İktidarın, toplumsal muhalefeti tümden susturmak için bütünlüklü bir program uyguladığını; İmralı'daki tecridin de bu programın bir parçası olduğunu belirten Kürt siyasetçi Gültan Kışanak, “Demokrasi güçlerinin, adalet ve hukuk sorununun, tekil örnekler sorunu olmaktan çıktığını görmesi gerekir” dedi.
Yerine kayyum atanarak 31 Ekim 2016’da tutuklanan Amed Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Gültan Kışanak, 7 yıllık azami tutukluluk süresi 25 Ekim'de dolmasına rağmen tahliye edilmiyor. Kışanak’ın avukatları, uzun tutukluluğun tamamlanmasına rağmen tahliye edilmemesine ilişkin 11 Aralık’ta Anayasa Mahkemesi’ne itirazda bulundu. Halen Kocaeli 1 No’lu F Tipi Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde rehin tutulan Kışanak, ANF’nin sorularını yanıtladı.
MAHKEME REHİN ALINDIĞIMIZI KABUL ETTİ
Kobanê Kumpas Davası’na bakan mahkeme heyetinin, kendisi ve arkadaşlarının tahliyesini engellediğini belirten Kışanak, “Bunun adı rehin almaktır. Açıkça yasalar hiçe sayılarak, demokratik siyaset, Saray’ın talimatıyla cezaevinde rehin tutuluyor” dedi. Mahkemenin tavrının aslında kendilerinin rehine olduğunun kabul edilmesi olduğunu vurgulayan Kışanak, yargılandıkları davanın artık bir rehine davası olduğunu belirtti. Burada asıl önemli olanın kamuoyunun yaşatılan hukuksuzluklara alışmaması olduğunu kaydeden Kışanak, şöyle devam etti: “AİHM ve AYM kararlarını uygulamayan, muhalif siyasetçileri yürüttükleri siyasi faaliyetler, gazetecileri yazdıkları haberler nedeniyle cezaevine gönderen, azami tutukluluk süresini dahi dikkate almayan yargı pratiği, kanıksanır ve ‘yargı siyasallaştı’ denilerek kabul edilirse asıl tehlike o zaman başlar. Demokrasi güçlerinin, adalet ve hukuk sorununun, tekil örnekler sorunu olmaktan çıktığını görmesi gerekir. Artık anayasal sistemin varlık/yokluk sorunu haline geldi.”
İKTİDAR AYM’YE MÜDAHALEYE HAZIRLANIYOR
AYM ile Yargıtay arasındaki gerilime işaret eden Kışanak, yaşanan gerilimin aslında iktidarın AYM’ye müdahale etmesi anlamına geldiğini belirterek, şu değerlendirmede bulundu: “Yargıtay Başsavcılığı verdikleri karar nedeniyle AYM üyelerini yargılamak için soruşturma yürütüyor. ‘Hakem benim’ diyen iktidar, AYM'nin yetkilerini sınırlamak için uygun şartların oluşmasını bekliyor. Hukuk devletinde, kamu gücü başta Anayasa olmak üzere yasalarla sınırlıdır. Yargı mensupları, iktidar elitleri, kamu gücünü elinde bulunduran herkes, yasalara uymak zorundadır. En üst norm olan Anayasa’nın görevi/işlevi/amacı, yurttaşların haklarını korumak; iktidar/gücü sınırlamaktır.”
KÜRT SİYASETİNE YAPILANLARA SESSİZ KALINDIĞI İÇİN...
İmralı’da başlatılan ve tüm cezaevlerine yayılan tecrit politikalarına da değinen Kışanak, Kürt siyasetine yönelik baskılara sessiz kalınmasının bu tecrit politikalarının artmasında önemli bir rolü olduğunu belirtti. Kışanak, şunları ifade etti: “Demokratik Kürt siyaseti ‘terörist’ ilan edildiğinde, halkın seçilmiş temsilcileri cezaevine gönderildiğinde, belediyelere kayyum atandığında, barış için yürütülen çalışmalar suç gibi gösterildiğinde, İmralı’da mevcut hukuk kurallarının tümü askıya alındığında ve daha nice hukuksuzluk yaşandığında güçlü itirazlar geliştirilmediği için hukuksuzluk tüm muhalefeti kuşatacak kadar genişledi. Cezaevleri bir ülkenin aynasıdır. Bir ülkede demokrasi ve özgürlük sorunu varsa cezaevlerinde de siyasi tutsaklar vardır. Bir ülkede ayrımcılık ve toplumsal barış sorunu varsa cezaevlerinde şiddete ve ayrımcılığa karşı mücadele edenler vardır.”
İMRALI TECRİDİNE KARŞI ÇIKMADAN OLMAZ
İktidarın, İmralı’da uyguladığı tecrit politikasına karşı çıkılmadan bütünlüklü bir demokrasi mücadelesinin verilemeyeceğinin altını çizen Kışanak, şunları belirtti: “İmralı’daki tecrit ve izolasyonla yeterince mücadele edilmediği için bugün dört bir yanda tek kişilik hücre sistemine dayalı S Tipi ve Y Tipi cezaevleri açılıyor. Bir tahliye tarihi olmadan, ömür boyu, bir hücrede tecrit altında tutulmayı öngören ‘ağırlaştırılmış müebbet hapis’ cezaları veriliyor. CPT’nin raporlarında defalarca, bu uygulamanın ‘umut hakkı’nı yok etiği ve tahliye tarihi olmadan bir ceza verilemeyeceği belirtildiği halde, bu uygulama da ısrar ediliyor. Hasta tutsaklar, cezaevinde ölüme terk ediliyor. Siyasi tutsakların, mahkeme kararında belirtilen ceza süresi sona erdiği halde tahliye olmaları engelleniyor. Sudan bahanelerle infaz indirimleri yakılıyor. Mahkemelerin belirlediği şartlı tahliye tarihi gelen kişilerin, tahliye olması cezaevi gözlem kurulları kararlarıyla engelleniyor.”
İKTİDAR BÜTÜNLÜKLÜ PROGRAM UYGULUYOR
Af tartışmalarının bir anlamının olmadığını kaydeden Kışanak, iktidarın krizinin insan haklarını ve hukuku rafa kaldırdığını belirtti. Kışanak, değerlendirmelerini şöyle sürdürdü: “İktidar, toplumsal muhalefeti tümden susturmak için bütünlüklü bir program uyguluyor. İmralı'daki tecrit de bu programın bir parçası. Hukuk devletinde, bir insanın, yıllarca ailesini ve avukatlarını görmesi hiçbir bahaneyle yasaklanamaz. Bunun hukuki bir izahı yoktur. Yıllardan beri ‘koster bozuk’, ‘disiplin cezası var’ gibi bahanelerle görüş yasağı uygulanması, keyfiyettir. İktidar, İmralı Cezaevi’nde en azından mevcut yasalara uymaya davet edilmeden, bütünlüklü bir demokrasi mücadelesi yürütülemez. Yıllarca ‘örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt üyesi gibi’ ceza verilemez; bu yasa Anayasa ve uluslararası mevzuata aykırıdır, dedik. Binlerce insan bu yasa nedeniyle mağdur edildi. Şimdi AYM bu yasayı iptal kararı verdi. Cezaevi İdari Gözlem Kurullarına, şartlı tahliyeyi engelleme yetkisi veren yasa da açıkça Anayasa’ya aykırıdır, keyfiyete ve farklı uygulamaya açıktır.”
BÜTÜN MUHALİF BELEDİYELER KAYYUM RİSKİYLE KARŞI KARŞIYADIR
Yaklaşan yerel seçimlerle beraber yeniden tartışılmaya başlanan kayyum uygulamalarına da değinen Kışanak, siyasi iktidara, belediyelere kesinleşmiş bir yargı kararı olmadan kayyum atama yetkisi veren yasa yürürlükte olduğu sürece muhalefet partilerinin kazandığı hiçbir belediyenin güvende olamayacağını vurguladı.