Keskin: Uluslararası sözleşmeler devletlerin suçlarını örtüyor!

İsrail örneğinde görüldüğü gibi uluslararası sözleşmelerin devletlerin suçlarını önlemek değil üstünü örtmek için bir kılıf haline geldiğini vurgulayan İHD Genel Başkanı Eren Keskin, “Tek denetim mekanizması barışçı hareketlerin güçlenmesidir” dedi.

İsrail devletinin Hamas’ın saldırılarını bahane ederek Gazze’ye 7 Ekim’de başlattığı soykırım saldırıları çoluk çocuk demeden sürüyor. Başta ABD ve Batı ülkelerinden aldığı destekle sivilleri, hastaneleri, okulları, camileri, kiliseleri ve yerleşim yerlerini bombalayan İsrail’in hiçbir engel tanımaması uluslararası sözleşmeleri ve Birleşmiş Milletler’in işlevini bir kez daha sorgulanmasına neden oldu. Konuyu ANF’ye değerlendiren İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Başkanı, hukukçu Eren Keskin, uluslararası sözleşmelerin maalesef devletlerin suçlarının üstünü örtmek için bir kılıf haline geldiğini vurguladı.

‘İSRAİL’İN SALDIRILARI İNSANLIK SUÇU!’

Keskin, İsrail’in Filistin’e yönelik saldırılarının uluslararası sözleşmeleri ihlal ettiğini ve insanlık suçu oluşturduğunu vurguladı. Uluslararası hukukun savaş kurallarını düzenleyen 1949’da hazırlanmış, 1951’de de imzalanmış Cenevre Savaş Sözleşmesi olduğunu hatırlatan Keskin, çeşitli bölümlerden oluşan bu sözleşmenin, sivillere, hastalara, yaralılara, esirlere yaklaşımı düzenlediğini belirtti. Ancak savaşın içinde olan ve bu sözleşmeyi imzalamış hiçbir devletin buna uygun davranmadığına işaret eden Keskin, bu nedenle öncelikle uluslararası hukukun nasıl oluştuğuna bakmak gerektiğini söyledi. Uluslararası hukukun dünyada egemen olan devletler tarafından düzenlenen bir “hukuk” olduğunu hatırlatan Keskin, burada bir ikiyüzlülüğün söz konusu olduğunun altını çizdi.

‘HUKUKU HEPSİ İHLAL EDİYOR’

“Hukuku hem düzenliyorlar hem de kendileri ihlal ediyorlar” diyen Keskin, şöyle konuştu: “İşte bu yüzden karşı çıkacak kimse yok çünkü hepsi ihlal ediyor. Bugün Amerika’nın, Avrupa’nın, Türkiye’nin İsrail’i eleştirmesi ne kadar gerçekçi bir eleştiri? Amerika uyuyor mu uluslararası savaş sözleşmelerine? Aynı onlar gibi İsrail de uymuyor. O nedenle uluslararası sözleşmeler maalesef devletlerin suçlarının üstünü örtmek için bir kılıf haline gelmiş. Yazılı hukukta çok güzel kurallar var, mesela uluslararası Cenevre Savaş Sözleşmesi, asla hastaneler vurulmaz, diyor. Hastaneleri peki hangi devletler vurmadı? Savaş içinde bütün devletler hastaneleri vurdu. O nedenle bu tartışmanın sadece İsrail üzerinden yapılmasını doğru bulmuyorum. Bugün hastaneleri ve sivil yerleşim yerlerini İsrail vuruyor ama Türkiye Kobanê ve Rojava’da Cenevre Sözleşmesi’ne uyuyor mu? Peki Amerika Irak’ta ve Afganistan’da uydu mu bu kurallara? Hiçbiri bu sözleşmeye uymadı ve hepsi bu sözleşmeyi ihlal ettiği için devletlerin tavrı insanlara güven vermiyor.”

‘ULUSLARARASI HUKUK EGEMENLERİN HUKUKU’

Uluslararası hukukun egemenlerin yarattığı bir hukuk olduğunu vurgulayan Keskin, zaten bu sözleşmelerin hazırlanmasındaki esas etkenin insan hakları mücadeleleri olduğunu kaydetti. Egemen devletleri bu sözleşmeleri yapmaya itenin devrimcilerin ve hak savunucularının mücadelesi olduğunun altını çizen Keskin, o mücadeleler sayesinde bu sözleşmeleri yazmak zorunda kalan devletlerin bu sözleşmeleri ihlal ettiklerini kaydetti.

‘BİRLEŞMİŞ MİLLETLER DEMEK AMERİKA DEMEK’

Birleşmiş Milletler’in (BM) görevinin dünyada savaşları önlemek, savaş tehdidi oluşturan unsurları engellemek olduğunu belirten Keskin, “Ancak BM demek aynı zamanda Amerika demek. Bu anlamda Amerika’nın BM üzerinde büyük bir egemenliği vardır. Ve Amerika’nın onayladığı savaşlarda, örneğin İsrail-Filistin meselesinde BM görevini yapmaz ya da yapamaz. Son günlerde BM Güvenlik Konseyi’nde Amerika’nın engelleme koymasıyla Gazze ateşkes öneri tasarısının veto edilmesi bunun bir örneği” dedi.

‘HER DEVLETİN MİLİTARİST SİSTEMİNİ SÜRDÜRMEK İÇİN BİR DÜŞMANA İHTİYACI VARDIR’

Keskin, her devletin kendi ulus devlet yapısını koruyabilmek, militarist sistemi sürdürebilmek için ırkçılığa, milliyetçiliğe ve bir düşmana ihtiyacı olduğunu belirtti. Çok kolay barış yapılabilecek bir coğrafyada yıllardır savaşın devam ettiğini kaydeden Keskin, “Bir düşman var ve o düşman üzerinden ırkçı milliyetçilik ile toplum örgütleniyor ve kolay yönetiliyor böylece. Bütün coğrafyalarda birbirine benzer şeyler yaşanıyor” diye konuştu.

‘TÜRKİYE ABD VE İSRAİL İLE İLİŞKİLERİNİN BOZULMASINI İSTEMİYOR’

Türkiye’de iktidarın Filistin’e sahip çıkmasının tek nedeninin oradaki insanların Müslüman olmasından kaynaklandığını belirten Keskin, “Türkiye Hamas’ın liderliğini destekliyor. Bunu kimi zaman açık açık ifade etse de aynı zamanda Amerika ve İsrail ile ilişkilerini de bozmak istemiyor. Çünkü ilişkilerin bozulması demek ekonomik ve siyasal olarak çok büyük sorunlar yaşaması demek. Amerika ile ilişkileri, özellikle Kürt meselesi nedeniyle zaten iyi değil. Diğer taraftan İsrail ile ilişkilerinin bozulmasını istemiyor. Çünkü İsrail ile çok büyük ekonomik çıkar ilişkileri var. Türkiye iki arada bir derede kalmış durumda, o yüzden de insanların gazını almak için Bahçeli’yi konuşturuyorlar. O da trajikomik; Ferdi Tayfur şarkıları eşliğinde Filistin'e destek veriliyor. O açıdan ben Türkiye’nin İsrail-Filistin meselesinde garantör olabileceğini düşünmüyorum” dedi.

‘MUHALİF HER KÜRT DÜŞMAN GÖRÜLÜYOR’

İsrail’i eleştiren Türkiye devletinin ve iktidarının Kürt meselesi konusundaki pratiklerinin daha da kötü olduğuna işaret eden Keskin, sözlerini şöyle sürdürdü: “Türkiye Cumhuriyeti devleti, sivil Kürtleri de hedef alıyor. Sivil siyasi partileri kapatıyor. Sivil siyasetçiler bugün cezaevinde. Yani Türkiye'de şöyle bir fark var. Silahlı ya da silahsız muhalif olan her Kürt düşman olarak görülüyor. Şimdi Selahattin Demirtaş, Gültan Kışanak ya da Sebahat Tuncel silahlı insanlar mı? Değil ama cezaevindeler. Ben mesela 30 yıldır insan hakları hareketi içindeyim. Bu devlet sadece bir muhalif insan hakları savunucusu olduğum için ‘silahlı örgüt üyeliğinden’ bana ceza verdi. O açıdan Türkiye'de Kürtlerin durumu daha kötü. O nedenle bu tartışma yapılırken Türkiye'yi de mutlaka eleştirmek gerekiyor. Yani herkes oturmuş, Filistin üzerinden İsrail'i eleştiriyor. Evet, İsrail devleti çok korkunç bir politika izliyor ama biz 30 yıllık insan hakları mücadelesi içinde öldürülmüş, yerlerde sürüklenen kadınlar gördük bu coğrafyada. Gözümüzün önünde köyler yakıldı, yaşlı insanlar öldürüldü.

‘EN BÜYÜK İNSAN HAKLARI SUÇLARINI DEVLETLER İŞLER’

Lice katliamından sonra oraya gittiğimizde komutan bizi kurşuna dizmek için sıraya koydu. Kurşuna diziyordu bizi, son anda vazgeçti. Biz kendimiz ölümle burun buruna geldik. O nedenle bugün bu tartışmaları yapanların kendi coğrafyalarını hiç görmeden İsrail'i eleştirmeleri çok kolay. Sağcısı, solcusu, Türk'ü, Kürt'ü herkes eleştiriyor ama senin kendi devletin savaş hukukuna uygun davranıyor mu? Buna bakabiliyor musun? Ben o zaman sana demokrat derim. İlla sosyalist olması gerekmiyor. Sosyalistlerin birçoğu da zaten Kurdistan’da yaşananları görmüyor. O nedenle ben bu konuda son derece objektif yaklaşmak gerektiğini düşünüyorum. En büyük insan hakları suçlarını devletler işler ve bu suçların üzerini aynı devletler itina ile kapatırlar. Tıpkı 1915’te Ermeni soykırımında, Dersim 1937/1938’de, Ukrayna'da ve bugün Filistin’de olduğu gibi.”

‘İSRAİL’DE BÜYÜK BİR BARIŞ HAREKETİ DE VAR’

Burada tek denetim mekanizmasının barış hareketlerinin güçlenmesi olduğunu vurgulayan Keskin, şunları kaydetti: “Her ne kadar bizim coğrafyamızdaki özellikle yerleşik sistemin basın organlarında İsrail'deki barış yanlılarının gösterileri hiç gösterilmiyorsa, topluma iletilmemeye çalışılıyorsa ve sanki bütün İsrail halkı da devletleri gibiymiş gibi gösteriliyorsa da, İsrail’de büyük bir barış hareketi var. Ve bu öyle bir barış hareketi ki Türkiye’dekinden çok daha güçlü. Her gün sokaklarda bu insanlar. Sonuçta soykırım yaşamış bir halk. Bizim coğrafyamızda da yaşayan Yahudiler var ve onlar şu an bazı kesimler tarafından yapılan protestolarda kullanılan toptancı ve düşmanlaştırıcı dilden ötürü çok tedirginler, sokağa bile çıkamıyorlar, ibadet yerlerine gidemiyorlar. Biz o yüzden İHD olarak İsrail Başkonsolosluğu’nun önüne gitmedik. Çünkü onları ürkütmek istemedik.

‘EZİLEN HALKLARIN VE BARIŞÇI HAREKETLERİN DAYANIŞMASI GEREKİYOR’

Filistin’de de barışçı güçler, Hamas tarafından engellenen devrimci, sosyalist yapılar var. Bu konuda benim bir şiddet örgütü olarak tanımladığım Hamas’ı Türkiye’de destekleyenlere de şunu hatırlatmak isterim. İran’da da şaha karşı direnişte oradaki İslamcıları sosyalistler (TUDEH) destekledi ama sonra İslamcı iktidar geldiğinde önce sosyalistleri yok etti. O yüzden söylem kurarken hem İsrail’deki hem de Filistin’deki barış hareketleriyle hem de buradaki Yahudi vatandaşlarımızla dayanışmak zorundayız. Önemli olan bizim coğrafyamızda yaşayan sosyalistlerin, insan hakları savunucuları ve barış yanlılarının denetimidir. Ezilen halkların ve barışçı hareketlerin birbirleriyle dayanışması gerekiyor. Bence esas denetim mekanizması, sivil denetim mekanizmalarıdır. Aslında bütün devletler Türkiye'de olduğu gibi militarist yapılardır. Devletlerin özü budur zaten. O nedenle bence bu savaşları engelleyecek temel mekanizma, tüm coğrafyalarda yaşayan sivil insanlardır; sivil barışçı hareketlerin, mekanizmaların güçlenmesi gerekiyor.”