'Kürt halkı için muhakkak çözüm olacak'

Babası Abdulhamit, kardeşleri Lezgin ve Rodi’nin şehadetlerini anlatan Ayfer Bilgin, “Yasak ile, zindan ile hiçbir şey olmaz. Kürt halkı için muhakkak bir çözüm olacak. Kabul edecekler. Başka çareleri yok” dedi.

1925’ten günümüze üç kuşak isyanın içinde. Babası Abdulhamit 1925’te isyana katıldığında henüz 13-14 yaşlarındadır. Kardeş Lezgin (Zagros) işkencelere maruz kalır ve soluğu gerillada alır. 29 Eylül 1992 Rubarok karakol baskınında şehit düşer. Henüz lise son sınıf öğrencisi iken tutuklanan en küçük kardeşi Rodi ise Tokat Zile hapishanesinde açlık grevindeyken 22 Kasım 1996’da katledilir. Kızı Zelal Bilgin ise Demokratik Toplum Kongresi çalışmalarında yer alır ve şimdi Sincan cezaevinde.

Ayfer Bilgin ile babasını, kardeşlerini ve cezaevlerini konuştuk.

ŞÊX ŞERİF’İN NEREDE GÖMÜLDÜĞÜNÜN BİLİNMEMESİNİ DERT ETTİ

Nerede dünyaya geldiniz? Nasıl bir çocukluğunuz oldu? Kaç kardeştiniz?

Biz 9 kardeştik. 6 kız, 3 oğlan çocuğuydu. Babam 1925’ten sonra 16 yıl Suriye’de kaldı. Suriye’den döndükten sonra tek başına bir çiftlikte yaşıyordu. Yeniden kendine bir yuva kurdu. Hazmedemiyordu ama yine kurdu. Zaman zaman yanına gittiğimde babam ağlıyordu. Acaba ne derdi var da ağlıyor, diyordum küçükken. Şêx Şerif’i asmışlardı. Beraber yürümüşlerdi o dağlarda. Şêx Hüseyin’i cezaevinde şehit vermişti. Şêx Şerif’in nerede gömüldüğünü bilmiyordu. O, dertti ona. Küçük yaşta, 14 yaşındayken silahlanmıştı onlarla beraber. Bayağı zorlu ve kederli bir hayatı vardı. Hazmedemiyordu. Suriye’den döndükten sonra hiçbir zaman o zevki tatmadı. Ama her şeye rağmen o bölgede hakimiyetini kurmuştu. Herkes üzerinde bir ağırlığı vardı. Herhangi birinin davası, husumeti olunca o hallederdi. 

Peki çocuklarına ne anlatıyordu? 

Bizi hep mert biri olarak yetiştiriyordu. Silahı çok severdi, çocuklarına da öğretiyordu Bilhassa bana... Okutuyordu. Okumadan hiçbir şey hallolmaz, diyordu.  

Diyarbakır’da çocuklarına ev kurmuştu, okutmak için. Ben, kardeşim Sedat oradaydı. Lezgin daha bir yaşındaydı. Oradan sonra bir kez daha döndük çiftliğe. Çocukları büyüdüler. Lezgin 6 yaşına basınca o da okula gitti.

‘BU SAATTEN SONRA BÜTÜN KÜRT HALKININ KARDEŞİYİM’

Lezgin nasıl bir çocuktu?

Lezgin uyum sağlayan, herkesi kucaklayan, etrafta çok sevilen, çok parlak bir gençti. Yani Lezgin’in nasıl büyüdüğünü biz görmedik. Hep büyüktü Lezgin. En son hatır istedi, gitti. 

Giderken size ne anlattı?

Sıddık vurulurken aile epeyi dağıldı. Hoca gözaltına alındı. Biz Lezgin’e sırtımızı dayamıştık. Her şeyimiz Lezgin’di. Hem aile içinde hem de çevrede her şeyimizdi. Askere gitti. Geldikten sonra bir şans vermediler Lezgin’e. Lezgin de orayı (dağı) seçti. Çiftliği de vardı. Çiftliği, hayvanları satmış; çoban duyurdu bize. Ve sonra gitti katıldı. Başka bir şans bırakmadı düşman. 

Onun şehadet haberini nasıl aldınız?

Lezgin birkaç ay çalışmalarda yer aldı. Biliyorduk gideceğini; söylemişti bize. Öyle gizli saklı bir şey yoktu. Dedi, bana bir şans vermiyorlar, en iyisi ben orada sürdüreyim. Bu saatten sonra bütün Kürt halkının kardeşiyim” dedi ve gitti.   

Diğer kardeşiniz Rodi de politik faaliyetleri nedeniyle tutuklandı. Cezaevindeyken baskılara maruz kaldı. Biraz Rodi’nin çocukluğunu anlatır mısınız?

Rodi çok sessiz ve duygusal bir çocuktu. Benim yanımdaydı. Ortaokula gidiyordu.

Lisedeyken ev ile lise karşı karşıya idi. Bir gün müdürü telefon açtı. Dedi, “Abla, bugün gelmişler Rodi’yi almaya ama vermedim. Dedim, okuldan alamazsınız Rodi’yi.” İki üç gün sonra kapı çaldı. Rodi’nin arkadaşları, kitapları ellerinde. Dediler, “Abla Rodi’yi götürmüşler.” Rodi’yi götürdüklerinde lise sondaydı. Diyarbakır’a götürmüşlerdi, abinin (Lezgin) yerini göster, demişler. Abisi evini değiştirmiş, abisinin evini bilmezdi. Tekrar getirdiler. Evi aradılar. Bingöl’de oturuyordum, Genç’te. Bir gün evin penceresinin önüne geldiler, yüzüme elektrik tuttular. Artık burada olmaz, dedik ve Elazığ’a evi taşıdık. Gece saat 2'ydi annem aradı. Rodi’yi almışlar, dedi. 

Rodi politik faaliyetlerde yer alıyor muydu o sırada?

Elazığ’da Özgür Gündem çalışmasını yürütüyordu. Muhabirlik yapıyordu. Malatya’ya gitmişti. Murat Bozlak ile röportajlar yapmıştı. Oradan demek ki almışlar takibe. Yürütüyordu çocuklar. Yani mümkün değildi o saatten sonra.  

‘RODİ’Yİ ALDILAR VE BİR DAHA BIRAKMADILAR’

Cezaevindeyken görüşüne gidiyor muydunuz? 

Her cumartesi cezaevine görüşüne gidiyordum. İlkin Elazığ’daydı. Alındıktan yaklaşık 40 gün sonra bırakılıyor. Tekrar gelip evi arıyorlar. Annem diyor, ablasında kalıyor. Bana haber vermeden anneme gidiyor. Annem diyor, “Bugün gelmişler sormuşlar, demişler ki karakola gelsin, Ekrem polisi sorsun.” Çocuk öyle gidiyor. Yani diyor, neyim var ki? Gideyim.

Sabah Avukat Birtan Erdoğan aradı, dedi “Abla haberin var mı, Rodi’yi içeri aldılar. Ben adliyeye gittim. Rodi'yi içeri almışlar. Gel, dosyayı götür eve.” Aldılar ve bir daha bırakmadılar. 

İki ay Elazığ’daydı. Her hafta gidip geliyordum. Oradan Elbistan’a götürdüler. Elbistan’da da her cumartesi günü gidiyordum. Yine açlık grevi vardı. Çok zulüm vardı içerde. 

Görüşüne gittiğinizde size neler anlatıyordu?

Görüşüne gittiğimde “bunlar bize nasıl davranıyorsa sen de onlara öyle davranacaksın” diyordu. Tabii her girişimde muhakkak cezaevi yönetimi, müdürü beni çağırırdı. Orada sorgulardı, değişik sorular sorardı. Arkadaşlar içerdeydi. 15 kişi, Rodi ile beraber. Ama çeşitli yerlerden oraya getirilmişlerdi. İmkânlar çok kısıtlıydı. Bana diyordu, “Her şeyimiz beraberdir. Hep beraberiz.” Herhangi bir şey istediğinde 15 adet götürürdüm. 

Dışarıdaki herkese bir öğüt gönderirdi. Kızlar liseye giderdi. Onlara da birer öğüt gönderirdi. Bu yolu devam ettirin, derdi.  

RODİ ŞEHİT DÜŞER…

Son görüştüğünüzde size neler söyledi?

Son görüşüne gittiğimde Tokat’a götürmüşlerdi. Tokat-Zile cezaevine götürmüşlerdi. Oraya gittiğimde yine bana bir liste vermişti.  Jilet, makas, kolonya istemişti. Zamanım çok kısıtlı olduğu için taksiye atladım, çarşıya gitmek için. Ben bilmiyordum; kolonyayı şişede almışım. Makas, jilet almışım. İşte turşu, patates, et vb. istemişlerdi. O zaman içeri alınıyordu. Şimdi kızım Zelal içeride, almıyorlar.  Götürdüm kapıya. Makas ve kolonyayı içeri almıyoruz, bunlar yasak, dediler. Dedim, mümkün değil, istemişler. Çocukların ihtiyacı vardır. O zaman “Müdürü çağırayım, dedi. Müdür geldi. “Abla bu makasla ne yapacaklar?” dedim belki birini kesecekler. İçeri almıyorsunuz, korkuyorsunuz. Bir makastan mı korkuyorsunuz?” Kolonyayı da, makası da aldı. 

Ben o zaman düşünemedim neden böyle yumuşak davrandığını. Dedim, ta oradan buraya kadar geldim, Rodi’ye bir sarılayım. Açık görüş istedim. Dedi, "görüşçüler gitsin, seni öyle içeri alalım". Bunu söyleyen cezaevi müdürüdür. Ben orada bekliyorum. Ama Rodi bir hırsla kızdı ki. Dedi, “Ya hep ya hiç!” Bekledikten sonra girdik. Baktık çocuklar çay yapmışlar büyük salonda. Orada fotoğraf da çektik bütün grupla birlikte. 

10-15 dakika diğer tutsaklarla da görüştük. Müdür, “Başka bir şey istiyor musunuz? Bakın ne güzel” dedi. Ben o an düşünemedim. Dedim, “Rodi bak, ne kadar iyi insandır. Böyle yumuşak davrandı. Bizi getirdi, açık görüş yaptırdı.” Rodi dedi, “Yok hayır, bizi kazanmak için yapıyorlar. İyi bir şey yok.” Sonra sıkı sıkı ortamı tembihledi. Abim Siraç için bir pusula gönderdi. Bir hafta gitmedim. Bir hafta sonra Rodi şehit düştü.

‘VURDUK, GELİN GÖTÜRÜN!’ 

Ben hapishane müdüründen telefon numarası aldım. Dedim, “Elazığ’dan gelirken uzaktır, belki Rodi’nin bir ihtiyacı olur. Arayın, bir ihtiyacı olursa.” Sabaha doğru saat dörtte halamın torunu kapıyı çaldı. Açtım, kendini yere attı. Dedi, “Rodiii!” Ben inanamadım. Aradım orayı (hapishaneyi); çok ağır bir söz söyledi bana. “Vurduk, gelin götürün” dedi. 

Rodi size hapishanede baskılara dair bir şey anlatmış mıydı?

Açlık grevindelerdi. Ama bana söylemedi kendisi. Ben sonradan fark ettim. Baskı vardı. Ben kendim biliyorum. Ama kendisi söylemezdi. Hiç söylemezdi. Yalnız Elazığ’dan götürürken biri şahit olmuştu. O zaman çok işkence yapmışlardı. Üstündeki gömlekleri yırtmışlar, yine  söylemedi. Ama bir arkadaşı anlattı. Tokat’a götürdüklerinde de benzer şekilde... Tamam, Rodi oranın sorumlusuydu. Hiçbir zaman maruz kaldığı işkenceyi söylemezdi. Ama orada tanık olanlardan duyuyordum. 15 gündür açlık grevinde olduğunu biliyordum. Ama her cumartesi günü bir gövde eti ve diğer malzemeleri götürüyordum. Sadece kendisi ve bir-iki arkadaşı açlık grevindeydi. Söylemezdi. Ama kin ve nefret doluydu. 

Önce babanız, sonra kardeşleriniz ve tabii amcalarınız da Kurdistan için mücadele etti. Bugün de kızınız Türkiye zindanlarında. Neler söylemek istersiniz? 

Zindan bir çözüm olamaz. Bu bir çözüm değil. Kesinlikle değil. Gitgide bu mücadele büyüyor, büyüyecek de. Kimse bu zulmü unutmaz. Sirac’ın tırnaklarını bir bir çektiler İstanbul Kartal cezaevinde. Tüketebildiler mi? Yok, tüketemediler. Çevre daha da büyüdü. Kürt halkı daha da kin ve nefret ile doldu. Tutuklama şu bu çözüm değil. Şimdi on binlerce Kürt zindanlarda tutuluyor. Her bir Kürt'ün kaç neferi var? Ailesinden kaç kişi var? Her bir Kürt'ün muhakkak 10-15 kişilik akrabası, dostu var. Neden bu insanlar içeride? Kimse bunu inkâr edemez. 

Eskiden bir Kürtçe alfabesi çıkardı. Oradan oraya saklardık. Bugün saklamaya gerek var mı? Evi basa basa; yani Cumhuriyet gazetesini bile yasaklamışlardı. Yani yasaklarla bir şey olmaz. Yasak ile, zindan ile hiçbir şey olmaz. Kürt halkı için muhakkak bir çözüm olacak. Kabul edecekler. Başka çareleri yok.