‘Krizin faturasını üreticiye yüklüyor’
TMO’nun belirlediği buğday fiyatlarının, ekonomik krizin yükünü üreticiye atmak olduğunu belirten DEM Parti’den Melis Emine Tantan, üreticinin daha buğdayı ekerken zarar ettiğini söyledi.
TMO’nun belirlediği buğday fiyatlarının, ekonomik krizin yükünü üreticiye atmak olduğunu belirten DEM Parti’den Melis Emine Tantan, üreticinin daha buğdayı ekerken zarar ettiğini söyledi.
DEM Parti Ekoloji ve Tarım Komisyonu Eşsözcüsü Melis Emine Tantan, iktidarın tarım politikasıyla toplumun tüm kesimlerini gıdasızlıkla ve yoksullukla baş başa bırakma pratiği sergilediğini belirterek, “Çiftçinin karşılaştığı zorluklar nedeniyle üretimden elinin çektirilmesi planı, Kurdistan’da savaş politikalarıyla destekleniyor” dedi.
Toprak Mahsulleri Ofisinin (TMO) ton başına makarnalık buğdayda 10 bin lira, ekmeklik buğdayda 9 bin 250 lira, arpa içinse ton başına 7 bin 250 lira ödeme yapacak. Açıklanan fiyatların enflasyonun ve maliyetlerin altında kaldığını söyleyen üreticiler kararı eleştirirken TMO Genel Müdürü Ahmet Güldal ise bu rakamları savunarak, “Buğday alım fiyatı maliyetlerin oldukça üzerinde belirlendi. Alım fiyatı, gerçek maliyetler, üretimin sürdürülebilirliği, iç ve dış piyasa fiyatlarıyla tüketici fiyatları dikkate alınarak belirlenmektedir” dedi. CHP ise geçtiğimiz günlerde Tekirdağ'ın Hayrabolu ilçesinde bir buğday mitingi düzenledi. Burada konuşan CHP Genel Başkanı Özgür Özel, açıklanan buğday taban fiyatını yeterli bulmadıklarını belirterek, “Bu açıklama çiftçimizle alay etmektir. Bu fiyat kesinlikle 15 liranın altında olmamalıdır” ifadelerini kullandı.
ÇİFTÇİNİN ZARARI KATLANIYOR
ANF’ye konuşan DEM Parti Ekoloji ve Tarım Komisyonu Eşsözcüsü Melis Emine Tantan, “İktidar ekonomik krizi yönetemediği gibi yönetemedikçe de tüm açıklarını üreticilere yıkarak bir nevi bedelini ödeterek yoluna bakıyor. Üreticiler buğdayı eker ekmez zarardalar, buna hasat sürecinde denk gelinebilecek sorunlar ve sulama masrafları eklendiğinde zarar daha da katlanıyor” dedi.
Küçük üreticinin ve yerli üretimin desteklenmesi söylemlerinin, sadece göz boyama olarak kaldığını kaydeden Tantan, “İktidar, fiyat politikasıyla üreticiyi zora sokmakla kalmıyor, üzerine bir de ürün ithalatıyla üreticiyi daha da zor koşullara itiyor. Üstelik bunu bir yandan yerlilik-millilik diye överek yapıyorlar. Görüldüğü üzere aslında küçük üreticiler/çiftçiler kaderine terk edilmiş durumda. Fiyatların acilen çiftçilerin zarar etmeyecekleri ve talep ettikleri seviyeye çıkartılarak yeniden belirlenmesi gerekiyor” şeklinde konuştu.
GIDA GÜVENLİĞİ AÇISINDAN RİSK
Taban fiyatlarının düşüklüğünün, sadece üreticileri etkilemediğini, zararı göze alarak üretim yapanların elinde ürünler kalırken tüketicilerinse ya ürüne ulaşamadığını ya da oldukça pahalı ulaştığını belirten Tantan, “Tüm bu durumlar gıda güvenliği açısından da önemli bir risk teşkil ediyor. Aslında bu süreç özetle, toplumun tüm kesimlerini gıdasızlıkla ve yoksullukla baş başa bırakma pratiği olarak işliyor” dedi.
TARIMSAL ÜRETİM VE ÜRETİCİLER YOK EDİLİYOR
Türkiye’deki tarım politikası gereği dışa bağımlılığın artması ve endüstriyel tarımın yaygınlaşmasının tarımsal üretimi ve üreticileri yok olma noktasına doğru sürüklediğini vurgulayan Tantan, şunları söyledi: “Küçük üreticiler adeta çıkışı olmayan bir labirentin içindeler. Üreticinin değil sermayenin ihtiyaçlarını önceleyen sistem, yüksek enflasyonun tüm ekonomik yükünü de üreticilere ve işçilere yıkıyor. Girdi fiyatlarındaki yıllık artışlar, çiftçilerin üretim yapmasındaki en büyük engellerden bir diğeri. Ürününü devlete satan çiftçiler, ödemeleri her yıl daha geç alınca borç batağına saplanıyor. Ödemesini daha erken almak isteyen çiftçilerse ürünlerini daha da düşük fiyattan satmak zorunda kalıyor ve zararları katlanıyor. Destek ödemeleriyse gecikmeli yapıldığı, yetersiz kaldığı ya da çiftçinin borcu nedeniyle el konulduğu için üretim sürecine bir katkı sağlamıyor, çiftçiler yüksek faizlere mahkum kalıyor.
KÜRT ÇİFTÇİLER DEDAŞ’IN BASKILARINA DA MARUZ KALIYOR
Kurdistan’da ise bunlara DEDAŞ eliyle Kürt çiftçisine başka hiçbir yerde örneği olmayan baskılar ekleniyor. Kuraklığın sıklıkla yaşandığı bölgede, özel savaş politikası nedeniyle açılan barajların suya el koymuş olması tarımsal üretim için halkı yer altı sularını kullanmaya zorluyor. Bu uzun vadede suyun daha da tükenmesini sağlayacak bir durum. Suya erişim içinse üreticiler DEDAŞ’ın yaptırımlarına maruz kalıyor. Çiftçinin karşılaştığı zorluklar nedeniyle üretimden elinin çektirilmesi planı, Kurdistan’da savaş politikalarıyla destekleniyor.”
FİYAT BELİRLEMELERE DAHİL EDİLMELİLER
Tüm ürünler için fiyat belirleme süreçlerine çiftçilerin dahil edilmesi gerektiğini söyleyen Tantan, iktidarın yapması gerekenler içinse şunları ifade etti:
* Uzun vadeli destekleme politikalarının hayata geçirilmesi,
* Girdi fiyatlarında sübvansiyonların sağlanması,
* Çiftçilerin maddi olarak güçlenip üretim yapabilmeleri için borçlarının silinmesi,
* Ürünlerin insanca yaşam payını da katarak değerinde alınması,
*Peşin desteklemeler yapılması,
* Suya olan ihtiyacın kamusal yolla ve ücretsiz karşılanması,
* Çiftçilerin, mevsimlik tarım işçilerinin ve küçük üreticilerin tarımda söz sahibi olduğu yasal düzenlemelerin çıkartılması gerekiyor.
KOOPERATİFLERCE GÜÇLENDİRME
Sadece iktidardan ‘yapılması gerekenler’in beklenemeyeceğini vurgulayan Tantan, geçimli ekonominin ve küçük üreticilerin güçlendirilmesi için üretimin tüm aşamalarını kapsayan ortaklaşmaların şart olduğunu söyledi. Tantan, şöyle devam etti: “Üreticilerin demokratik işleyişlere sahip kooperatiflerce güçlendirilmesi, hem üretimdeki emek gücü ihtiyaçlarının karşılanması -sömürü mekanizmasını da ortadan kaldıracak şekilde- hem de girdi masraflarının karşılanabilmesi için kolaylaştırıcı ve piyasa etkisinden ve devletin dayatmalarından tek tek üreticileri koruyacak bir rolde.”
SEYİRCİ KALAMAYIZ, İNSAFLARINA BIRAKAMAYIZ
Üreticiden doğrudan tüketiciye ulaşan hattın, bir yaşam biçimi haline gelmesinin önemine işaret eden Tantan, şunları ekledi: “Kurdistan açısından da geçen yıl yaşananların da gösterdiği gibi barışı savunmanın çiftçinin üretiminin de gıda güvenliğinin de olmazsa olmazı olduğunu söylemek gerekiyor. Bu anlamda partimiz dahil muhalefetin kazandığı yerel yönetimlerin ellerinde ciddi avantajlar var. Örnekleri var edip yaygınlaşmaya ihtiyacımız var, çünkü ne çiftçilerin giderek yoksullaşmasana, üretimin yok olmasına ve gıda güvenliğinin bitmesine seyirci kalabiliriz ne de bu krizi iktidarın ve sermayenin yönetimine bırakabiliriz.”