KCK Ekoloji Komitesi, Amed’in Çinar ilçesi ile Mêrdîn’in Şemrex ilçesi arasında çıkan ve 14 kişinin yaşamını yitirdiği, onlarca kişinin yaralandığı yangın ile ilgili yazılı açıklama yaptı. Açıklama şöyle:
Şemrex ve Çinar ilçelerine bağlı alanda DEDAŞ ve devletin elbirliğiyle gerçekleştirilen katliam nedeniyle halkımızın yaşadığı acıyı paylaşıyor, bundan derin üzüntü duyduğumuzu vurgulamak istiyoruz. Öncelikle bu katliamda can verenlere rahmet, yakınlarını yitiren aileler ve Kurdistan halkına başsağlığı, yaralılara acil şifalar diliyoruz.
AKP İKTİDARIN SORUMLULUĞU HALKA YÜKLEMEK İSTİYOR
Görgü tanıklarının ifadeleri açık biçimde katliamın bizzat DEDAŞ tarafından işlendiğini ortaya koydu. Halkın yıllardır yaptığı uyarılara ve resmi başvurulara rağmen elektrik direklerini onarmayan ve bu nedenle daha önce ölümlere sebep olan DEDAŞ, bu katliamın da başlıca sorumlusudur. Buna rağmen AKP iktidarı her zaman olduğu gibi katliam sorumlularını koruma arayışında. DEDAŞ ile birlikte bu katliamın sorumlusu olan AKP iktidarı, suçu örtbas etmek için yangının anızdan kaynaklandığını iddia ederek sorumluluğu halka yüklemek istiyor.
DEDAŞ HİZMET DEĞİL ZULÜM DAĞITIYOR
DEDAŞ, Şemrex ve Çinar yangınında yaşanan can kayıpları, doğaya verilen zarar ve yüzlerce hayvanın ölümüyle üç katliamı bir arada işledi. Yıllardır Kürt halkına karşı planlı ve sistematik biçimde uyguladığı düşmanca politikaları katliam düzeyine ulaştırarak bu düşmanlığı aleni olarak ortaya koydu. Adı elektrik dağıtım şirketi olan DEDAŞ, bugüne kadar sürekli Kürt halkını elektriksiz, susuz bırakarak hizmet değil, zulüm dağıtan bir kurum işlevini gördü. Halka, doğaya, tarıma düşman politikalarıyla Türk devletinin Kurdistan’da yürüttüğü ekolojik kırım ve özel savaş uygulamalarının yürütücüsü oldu. Tüm Ortadoğu’nun su ihtiyacını karşılayacak barajların inşa edildiği Kurdistan coğrafyası, devlet ve DEDAŞ’ın eliyle susuz ve elektriksiz bırakılarak tarım ve hayvancılık bitirilme düzeyine getirildi. Süreklileşen zulmüyle halka yoksulluk, susuzluk ve göç dayatıldı. DEDAŞ, hizmet ettiği özel savaş politikalarıyla Kürt halkının tüm yaşam imkanlarını yok ederek, Türk devletinin savaş uygulamalarına direnen Kurdistan’ın boşaltılmasında en etkili rolü oynadı.
DEDAŞ kadar, AKP iktidarı da yangına müdahale etmeyip, katliamın yaşanmasına zemin hazırladığı için sorumludur. Bu katliamla bir kez daha halk ve doğa için en büyük felaketin devlet ve uyguladığı politikalar olduğu görüldü. AKP, 6 Şubat Mereş depremi, Soma ve İliç katliamında olduğu gibi yine halk ve doğa düşmanlığını ortaya koydu. Türk devleti bugüne kadar uçağı, helikopterleri ve jandarmasını Kürt halkını katletmek, Kurdistan doğasını, ormanını yok etmek için kullandı. Türkiye kentlerinde olduğu gibi jandarmasını doğayı korumak için değil yandaş şirketlerin çıkarları ve ekolojik kırım, orman katliamları için devreye koydu. Türk devletinin hava gücü ve tüm imkanları Kürtleri katletmek için Roboskî, Şengal, Rojava, Başûr; Kurdistan’ın dört bir yanında gece gündüz hazır tutulurken, bugüne kadar doğa ve kamu yararı için kullanılmadı. Savaş bütçesini her yıl artırıp NATO’nun en büyük ordularından olduğuyla övünen devlet yetkilileri orman yangınları, doğal afetler ve iklim krizi için bütçe ayırmak bir yana, halktan toplanan yardımları da hortumladı.
Yıllardır Kurdistan’da uygulanan savaşın bir parçası olarak devreye konulan ekolojik kırım, barajlar, enerji santralleri ve tarım karşıtı politikalarla Kurdistan topraklarını işgal ederek Kürt halkının yaşam olanaklarını ortadan kaldırmak isteyen Türk devleti, felaketler ve katliamlarla bunu derinleştirmek arayışında. Bu uygulamalar bir kez daha Türk devletinin faşist, çıkarcı zihniyetiyle doğaya ve tüm halklara yönelik en büyük tehdit olduğunu ortaya koydu. Karşılaştığımız her felaketin sonuçları devletin bu zihniyeti nedeniyle daha da ağırlaşıp yenilerine yol açıyor.
TÜRK DEVLETİNİN GELECEĞİMİZİ TEHDİT EDEN UYGULAMALARINA SESSİZ KALINMAMALI
Bu zihniyetin sonucu olarak daha büyük felaketlerle karşı karşıya kalmamız da muhtemeldir. Kürdistan, Türkiye halkları ve ekoloji hareketleri olarak halkı, doğayı ve hayvanları devletin bu kırımı, şiddeti ve sebep olduğu felaketlere karşı korumakla sorumluyuz. Halkı yerinden göçertmek, toprağına el koymak amacıyla devletin yürüttüğü tüm politikalara karşı konulmalı. Halkın tarım ve hayvancılık yapmasına imkan vermeyen, ormanı, toprağını, suyunu gasp ederek geleceğimizi tehdit eden uygulamalarına sessiz kalınmamalı.
Yaşananlar, bir kez daha devletten yardım istemek değil, hesap sormak ve devletin yol açtığı ve gelebilecek tüm felaketlere karşı tedbir almak ve mücadeleyi büyütmek gerektiğini gösteriyor. Dolayısıyla halktan, doğadan, yaşamdan yana olanlar için tüm felaketlerden sonra yapılması gereken bunun müsebbibi devletten yardım ummak değil dayanışmayı, örgütlülüğü ve direnişi büyütmektir. İktidarın doğa ve halk düşmanı politikaları ancak örgütlü, bilinçli topyekûn bir mücadeleyle durdurulabilir. Bu katliamlara karşı durmak için tüm imkanlar seferber edilerek doğa ve toplum için mücadele edilmeli. DEDAŞ ve devlet gerçekleştirdiği katliam ve bugüne kadar uyguladığı zulmün hesabını mutlaka vermeli. Bunun için mücadele edilmeli.
Bu felaketlerde yaşanan acılar bir kez daha ekolojik kırımın hepimizin ortak sorunu, ortak derdi olduğunu gösteriyor. Dünyanın neresinde olursa olsun kesilen her ağacın, esirgenen ve kirletilen su ve havanın ortak değerler olduğu bilinciyle hareket edilerek korunmalı. Devletin “güvenlik” söylemleriyle terörize eden politikalarına, mekan ve etnik sınırlara takılmadan, devlet eliyle yok edilmek istenen ağacın, suyun, havanın geleceğimizin ortak değerleri olduğu bilinciyle hareket edilmesi önem taşıyor. Ekolojik mücadelenin bu bilinç ve sorumlulukla yürütülmesi doğaya, hepimize ve geleceğimize kazandıracak, bu kırıma karşı bizi güçlü kılacak olan yegane tutumdur. Bu faşizan, kırımcı zihniyetini ancak ortak ekolojik mücadelemiz durdurabilir. İktidarın felaketlerini önlemek, bulunduğumuz her yerde yürüteceğimiz mücadeleyle mümkün.