Ortadoğu sosyalist hareketlerinin ve demokratik yurtsever güçlerinin 20. yüzyılda dine yaklaşımı dar ve sekter oldu. Birçok hareket halen de bunu aşmış değildir. Sosyalist hareketler bu yaklaşımından ötürü çok ciddi çıkmazlar yaşadı, yaşamaktadır. Devrimci hareketlerin Ortadoğu'da dar politik yaklaşımlarını aşamamasında ve toplumsallaşamamasında bu yetmezliğin çok önemli etkisi olmuştur. Rêber Apo ilk günden itibaren bu eksik ve yanlış yaklaşımı fark etmiş, farklı bir arayış içine girmiştir. Önderliğimiz sol hareketlerdeki bu çıkmazı mücadele süreçleri içinde daha iyi görmüş, yaşanan toplumsal ve siyasal sorunlarda egemenlerin dini kullanmasından kaynaklı nedenleri analiz etmiş ve nihayetinde yaptığı çözümlemelerle yeni bir çizgi ve yaklaşım ortaya çıkarmıştır. Bu önderliksel yaklaşım sosyalist hareketin çok önemli bir sorununa çözüm olmuştur. Önderliğimiz sol hareketlerin dine dar ve yüzeysel yaklaşımını 1980’lerin sonlarındaki bir değerlendirmesinde şöyle eleştirmiştir; “Din gerçeğine komünizm adı altında inkârcı yaklaşım, genelde olduğu kadar, özellikle Ortadoğu halklarında çok tehlikeli bir etki yaratmıştır. Bu yaklaşımın halktan soyutlanmaya, dolayısıyla da gericiliğin oldukça güçlenmesine yol açtığını hemen belirtelim. Hatta denilebilir ki, din gerçeğine inkârcı yaklaşım, diyalektik materyalizmin kaba uygulanması anlamında olup, Ortadoğu devrimlerinin gelişmeyişinin en önemli nedenlerinden birisidir.”
Rêber Apo'nun diğer sosyalist önderlerden teorik, ideolojik farkı en bariz hangi konularda ortaya çıkmıştır ve demokratik sosyalizme hangi noktalarda özgün katkısı olmuştur diye sorulursa, buna verilecek ilk cevap jineoloji ve kadın özgürlük bilimi ise ikincisi ahlaki ve politik toplum çözümlemesi bağlamında din ve inanca yaklaşımıdır denilebilir.
Bilindiği gibi Ortadoğu solunda özelde de Türk solunda devrimciliğin ölçülerinden biri de dinden uzaklaşmak, inkar etmek, dini hurafe diyerek küçümsemek hatta hakaret sayılacak kaba söylemlerle tenkit etmekti. Bunun çok ciddi bir asosyallik olduğu kadar bilimsellikten uzak ve apolitik bir yaklaşım olduğunu şimdi daha iyi görüyor ve anlıyoruz. Sosyalizm özü itibarıyla toplumsallık ideolojisi, sosyal bilimcilik demektir. Fakat toplum bilimcilerin yani kendilerine sosyalist diyenlerin toplumsal kimliğin inşasında etnik ve sınıfsal değerler kadar rol oynamış bir değer alanını basitleştirmesi gerçekten üzerinde düşünülmesi, ders çıkarılması gereken bir husustur. Rêber Apo mücadele hayatının ilk yıllarından itibaren solun bu hastalığına düşmemiştir. Sosyalist geleneğin dayandığı tarihsel materyalizm perspektifinden etkilendiği noktalar olmuşsa da bunları da zamanla aşmıştır.
Rêber Apo'nun teorisi, ideolojisi toplumsal yaşamın dilidir. Hem de her anın ve her günün. Rêber Apo'nun teorik ve ideolojik görüşleri, yaşam pratiği için kılavuzdur. Bunun en önemli nedeni de insan çözümlemesidir. İnsanı tanıması, anlaması ve sorunlarına çözüm olacak yol ve yöntemler önermesidir. Halklar Önderinin, insan çözümlemesi derinleştikçe, geçmişe göre farklılık ve özgünlük barındıran sosyal bilim çizgisi de şekillenmiş oldu. Demokratik ulus paradigması adıyla kavramsallaştırdığı bu paradigma, günümüzde toplumun sorunlarına çözüm üreten yegane tez, tespit ve perspektif olma ayrıcalığına sahiptir.
Bilindiği gibi önderliğimizin kişilik çözümlemesi yöntemi, insan bilincini ve duygusunu geliştirmede, özgür ve iradeli kişilik yapmada müthiş sonuçları olan bir diyalektik yöntemdir. Önder Apo, “Ben İmralı’da da kendimi günde kırk defa yıkıyor ve yeniden inşa ediyorum” diyerek bu yöntemle yaşadığını ifade etmiştir. Bu Rêber Apo’ya has bir önderliksel özelliktir. Kürt realitesinde ve kadın kişiliğinde ispatlandığı gibi bu günümüzde her derde deva olacak insan yaratma yöntemidir. Malum, günümüz insanı büyük bir aldatma içindedir; çünkü günümüz insanı kendini tamamlanmış, eksiksiz, sorunsuz, her şeyi bilen mükemmel bir varlık olarak görmektedir. Bu hastalıktan kaynaklıdır ki hemen her kes karşısındaki insanı ötekileştirmekte ve hiçleştirebilmektedir. Herkesin kendini mükemmel ve aynı zamanda başka biri tarafından da bir hiç sayıldığı gayri ahlaki bir dönemden geçiyoruz. Böyle bir çağda kişinin kendisiyle nefs savaşına girmesi, kendini her gün yeniden yaratması derin bir tarih ve toplum bilincini gerektirir. İnsanın kendini yaratırken eldeki malzemesinin tarih ve toplum olduğuna dikkat çekmemizin nedeni, Rêber Apo'nun din olgusuna neden diğer önderler, filozoflar ve bilim insanları gibi yaklaşmadığına dikkat çekmek içindir. Çünkü iktidarcı ve köle bir kişilik yıkılır ve yerine demokratik ulus kişiliği inşa edilirken olup bitenden habersiz biri, Rêber Apo'nun dine devrimci yaklaşımını anlayamaz; dini kavramlarla tarihe ve topluma mal olmuş demokratik kültürü göremez, hakkını teslim ederek değer veremez.
Rêber Apo 1990 öncesi bir çözümlemesinde şunları belirtmiştir; “Din, insanlık kadar eskidir. İnsanlığın oluşumundan ayrılmaz bir parçadır. İnsanın varlığı dinsel bir varlıktır. Dini tanımayan hiçbir toplum yoktur. Hepsinin yaşamında din vardır. … Din, insanlığın oluşumunda vazgeçilmez bir evre olarak değerlendirilmelidir.” Rêber Apo'nun bu eksendeki değerlendirmelerinden de anlaşılacağı üzere birçok alanda kendine has bir sosyal bilim görüşü, sosyalist anlayışı vardır. Ki bu görüşlerini Demokratik Ekolojik ve Kadın Özgürlükçü Toplum Paradigması adıyla insanlığa sunmuştur.
Önder Apo'nun din ve inanç hakkındaki görüşleri ilk süreçlerde yeterince anlaşılamamıştır. Hatta PKK saflarında bile bu görüşlere ‘politik bir yaklaşımdır’ diyerek yüzeysel ele alanlar çok olmuştur. Bazıları da bu analizleri, tespitleri “Kürtler dindardır, Kürtlerde din çok etkilidir, Öcalan Türk devletinin Kürtleri dinle aldatmasının önüne geçmek için bunları söylüyor” diyerek geçiştirmiştir. Yeri gelmişken belirtmek gerekir ki Rêber Apo'nun üç konuda görüşleri çoğu Kürt ve Türk olan bir kesim tarafından birbiriyle çelişecek biçimde ele alınmıştır. Birincisi ulus ve Kürtler üzerine değerlendirmeleri, ikincisi kadın konusundaki görüşleri üçüncüsü ise din ve inançlar üzerine değerlendirmeleridir. Bilindiği gibi Kürt milliyetçileri ve bazı solcuları PKK’yi Kürtlerden çok Türkler ve Araplar için mücadele ediyor diyerek eleştirir ve suçlarlar. Türk milliyetçisi ve bir takım Türk solcusu kesimse PKK için milliyetçi hatta daha da ileri giderek Kürt ırkçısı suçlamasını getirirler. Önderliğin kadın çizgisini ve kadına yaklaşımını geleneksel erkeklikle yada sadece politik bir yaklaşımmış gibi ele alanlar, önderliğe iftira atanlar çok olmuştu. Kadınlar içinde de yanlış yaklaşan, anlayanlar çıkmıştır. Din ve inanç alanında da benzer bir yaklaşım vardır. Kendilerini bilimsel, sosyalist, laik ve seküler kavramlarıyla tanımlayanlardan bazısı PKK’ye “dinci bir örgüt” diyebiliyor. Kendilerini dindar ya da dinci tanımlayanlar ise PKK için “din dışı” diyebiliyor. Rêber Apo çizgisinin bu konularda neden birbirine zıt görüşlerle değerlendirildiğinin de anlaşılması gerekir. Bunun nedeni Rêber Apo çizgisinin kendine has özelliği ve özgünlüğüdür. Geleneksel bir erkeğin ve köle bir kadının, klasik dogmatik bir solcunun, milliyetçi ve dinci bir zavallının kafasında oturmuş şablonları vardır. Dilinde de ezberleri vardır. Bunlar, içinde şekillendirildikleri kalıpların dışına çıkamazlar. Çıkarlarsa günah işlemiş gibi olurlar. Bu zihniyettekilerin yeni olana karşı önyargıları, devrimci olandan korkuları, demokratik inşa isteyen ideolojiye düşmanlıkları her tür düşünceden daha güçlüdür.
Demokratik konfederalizm Önderliği, Demokratik Ekolojik Ve Kadın Özgürlükçü Toplum Paradigmasını işlediği Savunmalarında dini çok daha geniş ve derin ele almıştır. Yine önderliğin insan ve toplum tanımlamasına ne kadar önem verdiğini de Savunmalarından biliyoruz. Önderlik insanın metafizik yaşayan bir varlık olduğu konusunda bilimsel veriler ışığında derin tespitlerde bulunmuştur. İnsanın metafizik özelliklerini önemseyen, üzerinde durarak kavramsallaştıran ve kendi çapında yön vererek kişilik oluşturan düşünce biçimleri içinde dinin ayrı bir yeri olduğunu da önderlikten daha iyi görebiliyoruz. İkincisi dini düşünce ile hayata bakanlar, toplumun ahlaki özelliklerini daha iyi görmüş ve bunu bilerek hareket etmiştir. Böylece ahlakı kendilerine dayanak yapmayı bilmiştir. Bu bilinçle hareket etmeleri toplumda din ve ahlakı aynı görmeye yol açmıştır.
Rêber Apo, dini demokratik toplum inşasının önemli bir değeri olarak görmektedir. Bu yaklaşımıyla birincisi dinin toplumdaki yerini ve önemini inkar eden “bilimsel düşünenler”den ayrışmakta, ikincisi de din ve inanç kültürünü dinci istismarcıların elinden kurtarmaktadır.
Rêber Apo Kürt halk tarihi içindeki yeri ve taşıdığı değerler manzumesi nedeniyle Ezdalığı, Rêya Heq Aleviliği ve aynı kökten geldiği için dolayısıyla Yarsan-Kakailiği önemsemektedir. Bu inanç ve kültürlerin kök değerleri üzerinden kendilerini çağın demokratik kriterlerine göre yeniden inşa etmesini istemektedir. Bu Kürt halk inançlarının ibadetlerini ve ibadet mekanlarını toplum bilimin öğretildiği eğitim merkezleri gibi de ele almalarını önermektedir.
Hem nüfus çokluğu hem de iktidar İslam dinciliğinin neden olduğu sınıf ve cins sorunlarından kaynaklı İslamı daha kapsamlı değerlendirmiştir. Eleştirisi de çözüm önerileri de daha derinlikli ve boyutludur. Rêber Apo kendi yorumunu ve iktidar dinciliğine karşı çözüm önerisini ‘Demokratik İslam, kültürel İslam’ kavramlarıyla ifade etmiş, bu kavramlarla anlatılmak istenenlere paralel pratiklere sahip olduğu için yer yer ‘Medine İslamı, Ehlibeyt İslamı’ da demiştir. Bu başlıklar altındaki analiz ve değerlendirmeleriyle yeni bir felsefi yorum geliştirmiştir. Bu kavramların içeriğine baktığımızda önderlik paradigmasının din ve inanç bakış açısı ile verili iktidarcı görüşler arasındaki fark çok net görülmektedir. Örneğin kültürel İslam derken, iktidar İslamın topluma dayattığı İslamcılığı, ehlibeyt İslamı derken de İran iktidar İslamcılığıyla aynı şeylerden bahsetmemektedir. Tıpkı sosyalizm derken Stalin ya da Kastro’nun sosyalizmden anladığı her şeye katılmaması gibi.
Önderliğin din ve inanç değerlendirmeleri, her şeyden önce demokratik ve özgür toplum felsefesine dayanıyor. Dini, geçmişte insanın hakikat yolculuğunda mürşit görevi üstlenmiş, bugün de hakikat yolcularına katkı sunabilecek düşünce yöntemlerinden biri olarak kabul etmiştir. Egemenlerin inandığı din ile halkın ya da daha geniş bir ifade ile demokratik toplumun inandığı dini birbirinden ayırmak suretiyle inancın hem ahlakla bağını daha çarpıcı kurmuş hem de dini değerleri dinci sahtekarların elinden kurtaracak yolu göstermiştir. Böylece din ve toplum ilişkisini, sosyal bilim yani sosyalizm ilminin ilkelerine göre kurarak sol ve sosyalist güçleri büyük bir çıkmazdan kurtarmış, demokratik sosyalizmi de zenginleştirmiş ve güçlendirmiştir.
Önderliğin din ve inanç yaklaşımı, politik mücadeleler ve gelişmelerde de çözümleyici etkiye sahiptir. Yine anı anına toplumu demokratikleştirici gücü vardır; dincilikten beslenen faşizmi engelleyen, yenilgiye uğratan dinamizmi söz konusudur. Bu boyutunu anlamak için özellikle de Türk İslam sentezi faşizmine yine bu Türk dinci faşistlerin ittifak yaptığı Daiş gibi selefi cihadistlere karşı PKK’nin verdiği mücadeleye bakmak gerekir. Yani önderliğimizin din ve inanç konusunda sadece teorik ve ideolojik çözümlemeleri yoktur. Aynı zamanda güncelde yaşanan sorunları çözen, dinci faşist saldırılara karşı mücadele taktik ve azmini veren boyutu da vardır.
Herkesçe bilindiği gibi PKK ve KCK olarak yirmi yıla yakındır, Türk İslam sentezi adlı faşist dincilikle ve on yıldan fazladır da bunların müttefiki selefi cihadistlere karşı mücadele ediyoruz. Türk İslam sentezi, iktidar İslam’ın en yalancı, katil ve katliamcı yorumudur. Bu yorumun sahtekarlığını, dini emperyalist yayılma aracı yapan gerçeğini son olarak Hamas-İsrail savaşında başta Erdoğan kişiliğinde olmak üzere Türk özel savaş kadrosu konumundaki dinci milliyetçilerde bir kez daha gördük. Türk dinci ve milliyetçileri, Filistin’e ve Hamas’a hamaset, İsrail ordusuna yakıt gönderme İslam’ına inandıklarını kendileri itiraf etmiştir. Türk İslam sentezi dinciliği çıkar dinciliğidir. Zaten Türkçülere göre din, işgal ve ganimet getiriyorsa dindir. Bu dinciliğin aldatarak kullandığı Kürtler de vardır. Kürt dincileri de en az Türk dinciler kadar tehlikelidir. Türkler devlet ve yönetmeye Kürt dinciler ise bunların askeri olmaya alışmıştır. Örneğin Erdoğan devleti yönettiği için İsrail ordusunun lojistiğini karşılayıp para kazanır, Hüdapar ise Kürtleri Amed’e toplayıp Hamas’ için slogan atar; Kürtleri ağlatır ve para toplar. Benzer bir din anlayışı Barzanilerin KDP'sinde de vardır. Kürt halkının Türk İslam sentezine karşı inançlı duruşu ve mücadelesi, Erdoğan-Bahçeli devletini işlemez kılarak derin bir ekonomik ve siyasi kriz içine sokmuştur. Aynı duruş ve inanç Daiş faşizmini askeri olarak yenilgiye uğratmıştır. Bu kazanımların elde edilmesinde önderliğin din ve inanç yaklaşımının, bu yaklaşımın güncel politikaya uyarlanarak pratikleştirilmesinin rolü çok büyüktür. Arap ve Kürt halkının birlikte kuzey doğu Suriye'de Daiş’e ve Erdoğan-Bahçeli TC’sine karşı mücadelesi bu yaklaşımın bir diğer sonucudur.
Araplar, Kürtler, Farslar nüfuz olarak bölgemizin kalabalık kadim halklarıdır. Yine son birkaç yüz yıldır Türkler de bu bölgeye yerleşmiştir. Bu halkların kahir ekseriyeti Müslümandır. Kapitalist modernite ile birlikte milliyetçilik bölgemizin hastalıklarından biri olmaya başlamıştır. Hamas İsrail savaşı da nihayetinde milliyetçi ve dinci zihniyet ve siyasetin yol açtığı bir savaştır. Bilindiği gibi Müslüman kimlikli devletlerde milliyetçilik dincilikten, dincilikte milliyetçilikten beslenmektedir. Bunun da çarpıcı örneği Daiş ve Türk İslam sentezidir. Yine birçok konuda İran Şiiliği de böyle bir karaktere sahiptir. Tüm bu güncel sorunlar içinde Önder Apo'nun demokratik İslam bakış açısı, milliyetçilerin dini kullanarak halklarımızı birbirine kırdırmasının önüne geçmeyi sağlıyor. Mesela Bakur Rojhilat Suriye'de halk ve inançların birlikte yaşaması bu paradigma sayesindedir. İslam’ı milliyetçilerin siyasi malzemesi olmaktan çıkarmak, Müslüman halklar arasında, Müslümanlar ile Hristiyan ve Yahudiler arasında kardeşlik bağlarını güçlendiriyor, inanç guruplarına birlikte yaşama bilincini ve kültürünü veriyor. Bu temeldeki inanç demokratik ulus bireyinin inancı oluyor. Zaten demokratik ulus her kesin inancını kültürünü hiçbir baskıya maruz kalmadan yaşamasıdır. Rêber Apo'nun din ve inançlara yaklaşımı böyle bir demokratik ulus bilincini de geliştiriyor. Bu bilinç, başta kadına dönük baskı ve şiddet olmak üzere diğer tüm toplumsal sorunların çözümü önündeki engelleri de kaldırıyor.
Sonuç olarak; Önder Apo'nun gelenekselliği, binlerce yılık ezberi ve alışkanlıkları en köklü eleştirdiği, aştığı alanlardan biri de din ve inanç olduğunu bilmek gerekir. Bu nedenle de söz konusu eleştirilerini ve çözüm perspektifini yeni paradigmanın temel ilkeleri inancıyla ele almalıyız; bu ilkeleri anlayarak yaşamanın da demokratik ulus kadrosu ve yurttaşlığının görevi olduğunu bilmeliyiz. Ahlaki ve politik toplum kavramsallaştırmasının temelinde önder Apo'nun toplum-inanç-vicdan ve ahlak kavramlarını yeniden tanımlamasının yeri büyüktür. Dolayısıyla önderliğin din ve inanç hakkındaki görüşlerini yeterince bilince çıkarmadan demokratik ulus inşasını ve Ortadoğu demokratik konfederalizmini kuramayacağımızı bilmek zorundayız. Rêber Apo'nun bu konudaki görüşlerini Demokratik Toplum Manifestosu adlı beş ciltlik Savunmasında sunduğunu unutmamalıyız. Önderlik paradigmasını bütünlük içinde sürekli okumalı, bilince çıkarmalı, amiyane deyimle hatmetmeliyiz.