde bizim gücümüz 10 yıl öncesinden daha güçlüdür. Kuzey’de belki gerilla hareketi bakımından belli bir azaltma yapılmıştır ama bu konuda kimse kendini aldatmamalı. Bizim güçlü zeminimiz, potansiyelimiz ve çekirdek mevzilenmemiz vardır. Türk devleti, 4-5 yıldır bizi Kuzey’de bitirdiğini söylüyor; bu büyük bir yalandır. Temel olmayan bir-iki eyalet dışında, her yerde gücümüz mevziisini korumaya devam ediyor. Bu açıdan kimse yanlış hesap yapmamalı. Yanlış hesap yapanların kendileri zarar görür.

KÜRT TARAFI YOK DEMEZ, YAŞ TAHTAYA DA BASMAZ

Eğer Türkiye’nin çıkarını düşünen, gerçek yurtseverliğin ağır bastığı bir durum gelişiyorsa ve bu temelde bazı yeni adımları atacaklarsa Kürt tarafı buna yok demez ama asla yaş tahtaya da basmaz. Herkesin bunu bilmesi gerekiyor. Önder Apo’nun özgürlüğünü eksen almayan çözüm arayışları bizim için yok hükmündedir. Eskinin tekrarı değil, eğer yeni yöntemlerle sürece yaklaşılacaksa bu halkadan yaklaşılmalıdır. Mandela yasası çerçevesinde Önder Apo’ya yaklaşılarak diyalogların geliştirilmesi, beraberinde sorunun köklü çözümünü de getirebilir.

BASİT TAKTİKLERDEN UZAK DURULMALI

Kuşkusuz Önder Apo’nun da işaret ettiği gibi PKK’nin, yine yasal-demokratik Kürt siyasetinin çözümde oynayacağı önemli roller vardır. Rejimin yaptığı, birini öbürüyle çatıştırmak gibi basit bir taktiktir. Bundan uzak durularak, Kürt tarafının bileşenlerinin her birinin oynayabileceği rol de göz önünde bulundurulup yaklaşılırsa, sorun olmayacağı açıktır. Kaldı ki, geçmişte Türk devleti Kürt sorununun çözümünde Önder Apo’yu ve PKK’yi muhatap olarak kabul etmiştir. Yine yasal demokratik siyasete rol biçmiştir. Şimdi ondan geri adım atılamaz ve bunun tartışma konusu yapılması iyi niyet olamaz. Devlet, 'Oslo görüşmeleri'ni kiminle üç yıl boyunca sürdürdü? İmralı görüşmeleri hangi temelde sürdürüldü? Devlet, Önder Abdullah Öcalan’ı muhatap olarak kabul ettiği için bu görüşmeler sürdürüldü.

DEVLET BAHÇELİ MUHATAP OLARAK GÖRÜYOR

En son, Devlet Bahçeli’nin çağrısı da her ne kadar kendi anlayışına göre ve bizim asla kabul etmeyeceğimiz, akıl dışı bir içerikte olsa da özünde Önder Apo’yu muhatap olarak görmesinden dolayı yapılmış bir çağrıdır. Bu gerçek ortadadır. Bu gerçeği atlayıp, başka bir versiyon üzerinde durmakla herhangi bir çözüm durumu gelişemez. Hakikat budur, bu hakikate göre yaklaşım olursa elbette ki Kürt tarafında da karşılık bulur. Böyle değil de sıkışmışlıktan kurtulmanın arayışları çerçevesinde çeşitli taktikleri geliştirme yaklaşımları da sonuç almayacaktır. Bu gibi taktik manevralara karşı Kürt tarafının karnı toktur.

Sonuç olarak şunu belirtmek isterim ki; Kürdistan Özgürlük Gerillası, özel savaş taktiklerine asla prim vermeyecektir. Tarihin bu önemli döneminde yüksek bir kararlılıkla Önder Apo çizgisinde her zamankinden daha fazla üstüne düşen rolü oynayacak ve görevini layıkıyla yerine getirecektir. Dayandığı tecrübe birikimi, ideolojik, politik ve askeri performansı ile daha güçlü direnecek ve savaşarak kazanmayı başaracaktır.